kütüphanedeyim benle bundan başka kimse yok. telefondan güllü “ödüm kopuyor” açtım ders çalışırken dinlerim diye. geldi yanıma şu şekil dinliyo. beni de tribe soktu.
Eğer her şey yolunda giderse 2024 yılında armut ablanız olarak asistanınız olacağım bölüm
Amin
Yıllardır kör, sağır olanlar şimdi hümanist ayakları çekiyor ya :) şaka gibi :)
beni ancak güldürüyor ahrazlıkları artık sn darklife :)
Kafamda bir huzur tasarısı var. Huzur bir his mi, olay mı, olgu mu tam bilemiyorum ama kafamda huzurun tanımını yaptığım çok basit bir an var. Gece tam yatacakken kar yağmaya başlıyor ve ben o an bulunduğum evde sevdiğim insan(lar) varken evin önündeki yokuşa bakıyorum. Kendimi böyle bir ânın içine oturtunca 5 yaşımda ıhlamur ağaçlarının olduğu yokuştan yukarı çıkarken ve bir yandan da meyveli yoğurt yerken hissettiğim o hisse benzer şeyin bir benzerini, huzuru, hissedeceğimi tahmin edebiliyorum.
oldum olası cindir mezarlıktır falan gibi şeylerden korkardım hâlâ da çekinirim öyle. hatta bu yaz bunla ilgili bi olay da yaşadım. 3 arkadaş antalya'ya tatile gittik. sahilden dönüyoruz gece saat iki. google maps'ten yol tarifini açtık. 30 dakika yürüme gösteriyo. dedik yürüyelim hava da esiyo güzel. bi 10 dk falan yürüdük bu bizi çok tenha yerlere sokmaya başladı. bi yerde yoldan sapıp patika bi yola girdirdi. gece zifiri karanlık bi şey de gözükmüyo. açtım haritaları nerdeyiz diye bakmak için. tam önümüzde kocaman mezarlık varmış. ulan saat gece 2, bi anda küçükken anlatılan tüm cin min hikayeleri korku filmleri falan aklımdan geçti. beni kesseler o saatte girmem oraya. arkadaşlar da baktım aynı şekil ufaktan korkuyorlar ama kimse de erkekliğine laf söyletmek istemiyor. neyse ya yorulduk taksiyle gidelim bundan sonrasını diyip anayoldan taksiye atladık.
anne üzülür mü be. bir gözyaşına dünyayı yakarım. yeter ki hep gülsün hep mutlu olsun.
i-imdat
Birkaç gün önce ameliyat izlemek için hastaneye gittim. girdiğim ameliyathanede dünyalar tatlısı bir kız çocuğu yatıyordu masada. masanın dörtte birini ancak kaplıyordu minicik bedeni. vücuduna bağlı birkaç cihaz.. ağlamaktan gözleri şişmiş. ağlamasın da ne yapsın. dayanamadım çıktım ameliyathaneden. hasta çocuk görmeye dayanamıyorum. koşup eğlenmeleri gereken yaşta kendilerinden kat kat daha büyük makinelere bağlı hayat mücadelesi verdiklerini görmeye dayanamıyorum. Keşke çocuklar hiç hastalanmasa, çocuklar ölmese.
düz beyaz tişört arıyorum, gözlerim kapalı;
serin serin koton
cıvıl cıvıl addax
teyze dolu reyonlar
barkod sesleri geliyor kasalardan
güzelim klima önlerinde ter kokuları;
düz beyaz tişört arıyorum gözlerim kapalı.
insanı kısa yoldan babaeren yapan bir çiledir düz beyaz tişört aramak. önünü çevirirsiniz "be yourself", arkasını çevirirsiniz "respect nature". hayır dersiniz, hayır... ben sadece düz beyaz bir tişört giymek istiyorum, beni rahat bırak greta thunberg'in ruhu. bıraktı sanıp umutlanarak diğer reyona koşarsınız ve sıradaki sürpriz kabartmalı şekilde yazılmış new amsterdam'dır
fakat bu aldatış??* utanmazlar duygularınızla oynamaktan. elinizi attığınız diğer tişörtün arkasında yıldızlı gece, hemen yanındakinde empresyonist bir tablo bulunur. ve sonunda bir tane bulup 10 kişi bekleyerek kabinde denediğinizde o acı anadolu gerçeği yüzünüze vurur: babanızın kısa kollu tutku atletini giymiş gibisiniz
ben bu yolda erdim arkadaşlar. en nihayetinde pes ettim ve üstünde "essentials" yazan bir tane aldım. "less is more" yazsa daha mı iyiydi?
