Eleştiriyi, yaptığın hatayı kabullenmek. Bakınca ne var ki bunda diyorsunuz, beğenmediğini söylesin ona da hazırım diyorsunuz fakat eleştiri gelince ya da usulünce de olsa hatamız söylenince hemen kendimizi savunma çabasına giriyoruz. “O zaten ne bilir?” “Boş boş konuşuyor işte.” “Ama sen de böyle yapmıştın.” “Ama o da böyle yapmıştı.” “Tabii ki saygı duyarım ama…” Keşke karşı tarafa kendimizi savunmaya uğraştığımız kadar hatayı düzeltmeye, yaptığımız şeyi güzelleştirmeye çalışsak. Umarım ben de bu alışkanlığımdan kurtulurum; kurtulamazsam, hep yerimde sayacağım demektir.
İnsanlara o anda aslında hangi üslubun ne kadar da ofansif geldiğini bilemeyiz. Ve eleştiriyi kaldırmak da o kadar kolay bir şey değil. Bence kolay da görülmüyor. Tüm doğru bildiklerini birisi laf ediyor gibi de düşünebiliriz. Tabi olması gereken herkesin en kibar tutumla kendini törpülemesi.
İnsanlara o an düzgün bir şekilde, hakaret içermeden, nazik bir dille eleştiri yapıldığında kendilerini savunma ihtiyacı hissi geliyorsa; ben “aaa çiçek çok güzelmiş” dediğimde de onlara böyle bir his gelecek. Yani o an o insanla zaten bir şey konuşamam ben :) teşekkürler.
Sevilmek. Sevmek bedava ve sınırsız gibi görünse de sizin sevginizi tükettikçe kendini değerli kılan özgüvensiz insanlar, size kendi sevgisinden bir şeyler katmaktan korkar. Çünkü sevgiyle güzelleştiğini düşünür. Güzelliğinde eksilen bir parça olmasını istemez. Dolayısıyla kimseye kendi sevgisinden veremez.
Birinden vazgeçmek. Çok kolaymış gibi aslında başkasına tavsiye verirken ama kendin yapmaya kalkınca inanılmaz zor olduğunu fark ediyorsun. En azından benim için böyle.
Benim için de çok çok fazla öyle :( başkası anlatsa ya bu ne kadar toksik bir arkadaşlık, kendine haksızlık etmiyor musun diyorum, hatta sinirleniyorum. Kendime gelince...