birkaç gün öncesinin karları duruyor yerlerde ağaçlarda ama yeni yağmıyor..:( muhtemelen donmuştur onlar da. dışarı çıkmadığım için bilmiyom
o atmosfer bir anda gözümün önüne geldi. karın altında yere uzanıp açık gri gökyüzünden biraz daha koyu gri, kocaman kar tanelerinin ağır ağır süzülerek yere inişini seyretmek... bir yandan ayakların, parmak uçların donarken diğer yanda o mutlak sessizliğin verdiği huzur... ):keşke şu an lapa lapa kar yağıyo olsaydı:(
hakkında ne söylesem az kalacağı için açmaktan çekindiğim bir başlıktır. bana göre gelmiş geçmiş en iyi dizidir. kişilik testlerinin birinde anne'le aynı kişilik tipinde çıkmıştım :") (netflix ve cbc ortak yapımı olan dizi kanada'da geçmektedir.)
ana karakteri anne adında kızıl örgüleri, çilleri, kocaman gülümsemesi ve sınır tanımayan hayal gücüyle bir yetim kızdır. (amybeth mcnulty gerçekten harika bir iş çıkarmış. kendisine ayrıca bayılıyorum.) hikâyemiz, 10-11 yaşlarındaki bu kimsesiz çocuğun yanlışlıkla green gables adında büyüleyici bir çiftlikte yaşayan marilla ve matthew cuthbert kardeşlere verilmesiyle başlar. sadece utangaç, sessiz matthew ve ilk başta bu çocuğu istemiyor görünen marilla değil; bütün avonlea anne'le birlikte değişecek, unutulmaz maceralar yaşayacaktır.
dizide feminizm, ırkçılık, güzellik standartları, lgbt gibi birçok konu, hikayeye yedirilerek, göze sokulmadan işlenmiştir. maalesef yeterli reyting sağlayamadığı öne sürülerek 3 sezonun sonunda bitirildi.
not: anne of green gables uyarlamasıdır. bu kitap serisinden geçmişte de bir sürü uyarlama yapılmıştır.
1. sezon fragmanı: https://www.youtube.com/watch?v=BMuJ95LibeE
ana karakteri anne adında kızıl örgüleri, çilleri, kocaman gülümsemesi ve sınır tanımayan hayal gücüyle bir yetim kızdır. (amybeth mcnulty gerçekten harika bir iş çıkarmış. kendisine ayrıca bayılıyorum.) hikâyemiz, 10-11 yaşlarındaki bu kimsesiz çocuğun yanlışlıkla green gables adında büyüleyici bir çiftlikte yaşayan marilla ve matthew cuthbert kardeşlere verilmesiyle başlar. sadece utangaç, sessiz matthew ve ilk başta bu çocuğu istemiyor görünen marilla değil; bütün avonlea anne'le birlikte değişecek, unutulmaz maceralar yaşayacaktır.
dizide feminizm, ırkçılık, güzellik standartları, lgbt gibi birçok konu, hikayeye yedirilerek, göze sokulmadan işlenmiştir. maalesef yeterli reyting sağlayamadığı öne sürülerek 3 sezonun sonunda bitirildi.
not: anne of green gables uyarlamasıdır. bu kitap serisinden geçmişte de bir sürü uyarlama yapılmıştır.
1. sezon fragmanı: https://www.youtube.com/watch?v=BMuJ95LibeE
kahveye bayyyyılırım. türk kahvesi > filtre kahve > evde yaptığım latte (içinde şeker yok o bakımdan) > evde içtiğim çay > diğer kahveler > diğer çaylardır sıralama benim için.