*
serin serin koton
cıvıl cıvıl addax
teyze dolu reyonlar
barkod sesleri geliyor kasalardan
güzelim klima önlerinde ter kokuları;
düz beyaz tişört arıyorum gözlerim kapalı.
insanı kısa yoldan babaeren yapan bir çiledir düz beyaz tişört aramak. önünü çevirirsiniz "be yourself", arkasını çevirirsiniz "respect nature". hayır dersiniz, hayır... ben sadece düz beyaz bir tişört giymek istiyorum, beni rahat bırak greta thunberg'in ruhu. bıraktı sanıp umutlanarak diğer reyona koşarsınız ve sıradaki sürpriz kabartmalı şekilde yazılmış new amsterdam'dır
fakat bu aldatış??* utanmazlar duygularınızla oynamaktan. elinizi attığınız diğer tişörtün arkasında yıldızlı gece, hemen yanındakinde empresyonist bir tablo bulunur. ve sonunda bir tane bulup 10 kişi bekleyerek kabinde denediğinizde o acı anadolu gerçeği yüzünüze vurur: babanızın kısa kollu tutku atletini giymiş gibisiniz
ben bu yolda erdim arkadaşlar. en nihayetinde pes ettim ve üstünde "essentials" yazan bir tane aldım. "less is more" yazsa daha mı iyiydi?
*
sevilmek. sınavı yok ki kazanasın ders değil ki çalışasın.
ahaggshs sevilmek de bi rızık :')
Bu niye eksi aldı lan yoksa sınavı mı var jdnsja
açız :) soru bilmediğim yerden geldi :)
Birkaç gündür Ne zaman biraz kestireyim desem uyuyakalıyorum. Bir uyanıyorum saat gece iki. Lamba açık, kitap yere kapaklanmış.. Işığı kapatıp tekrar uyuyorum. Yorgunluktan mı yoksa mutsuzluktan mı bilemiyorum artık.
1. Ders çalışın.
2. İlk komite bi seksen alıp yolunuza bakın,ben yapmadım,sonra çok pişman oldum ama neyse ki toplandım.
3. Neoplazi ders kurulu basit değil.
4. Patoloji çalışın,güzel çalışın.ben emrullah beyazyıldız'ın tüm dersleri olmasa da çoğunu dinledim ve onun kitabından çalıştım. Kesinlikle yatırım tavsiyesidir.
5. Farma korkunç bir ders,trickini çözen yorum atsın.
6. Kardiyo komitesinin en zor kısmı farma ancak patolojiciler felfecaat sorular yazıyor,bilginize.
7. Gis komitesi basit değil,gastrocular çok insafsız.patocular anlatmadıklarını sorup duruyor.geçmiş olsun.
8. Endokrin zor,sınavda fantazi yapabilirler.geçmişler olsun.
9. Nöronun notları güzel değil,bence dersler de güzel anlatılmıyor klinikciler tarafından. Detaya girmiyorlar ama hep bi yarımlık hissi..
10. Ortopedi,prc komitesi çok hoş bence. Sorular da yapılır düzeyde geliyor ama çıkmışlara çok da bel bağlamayın.
11. D3 finali canavar gibi bir sınav ancak bu seneki çok iyi niyetli bir sınavdı.umarım sizinki de çok iyi niyetli hazırlanmış olur.
12. Sınava her zaman 1 hafta var ve 1 hafta boyunca günde 3 öğün ağlamak çok normal. Kendinizi kötü hissetmeyin.
Mikrobiyoloji hocaları genelde iyi niyetli sorular hazırlıyor.dipnot. :)
Kolay gelsin.
Hızlı gelen edit:komite 2 notları eksik.prometheus kapalı grup,insomina'da tüm konular yok. Aman diyim!!!
2. İlk komite bi seksen alıp yolunuza bakın,ben yapmadım,sonra çok pişman oldum ama neyse ki toplandım.
3. Neoplazi ders kurulu basit değil.
4. Patoloji çalışın,güzel çalışın.ben emrullah beyazyıldız'ın tüm dersleri olmasa da çoğunu dinledim ve onun kitabından çalıştım. Kesinlikle yatırım tavsiyesidir.
