bu başlığı öğrendiğimiz ilginç tarihi hikayeleri anlatmak için kullanabiliriz diye açıyorum, başlatayım.
1700'lü yıllar... lale devri ile yurt dışına iyice açılan osmanlı devleti bir gün sarayda özel bir konuğunu ağırlamakta. fransız istanbul büyükelçisi... büyükelçi için her şey tam tekmil hazırlanır, padişah, saray ahalisi ve onlara hizmet edecek, musiki ifade edecek insanlar hazırda.
büyükelçi gelir, padişahla hasbihal derken sıra musiki faslına gelir. büyükelçi fransa ile türk musikisini kıyaslar iken “bizdeki valse sizin musikiniz erişemez” der. padişah da bir an bile düşünmeden “bizde de vals vardır efendim, isterseniz saray baş çalgıcısına soralım” diye cevap verince baş çalgıcı dede efendi “vardır tabii, fakat bugün yoruldum, sizi yarın davet edip valsimizi çalmak isterim” der.
dede efendi bir kez söz vermiştir ama vals olmayan bir musikiden nasıl vals çalacaktır? hemen semtindeki fransız meyhanecinin yanına koşar. o gece meyhaneciden sabaha kadar 'vals nedir? nasıl bestelenir?' öğrenir ve sabaha kadar bir vals parçası besteler.
ertesi gün gelen büyükelçi kulaklarına inanamaz çünkü bu dinlediği vals, hayatında dinlediği en iyi valslerdendir.
işte dede efendi'nin, diğer bir ismiyle hammamizade ismail efendi'nin ilk bestelediği ve tarihimizdeki ilk vals parçası “Yine bir gül-nihâl aldı bu gönlümü” böyle ortaya çıkar.
“yine bir gül-nihâl, aldı bu gönlümü
sim ten, gonca fer; bi-bedel ol güzel
ateşin ruhleri yaktı bu gönlümü
pür edâ, pür cefâ; pek küçük, pek güzel...”
kesinlikle rast makamı orijinal bestesi dinlenmeyi hak ediyor, rica ederim :)
3/4'lük ölçüsüyle tam bir vals gerçekten. çok güzel bir hikayeymiş. teşekkür ederiz. :)