aslında çayla hiç aram yoktu ama karantinada anam alıştırdı beni :( resmen bağımlısı oldum günde 1-2 bardak içmem gerekiyor :( halbuki sadece ağzımı doldursun diye içiyorum çok da bayıldığımdan değil sjdghgjfkdjf
aslında çayla hiç aram yoktu ama karantinada anam alıştırdı beni :( resmen bağımlısı oldum günde 1-2 bardak içmem gerekiyor :( halbuki sadece ağzımı doldursun diye içiyorum çok da bayıldığımdan değil sjdghgjfkdjf
Ben günde 1 demlik içiyordum çayı. Yarım demliğe düştü😂
wow maşallah bsdusdjfcdsjk ben de oraya doğru yol alıyorum gibi, annem kendisine yancı arıyor çünkü, işe de yarıyor babam "bugün çay içmeyelim demir eksikliği de var sende yeter artık" dediğinde artık ben diyorum hayır içelim çay içmem lazım benim diye... :d
edit: tam bana uygun bir başlık açılmış, aklıma geldikçe kırk yıl editler dururum ben bunu şimdi yeni kurallarla jdfjvdfv
hoş geldiniz, sağ olun kelimeleri çok karıştırılıyor. gerçi hâlâ bağlaç yanlışlarını aşamamışken, hatta yazım yanlışını düzeltirken "mo soro oko oyro yozolor (mi soru eki ayrı yazılır)" denmesini aşamamışken -mi, soru edatı olduğu için ayrı yazılmalıdır. soru eki olsa kelimeye bitişik yazardık.- nerede kalmış sağ ol falan...
yanlış hatırlamıyorsam birkaç yıl öncesine kadar "baya" sözcüğü tdk'de vardı. anlamı da bayağı'nın oldukça, epey anlamlarıyla aynıydı fakat şu an öyle bir kelime yok sözlükte, o yüzden "baya" değil "bayağı" doğrudur.
bir de, "falan" ve "filan" diyebilirsiniz arkadaşlar ama n'olur felan yazmayın ya. felan nedir ya.
edit2: "namıdeğer" kullanımını da çok görüyorum arkadaşlar. doğrusu "namıdiğer"dir. nam-ı diğer yani. "diğer bir deyişle" demek.
hoş geldiniz, sağ olun kelimeleri çok karıştırılıyor. gerçi hâlâ bağlaç yanlışlarını aşamamışken, hatta yazım yanlışını düzeltirken "mo soro oko oyro yozolor (mi soru eki ayrı yazılır)" denmesini aşamamışken -mi, soru edatı olduğu için ayrı yazılmalıdır. soru eki olsa kelimeye bitişik yazardık.- nerede kalmış sağ ol falan...
yanlış hatırlamıyorsam birkaç yıl öncesine kadar "baya" sözcüğü tdk'de vardı. anlamı da bayağı'nın oldukça, epey anlamlarıyla aynıydı fakat şu an öyle bir kelime yok sözlükte, o yüzden "baya" değil "bayağı" doğrudur.
bir de, "falan" ve "filan" diyebilirsiniz arkadaşlar ama n'olur felan yazmayın ya. felan nedir ya.
edit2: "namıdeğer" kullanımını da çok görüyorum arkadaşlar. doğrusu "namıdiğer"dir. nam-ı diğer yani. "diğer bir deyişle" demek.
Harika bir giriş... ben de çok ilgiliyim bu konuda. O zaman buraları bir güzelleştirelim sayın fihtheinfpt :)) felana ben de aşırı gıcık oluyorum. Hem yazılışına hem de söylenişine ):
Felana tüm benliğimle katılıyorum sayın fihtheinfpt. Bir bozuk geliyor, niye bilmiyorum.
entrynin sonundaki haklı isyan..
*gözleri dolu dolu bakan emoji* sonunda kendimi manyak hissetmiyorum çok sağ olun dostlar.
Ne demek :))
rüzgarlı bir havada şemsiyem uçunca annem peşine düşmüştü. panik içinde anneme boşver gitme diye bağırmıştım çünkü annem el kadar çocuk şemsiyesini yakalarsa rüzgara kapılıp uçabilir, kaybolabilir sanıyordum :)
şu muhteşem videoya özel internete para ödediğimize değen videolar diye entry (ya da giri :)) açasım var ama tutuyorum kendimi :p
puahahas harikalar..