5. Farma korkunç bir ders,trickini çözen yorum atsın.
6. Kardiyo komitesinin en zor kısmı farma ancak patolojiciler felfecaat sorular yazıyor,bilginize.
7. Gis komitesi basit değil,gastrocular çok insafsız.patocular anlatmadıklarını sorup duruyor.geçmiş olsun.
8. Endokrin zor,sınavda fantazi yapabilirler.geçmişler olsun.
9. Nöronun notları güzel değil,bence dersler de güzel anlatılmıyor klinikciler tarafından. Detaya girmiyorlar ama hep bi yarımlık hissi..
10. Ortopedi,prc komitesi çok hoş bence. Sorular da yapılır düzeyde geliyor ama çıkmışlara çok da bel bağlamayın.
11. D3 finali canavar gibi bir sınav ancak bu seneki çok iyi niyetli bir sınavdı.umarım sizinki de çok iyi niyetli hazırlanmış olur.
12. Sınava her zaman 1 hafta var ve 1 hafta boyunca günde 3 öğün ağlamak çok normal. Kendinizi kötü hissetmeyin.
Mikrobiyoloji hocaları genelde iyi niyetli sorular hazırlıyor.dipnot. :)
Kolay gelsin.
Hızlı gelen edit:komite 2 notları eksik.prometheus kapalı grup,insomina'da tüm konular yok. Aman diyim!!!
Dönem 2 gis dönem 3 gis'in yanında devede kulak.
Dönem 2 gis aslında rahatmış ama ben çalışrken zorlanınca sınavda da kötü alirım sanmıştim.
Neyse
Dönem 3 gis'te patocular ve gastrocular anlatmadıkları yerden soruyor ve radyolojiciler bile yeni soru yazmıştı ancak dersler takip edilirse yapılabilecek bir sınavdı.
Dönem 3 gis bizde tatilden hemen önce yapıldı,bu iyi. Araya tatil girerse sünerdi.
Sevgili dönem 3 arkadaşlar,kendi tecrübelerimizi aktarmamızı istediğiniz konuları anasayfaya düşürürseniz ben entry yazarım.
Kolay gelsin.
Dönem 2 gis aslında rahatmış ama ben çalışrken zorlanınca sınavda da kötü alirım sanmıştim.
Neyse
Dönem 3 gis'te patocular ve gastrocular anlatmadıkları yerden soruyor ve radyolojiciler bile yeni soru yazmıştı ancak dersler takip edilirse yapılabilecek bir sınavdı.
Dönem 3 gis bizde tatilden hemen önce yapıldı,bu iyi. Araya tatil girerse sünerdi.
Sevgili dönem 3 arkadaşlar,kendi tecrübelerimizi aktarmamızı istediğiniz konuları anasayfaya düşürürseniz ben entry yazarım.
Kolay gelsin.
Benim için çok anlamlı bir alıntı, aslında milyonlarca insanın hayatını anlatıyor son cümleler. Kötü yaşarız diye hiç yaşamıyoruz, ne mutlu bunu erken fark edebilenlere...
"Yatağımın karşısında bir pencere var. Odanın duvarları bomboş. Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım? Kimse de uyarmadı beni. İşte sonunda anlamsız biri oldum. İşte sonum geldi. Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım..."
Oğuz Atay
"Yatağımın karşısında bir pencere var. Odanın duvarları bomboş. Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım? Kimse de uyarmadı beni. İşte sonunda anlamsız biri oldum. İşte sonum geldi. Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım..."
Oğuz Atay
"eyleme geçmeyen farkındalık pişmanlıktır."
Ben neden "öğrendim" dediğim her şeyi kötü tecrübelerle, tatsız deneyimlerle öğrenmek zorundayım. Keşke başıma musibet gelmeden önce bir şeylerin farkında olabilsem. Öğrenmenin daha akılcı yöntemleri olmalıydı.
