Dostlar gerçekten çok keyifli bir yermiş burası 1 saattir falan eski entryleri okuyorum keyifliyim yani bir yandan da buruk. Türlü sosyal mecralar var ama onlar beni keyiflendirmekten çok geriyo hatta çoğunu kapattım bile (btk engel atmış). Eski yazarlardan ricam son bir şarkı be. Arada gelelim. Sn ilele burdasın gördüm seni.
Sıraya kaynak yapan köylü kurnazları yüzünden kafayı yemek, fix mönümde olan bir lezzettir. Geçen sene bir tanesini katmerlemiştim sırada bir sonraki öğünüme kadar hoşçakalın dostlar.
Abartılmış ve köpüklü anlatımdan uzak, tarihine dair ufak fikirlerimizin olduğu ama hayattan bir anlatımın az bulunduğu bir konuda Osage ailesinin yaşanmışlıklarını anlatan çok hoş bir film. Benden de 10 puan.
di caprio'ya başta sunulan teklif dedektif rolüymüş ve senaryo daha çok gizeme açık ve olayın vurucu kısmının daha şaşaalı olmasını sağlıyormuş.
Di caprio ise scorsese'ye ernest rolünü istediğini söylemiş ve filmin izlediğimiz versiyonuna geçiş olmuş.
Farkına varmadan estiğim bu bahar Bu yılın en albenisiz, en hoyrat, en aklına ne gelirse Dumanlı hep başım doymazlığından Ve kirli ellerim günahkarlığından Gözlerim hep ileriyi gözler an kollar Ah bir bilse sırtım yere gelecek aşikar
Zannetme ki efkarım pişmanlığımdan Bile isteye ve halen sonu meçhul miskinkinliğimden Kaleme alınmış ve unutulmuş bir kopya benimkisi Geçmişe bakıp keşke denilesi
Stajlara geçince bazı şeylerin kıymetini anlayacaksınızdır,kalemle işaretlediğiniz şeyler tamamen objektiftir gibi... Dahiliyede çok benign bir jüriden girmeme ve teorik notum yüksek olmasına rağmen cc ile geçtim,nasip.
Sonradan ba ile geçtiğini öğrendiğim bir arkadaşım beni teselli etti. :) Ondan teselli istememiştim,gayet mutluydum. Geldi,kendi kendine konuştu gitti ahfhahfhsh
Tıp fakültesindeki stajyer doktorlar bile hala öğrenci kafasında. Dönem derecesiyle aynı acilde çalışmak bana güven verir açıkçası,bilirim ki bilen biri daha var...
Gencecik çocuk kara kışın bu soğuğunda anasından babasından uzakta, dağ tepe çamur.. Bizim için can veren ne ilk ne son şehit Allah mekanını cennet eylesin. Bir futbol kadar haber değeri taşımaması da bizim gibi nankörlerin bulunduğu durumu çok güzel açıklıyor, anlayana.
Bir hafta on gün sonra, cumhuriyetin yüzüncü yılını devireceğiz. Buna dair ne bir bilinç var halkta ne bir istek bir coşku. Ne sanatçısı anlamlı ve coşkulu; milleti kendine getirecek hiç değilse bir silkeleyecek bir marş yapmış ne millet bunun eksikliğini hissetmiş.
Özellikle bizim de içinde bulunduğumuz genç nesil ataletin timsali mübarek. Hiçbir olaya dahil olmayan (memleketi ilgilendiren) nerde popülizm var damlayan türk genci sağ olsun şaşırtmayacak gibi duruyor bir kez daha.
Güzel bir hafıza tazelemesi, Türkiye nedir ne zorluklardan geçmiştir, bir asır ona ne katmış ne götürmüştür bunların güzelce şölen halinde sunulduğu güzel programlar etkinlikler daha fazla olsun isterdim. Ümitvar olalım yine de hala zaman var az da olsa.
İngilizce'deki "pain" kelimesiyle, fransızca'dakini düşündü. Biri 'acı' diğeri 'ekmek'ti...Acı, insanın hayat tarlasında biçtiği buğdaylardan pişirdiği ekmekti. Dolayısıyla sabah kahvaltısı kadar kaçınılmazdı.
Güzel kalpli bir ozanın bir o kadar güzel şiiri ve devamında beste hali. Karşılaşınca şiiri, ilk bakışta iki gencin birbirine aşkını konu alıyor gibi görünse de aslında daha derin ve duygusal bir durumu anlatıyor. Yıllardır işgal altında ve zalim ayakların ezdiği Türkistan toprağıyla onun cefakar kulu arasında geçen bir diyalog esasında. Hele bir de abdurehim heyit'in dilinden mest ediyor insanı bu mahzun hikaye.