kesinlikle bsbdhsdfjs bugünlerde çıkan nice şarkıya tek geçerim parlayan yıldızlar takımını
geçen gün arayıp bulamadım bunu teşekkürler fihtheinfpt ahahsh
bshsbdfhsjdfcsdj düzenli aralıklarla izlemek ve hatırlatmak görevim sayın yasyasyasyasgiley :)
daha az önce ilk kez denediğim yöntem: youtube'dan just dance videolarından açtım rastgele. şarkısına göre seçtim. sonra baktım hareketlerde iş yok, kendi kendime kolları sallamalı, odanın ortasında dönmeli, tekmeli yumruklu güzeeeel bir dans ettim. sonra bu kesmedi dedim bir tane daha açayım. 2. şarkıdan sonra baktım bitmişim ham olmuşum, bu sefer de laktik asiti yakayım diye (şu tıp bilgisinin muazzamlığına bakar mısınız) tee ortaokulda koreografisini kullanarak 19 mayısta dans ettiğimiz şarkıyı açtım (everything at once). komik hikaye, videosunda çok fazla işaret (?!), tek göz çizimi falan var diye illuminatinin şarkısı bu diyorduk... o dönem çok popülerdi bi de bu illuminati muhabbeti hatırlarsınız... o kadar tırsıyoduk ki beden hocamız saçmalamayın yok öyle bi şey diye müdahale etmişti hocam şarkıyı değiştirelim dediğimizde hahaha
bu illuminati olayının bi de tuttu fırlattı'nın klibini tersten izlemelisi var oralara hiç girmeyeyim :D
edit: dayanamadım. şu yaşa geldim hâlâ tırsıyorum bundan ama bir yandan da izlemeden duramıyorum ajhsdjsh
bu illuminati olayının bi de tuttu fırlattı'nın klibini tersten izlemelisi var oralara hiç girmeyeyim :D
edit: dayanamadım. şu yaşa geldim hâlâ tırsıyorum bundan ama bir yandan da izlemeden duramıyorum ajhsdjsh
herkesin kendinde var olduğunu inkar ettiği özelliktir. e o zaman kim bu fanatikler, değil mi ama? bu konularda büyük konuşulmaması gerektiği görüşündeyim. her an hepimizin bilinçaltından bir bağnaz çıkabilir.
ortaokul zamanlarından beri dümdüz günlük yazmaya karşıyım ya şifreli bi alfabe kullanacan ya da metafor
edit: bi ara çalışma masama astığım mars resimlerinin arkasına yazıp sayfa bitince yerine geri yapıştırıyodum. göz önünde ama gizli... zeki biriydim bsdjhfjsdc
edit: bi ara çalışma masama astığım mars resimlerinin arkasına yazıp sayfa bitince yerine geri yapıştırıyodum. göz önünde ama gizli... zeki biriydim bsdjhfjsdc
yani bence hiç garip değil ama, oldukça ketum biriyimdir ama ilk tanışma faslı aşıldıktan sonra insanlar bunu fark etmez çünkü önemsiz şeyler hakkında saatlerce konuşabilirim... aynı minik "önemsiz" anıyı sıkılmadan milyon kez anlatabilirim ama çok önemsediğim şeyleri saklarım varlığını belli etmem ve fark etmezler bile jdjjdf bir de kendimle sohbet etme huyum var bu daha garipti ama (yazar: kendiyle kavgali) çoktan çok güzel bir şekilde ifade etmiş bsjdhfsdj
edit: he bir de yazım kurallarına olan takıntım belki sayılabilir sözlük. bunlarla sınırlı olmamak üzere de, ki, mi, şey yanlışları inanılmaz rahatsız ediyor beni öyle böyle değil. bu konularda internette ciddi kavgalar etmişliğim var ve bu konuda insanları uyarırken kabalaştığımı iddia edemez kimse kusura bakmayın ama. ay özellikle "edebi" olduğunu iddia edenler var... yazdığı "kitap" bağlaç yanlışlarıyla dolu... sonra tutmuş bana islibini dikkit it (üslubuna dikkat et) diyorlar aaaa sinirlendim :(
edit: he bir de yazım kurallarına olan takıntım belki sayılabilir sözlük. bunlarla sınırlı olmamak üzere de, ki, mi, şey yanlışları inanılmaz rahatsız ediyor beni öyle böyle değil. bu konularda internette ciddi kavgalar etmişliğim var ve bu konuda insanları uyarırken kabalaştığımı iddia edemez kimse kusura bakmayın ama. ay özellikle "edebi" olduğunu iddia edenler var... yazdığı "kitap" bağlaç yanlışlarıyla dolu... sonra tutmuş bana islibini dikkit it (üslubuna dikkat et) diyorlar aaaa sinirlendim :(
Yalnız olmadığımı bilmek o kadar mutlu etti ki
++ yazım yanlışı yapıp bir de yaptığı yanlışın doğru olduğunu iddia edenler var :((
onlar daha fenaaaa aklıma getirdiniz elim ayağım titriyo :((((
:((((
d1 olduğumu biliyorsunuzdur bu yüzden geçen marttan beri aynı masadan hiç kalkmamış olmam/hissetmem normal karşılanır muhtemelen... gerek yks denemesi gerek komite notları hâlâ burdayız...
