masal

kaira
Sayın ruhsuz böyle bir ukde oluşturmuş madem ben de görür görmez doldurmak istedim. Umarım hoşunuza gider. Baştan söyleyeyim, büyük ihtimalle beklediğiniz gibi bir masal olmayacak. Hadi bakalım, iyi okumalar :)) -Kaira
Korkuyla haykırmamak için dilini ısırdı.
Kulaklarında atan kalbini susturmak, kendi için olmasa da yanındaki kadın için korkmak ve paniklemek şu an ihtiyacı olan son şeydi. Evet. Onu korumalı, peşindeki adamlardan kurtulmalı ve güvenli bir yere gitmelilerdi.
En başından beri bu günün geleceğini biliyordu. Olmamasını umut ettiği halde…
Adımları altında ezilen otların ufak hışırtısını ve rüzgarın burnuna sürüklediği kokuyla donakaldı. Tuzağa düşmüşlerdi!
Bedenine çarpan ufak tefek kadının titreyen omuzlarından tutup göğsüne bastırdı. Dudaklarını kadının gece karası saçlarına bastırırken girdiği sonsuzluk orucunu bozmak ve küfretmek için dayanılmaz bir istek duyuyordu ama yapamazdı. Bu kadar çabaladıktan sonra olmazdı. Tüm ölümsüzlüğünü bir kenara bırakmak ve bin yıllık hayatının geri kalanını onunla geçirmek yerine bir canavara dönüşmeyecekti.
Güçsüzleşen eklemlerini son bir hamleyle kadının etrafına daha sıkı sardı. Ona dokunamayacaklardı. O varken asla.
Ağaçlardan atlayan ve bir şekilde tam ortasına düştükleri tuzağın basit mekanizmasını harekete geçiren askerlerin sesleri kadar uğursuz başka bir şey işitmeyen kulakları isyan ediyordu. Böyle sonlanmamalıydı.
Beklenmedik bir hamleyle bedenine dolanan demir halatların yaktığı teninin yanık kokusu kilometreleri aşarak ilerlerken bir kelebeğin kanat çırpışı gibi ürkek kalp atışlarına odaklanmayı denedi. Sakinleşmeli ve gücünü toplamalıydı. Bir canavara dönüşmeden elbet. Bunu yapacak olursa onu kaybedeceğini biliyordu. Sonsuza dek ve bu onun türü için gerçek anlamda dünyanın yok oluşuyla birdi.
Demir halatlar gerildi. Acı bir haykırışla birlikte kolları birkaç santim de olsa aralandı ve onu kaybetti. Kalbinde hissettiği korkusuyla sevdiği kadının ellerinden alınışını, hıçkırıklarını ve titrek nefesini duydu. Debelendi. Ancak günler öncesinde ettiği yemin onu saran demir halatlardan öte bileklerine dolanan prangadan farksızdı. Dizlerinin üstüne çöktü. Demir ona iyi gelmiyordu. Bu gezene bile ait olmayan bu madene de, onu şuursuzca kullanıp kutsal dağını ateşe veren sözde bu kanun adamlarına da lanet etti. Oysa bunu da yapmamalıydı.
Mantığıyla aklını bağlayan ince bağ burnuna gelen kan kokusuna dek koruyabildi varlığını. Onun kanının keskin kokusunu aldığı anda halihazırda çılgına dönen bedeni üzerindeki tüm kontrolü kaybetti. Düştüğü yerden destek alarak doğruldu. Büyüyüp uzayan pençeleri toprağı deldi, kapalı dudakları arasından çıkan dişleri taze kanıyla boyandı, irisleri bir yırtıcınınkiyle yer değişirken boğazından vahşi korkunç bir hırıltı yükseldi.
“Onu bırakın!” diye inledi. “Karımın da benim de bir suçumuz yok!”
Başını kaldırıp tehditkar bir ifadeyle onu tutmaya cüret eden adamlara baktığında yarısından çoğu halatı gevşetmiş geri kalanlar da herhangi bir durumda kaçmak için pozisyon almışlardı. Sanki işe yarayacakmış gibi…
Bir kişi hariç.
Kalbindeki boşluğu dolduran kadını elinde tutan ve ona hala küstah bir şekilde bakan şeflerinin yüzündeki mide bulandırıcı ifade bir tetikleyici gibiydi. Tekrar hırladı ve sözlerini yineledi. “Onu bırakın!”
Dikkatinin dağıldığını zanneden birkaç adamın ona savuşturduğu kılıç darbelerini çabucak savuşturdu. “Onu bırak-”
“Hayır!” Tüm dağa yayılan tiz çığlıkla kalbi yarıldı. Hala bir yırtıcının parlak gözlerine sahip bakışları kadını buldu. Birkaç dakika öncesine kadar sıcaklığını parmak uçlarında hissettiği, kokusu ciğerlerine dolan, ona sığınan kadının korku, hayır, dehşet dolu bakışlarını buldu. Kadın bağı çözülen dizleriyle yere çöküverdiğinde onu tutmak için bir hamlede bulundu ama aldığı tepkiyle bir kez daha yıkıma uğradı. “Benden uzak dur!”
İhaneti, sevdiği kadının gözlerinde gördüğü korkuyla harmanlanırken başka bir şey düşünemez oldu. Daha acı ne olabilirdi ki?
Avuçlarına bulanan kanı unutup elini uzattı. Hala sevdiği adam olduğunu, ona zarar vermeyeceğini anlamasını umdu. O hala evlendiği erkekti! Ne eksik ne de fazlası…
“Sana dur dedim!”
Hayır, böyle olamazdı. Ona hala aynı kişi olduğunu kanıtlamalıydı. Sevgilerine güveniyordu. Sadece şok geçiriyor olmalıydı. Bu insanlardan uzaklaşıp güvenli bir yere ulaştıklarında biliyordu, sevdiği kadın onu tanıyacaktı. Onu incitmeyeceğini tekrar anlayacak ve mutluluklarını yaşamaya devam edeceklerdi.
Ona doğru bir adım daha atacaktı ki keskin bir acı ile bedenine ait olmaması gereken bir sıcaklık hissetti. Tüm gövdesini geçip iç organlarını parçalayan meşeden yapılma bir kamaydı bu. Günler önce ölüp faniliğine kavuşan bedeni var olduğu toprağa dizleri üstünde çökerken gözleri tekrar ona korkuyla ve tiksinmeyle bakan kadını buldu. Hala ölümsüz olan ruhunun kabuk bedenini terk edip ormandaki diğer ruhlara ve atalarına karışmadan önce gördüğü son şey kadınının titreyen dudakları oldu.
-SON-

6
ruhsuz ruhsuz
Sayın kaira ben bunu neden ergenekon destanına benzettim?
kaira kaira
utanarak itiraf etmem gerekirse ergenekon destanına dair detaylı hikayeleri bilmiyorum ama belki her ikisi de dağda geçtiği için olabilir sayın ruhsuz :)
ruhsuz ruhsuz
Utanılacak bir şey değil sayın kaira. Türk olmanın bize böyle bir misyon yüklediğini düşünmüyorum. Ama içtenliğiniz için sonsuz teşekkür ederim☺
kaira kaira
Ben de böyle bir ukde bıraktığınız için teşekkür ederim, uzun zamandır kurgu içeren bir şeyler yazmıyordum. Sayenizde iki sayfa da olsa bir şeyler karalamak kendimi daha iyi hissettirdi :)
ruhsuz ruhsuz
Bunu duymak çok hoş benim için☺
kaira kaira
:))

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol