Sorun: öğrencilere ait özel bir alanın bulunmaması Çözüm önerisi: dekanlık binasının arkasındaki bahçe biraz peyzaj çalışmasıyla birlikte derlenip öğrencilere ve öğretim üyelerine tahsis edilebilir
ben kesinlikle doktorluk olduğunu düşünüyorum. evet kutsal bi meslek, anneler babalar çocukları hep doktor olsun isterler falan. tam olarak burası abartılıyor işte. doktorlar diğer mesleklere, diğer insanlara göre hayatı çok az yaşayabiliyor. insanlar genelde bu işin finansal boyutunu görüp, istihdam avantajını görüp doktorluğun dünyanın en avantajlı mesleği olduğunu düşünüyor. ama kaçımızın 2. bi hobiye vakti var?
sonuç olarak 6 yıllık eğitim hayatı, 5 yıla kadar çıkabilen uzmanlık eğitimi, öğrencilik yıllarında ve mesleki hayatta mobbing, tedavi etmeye çalıştığınız hasta ve hasta yakınları tarafından öldürülme riski, nöbetler, tedavi etmeye çalıştığınız hasta tarafından dava açılması gibi durumları göz önünde bulundurunca doktorluk en abartılmış meslektir.
dipnot: eğer daha da yükselmeyi planlıyorsanız bir de meslektaşlarınızdan çekmeye başlıyorsunuz :)
bence burada olması gereken biri öğrencilerin storylerine kalp atmasıyla tatlılığını kanıtlamış biyoistatistik dersindeki anlatışıyla kendine bir kez daha hayran bırakmıştır sık sık televizyonlara çıkıp adından bahsettirmesiyle de bilinir geçen seneki koruyucu hekimlik kongresindeki konuşmasını dinleyenler buradaysa eğer aşıyı anlatışıyla bende ayrı bir yer edinmiştir çok candan, çok samimi ve tarif edilemez derecede sevgi dolu bir hocadır kendi adına başlığı olması bence zaten bazı şeyleri de kanıtlıyor :)
ne insanlık olarak ne de ülke olarak iyiye gitmiyoruz. hayatımız bence acınası bir hal almaya başladı. yozlaşma, yolsuzluk, haksızlık, kötülük birbirine kenetlenmiş büyümeye devam ediyor. dünyanın ve ülkenin sorunlarına kafa yormak insanın mental sağlığını etkileyecek boyutlara ulaştı. gözümüzü açıp bakmaya korkar olduğumuz bir hayatı benimsedik gidiyoruz. insanlığın ahlak ve doğruluk kavramları yozlaşmaya başladı. bireyler mükemmellik olgusunu öyle yanlış anladılar ki kendilerini çeşitli hallere sokmaya başladılar. insanlar ünlü olmayı, parıltılı sandıkları bir hayatı yaşamayı çok değerli görüyorlar. eskiyi özlüyorum dostlarım. muhabbetin, samimiyetin olduğu zamanları. bizim hiç sahip olamadığımız zamanları. insanların farklılıklara saygı gösterdiği; dini, hayati, siyasi görüşleri farklı olan insanların birbirlerine duyduğu saygıdan ötürü birbirlerinin hassasiyetlerine dikkat ettiği zamanları.
üniye gitmeden önce böyle düşünüyorken insan ölümün ne kadar beklenmedik, ne kadar alışılmadık bir kavram olduğunu anlayınca eve gelmek için can atıyor. isterseniz ailenizle 100 yıl yaşayın. ailenizle geçireceğiniz vakit her zaman kısa olacaktır, hiçbir zaman yetmeyecektir. bence yitirmeden kıymetini bilin.
ben öğrendiğimde çok şaşırmıştım ama sinemaya bir çift olarak gidiyorsunuz size yol gösteren bi görevli varsa yanınızdaki hanımefendiye yol verip arkasından ilerlersiniz. eğer yoksa siz yolu göstermek için nezaketen önden ilerlersiniz. iki durumda da oturma önceliğini hanımefendiye vermekten bahsetmeme gerek yoktur herhalde :)
istanbul sözleşmesi çok yoğun bir şekilde gündeme geldiği için biraz sembolikleştiğini düşünüyorum. sözleşmenin pratikteki değerini incelediğimizde de 2014'ten beri kadın cinayetlerinde artma görmekteyiz. bu nedenden ötürü pratikte fayda sağladığı söylenemez. hatta ülke gündemini meşgul ettiği bile söylenebilir. bunun adının ne olacağı önemsenmeksizin daha ağır cezalarla, daha az yoruma açık yer bırakarak (sevdiğim için öldürdüm diyip ceza indirimi alanların önüne geçmek için) ülkemiz ve ülkemiz insanının ihtiyaçlarına göre bir yasa paketi hazırlanmalıdır. kadınıyla erkeğiyle insanın korunması gerekmektedir. türk hukuk sisteminin bariz bir şekilde işlemediği ortada. ne ölüm tehditleri alan kadını koruyabiliyor, ne de mağdur olan erkeği koruyabiliyor. bu nedenle bence çözüm hiçbir zaman istanbul sözleşmesi değildi. hiçbir zaman da olmayacak...