momo, simyacı'dan santiago, yüreğinin götürdüğü yere git'teki mektupları yazan nene...
tahin pekmez
edit: peynir ceviz (of hele bir de ekmeğin arasına doldurunca)
edit2: simyacı (kitap) + indigo night (şarkı)
edit: peynir ceviz (of hele bir de ekmeğin arasına doldurunca)
edit2: simyacı (kitap) + indigo night (şarkı)
smelly cat, smellly caat what are they feeding you?
twitter'dan formercoban'a göre "...Tabii dilin fonetiğine Rönesans özentisi kesimin bu zulmü yetmiyormuş gibi bir de etimologlar yanlışlıklar yapıyor. Normalde insula kelimesinden gelen isle ile island'ı aynı kökten zannedip iegland kelimesinden gelen i:land kelimesine de s ekleyip island diye yazıyorlar." böyleymiş. bir flood'dan aldım. island'ın telaffuzu bu yüzden bu kadar tuhafmış lol
psikiyatri notu okurken yaşamasam bari bunu ahahah
brooklyn 99 sayesinde tanıdığım andy samberg tarafından canlandırılan müthiş dedektif. b99'daki herkese bayılsam da kendisinin yeri ayrıdır. canım benim ya..<3
tıp yazma sebebim. :")
bayıla bayıla yediğim yemeklerin çoğunun hammaddesi, en azından içinde bulunuyor. muhteşem bir sebze.
yemek olayıyla tek alakası 'yemek' olan fihtheinfpt muhteşem bir tatlı (?) tarifiyle karşınızda. bildiğiniz marshmallow'u alıyorsunuz. bir kürdana ya da çatala (dikkat edin diliniz yanmasın çok sıcak oluyor) batırıp bildiğiniz yanan ocağa yaklaştırıyorsunuz. renk değişimi olmaya başladığında oldu demektir. bir tarafı kızarmaya başladığında öbür tarafa doğru döndürün falan işte. dikkat edin çabuk pişiyor (?) ciddi anlamda kapkara olabilir bir anda. deneyin, marshmallow'u bir daha normal yiyemeyeceksiniz. bu kadar da iddialıyım.
benim için yazmak. beni bunaltan konu hakkında duvara doğru konuşmak, kavgalar etmek, hayalimde kendimi canlandırıp 'hayalde' ağlamak, bağırıp çağırmak; (gerçekte de bol bol ağlamak), sonra hissetmeye devam ettiklerimi kağıda geçirmek. genelde dümdüz olayı anlatmaktansa metaforlar kullanmak (okuyolar benim güncelerimi ya) cümleleri öyküye, şiire dönüştürmek, ya da dertleşiyormuşum gibi yazmak. bu yöntem ciddi bir akran zorbalığını neredeyse hasarsız atlatmamı sağladı benim. (tabii ki bir günde olacak iş değil aralıklarla birkaç sene boyunca resmen olayla hesaplaştım)
babamın, gütfsözlük'ün adı için önermiş olduğu alternatif.
ömer seyfettin'in öyküsüdür. hepiniz okumuşsunuzdur (spoiler vereceğim), ana karakterimizin sürekli giydiği yüksek ökçeleri bir gün ayağını vurana kadar etrafındaki dünyanın sahteliğini anlamaz fakat öykünün sonunda gerçek dünyanın acımasızlığıyla yüzleşemez ve yüksek ökçelerini giymeye devam eder... bu refahı (/konfor alanını) gerçeğe tercih etme hâlini hayatın birçok yerinde görmek mümkün.
asırlardır bu başlığı bekliyormuşçasına heyecanlandım görünce. bunu tek geçerim.