"Anadolu halkının bir ruhu vardı; nüfuz edemedin. Bir kafası vardı; aydınlatamadın. Bir vücudu vardı; besleyemedin. Üstünde yaşadığı bir toprak vardı; işletemedin. Onu, hayvani duygulann, cehaletin, yoksulluğun ve kıtlığın elinde bıraktın. O, katı toprakla kuru göğün arasında bir yabani ot gibi bitti. Şimdi elinde orak, buraya hasada gelmişsin! Ne ektin ki, ne biçeceksin?.."
yakup kadri karaosmanoğlu-Yaban
yakup kadri karaosmanoğlu-Yaban
Kendi deneyim ve görüşlerimden yola çıkarak dönem 4 için bir entry gireyim. Herkesin bu süreçte yaşadıkları ve konu hakkındaki görüşleri farklı olabilir. Biraz sizi aydınlatabilirsem ne mutlu bana.
Öncelikle stajyer olan arkadaşları tebrik ederim. Pandemi döneminden çıkıp buraya kadar gelebildiyseniz bile iyi bir başarı. Buraya kadar geldiyseniz bundan sonrasını da halledersiniz diye düşünüyorum.
1) Başlamadan önce genel bilgiler:
Dönem 4'te ilk başta alacağınız akılcı ilaç kullanımı stajı da dahil olmak üzere 8 staj var. Akılcı ilaç kullanımını ilk hafta herkes alıyor ve bitiriyor. Bu stajdan sonra artık gruplara bölünerek kendi stajlarınızda derslere başlıyorsunuz. Döneminiz A ve b grubu olmak üzere önce ikiye, daha sonra a grubu 2 grup ve b grubu da 3 grup olacak sekilde bölünmeye uğruyor. Liste sırasına göre stajlar şu şekilde başlıyor ve alta doğru kayarak ilerliyor (eğer son iki senede sistem değişikliği olmadıysa):
A1-dahiliye(9 hafta)
A2-pediatri(9h)
B1-kadın doğum(6h)
B2-genel cerrahi(6h)
B3-radyoloji/göğüs/kardiyoloji(6h)
Stajlara bu şekilde başlıyor ve hepsini göre göre sene sonuna kadar gidiyorsunuz. Bu stajlar da kendi içinde teorik ve pratik dersleri ihtiva ediyorlar. Staja göre değişmekle birlikte, genellikle teoriklere %70, pratiklere %80 katılım bekleniyor.
2a) teorik dersler: dönem 1-2-3 ile aynı. İlgili amfiye gidip ders görüyorsunuz.
2b) pratik dersler: işte stajın esas kısmı burası diyebilirim. Dersi anlatacak ilgili öğretim üyesini belirlenen saatte bularak ders yapıyorsunuz. Bu dersler genellikle 5-10 kişilik gruplarla oluyor. Derste muayene yapma, anamnez alma, soru-cevap, hocanın direkt ders anlatması, poliklinikte gözlem gibi geniş bir yelpazede ders yapabiliyorsunuz. Ne olacağı tamamen hocaya ve bölümdeki işleyişe kalmış. Bu pratiklere biraz konuya bakıp gitmek hem öğrenme açısından hem de soru cevaplama açısından iyi oluyor. Buralarda yazar arkadaşlarımın dediği gibi soru sormaktan çekinmeyin, merak ettiklerinizi sorun, derse interaktif katılın hocalar da zaten bunu bekeyecektir. Eğer hocalar sert konuşur derseniz de öyle şeyler olabilir tabii ama hemen demoralize olmamak lazım, sonuçta biz öğrenmek için geliyoruz ve öğrenme sürecimiz devam ediyor.
