Lise son sınıftayken fark ettiğim ve ne kadar gizlemeye çalışsam da yıllardır beni ele geçiren his.
Ailem benim psikiyatrik ya da psikolojik yardım almam konusunda bana hiçbir zaman müsade etmedi. Hatta bu konuda korkutuldum ya da tehdit edildim desem yeridir. Ortaokuldayken ilk kez psikiyatrik yardıma ihtiyaç duyduğumuz fark etmiştim. Rehberlik hocamla iletişim kurmayı çok istedim ancak o zamanlar gittiğim okul babamın arkadaşının müdürü ve ortağı olduğu bir özel okuldu. Dolayısıyla içerisinde çalışan hocalar da kendi tanıdıklarından oluşan bir ekipti. Bu nedenle liseye geçmeyi ve oradaki rehberlik hocasından yararlanmayı dört gözle beklemeye başladım. Fakat bırakın şanslı olmayı, rutin hayat işleyişinde bile herkes için akıp giden şeylerin benim için birer bariyer olması durumu burada da beni buldu. Yıllarca kendisine kavuşmayı beklediğim hoca babamın bayağı yakından arkadaşı çıktı. Üstelik babamla arkadaş olmasalar dahi oldukça ilgisiz, tehditkar adamın tekiydi. Dolayısıyla psikiyatrik, psikolojik yardım ihtiyacımı hissetmemi takip eden 5 sene içerisinde yine yardım bulamamış oldum. Ta ki lise son sınıfa kadar... Lise son sınıftayken okulumuzdaki rehberlik öğretmeni gitti ve haftada tek gün(salı) olmak üzere bir imam hatipten görevlendirme ile öğretmen gelmeye başladı. Bilirsiniz, rehberlik hocaları genelde eğitim hayatı üzerine düzenleme yapar. Öğrencilerin ailevi sorunlarını pek takmazlar. Bu hoca da aynı şeyi yapıyormuş demek ki, fen lisesine düşünce bir hevesle bize testler yapmaya başladı. Hepsi meslek seçimi ile ilgili ya da ders başarılarıyla ilgili... Kaç tane meslek seçimi testi çözdüysem ısrarla tek bir meslek önerisi alıyordum: sanatçılık. Rehberlik öğretmenimiz sayın mesut bey bu duruma biraz da bozulmuş olacak ki sadece salı günü geldiği okulda salı günlerini sıkça bana ayırır olmuştu. Diğer sınıf arkadaşlarım kendi çözdüklerinden bile bıkmışlardı, ben ise defalarca tek bir kesin sonuç almama rağmen sırf sanatçı olmamın önüne geçilsin diye daha fazla teste maruz kalmıştım. Ben zaten güzel sanatlar lisesinde okumak isteyip bir şekilde fen lisesinde eğitimi görmek zorunda kalan birisiydim. Bu durum biraz da canımı sıkmaya başlamıştı. Hocamın azmine ve uğraşlarına rağmen sanatçı olması gerektiğini duydukça tadı kaçan bir fen lisesi öğrencisi olmam bir yerden sonra mesut hoca'nın da dikkatini çekmiş olmalı ki o yerden sonra benle test çözmeyi bırakıp beni çözmeye çalışmaya odaklanmıştık. O günlerde benden kendime bir mektup yazmamı istedi. Üstünde çok da düşünmeden olduğu gibi aklımdaki genel şeyleri yazdım o salı günü. Ertesi hafta salı günü en yakın arkadaşım da bir mektup yazmıştı ve beraber mesut hocayı bulduk, mektupları okuttuk. En yakın arkadaşımın mektubunu okurken bir eğitimci olarak ne kadar mutlu olduysa benimkini okurken bir o kadar morali bozuldu. Mektubu okudu, bitirdi ve bana bakıp dedi ki "kendinden neden bu kadar nefret ediyorsun?". Hayatı boyunca mutluluk timsali olarak görülen biriydim, kendime bile rol yaptığımı anladığım ilk an o andı işte.
Mesut hoca ile boş olduğum salı günleri görüşmeye devam ettik. Mesut hoca orta yaşlarında, kır saçlı, eli tespihli bir adamdı. Muhtemelen baştan beri eğitimcilik yaptığı imam hatip lisesinde mesleğinin gereğini yapmak konusunda eksik hissettirilmiş biriydi kendisi. Ben onun için bir şaşırma sebebi oldum. O da benim için öyle oldu. Soyadını hiçbir zaman sormamıştım ancak adı benim için unutulmayacak insanlar arasında beynime kazındı.
Bu hikayeyi biraz anlatmıştım sanırım. Yine de detaylandırmak istedim. Paylaşmanın benim için önemli olduğu bir dönemdeyim. Çok uzatıp sıktıysam da affola🙏
mesut hoca bana duygularım ve kendim hakkında farkındalık sağlamak dışında çok fazla fayda sağlayamadı maalesef ki. Temelde kendimi sevmediğimin farkındayım. Ancak bu duygu zaman zaman çok ağır basıyor. Zorlandığını hissediyorum. Şu anda da öyle bir zamanın içerisindeyim. Yazdığım şeylere fazla itibar ederseniz psikolojik olarak yorulabilirsiniz :)