Dedim aya benzer, dedi yüzüm mü? Dedim yıldız gibi, dedi gözüm mü? Dedim ışık saçar, dedi sözüm mü? Dedim volkan mısın? O dedi yok-yok.
Dedim kıyak nedir? Dedi kaşımdır, Dedim kunduz nedir? Dedi saçımdır, Dedim on beş nedir? Dedi yaşımdır, Dedim canan mısın? O dedi yok-yok
Milliyetçiliğin bir üstü, ırkçılığın bir altı olan kavram her türk gencine lazım şu çağda. Ki bazı şeyler elden gitmeden akıllarıyla veremedikleri kararı vicdanları aldırır belki.
ırkçılığın "bir altı"nı öneren bir insanı kim neden dinlesin poyrazcım karayel, üzdün. ırkçılığın bir altı da ırkçılıktır bence, sadece demeye utanıyorsunuzdur.
yok canım neden utanayım ırkçı olsam ırkçı derim. Belki ben yazıyı kısa tutup belki siz klişe reaksiyon gösterdiniz. Lafta milliyetçilik davranışa dökülmeyen milliyetçilik bizim sözlüğümüzde yazan ya da başka yazarın yazdığı gibi tabelaya dile laf atan milliyetçilik. Bu yüzden bunun bir üstü yani daha üzerine düşünülmüş daha sorgulanmış ve acaba ülkenin kurucusu bunu neden ilke olarak mühürlemiş diye düşünmek.
Irkçılığı alt çünkü ülken sessiz veya sesli elaltından veya harala gürele istila edilirken yapacağın milliyetçilik bu kadar soft ve hümanizmin yanaklarımdan makas alan bir halde olursa, şekil a da olduğu gibi körle sağırlar.. pardon biraz dağıldı konu ırkçılıpın altı çünkü bazı durumlar özelinde sert verilen tepki ve takınılan tutumlar "ırkçı" olarak damgalanmanıza neden olabilir dahası kafatasçılarla aynı kefede tartılırsınız. Ve muhtemelen banal türk-kürt kavgasına çekilirsiniz.
Muhtemelen siz okumazsnız bir "ırkçı" olduğumdan benim dinleyecilerime iyi akşamlar dilerim. ;)
Ben belli bir planlama doğrultusunda sn laviniayı tavlamak için giriş yapmıştım sözlüğe. Onun beğeneceği türden kendi içimde ayrıştırılmış damıtma sonucu 3-4 entry yazmıştım. Bazı kadınlar vardır aşık usandırır, bazıları aşık uyandırıyor demek ki.
Sayın @dr oetker' in entrysini görünce yazmak istedim. Bin küsür kişiye hizmet veren oldukça büyük bir otelde garsonluk yaptığım zaman benim gibi 25-30 arkadaşıma reva görülen yemek alanı ve yemekler aklıma geldi. Hizmet ettiğin dahası kendi ürettiğin ürüne yabancılaşman arada bir ah ulan Marx dedirtir bana. Malum ırkın açık büfeyi her allahın günü talan edip kendi ellerimle çöpe attığım binbir türlü çeşitten birisinin bile bize hak görülmemesi senden kâr ettiği 1 tabak yemeğin patronunun içini rahatlattığı saçma sapan insanlık ayıbına çanak tutan işletmeler yazık olsun..