3) sözlü sınav:
Sınav sistemi artık preklinikten biraz farklılaştı. Çalışma şekliniz çok değişmiyor aslında, çünkü size anlatılanları yine okuyarak ve dinleyerek öğreniyorsunuz ama öğrenme mentaliteniz biraz değişecektir. Artık sadece test sınavı çözmeniz değil bildiğiniz şeyleri anlatabiliyor olmanız da gerekecek. Sözlü sınavda da, bu tamamen kendi görüşüm, olay biraz jüriyi konuları bildiğinize ikna etmekte bitiyor. Şimdi, sözlü sınavda sizden vakaya yaklaşmanız istenebilir, bir konuyu anlatmanız istenebilir, bir tablo/endikasyon/liste saymanız istenebilir, direkt spot bilgi sorulabilir. Bu spektrum da geniş. Bilgileri kategorize ederek çalışmak bana göre daha iyi oluyor. Soru yöneltildiğinde bir durup "şimdi bana nereyi soruyorlar?" Diye düşünürdüm (eğer bunu yapabilecek kadar konulara hakimsem) ondan sonra o kısmı belirli bir sistematik içinde anlatmaya çalışırdım. Bazen sorular açık olmayabilir. Konu başlıklarını aklınıza getirirseniz işin içinden çıkmanız kolaylaşabilir. Örneğin: karaciğer hakkında hasta üzerinden konuştunuz. Sonra size "bu hastada bilinç bulanıklığı gelişti. Başka ne gibi şeyler görülebilir?" Şeklinde soru yöneltildi. Konuşulan hasta kc hastası> verildiyse konuştuğunuz şey muhtemelen sirozdu (öyle varsayalım)> size anlatılan şey hepatik ensefalopati denen durum olabilir (burada teorik bilgi gerekiyor) Yani size burada hepatik ensefalopatinin klinik bulguları sorulmuş. Burada da bu durum hakkında bildiklerinizi anlatabilirsiniz. Daha da ilerletirsek mesela buradan da size siroz komplikasyonları gibi follow up questionlar gelebilir. Sözlü genel olarak bu şekilde ilerleyebilir. Yaklaşım soruları için de hastalıkları tanım- etyoloji- patofizyoloji(opsiyonel)- klinik- tanı- tedavi şeklinde çalışabilirsiniz. Son olarak da konuları hiç olmazsa konunun alt başlıklarını hatırlayacak şekilde çalışırsanız bence faydası olur diye düşünmekteyim. Sene içinde kendi çalışma şeklinizi bulacak ve muhtemelen benim anlattığımdan daha iyi bir konuma geleceksiniz.
4) pratikler:
Sizden daha çok anamnez alma ve muayene yapma becerilerini kazanmanız istenir. Bunun için çoğu bölüm size tekli veya ikili, üçlü sayıda gruplarla hasta hazırlatır. Grubun diğer üyeleri ile önceden konuşup bir plan çizmek bu yönden iyi olur diye düşünüyorum bu iş için. Muayeneler ve anamnez işinin nasıl yapılması gerektiği zaten size anlatılacaktır. Benim sadece önerim bunu da belli bir sistematik içinde yaparsanız bence daha güzel olur. Muayene ve anamnez için mavi kapaklı bir kitap pdfsi var onu muhtemelen gruplara atarlar, eğer hiç bulamazsanız ben size bir şekilde atabilirim. Bu kitap bence gayet açık ve faydalı, onu okuyabilirsiniz.
5) puanlama/bütünleme: puanlar sınavlardan yaklaşık birkaç gün sonra harf notu olarak açıklanıyor. Sınav sistemi çok fazla dış faktöre bağlı olduğu için, benim kendi düşüncem, harf notları bu stajların size kattıklarını bence tam olarak yansıtmıyor. Bu yüzden çok kıyaslama içine girmenizi kendi adıma önermem. Olur da işler istediğiniz gibi gitmez de bütünlemeye kalırsanız da hemen demoralize olmuyoruz. Elimizden geleni yapıp bir yaz günü bu işi halletmeye çalışıyoruz.
6) tus: tusa herkes 5'te başlıyor zaten genelde. Dönem 4 için çok yapılacak bir şey yok. Eğer tus kitabı okumak suretiyle staja çalışıyorsanız belki küçük bir etkisi olabilir. Bu sene isterseniz tıpdil, yökdil onları halledebilirsiniz.
Benim yaşadıklarımdan anlatacaklarım bu şekilde. Bence ayriyeten girişken olun. Bir yerde bir şey yapılıyorsa görmeye çalışın. Zaten burası üniversite hastanesi olduğu için, en azından çoğunlukla size gelme demezler. Kendinizi tanıtıp düzgün ifade ettiğiniz sürece gözlem yapma imkanı oluyor.
Umarım hem dersleriniz hem sosyal hayatınız iyi geçer:) staja başlayacaklara başarılar dilerim. Yine aklınıza takılan bir şey olursa bence sözlüğe sorabilirsiniz.
Edit: tus
Öncelikle stajyer olan arkadaşları tebrik ederim. Pandemi döneminden çıkıp buraya kadar gelebildiyseniz bile iyi bir başarı. Buraya kadar geldiyseniz bundan sonrasını da halledersiniz diye düşünüyorum.