come on, bu şarkı - oy almış olamaz :|
(yazar: emolla)'nın yukarıdaki entry'sinden aklıma birkaç komik anım geldi ahahah birini anlatmak istiyorum. video kaydı da var arkadaşlarla ara ara izleyip güleriz. hatta bu anı müsebbibiyle bir arkadaşım (videoyu çeken) tarafından bir nevi müneccim ilan edildim. (ki kendisi oldukça ilginç bir şahsiyettir ana karakterlerin bizler olduğumuz bir senaryo yazıyordu bir ara. işte oradaki fihtheinfpt "şimdi kapı çalacak" vs vs şeklinde olacak olayları birkaç saniye öncesinden biliyordu.)
arkadaşlarla yatıdayız, sabah 7 buçukta kalkıp sahilde yürüyelim kaçırmayalım bu deniz kenarını falan filan diye anlaşıp yattık (1'i geçerken). sonra 7'den erken bir saatte bir s*vrisineğin kulağımın dibinden assla ayrılmaması nedeniyle yarı uyanır gibi oldum ama tam da uyanmış değildim. anlaştığımız saatte üçüncü arkadaşımız kalkmış, bizi de uyandırmaya çalışırken video çekmiş (iyi ki) önce diğer arkadaşımıza sesleniyor, sonra koluna bir defa hafifçe dokunuyor. bu dokunuşun normalde bir insanı uyandırmaya yeteceğine hükmederek "evet o uyanmadı şimdi fihtheinfpt'e geçiyoruz" diyor ve koluma bir sefer dokunmasıyla ben direkt gözümü açıyorum ahshhshsah (muhtemelen hafif uykuda olduğum için o kadar kolay uyandım) bu onun da tuhafına gitmiyor ve "neyse ya biraz daha uyuyalım gündüz yürürüz sahil kaçmıyo ya" diye anlaşıp uyumaya devam ediyoruz.
arkadaşlarla yatıdayız, sabah 7 buçukta kalkıp sahilde yürüyelim kaçırmayalım bu deniz kenarını falan filan diye anlaşıp yattık (1'i geçerken). sonra 7'den erken bir saatte bir s*vrisineğin kulağımın dibinden assla ayrılmaması nedeniyle yarı uyanır gibi oldum ama tam da uyanmış değildim. anlaştığımız saatte üçüncü arkadaşımız kalkmış, bizi de uyandırmaya çalışırken video çekmiş (iyi ki) önce diğer arkadaşımıza sesleniyor, sonra koluna bir defa hafifçe dokunuyor. bu dokunuşun normalde bir insanı uyandırmaya yeteceğine hükmederek "evet o uyanmadı şimdi fihtheinfpt'e geçiyoruz" diyor ve koluma bir sefer dokunmasıyla ben direkt gözümü açıyorum ahshhshsah (muhtemelen hafif uykuda olduğum için o kadar kolay uyandım) bu onun da tuhafına gitmiyor ve "neyse ya biraz daha uyuyalım gündüz yürürüz sahil kaçmıyo ya" diye anlaşıp uyumaya devam ediyoruz.
2. ama üstün stalk yeteneklerimin pek bir katkısı olmadı, anonimliklerini garantiye almak için pek uğraşmamışlar diyeyim. gerçi (yazar: parcalibulutlu)'nun dediği gibi benim de bilgim isimlerden ibaret, some d1 problems :(
edit: galiba 3 oldu
edit: galiba 3 oldu
sanırım ortaokuldayken bir gün şarj kablosu bozuk bir bilgisayarı içindeki fotoğrafları almak için açışımız, kablonun bir noktasından bir anda yaklaşık bir metrelik bir alev 'çubuğunun' fışkırmaya başlaması, benim donup kalmam, kardeşimin bir anda "babaaaa" diye bağırmaya başlaması, benim ne yaptığımın farkında olmadan uzanıp prizin düğmesini kapatıp kardeşimle birlikte bağırmaya devam etmem. sonra babam geldi tabii ama prizi kapatınca yangın (?) sönmüştü zaten.
ana fikir: tatbikat önemli arkadaşlar. prizi kapatmam en doğru hareketti ve böyle bir durumda ne yapılacağı bin sefer konuşulmuş olmasa donup kaldığım o anda bunu yapamazdım.
ana fikir: tatbikat önemli arkadaşlar. prizi kapatmam en doğru hareketti ve böyle bir durumda ne yapılacağı bin sefer konuşulmuş olmasa donup kaldığım o anda bunu yapamazdım.
şimdi burada uzun uzun açıklamak isterdim ama aman ali rıza bey anonimliğimiz kaçmasın.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?