Bu soruna bulduğum muhteşem çözümü anlatmaya geldim. Kitabımızı alıyoruz. Okumaya başlıyoruz. Öyle bir yere denk geliyoruz ki bunu işaretlemem lazım diyoruz. Sayfanın bulunduğu yaprağı hangi satırlar arasında ise işaretlemek istediğimiz cümleler, o seviyesinde yaprağın iki yüzü arasında kalan o incecik kısmı markör veya fosforlu kalemle işaretliyoruz. Ve devam ediyoruz. Kitabımız bitince kitabı kapatıp oluşan desenleri bir şeye benzetme zevkini çıkarabilirsiniz. Ben bu şekilde her kitabın "notalarını çıkarıyorum." Umarım anlaşılır şekilde yazabilmişimdirr.
Maalesef ki karantina başından birkaç ay sonra itibariyle sosyal medya. Öncesinde kendimi bir şekilde bu ortamlardan soyutlamış biri olarak pandemi sebebiyle iletişimlerimin çoğunun sanala geçme zorunluluğu yüzünden kontrollü bir şekilde hallederim diye düşünmemle başladı fakat istediğimden fazla zamanımı alıyor. E pek de üzülmüyorum çünkü güzide okulumuzun sadist ölçme değerlendirme şartlarından sonra nefes alacağım zaman kalmadı :)
Bildiğim versiyonu daha çok acıtmıştı beni. Tam bildiğim de diyemem hissettiğim diyebilirim. Ölümün bir kokusu var, kokusu değilse de elle tutulur gözle görülür nitelikleri var ve buna şahit olduğunuzda donup kalıyorsunuz.
Ben bunu bile isteye yapıyorum artık kendimle bu konuda barıştım. Birine kendimle ilgili şunu yaparım, bunu istiyorum, bunu yapmamak lazım dediğim anda içimde inanılmaz bir dürtü ortaya çıkıyor ve en yakın zamanda kendimi haksız çıkarma hedefine yönelik olmadık şeyler yapıyorum.
Kara mizah sevenlerin Daniel Sloss stand uplarına göz atmasını tavsiye ederim. Özellikle Jigsaw'daki hipotezi sayesinde seçtiğim yalnızlığımla gurur duydurtmuş insandır. Aynı zamanda "The worst thing you can do with your life is spend it with the wrong human being. There are 7.5 billion people on this planet, and you found your soul mate 20 miles from where you live.🤔 Seems like a bit of a cowinkydink to me." cümleleriyle yarmıştır.
Yukarıdaki aşı entrysini görmemle tetiklendi bu yakınma. Bence bu durumların büyük sebeplerinden biri: kültürel gecikme, bir toplumdaki maddi kültür öğelerinde meydana gelen değişim hızına, manevi kültür öğelerinin ayak uyduramaması oluşan uyumsuzluk ve görgüsüzlük durumudur.
Ogburn'e göre, maddi kültürde meydana gelen değişiklikler belli bir gecikmeyle manevi kültür tarafından (hukuk, töre, gelenek, görenek, toplumsal zihniyet vs.) takip edilirken arada bir boşluk doğmaktadır.
Bizde bu boşluk uçurum halini almış durumda ve bu boşluğun insanı yuttuğu anlar kolay olmuyor. İnsanları değiştirmeye çalışacak motivasyonum olduğundan değil de ben değiştirilmeye çalışıldığımda katlanılmaz bir hal alıyor. Ayrıca maalesef soyutlanmaya yol da açtıysa ayvayı yemişsiniz demektir. Özellikle de bu dönem gibi sosyal açlığın nüksettiği zamanlarda.
Eski dostları habersiz aramak :) Şaşkınlıklarını ve mutluluklarını fark edip huzur hissettiğim çok olmuştur. Özellikle karantina döneminde tekrar iletişime geçtiğim insanlar olmasaydı karantina tatsızlığı çekilmezdi.
Bu tutumu genelde her şeye duygusal tepki veren insanlarda görüyordum. Belli bir olgunluğa gelmiş insan zaten herkesin gerçeklik algısının ve gerçeğinin farklı olduğunun farkında olduğu için böyle bir şeye enerji harcamaz.
Özet olarak:Kar. Karın üstündeki ışıl ışıl parıltılar, kar yağışı, kar manzaraları, arkadaşınla çıkıp yürünmeyecek yollarda çabalamak, düşüp kalkmak. Kar yüzünden yorulmayı bile seviyorum.
Yıllar önce ilk bulduğumda doğruluk payının yüksekliği hakkında şaşırdığım, yakın çevreme çözdürtmem dolayısıyla boş günlerde muhabbetini az yapmadığımız test. Bir ENFJ olarak nadir olmamızı hoş buluyorum çünkü çok alakasız parçaların kombinasyonu olduğumuzu düşünüyorum. Var olmanın daha kolay yolları olmalı.