Daima oyun kurucu bir elin, uğruna çaba harcanan hedefler yahut hedefsiz de olsa feragat edilen bazı istekler doğrultusunda bize kısmi imtiyazlar geçeceğine inandım durdum. Halen daha bu inancın koruna sahibim diyebilirim. Ne bileyim yeraltından uzak duranlar; ışıltılı takdir vitrininde kendisine en ön sıradan yer bulacak. Sokağın çocukları kuralsız yerlerin efendileri olacak gibi yasalar yazılı olmayan yasalar vardır bence. Ama nedendir bilmem hukukun başıbozuk kişilerin istilasında olmasından mütevellit herhalde bu yasalar benim yaşamımda ters uygulanıyor sanırım. Vitrinden fazla kusurlu veya daha doğrusu demode gibi söz ediyor mavi yakalar. Mavi yaka yerine alt tabaka derdim eğer ki geçen hafta konuşsaydım kendimle. Ama mavi yaka nedir ve keşke neden olmasaymış öğrendim bu hafta artık ve dağarcığıma yerleşti mazur görün beni o yüzden. Fiyakalı liseli anlam arayışlarının henüz haberdar olmadığı zamanlarda pek yakın değildim tabi onunla. Başıboş değersiz bir tanıdık belki yaramazlıklarını etrafımda yapmasından olumlu etkilendiğim bir serseri. Tarık içten içe yaşanmamışlıklarımı yaşayan yok hatta yaşanmamışlıklarımı yaşamaya çalışan. Çünkü bu bir film değil esasında ve tabi bir kitap da değil. O yüzden yaşanmamışlıkları yaşayan, bir sünepe bir fırlama sıkı dostlar yok bu mahallede. Yaşanmamışlıklarımı kendi cesareti ve ruh hali el verdiğince inat edip kovalayan diyelim. Sadece benim değil tüm sünepelerin belki de yaşanmamışlıkları bunlar Bu anlam arayışları, normal bir liseliye; fazlaca popüler kültüre batmak, özenti, sıra dışı bir aile yahut idealist bir çevre tarafından gayet olağan bir şekilde rastlayabilir. Bu rastlantının hakikisi kurtuluşun yol haritası olarak görülebilir en azından brenim açımdan öyle. Ama benimkisi pek suniydi dolayısıyla ben bu genellemenin dışında kalıyorum ya da izleyicisi olabilirim. Ki bu dışında kalmamdan daha kötü bir senaryo çünkü az buçuk farkındayım olayın ama kozayı yırtacak ne mecalim ne de cesaretim var. Her yerde karşıma çıkan konformist gen kodlarım en olmadık aynı zamanda da bunu hayatın merkezi kabul edersek en olduk yerden yakalamış beni. Burada asıl sorun olan sünepelik uykusundan utanıyor ve ara sıra fırça vurduğu resmi ele alıyor. Bir elin parmakları kadar kitap okuyan her cahilin yaptığı gibi belki de doğru bir seçimdir, hamur atılan kişisel gelişim kitaplarının satır aralarında beliren her şeyin temeli olduğundan dem vurulan o çocukluk yılları galiba gerçekten de her şeyin temeli gibi. Uzun yıllar karşılaşılan anlamsız telkinler ve anksiyete lobisi ebeveynler her şeyin temeli olan sünepelik ve cesurluk arasındaki tarifte epey bir paya sahipler o yüzdendir ki benim yasalarım ya vitrin içinsindir ya sokak ikisi bir benim hamuruma biraz katı kaçıyor diyelim. Bazı temiz kalpli insanların umut ettiği oyun kurucu el maalesef müdahaleler dışı daha çok tavsiye veren bir psikolog ya da daha kötüsü tavsiye bile vermeyen dinleyen bir psikolog gibi işin aslı. Umut edilen bel bağlanan hiçbir insanın tamamıyla yoldaş olmadığı, toz tanesi kadar dertlerin bile artık işin içinde çıkılmaz derecede bunalttığı hallerde dahi maalesef yalnızlığın senfonisi usul usul çalıyor olacak ne mutlu ki kapalı gişe oynayacak. Kati şekilde emin olunan yanlışlar bir döngü, ölümüne arzulanan doğrular bir hülya olacak da o ateş hiç yanmayacak kor kalacak. olmamışlık yada ne bileyim sürekli paçamdan asılan eziklik psikolojisi he..
Nefret edilesi değişmez sekülerimsi takılan bir kemik kadrosu vardır ki evlere şenlik. Bazı hususi başlıkları takip edenler bilecektir. Ülkemizin içinde bulunduğu durumda azımsanmayacak paya sahip olan elitist zümre, bu gibi mecralarda 'normal' fikirlerini çok açık belli ederler. Siz çok yaşayın e mi, aydınlığın meşalesini taşıyan cadı avcıları sizi..
Mahvetti beni bu animasyon. Salya sümük ağlıyorum belki sizlere sıradan bir film olarak gelecek ama hayatı ıskaladığını düşünen biri olarak beni mahvetti. Sürekli bir hedef peşinde olmak, sürekli bir yere varmaya çalışmak gerçekten ama gerçekten anlamsız ve zavallı işi.. okulu bitirmek, doktor olmak, zengin olmak, güzel görünmek, şurada yemek yemek şurada da yemek, intikam aramak, soğuk yapmak.. bomboşum vallahi inanarak söylüyorum bomboşum. Sürekli hayatı yaşayamadığını söylemek ama bir ley yapmamak ne biliyim. İnşallah vaktinin kıymetini bilen para, mal mülk, "amaç", "hedef" gibi kalbe yük vitrinlerde fazla takılı kalmadan yaşayabilen akranlarım; umarım iyi bir hayat yaşıyorsunuzdur.
Bir balıkla ilgili bu hikayeyi duydum, daha yaşlı bir balığa doğru yüzüyor ve hayal kırıklığıyla harmanlanmış bir öfkeyle soruyor "Okyanus dedikleri bu şeyi bulmaya çalışıyorum" diyor. "okyanus?" yaşlı balık, "şu anda içinde olduğun şey bu" der. "Bu!" der genç balık, "Bu su. Benim istediğim okyanus!"
İvan ilyiç bu sözleri duydu ve içinden tekrarladı: bitti! Ölüm bitti.. o yok artık! Derin bir soluk almak istedi, ama soluğu yarıda kaldı... Bedeni birden gevşedi ve öldü.
20 sorum kayıp kim aldı nereye götürdü arkadaşlar söyleyin, bazı öğrencilerin 45 50 sorusu kayıp. Yazıktır günahtır bu ne biçim hırsızlık. Yetkililere de sorduk valla mazerete girin almış götürmüş birileri soruları dediler. Dönem tekrarıyım ben 20 sorumun yarısından çoğu doğru lütfen geri getirin sorularımı.
Anlam veremiyorum efendim. Çağın hastalığı dedikleri bu olsa gerek. Sevgiliden, aileden, eşten dostan gelene eyvallah da sen neymişsin be arkadaş.. iki aydır ne ilgi gösteririm ne bi şey. Bıraktığım yerde durur bu, boyutların dördüncüsü, sanki ceza paspasına koymuşum da orada unutmuşum gibi öyle bekler.
Ne zaman ki bir farklılık olur, sıradanlığı yırtar atarım o vakit eli kolu rahat durmaz. Günlerdir biriktirdiği enerjisi yayılıverir her zerresine; uçsan da koşsan da tutamazsın. Bağırıversen de arkasından.. lütfen yavaşla.. duyuramazsın.
'bir gün padişah uykusunda mana görür ve uyanınca sadrazamına: "kalk gidiyoruz" der. tedbil-i kıyafet giyinip rüyasında gördüğü yere, şimdiki unkapanı'nda bir yerlere gelirler. geldikleri yerde yaşlı bir adamın ölmüş olduğunu görürler. cenazeyi, hem padişahı tanıyacak insanların olmadığı hem de güzel bir cami olan fatih camii'ne kaldırırlar ve etrafa bu adamın kim olduğunu sorarlar.
kimi der ki: "sarhoşun tekiydi. ne zaman müslüman mahallesine şarapçı girdiğini görse elindeki tüm şarapları alırdı." kimi der ki: "kadın düşkününün tekiydi. çok zaman evine o malum kadınları alırken gördük" kimisi der ki: "camide hiç görmezdik, binamazın teki idi."
sonrada sorup soruşturup evini bulurlar ve karısıyla konuşurlar. işin iç yüzünü karısı anlatır: "benim kocam müslüman mahallesine içki girdiğini görünce hepsini kendisi alıp dökerdi, müslümanları bir kereliğine daha içki içmekten alıkoyduk derdi." - peki kadınlar? - onları da parasını verip eve alırdı. ben onlara kıssalar, mavallar okurdum. çoğunu da kurtarmıştır. - iyi ama hiç namaz kılmaz diyorlar? - o her namazını ayrı bir camide kılardı. çoğunlukla da uzaktaki camilere giderdi. buradaki camiye seyrek uğrardı. - iyi ama herkes onu kötü biliyor. bir gün ölecek olsa cesedinin ortada kalacağını hiç düşünmedi mi? - düşünmez olur mu? ben ona derdim, bey insanlar seni hep yanlış tanıyor bir gün başına birşey gelse kim sana sahip çıkacak derdim. - peki o ne derdi? - ne diyecek, "hanım!" derdi: "padişahın işi ne?"'
Sahurda boşboğazlığım tuttu herhalde. Saçma sapan konuşup gülüyordum. Evdekilerde uykudan yeni uyanmış annem " amma çok konuştun ha, aç değilsin herhalde" falan dedi. Çok üzüldüm lan normal mi bilmiyorum tabi. Kafama öyle sert vur ki uyanayım, uyanmazsam benş buraya göm baba..
Terapi. Grogu kardeşimin şirinlikleri olsun, Pedro Pascal abimin karizması falan o gezegen senin bu gezegen benim keyifli keyifli geziyoruz. Bilim kurgu seven araya biraz şirinlik biraz aksiyon isteyen yazarlarımıza önerilir hazır 3. sezon başlamışken..