Beynin ve kalbin alışkın olmadığınız şekilde çalışması. Hele hele mantığın önplanda olduğu biriyseniz bunu anlamak biraz zaman almakta. "Aga bana noluyor, neden böyle yaptım" gibi değişik modlara giriyorsunuz. Hatta normalde sinirden köpüreceğiniz bir olayda enteresan bir şekilde sakinlikle davranıp kendinize daha çok şaşırdığınız evrelerde olur. Tabi araya mesafeler girince işlerin rengi de değişir. Aydınlanma yaşarsınız...
Aradığımı bulamamak sanırım...
Edit: belki kayıp olan benimdir...
Edit: belki kayıp olan benimdir...
Yemekhanenin pandemi şartlarına rağmen korkunç bir şekilde kalabalık olması. İyi güzel normalleşiyoruz ancak kontrollü bir şekilde olduğu unutulmuş olduğunu düşünüyorum.
Normalde intörn yemekhanesi açılırdı kaç aydan beri pandemi bahanesi ile kendileri kapalı. Sağlık Bilimleri Fakültesi taşındığı için stajer hemşire arkadaşlarla mecburen artık aynı yemekhaneyi kullanıyoruz. Daha önceden bu kadar yoğun kullanmıyorlardı fakülte hemen yanda olduğu için. En azından bir kısmı buraya bir kısmı sağlık Bilimleri fakültesine olacak şekilde dağılıyorlardı. 1,5 yıldır eğitimin yüz yüze olmamasından dolayı özellikle dönem 1,2 ve 3'ler heyecanlı ve yoğun bir şekilde geliyor. Yemekhane kısaca normalden kat be kat kalabalık. Yetkili hocalarımızın durumu gözlemlemeleri için yemekhaneye de devam ediyorum.
Çözüm: pandemi ortamının devam ettiği unutulmadan ilk 3 dönem ile stajerler (hemşirelik dahil) ve intörnlerin yemekhane olarak ayrılması. Bu şekilde 2 ayrı Yemekhanenin hizmet vermesi gerektiğini düşünüyorum.
Edit: şu anda dönem 2 ve 3'ler başladılar. Dönem 1'lerin haftaya başlayacağını unuttum ancak onlarda oldukça kabalık gelecekler :)
Normalde intörn yemekhanesi açılırdı kaç aydan beri pandemi bahanesi ile kendileri kapalı. Sağlık Bilimleri Fakültesi taşındığı için stajer hemşire arkadaşlarla mecburen artık aynı yemekhaneyi kullanıyoruz. Daha önceden bu kadar yoğun kullanmıyorlardı fakülte hemen yanda olduğu için. En azından bir kısmı buraya bir kısmı sağlık Bilimleri fakültesine olacak şekilde dağılıyorlardı. 1,5 yıldır eğitimin yüz yüze olmamasından dolayı özellikle dönem 1,2 ve 3'ler heyecanlı ve yoğun bir şekilde geliyor. Yemekhane kısaca normalden kat be kat kalabalık. Yetkili hocalarımızın durumu gözlemlemeleri için yemekhaneye de devam ediyorum.
Çözüm: pandemi ortamının devam ettiği unutulmadan ilk 3 dönem ile stajerler (hemşirelik dahil) ve intörnlerin yemekhane olarak ayrılması. Bu şekilde 2 ayrı Yemekhanenin hizmet vermesi gerektiğini düşünüyorum.
Edit: şu anda dönem 2 ve 3'ler başladılar. Dönem 1'lerin haftaya başlayacağını unuttum ancak onlarda oldukça kabalık gelecekler :)
Özelinden, vakfına, devlet yurduna çeşit çeşit yurtlarda kalmış biri olarak şöyle diyebilirim.
Vakıf yurtları sizden bir şeyler bekliyorlar. Ama genellikle bu beklentileri karşılayamayan grup bizim tıp camiasındaki öğrenciler oluyor. Tabi bazı istisna arkadaşlar her türlü işe yetişebildiği için çok genellememek gerek. Küçümsemek istemeseniz de idarecilerin kendi eğitim hayatlarını sizle karşılaştırmaları sonucu sanki küçümsüyorsunuz algısını oynayıp kafayı sıyırmanıza sebep verebilir. Tabi zamanla derdinizi anlatamadığınız içinde bu sefer gerçekten bu küçümsemeye başlıyorsunuz. İnsanın dengesini şaşırtıyorlar. Sizin kendi doğrularınızla mücadele edildiği zamanlarda yaşıyorsunuz. Kendi çizginizi korumak için bir mücadeleye giriyorsunuz. Zaman zaman yıpratıcı, zaman zaman güzel dostluklar kazansanız da eninde sonunda kendinizi oradan kurtarmaya çalışıyorsunuz.