1) Başlamadan önce genel bilgiler:
Dönem 4'te ilk başta alacağınız akılcı ilaç kullanımı stajı da dahil olmak üzere 8 staj var. Akılcı ilaç kullanımını ilk hafta herkes alıyor ve bitiriyor. Bu stajdan sonra artık gruplara bölünerek kendi stajlarınızda derslere başlıyorsunuz. Döneminiz A ve b grubu olmak üzere önce ikiye, daha sonra a grubu 2 grup ve b grubu da 3 grup olacak sekilde bölünmeye uğruyor. Liste sırasına göre stajlar şu şekilde başlıyor ve alta doğru kayarak ilerliyor (eğer son iki senede sistem değişikliği olmadıysa):
A1-dahiliye(9 hafta)
A2-pediatri(9h)
B1-kadın doğum(6h)
B2-genel cerrahi(6h)
B3-radyoloji/göğüs/kardiyoloji(6h)
Stajlara bu şekilde başlıyor ve hepsini göre göre sene sonuna kadar gidiyorsunuz. Bu stajlar da kendi içinde teorik ve pratik dersleri ihtiva ediyorlar. Staja göre değişmekle birlikte, genellikle teoriklere %70, pratiklere %80 katılım bekleniyor.
2a) teorik dersler: dönem 1-2-3 ile aynı. İlgili amfiye gidip ders görüyorsunuz.
2b) pratik dersler: işte stajın esas kısmı burası diyebilirim. Dersi anlatacak ilgili öğretim üyesini belirlenen saatte bularak ders yapıyorsunuz. Bu dersler genellikle 5-10 kişilik gruplarla oluyor. Derste muayene yapma, anamnez alma, soru-cevap, hocanın direkt ders anlatması, poliklinikte gözlem gibi geniş bir yelpazede ders yapabiliyorsunuz. Ne olacağı tamamen hocaya ve bölümdeki işleyişe kalmış. Bu pratiklere biraz konuya bakıp gitmek hem öğrenme açısından hem de soru cevaplama açısından iyi oluyor. Buralarda yazar arkadaşlarımın dediği gibi soru sormaktan çekinmeyin, merak ettiklerinizi sorun, derse interaktif katılın hocalar da zaten bunu bekeyecektir. Eğer hocalar sert konuşur derseniz de öyle şeyler olabilir tabii ama hemen demoralize olmamak lazım, sonuçta biz öğrenmek için geliyoruz ve öğrenme sürecimiz devam ediyor.
3) sözlü sınav:
Sınav sistemi artık preklinikten biraz farklılaştı. Çalışma şekliniz çok değişmiyor aslında, çünkü size anlatılanları yine okuyarak ve dinleyerek öğreniyorsunuz ama öğrenme mentaliteniz biraz değişecektir. Artık sadece test sınavı çözmeniz değil bildiğiniz şeyleri anlatabiliyor olmanız da gerekecek. Sözlü sınavda da, bu tamamen kendi görüşüm, olay biraz jüriyi konuları bildiğinize ikna etmekte bitiyor. Şimdi, sözlü sınavda sizden vakaya yaklaşmanız istenebilir, bir konuyu anlatmanız istenebilir, bir tablo/endikasyon/liste saymanız istenebilir, direkt spot bilgi sorulabilir. Bu spektrum da geniş. Bilgileri kategorize ederek çalışmak bana göre daha iyi oluyor. Soru yöneltildiğinde bir durup "şimdi bana nereyi soruyorlar?" Diye düşünürdüm (eğer bunu yapabilecek kadar konulara hakimsem) ondan sonra o kısmı belirli bir sistematik içinde anlatmaya çalışırdım. Bazen sorular açık olmayabilir. Konu başlıklarını aklınıza getirirseniz işin içinden çıkmanız kolaylaşabilir. Örneğin: karaciğer hakkında hasta üzerinden konuştunuz. Sonra size "bu hastada bilinç bulanıklığı gelişti. Başka ne gibi şeyler görülebilir?" Şeklinde soru yöneltildi. Konuşulan hasta kc hastası> verildiyse konuştuğunuz şey muhtemelen sirozdu (öyle varsayalım)> size anlatılan şey hepatik ensefalopati denen durum olabilir (burada teorik bilgi gerekiyor) Yani size burada hepatik ensefalopatinin klinik bulguları sorulmuş. Burada da bu durum hakkında bildiklerinizi anlatabilirsiniz. Daha da ilerletirsek mesela buradan da size siroz komplikasyonları gibi follow up questionlar gelebilir. Sözlü genel olarak bu şekilde ilerleyebilir. Yaklaşım soruları için de hastalıkları tanım- etyoloji- patofizyoloji(opsiyonel)- klinik- tanı- tedavi şeklinde çalışabilirsiniz. Son olarak da konuları hiç olmazsa konunun alt başlıklarını hatırlayacak şekilde çalışırsanız bence faydası olur diye düşünmekteyim. Sene içinde kendi çalışma şeklinizi bulacak ve muhtemelen benim anlattığımdan daha iyi bir konuma geleceksiniz.
4) pratikler:
Sizden daha çok anamnez alma ve muayene yapma becerilerini kazanmanız istenir. Bunun için çoğu bölüm size tekli veya ikili, üçlü sayıda gruplarla hasta hazırlatır. Grubun diğer üyeleri ile önceden konuşup bir plan çizmek bu yönden iyi olur diye düşünüyorum bu iş için. Muayeneler ve anamnez işinin nasıl yapılması gerektiği zaten size anlatılacaktır. Benim sadece önerim bunu da belli bir sistematik içinde yaparsanız bence daha güzel olur. Muayene ve anamnez için mavi kapaklı bir kitap pdfsi var onu muhtemelen gruplara atarlar, eğer hiç bulamazsanız ben size bir şekilde atabilirim. Bu kitap bence gayet açık ve faydalı, onu okuyabilirsiniz.
5) puanlama/bütünleme: puanlar sınavlardan yaklaşık birkaç gün sonra harf notu olarak açıklanıyor. Sınav sistemi çok fazla dış faktöre bağlı olduğu için, benim kendi düşüncem, harf notları bu stajların size kattıklarını bence tam olarak yansıtmıyor. Bu yüzden çok kıyaslama içine girmenizi kendi adıma önermem. Olur da işler istediğiniz gibi gitmez de bütünlemeye kalırsanız da hemen demoralize olmuyoruz. Elimizden geleni yapıp bir yaz günü bu işi halletmeye çalışıyoruz.
6) tus: tusa herkes 5'te başlıyor zaten genelde. Dönem 4 için çok yapılacak bir şey yok. Eğer tus kitabı okumak suretiyle staja çalışıyorsanız belki küçük bir etkisi olabilir. Bu sene isterseniz tıpdil, yökdil onları halledebilirsiniz.
Benim yaşadıklarımdan anlatacaklarım bu şekilde. Bence ayriyeten girişken olun. Bir yerde bir şey yapılıyorsa görmeye çalışın. Zaten burası üniversite hastanesi olduğu için, en azından çoğunlukla size gelme demezler. Kendinizi tanıtıp düzgün ifade ettiğiniz sürece gözlem yapma imkanı oluyor.
Umarım hem dersleriniz hem sosyal hayatınız iyi geçer:) staja başlayacaklara başarılar dilerim. Yine aklınıza takılan bir şey olursa bence sözlüğe sorabilirsiniz.
Edit: tus
Elinize sağlık sayın syy, çok faydalı bir entry olmuş, çok teşekkür ederiz 💐
Ne demek rica ederim iyi dönemler dilerim
Teşekkür ederiim
Dönem 4'ü yeni bitiren biri olarak, ne kadar güzel anlatmışsınız, müthiş. Çok yardımcı olur bu yazı gelecek arkadaşlara.
Teşekkür ederim umarım faydası olur dediğiniz gibi
“Eğitim insanı alçakgönüllü yapıyor, kibirli değil.”
- Memati sence doğru mu yapıyorum ?
- usta, gönül işinin doğrusu olmaz. illa ki yanlış yapıyorsundur.
:))
- usta, gönül işinin doğrusu olmaz. illa ki yanlış yapıyorsundur.
:))
bu benimki sevda değil usta
ah be aklıma memati polat taklidim geldi༎ຶ‿༎ຶ
Yengeye elif dedin usta.
her gecenin sabahı olmaz
Başlangıçta dahiliye ve pediatri almanın dezavantaj oluşturduğu fikrine şiddetle itiraz edeceğim. Stajlar hocaların bizden hıncını çıkardığı programlar değil. İlk başta kalanların fazla olmasının nedeni de büyük oranda irregülerler. Genelde bir grup öğrenci o stajları tekrar tekrar alıyor her seferinde ve bu da sene başlarına denk düşüyor. sıkı tutulmasının nedeni de doğal olarak gevşemenin önüne geçmek.