Hatırlar mısınız bir ara Twitter'da trend topic olmuştuk bu konuyla alakalı. O zaman gerekli düzenlemeler yapılsaydı Rümeysa doktor şu an hayatta olabilirdi. Neden anlamıyorum ülkemizde doktorun canı bu denli kıymetsiz? O zamanlar illa birine bir şey olması mı gerek diyorduk sesimizi duyurmaya çalışırken. Şu an ne dememiz lazım?
masanın altındaki prizin dibinde yazarın biriyle yazışıyorum, sözlük yazarları bana tıp öğrencilerinden ümidi kesmemem gerektiğini her gün bir daha hatırlatıyor. seviliyorsunuz arkadaşlar...
bana kalırsa bizim fakültemiz için konuşacak olursak ağırlıklı ezber yapıyoruz. çoğu derslerde hocalar bu sayıları sorarım dediği anda zaten olay eğitimden çıkıyor bence. sınavda bu sayıları bilememenin verdiği stresle önemli yerleri kaçırıp sayılara odaklanmaya çalışıyoruz. çıkarım yaparak öğretilmiyor bence dersler. ki hocaların derse ilk geldiğinde terminolojiyi atlaması, her terimi zaten biliyoruz gibi davranmaları da cabası bence. hatta ve hatta bunun en büyük kanıtı da aslında online dönemde sınavların cevaplarının açıklanmaması. hani bir şeyleri yanlış yaptın ama neyi yanlış yaptığını, nereyi kaçırdığını bilmiyorsun. önemli değil herhalde olan oldu sonuçta. tıpta bir daha karşına çıkmayacak (!)
bunu sadece bir dürtüye indirmek yanlış olur. evrimsel süreç bakımından baktığımız zaman evet insanlar soyunun devamı için dünyaya yeni bireyler getirmek ister ama baba olmak bu kadar basit bir konu değildir.
evlat edinerek de baba olabilirsiniz arkadaşlar. burada olay dürtü değildir. bunu dürtüsel olarak yapanlar yok mudur? tabii ki vardır.
baba olmak sadece sperm donörlüğünden ibaret olmadığı için ve (yazar: inthebleakmidwinter)'ın da dediği gibi eski baba figürünün değişmeye başlamasıyla da birlikte olay sadece "eve ekmek getirip gerisine karışmamak"tan çıkıp "babalık yaptığın, doğrusunda yanlışında yanında olduğun, topluma faydalı bir birey yetiştirmeye çalıştığın duygusal bir süreç"e döndüğü için her erkek baba olmak istemez.
her çocuk yapan da baba değildir. öyle her isteyen de baba olamaz.
saygıdeğer emolla bu ortamın saygı çerçevesinde yürüyebilmesi bazı kurallar olması gerekmektedir. takdir edersiniz ki bu platform öğrenci çabasıyla, öğrenci maddiyat ve maneviyatıyla kurulmuş olmasına karşın gazi tıp çatısı altında kuruldu. gazi tıp her ne kadar eleştirsek de saygın bir eğitim kurumudur. hiç yoktan benim gazi tıp öğrencilerinden beklentim en az okulu düzeyinde saygın ve saygılı olmalarıdır. bu nedenle bu ortamda polemiklere yer verecek, saygı çerçevesinden çıkmaya yöneltecek içeriklerin bulunmaması ve bulunanların da silinmesi geleceğin doktorlarını aynı zamanda kendinden korunması için gereklidir diye düşünüyorum. entry'inizi görmedim ama bu konuda hassasiyetleri gözettiği için admine bizzat teşekkür ederim. saygılarımla...
tüm insanlığın ortak problemi bence. bir şarkı duyarsınız sevdiğiniz bir şarkıdır. eşlik etmek için başlarsınız ama şarkı farklı devam eder. insanın içinde bir boşluk oluşur o an hele de çevrede birileri varsa.
Öncelikle bu hastalığa varicella zoster virüsü sebep oluyor zaten birçoğumuz biliyordur. Erken yaşlarda su çiçeğine, geç yaşlarda da zona hastalığına sebep oluyor. Bu hastalığın belirgin özelliği 60 ve daha üstü yaşlarda kendini göstermesi. Gariptir ki ben bu hastalığı 14 yaşımda falan geçirdim. Su çiçeği geçirdikten sonra virüs omuriliğinizin bir tarafında kalıyor. Özellikle trigeminal ya da dorsal kök gangliyonlarında. İlerleyen yaşlarda vücudun sadece belirli bir tarafında olmak üzere içi su dolu kesecekler şeklinde yaralara, deride beyazlıklara, deride döküntüye sebep oluyor. Yanık gibi bir görüntü olmasından dolayı halk arasında bu hastalığa gece yanığı da deniyor. Ve ciddi anlamda çok feci bir ağrısı var. 1 hafta uyuyamadığımı biliyorum. Yaşımdan dolayı kimse zona düşünmediği için de çok geç tanı konmuştu. 60 yaşından büyük hastalara da aşı yoluyla koruma sağlanabiliyormuş. Çevrenizde bu yaş aralığında birisi varsa eğer aklınızda bulunsun, işe yarayabilir :)