Özel yurtlarda kalmak görece daha iyi olmakla beraber maddi imkanların kısıtlamaları devreye giriyor maalesef. Yurdun yemeğini, suyunu iyice araştırmanız sizin için uygun olacaktır.
Devlet yurtları ise tam bir kumar. İlk kaldığım yurt ise ciddi olarak uzaktaydı. Aslında mesafe problemi olmasa gayet iyi bir yurttu. Daha sonrasında merkezdeki yurtlara nakil için uğraşıyorsunuz zaman kıymete bindikçe. En azından size karışan yok. Oda arkadaşlarınızla da aranızda bir denge kurduğunuzda gayet yaşanılabilir.
Sırada gelelim Ankara özelinde konuşmaya.
Özellikle sahil tarafından gelen arkadaşlar sıkı giyinmeniz lazım. Ayaz, Ankarası ile ünlü bir şehirdir. Ya da bunun gibi bir ince espri vardı 🤪. Sonbahar diye düşünmeyin. Sabahları (özellikle sabah 9 öncesi) şu aralar ince mont ya da kalın ceket giymeyi gerektiriyor. Kışını siz düşünün ona göre hazırlıklı gelin.
Edit: bunu yazdıktan sonraki gün üstünden ceketini çıkaramadı...
Vakıf yurtları sizden bir şeyler bekliyorlar. Ama genellikle bu beklentileri karşılayamayan grup bizim tıp camiasındaki öğrenciler oluyor. Tabi bazı istisna arkadaşlar her türlü işe yetişebildiği için çok genellememek gerek. Küçümsemek istemeseniz de idarecilerin kendi eğitim hayatlarını sizle karşılaştırmaları sonucu sanki küçümsüyorsunuz algısını oynayıp kafayı sıyırmanıza sebep verebilir. Tabi zamanla derdinizi anlatamadığınız içinde bu sefer gerçekten bu küçümsemeye başlıyorsunuz. İnsanın dengesini şaşırtıyorlar. Sizin kendi doğrularınızla mücadele edildiği zamanlarda yaşıyorsunuz. Kendi çizginizi korumak için bir mücadeleye giriyorsunuz. Zaman zaman yıpratıcı, zaman zaman güzel dostluklar kazansanız da eninde sonunda kendinizi oradan kurtarmaya çalışıyorsunuz.
Özel yurtlarda kalmak görece daha iyi olmakla beraber maddi imkanların kısıtlamaları devreye giriyor maalesef. Yurdun yemeğini, suyunu iyice araştırmanız sizin için uygun olacaktır.
Devlet yurtları ise tam bir kumar. İlk kaldığım yurt ise ciddi olarak uzaktaydı. Aslında mesafe problemi olmasa gayet iyi bir yurttu. Daha sonrasında merkezdeki yurtlara nakil için uğraşıyorsunuz zaman kıymete bindikçe. En azından size karışan yok. Oda arkadaşlarınızla da aranızda bir denge kurduğunuzda gayet yaşanılabilir.
Sırada gelelim Ankara özelinde konuşmaya.
Özellikle sahil tarafından gelen arkadaşlar sıkı giyinmeniz lazım. Ayaz, Ankarası ile ünlü bir şehirdir. Ya da bunun gibi bir ince espri vardı 🤪. Sonbahar diye düşünmeyin. Sabahları (özellikle sabah 9 öncesi) şu aralar ince mont ya da kalın ceket giymeyi gerektiriyor. Kışını siz düşünün ona göre hazırlıklı gelin.
Edit: bunu yazdıktan sonraki gün üstünden ceketini çıkaramadı...
Gece sayılmasa da gece sayın siz
1,5 yıl sonra ilk yüz yüze teorik derste farkettiğim bir şey var 😂 ders esnasında loş olan sınıfın uykuyu kolaylaştırıcı etkisi... Bir yandan da uyumamak için verilen mücadele...
Belirsizlikler diyarına hoşgeldiniz :)))
Başlığa bile efkarlanmak... 🙄
Daha akıllı telefonların bu kadar yaygın olmadığı bir dönemde yatılı okuldaydım. O zamanlar Galaxy Note yeni çıkmış. Kalemli şekil şukul kullanan bir arkadaş vardı. Arkadaşım ders öncesinde bir şeyler izliyor. Sonrasında kaldırıyor. Bir gün birine ne izlediğini anlatırken yamalandım yanına. Arada bazı sahneleri felan gösteriyordu. Çizimlere ve konuya resmen hasta oldum. O ilk anime "Attack on Titan (Shingeki no Kyojin) " oldu. Animenin orijinal adına da nedensiz hasta oldum. Daha sonrasında zaten elimi verdim kolumu kaptı 😂
Edit: nedensiz yere ilk anime izleme hikayemi anlattığımı farkettim, olsundu.. 😂
Edit: nedensiz yere ilk anime izleme hikayemi anlattığımı farkettim, olsundu.. 😂
ölümcül salgın hastalık...
