birkaç sene önceye kadar ben de karıştırıyordum. içimden hızlıca hangi elimle yazı yazdığımı düşünerek çözdüm bu sorunu. sonradan da alıştım iyice, düşünmeme gerek kalmadan ayırt edebiliyorum artık :)))
sayın fihtheinfpt, bende şöyle oldu: ilkokuldaki ingilizce öğretmenim hala öğrenemediğimi fark edince küçük bir hamle gösterdi. malumunuz ingilizce'de left sol demek. sol elinizde baş parmağınızla ve işaret parmağınızla büyük "l" harfi yapabiliyorsunuz. o gün bu gündür böyle yapıyorum. az çok her iki elimle de yazı yazabildiğim için o taktik tutmuyor bende ama bu kurtarıcım:) umarım yardımcı olur size de:)
işaret dilinde l harfi sağ elle yapılıyor ya, o yüzden bununla ayırt etmeye çalışırsam kafam daha beter karışabilir ama güzel yöntemmiş elegantmoon :))
kırmızı odayla birlikte çıktığı dönemde gülseren budayıcıoğlu hakkında dolaşan iddialar sebebiyle şüpheyle yaklaşsam da izlemeyi bırakamadığım, sonra da olaya tamamen kurgu gözüyle bakıp iyice müdavimi olduğum dizidir. bölüm süresi, reklam uzunlukları vs nedenlerle ara ara bunaltsa da türk dizi sektörüne bir farklılık kattığı aşikâr. ergen bir liseliymişçesine ege&neriman sahnelerine de yükseliyorum daha napayım... bu arada 16. bölümdeki ege-emre kavga sahnesi neydi öyle ya. küfür duymayınca kavga izlediğimi bile anlamadım ben.
bütün müzik aletlerini çalabilmek derdim. çünkü içimde kalan birkaç spor dalı haricinde spora ilgim yoktur zaten. ama değişik değişik müzik aletlerinin hepsini mükemmel çalabilmek... keşke yaşansa
kesssinlikle zihin okumak. insanlar acaba gerçekte hakkımda ne düşünüyor diye kafa patlatmaktan paranoyak olucam yoksa yakında
edit: aslında zamanda yolculuk da hiç fena olmaz. o kadar çok kişiyle tanışmak, o kadar çok olayı canlı izlemek isterdim ki... gerçi bu kafayla bir savaşta durduk yere kendimi öldürtmem de çok olası ama neyse :d
hayatım "ya şunu yapsaydım" "ya söyleseydim" "ya ısrar etseydim" cümleleriyle o kadar dolu ki. "keşke yapmasaydım" pişmanlığı daha iyi, daha katlanılır. aklınızı kurcalayanı yapın gitsin. (ne kadar klişe oldu ya bu da.)
edit: (benim bu yazıyı paylaşsam mı ikileminde kalıp atayım gitsin ya demem gibi.)
kararlarımız bizi biz yapan şey ya onu yapsaydın ya söyleseydin farklı bi sen olurdun. şu anki olduğun halinden memnunsan eğer düşünme derim. hayat hatalarla da güzel
bir süre sonra o da ailenin bir üyesi olur. seslenilir, sevilir, kavga edilir, komik komik fotoğrafları çekilip gülünür. konuyla ilgili en hoşuma giden olaysa emekli babaların "kedi medi giremez bu eve" dedikten sonra eve kedi gelince günlerini onunla sarmaş dolaş geçirmeleridir. ha bir de "bokunu yemediğin sürece muhabbet kuşuyla yapılan hiçbir şey iğrenç değildir" diye bir söz duymuştum. aynen öyle ;)
aman diyim, siz yıkamayın. lavaboyu tıkayın, az su dolsun. kendileri girip kanatlarını açıp süzülüyorlar. tam ıslanmadan, hafif oynayarak yıkanıyorlar. izlemek baya keyifli sayın fihtheinfpt:)
yoo musluğun altında avcumuza doldurduğumuz suda yıkanmayı seviyor onu kastettim. yoksa biz tutup yıkamıyoruz merak etmeyin :) ama işte bebekliğinden alıştığından mıdır nedir, bir kaba su koyduk denemek için oralı olmadı hiç. beyefendiye banyo yapsın diye illa şarıl şarıl su akıtacağız ajdsjdcndfj izlemesi gerçekten çok keyifli *gözleri dolmuş emoji*
valla ben hiç kazanmış da okuyormuş gibi hissetmiyorum zaten 300 kişi birden kandırılıyor olabiliriz... işin kötüsü mezuna kaldığım sene bayram boyunca cevaplamak zorunda kalmıştım "sen şimdi napıyorsun? lise mi üniversite mi? mezun mu, o ne oluyormuş?" sorularını sonraki sene kazandım bile diyemedim malum korona..:)
hayal meyal hatırlayacağım kadar küçükken bir gün "ben çok sıkıldım yea" dediğimde amcamın önüme koyduğu dizi. ulan bir de altyazılı izlemişim o yaşta nasıl anladım acaba :D en kısa zamanda tekrar izlenecek.
öğrenmek istediğiniz dili biraz biliyorsanız işe yarayan uygulama. sıfırdan başlayınca oldukça kafa karıştırıcı olabiliyor. gerçi bazı dillere gramer kurallarının özetini eklemeye başladılar. köşedeki ateş sayısının sinirimi bozduğu uygulamadır aynı zamanda. bir tek gün girmezsem sıfırlanacağı gerçeği sinirimi bozuyor. çünkü mükemmeliyetçilik belası.
kessssinlikle bayan mallard'ın maceraları. ona benzemek için annemden yalvar yakar aldığım bir küçük örgü çantam vardı zincir falan çekerdim. Türkçe dublajının sadece birkaç bölümünü buldum, o da youtube'da piksel piksel. stairway to doom diye bi bölümü vardı keşke Türkçesini bulabilsem çok güzeldi :( ikinci sırada cille var sanırım. ya da keloğlan (kara vezir ve çirkin cadılı bölümleri). ikisi de güzeldi.
kişilik tipi, burç yorumu, ebced hesabı, tarot falı... karakterimi analiz etmek için denemediğim yöntem kalmamıştır. enneagram bana tip 9, 16 personalities infp-t diyor (nickimden bellidir). ayrıca kendisi en az 3-4 kez çözmüş olmamdan dolayı sorularını neredeyse ezberlediğim testtir.
tamino'nun, indila'nın ve simon&garfunkel'in bütün şarkıları. net. nereden başlayacağını bilemeyenler habibi, indigo night, scarborough fair, the sound of silence, boite en argent ya da tourner dans le vide falan dinleyip sonra bana teşekkür edebilir. (güya bir tane öneri yazacaktım seçemiyorum hepsi muhteşem)
yukarıda çokzel kitap önerileri var. muhteşemsin gütf (ya da gtf). bunlardan bazılarına ek olarak, marslı - andy weir anne of green gables - lucy maud montgomery gulyabani - hüseyin rahmi gürpınar bitmeyecek öykü - michael ende simyacı - paulo coelho yüreğinin götürdüğü yere git - susanna tamaro genç bir doktorun anıları - mihail bulgakov jules verne'ün ve agatha christie'nin neredeyse bütün kitapları :") (sık sık editlerim bunu muhtemelen unuttuğum bin tane kitap vardır)
hâlihazırda çok güzel şeyler yazılmış. bunlara susanna tamaro, andy weir, şermin yaşar (önceden çarkacı), agatha christie, hüseyin rahmi gürpınar, franz kafka, paulo coelho, muzaffer izgü, michael ende gibi her telden bir sürü kişiyi ekleyebilirim.