“Ama bu senin elinde.” Gelip sana derdimi anlattığıma göre çaresizim, elimden bir şey gelmiyor ya da elimden geleni yapamıyorum şu an. O an bana sadece sarılmanı ve güzel şeyler söylemeni istiyorum, Bildiğim şeyleri söylemeni değil.
"Nasılsın?" Evet bu minicik bir soru cümlesi ve sinirimi bozuyor. Çünkü iyi değilim. Bunu sordukları zaman iyi değilim dersem oldukça irdeleniyorum ve işin sonu benim uzun süren ağlamalarımla bitiyor. Öbür türlüsünde iyiyim dediğim versiyonu haliyle ise artık baş edemiyorum. Rol yapmak bana zor geliyor. Çünkü iyi değilim ve iyi olmadığım her halimden belli. Ben alenen yalan söylerken buna izin verip nasıl olduğumu umursamadıkları halde bana nasılımı sorup öylece yanımdan geçip gittikten sonra beni kendi düşünce havuzumda boğup gittiklerini fark edemiyorlar. Düşünmek bazen çok kötü geliyor.
Çok ciddiye alıyorsun, fazla ciddi birisin ... Evett ciddiye alıyorum hem de çok ciddiye alıyorum çünkü öyle olması gerekiyor. Bazen şaka amaçlı söylenen bir söz karşı taraf için çok şey anlam ifade ediyor. Bazen senin için çok önemsiz, sıradan bir hareket başka birinin unutamayacağı bir anı haline geliyor. Senin için değersiz olan bir jest, mimik, söz, iş, düşünce, davranış, olay, olgu ne bileyim herhangi bir şey bir başkası için çok daha farklı anlamlar içerebiliyor onun için ciddiye alıyorum hayatı. Kendim için, onun için, sabah günaydın dediğim hiç tanımadığım teyze için, koştur koştur derse yetişmeye çalışan kafa ile selamlaştığımız lise öğrencisi için, hastane önünde kısa bir sohbet ettiğimiz abla için ya da herhangi bir sebepten gülümseyen ve benim de yüzümde tebessüme sebep olan amca için kısaca ciddi bir insanım ben. Gezerken ciddiye alırım gerçekten gezip, görmeye çalışırım. Eğlenirken gerçekten eğlenmeye çalışırım. Yazarken, okurken, izlerken hatta bazen tam anlamıyla hayatı boş verip inzivaya çekildiğim de bile ciddi anlamda çekilirim. Hem ne demiş usta şair Nazım Hikmet ;
Yaşamak şakaya gelmez, Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın Bir sincap gibi meselâ, Yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, Yani bütün işin gücün yaşamak olacak. Yaşamayı ciddiye alacaksın, Hem de o derecede, öylesine ki, Meselâ, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, Yahut kocaman gözlüklerin, Beyaz gömleğinle bir laboratuvarda Insanlar için ölebileceksin, Hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, Hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, Hem de en güzel en gerçek şeyin Yaşamak olduğunu bildiğin halde. Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, Yetmişinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin, Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, Ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, Yaşamak yani ağır bastığından. Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız, Yani, artık o beyaz masadan hiç kalkmamak ihtimali de var. Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini Biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına, Hava yağmurlu mu diye bakacağız pencereden, Yahut da yine sabırsızlıkla bekleyeceğiz En son ajans haberlerini. Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için, Diyelim ki, cephedeyiz. Orda daha ilk hücumda, daha o gün Yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün. Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu, Fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz Belki de yıllarca sürecek olan savaşın sonunu. Diyelim ki, hapisteyiz, Yaşımız da elliye yakın, Daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının. Biz yine de dışarıyla beraber yaşayacağız, Insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgârıyla Yani, duvarın arkasındaki dışarıyla. Yani, nasıl ve nerde olursak olalım Hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak... Bu dünya soğuyacak, Yıldızların arasında bir yıldız, Hem de en ufacıklarından, Mavi kadifede bir yaldız zerresi yani, Bu koskocaman dünyamız. Bu dünya soğuyacak günün birinde, Hattâ ölü bir bulut Yahut bir buz yığını gibi de değil, Boş bir ceviz gibi yuvarlanacak Zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız. Şimdiden acısı çekilecek bunun, Duyulacak mahzunluğu şimdiden. Böylesine sevilecek bu dünya "Yaşadım" diyebilmen için...
Ama sayın limon duzelttiniz komikligi gitti neyse sayın yazarcimlar ben açıklayayım. Satırlar arasinda br yaziyordu fhshdjskfjsjfk ben de her satir arasinda bırrr diye okudugumdan komik geldiydi
Kanayan yaralarımız olan cümlelerdir. Belki herkesin inandığı yalanlardır belki de kendi kabullenemediğimiz gerçeklerdir. Bu cümleleri çok defa duymuşuzdur ve artık aksini savunmaya takatimiz yoktur .
"yaa sen yaparsın." "takma kafana,düzelir.." biliyorum karşımdaki bunu iyi niyetle söylüyor.bahsettiğim şeyi yapacağıma olan inancını göstermeye çalışıyor.ya da o an beni üzen konunun üzerinde düşünmeyim istiyor.ama bu cümleler bana iyi gelmiyor.otursun çözüm bulsun da demiyorum ama bunları diyeceğine sadece dinlese ve beni anladığını hissettirse bile çok daha iyi hissettirir.
“Allah rızkını verir.” “Çocuk rızkıyla doğar.” Üzgünüm ama doğmuyor işte, doğmuyor. Sonra o güzelim çocuklar bu hayatta perişan oluyor, bulaşmaması gereken şeylere bulaşıyor, aç kalıyor, insan gibi yaşayamıyor. gel de bunu insanlarımıza anlat.
Bir De bunun “allah herkese çocuk versin.” Versiyonu var. Bakabilecek, iyi bir insan yetiştirebilecek kişilere versin dediğimde de Genelde “büyük konuşma” cevabını alırım.
Keşke herkes büyük konuşsa da toplumumuzda bir iyileşme olsa.Bu düzensizliğin temel sebebi çoğu insanın adamakıllı bir çocukluk geçirememiş olması,burasını düşünen yok.
Kesinlikle. Bilinçsiz insanlar bilinçsiz nesiller yetiştiriyor. Sonra da kendileri yetiştirdikleri nesli topa tutuyorlar. Umarım ilerde her şey daha iyi, daha güzel olur. İnsanlarımız bilinçlenir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır. katkıda bulunmak istemez misin?