Genelde kıyametin ilk koptuğu yer acil servistir. Acil servisin karantinası ile devam eder..
Genelde kıyametin ilk koptuğu yer acil servistir. Acil servisin karantinası ile devam eder..
Öncelikle bu kişinin yaşama bağlanmak için sebepler oluşturması ve bir yandan da yaşama bağlanmayı istemesi gerektiğine inanıyorum. Konfor alanının dışına çıkmak da bu kişiye yardımcı olabilir. Bunlar başlangıç adımları ve büyük ihtimalle en zor adımlar olacaktır. Profesyonel destek alması da bu konuların kolaylaşmasına faydası olacaktır.
İçimdeki yorgun ruh keşke 1 ay sonra açılsaydı diyor...
Eksi yedikten sonra gelen edit:
eksi yedik gene 😂 9 ağustos itibari ile serbest olabilen bir stajerin dramıdır... gene şanslılardanım çok şükür. bütünleme sınavları da bitmemiş arkadaşlar da insan yalnız. onlar da nefes almasın mı?
Eksi yedikten sonra gelen edit:
eksi yedik gene 😂 9 ağustos itibari ile serbest olabilen bir stajerin dramıdır... gene şanslılardanım çok şükür. bütünleme sınavları da bitmemiş arkadaşlar da insan yalnız. onlar da nefes almasın mı?
Hatırlayabildiğim kadarıyla ilk izlediğim yabancı dizi "Person of Interest" idi. Liseyi yeni bitirdik ve özgür olduğumuz dönemde bir arkadaşın keşfetmesiyle bir anda sınıfça çoğumuzun izlediği bir dizi oldu. Hak ettiği değeri görmediğine inandığım bir dizidir aynı zamanda.
Turkuaz renge bayılıyorum 🤩
Bir söz vardı. Tolstoy'un sözü galiba.
"Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar. Ya bir insan yolculuğa çıkar ya da o şehre bir yabancı gelir."
Muhteşem olacağına inandığım hikayem nasıl başlayacak çok merak ediyorum :)
Birazda pozitif enerji verelim :)
"Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar. Ya bir insan yolculuğa çıkar ya da o şehre bir yabancı gelir."
Muhteşem olacağına inandığım hikayem nasıl başlayacak çok merak ediyorum :)
Birazda pozitif enerji verelim :)
Bir de biz gibi değişenler var 😂 sarıdan siyaha geçiş
Memleketim olan şehirde iki ayrı muhitte oturdum. Çevre ve refah seviyesi olarak iki yer arasında dağlar kadar fark olmasına rağmen her iki yerde de geri dönüşüm için hem mavi poşet dağıtımı atıkları ayırmak için hem de bunların toplanması yapılıyor.
Memlekette şu anki oturduğumuz yerde ise haftada 2 defa site içerisine geri dönüşümleri toplamak için geliyorlar. Sitedeki her binanın yanında geri dönüşüm kutusu var. Atık pil ve atık yağ için ayrı istasyonlar var. Normal çöpler ise daha ayrı yerde. Bunları görünce Ankarada geri dönüşüm konusunda büyük eksikler var. Bu gerçekten üzücü. Eve çıktığımdan beri bu duruma alışamadım. Yakınlarımda atık cam toplama kutuları var şimdilik camları ayırıp yeterince birikince atabiliyorum.. Ve üzülüyorum diğer geri dönüşme şansı olan atıklara..
Edit: Ankarada oturduğum yere en yakın her türlü geri dönüşüm atık kutusu 1 tane var ve mahalle muhtarlığında. O da 10 dk yürüme mesafesinde...
Memlekette şu anki oturduğumuz yerde ise haftada 2 defa site içerisine geri dönüşümleri toplamak için geliyorlar. Sitedeki her binanın yanında geri dönüşüm kutusu var. Atık pil ve atık yağ için ayrı istasyonlar var. Normal çöpler ise daha ayrı yerde. Bunları görünce Ankarada geri dönüşüm konusunda büyük eksikler var. Bu gerçekten üzücü. Eve çıktığımdan beri bu duruma alışamadım. Yakınlarımda atık cam toplama kutuları var şimdilik camları ayırıp yeterince birikince atabiliyorum.. Ve üzülüyorum diğer geri dönüşme şansı olan atıklara..
Edit: Ankarada oturduğum yere en yakın her türlü geri dönüşüm atık kutusu 1 tane var ve mahalle muhtarlığında. O da 10 dk yürüme mesafesinde...
Yurt yaşamımız "ölüm gibi bir şeydi ama kimse ölmedi" sözünün ete kemiğe bürünmüş haliydi. Birbirimize sürekli çatar, yurdun altını üstüne getirirdik. Birkaç kere hocalarımızın "birbirinizi öldürmeden eğlenin çocuklar" dediği olmuştur😂 Özlenen günlerdir kendileri...
Bugün internette denk geldiğim ve 1980'li yıllara ait 2 dergi kapağını sizlerle paylaşmak istedim. Geçmişte şu anda yaşadığımız dünyanın nasıl hayal edildiğinin bir örneği sayılabilir.
Az da olsa kulaklarımı hareket ettirebiliyorum 😅
O kadar yapacak bir şey bulamadım ki evde volta atmaya başladım 😂
Neye, nasıl bakarsan o da sana öyle bakar.
-Mevlana
-Mevlana
Hayatında sana yük olan, sana engel olan her şeyi bırakmasını öğren. Sırtında taşımak seni daha da yoracak sal git yüklerini.
Kardeşimin bir sorusu üzerine bir anda söylediğim kardeşimin de şaşkınlıkla bakakaldığı söz olur kendileri.
"Ekile ekile tarla olduk kendi işimizi kendimiz göreceğiz artık."
Bugün ilk defa denediğim sebzeli makarna tarifimi bırakıyorum. Malzemelerimizi yazalım en baş.
1 paket çubuk makarna
1 tane soğan
1 tane domates
1 tane yeşil biber
1 tane küçük boy kabak
1 yemek kaşığı salça
Keyfe keder baharat
Keyfe keder tuz
Yeterli miktarda kaynar su
İlk baş derin teflon tavamızın içine sebzelerimizi ince ince doğrayıp atıyoruz. Daha sonrasında ise tavanızın çapına göre çubuk makarnayı kırarak tavaya yayıyoruz. Baharatlarımızı, tuzumuzu ve salçamızı ilave edip, yeterli miktardaki kaynamış suyu ise tavaya döküp altını açıyoruz. Tavamızın kapağını kapatıyoruz. Tavada su yeniden kaynamaya başlayana kadar harlı ateşte devam ediyoruz. Kaynamaya başlayınca ise altını kısarak hafiften kapağı eğimli şekilde koyuyoruz. Ara ara karıştırarak malzemelerin iyice karışmasına yardımcı oluyoruz. Suyunu çektiğinde ise altını kapatıyoruz 🤭 afiyet olsun 😁
Edit: aslında küçük bir patlıcan doğrayıp ilave etme niyetim vardı. Ama tavanın kapasitesi doldu 😂
Tarife kırmızı biber, yeşil biber kombinasyonu da fena gitmez gibi geliyor.
1 paket çubuk makarna
1 tane soğan
1 tane domates
1 tane yeşil biber
1 tane küçük boy kabak
1 yemek kaşığı salça
Keyfe keder baharat
Keyfe keder tuz
Yeterli miktarda kaynar su
İlk baş derin teflon tavamızın içine sebzelerimizi ince ince doğrayıp atıyoruz. Daha sonrasında ise tavanızın çapına göre çubuk makarnayı kırarak tavaya yayıyoruz. Baharatlarımızı, tuzumuzu ve salçamızı ilave edip, yeterli miktardaki kaynamış suyu ise tavaya döküp altını açıyoruz. Tavamızın kapağını kapatıyoruz. Tavada su yeniden kaynamaya başlayana kadar harlı ateşte devam ediyoruz. Kaynamaya başlayınca ise altını kısarak hafiften kapağı eğimli şekilde koyuyoruz. Ara ara karıştırarak malzemelerin iyice karışmasına yardımcı oluyoruz. Suyunu çektiğinde ise altını kapatıyoruz 🤭 afiyet olsun 😁
Edit: aslında küçük bir patlıcan doğrayıp ilave etme niyetim vardı. Ama tavanın kapasitesi doldu 😂
Tarife kırmızı biber, yeşil biber kombinasyonu da fena gitmez gibi geliyor.
Maalesef kapanmış 😢 açsın ama canın yemek istemiyor bir koşu arkadaşlarla gitmelik yerdi 😢
Nerdeydi ki çok merak ettim
acilin karşısında acil cafe vardı. onun içindeydi :)
abbovvv hiç bilmiyormuşum ya benn :((
Kapandı mı😢😢😢
Sözlü sınavlardaki gereksiz atraksiyonlarım :)
Duyduğumdan beri hayat felsefem yaptığım sözdür kendisi.
Derdini içine atıp deli olacağına derdini dışa vur adın deli olsun. :)
Derdini içine atıp deli olacağına derdini dışa vur adın deli olsun. :)
Kendinle kalmak
Tavanı izleyerek hayatı sorguluyorum 🙄
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?