Dahiliye okulumuzda görece (Pediatriye nazaran) daha kolay geçilen bir staj. Pediatrinin kalma oranının fazla olmasının en önemli nedeni ise bir staj programı ve müfredat olarak diğer tüm dönemlerin ve stajların aksine ezberci bir metottan ziyade “yaklaşımcı”, “semptomatik” ve “semiyolojik” bir eğitim vermesi. Biz öğrenciler bu metoda yabancı olduğumuz için genellikle daha çok zorlanıyor ve kalıyoruz. Örneğin başta dahiliye olmak üzere tüm komiteler ve stajlar hep hastalık ya da bir patoloji, patofizyoloji, hastalık nedeni, tedavi yöntemleri anlatıp sorarken pediatri hep bir semptomu ana konusu ve başlığı haline getirip bunu hastalıkla neticelendiriyor.
Klasik bir öğrenci çok rahat bir hastalığın semptomlarını sayabilirken, pediatride bir semptomun hangi hastalıklarla ilişkilendirilmesi gerektiğini çalışıyor. Örneğin en basit görünen ama en önemli konularından biri olan ateş konusunu “ateşli çocuğa yaklaşım” olarak ele alıyor. Gis hastalıklarını sıralamak yerine “karın ağrısına yaklaşım” şeklinde ele alıyor. Yer yer böyle semiyolojik bir bakış açısı sunması hem daha pratik oluyor hem de pediatriye diğer staj ve komitelere çalıştığımız gibi çalışmayı güç koşarak daha karmaşık bir hale getiriyor.
Küçük stajlar ile başlamış ve gerçekten mümkün mertebe seneyi verim alarak geçirmeye çalışmış biri olarak anamnez almayı Mayıs ayında öğrenmek gerçekten çok talihsiz bir hadise olmuştu benim için. Çünkü bunu eksiksiz ve özenle anlatan yegane staj dahiliye. Muayene ve temel becerileri de yine aynı şekilde dahiliye (ve genel cerrahi) en iyi anlatıyor.
Derdiniz stajları geçmek olursa geçersiniz ama gerçekten öğrenmek, not okumaktan ziyade hastayı okumak olursa (tekrardan tersten başlamış ve küçükleri önce almış biri olarak söylüyorum) en iyi sıralama dahiliyeden başlayarak gitmektir. Bunu sırasıyla pediatri ve genel cerrahi takip ediyor.
Konu çok uzun olması bakımından benim dönem 4 ve 5 için çıkardığım ders şu ki, staj geçmek isterseniz şansınız bir kötü gider iki kötü gider ama en sonunda kayıpsız veya az kayıpla geçersiniz. Ama derdiniz ve birinci önceliğiniz hastaya yaklaşmak, hastayı okumak veya hastaya dokunmak değilse en iyi notlarla geçmiş olsanız bile verimsiz geçmişsiniz demektir.
Dahiliye okulumuzda görece (Pediatriye nazaran) daha kolay geçilen bir staj. Pediatrinin kalma oranının fazla olmasının en önemli nedeni ise bir staj programı ve müfredat olarak diğer tüm dönemlerin ve stajların aksine ezberci bir metottan ziyade “yaklaşımcı”, “semptomatik” ve “semiyolojik” bir eğitim vermesi. Biz öğrenciler bu metoda yabancı olduğumuz için genellikle daha çok zorlanıyor ve kalıyoruz. Örneğin başta dahiliye olmak üzere tüm komiteler ve stajlar hep hastalık ya da bir patoloji, patofizyoloji, hastalık nedeni, tedavi yöntemleri anlatıp sorarken pediatri hep bir semptomu ana konusu ve başlığı haline getirip bunu hastalıkla neticelendiriyor.
Klasik bir öğrenci çok rahat bir hastalığın semptomlarını sayabilirken, pediatride bir semptomun hangi hastalıklarla ilişkilendirilmesi gerektiğini çalışıyor. Örneğin en basit görünen ama en önemli konularından biri olan ateş konusunu “ateşli çocuğa yaklaşım” olarak ele alıyor. Gis hastalıklarını sıralamak yerine “karın ağrısına yaklaşım” şeklinde ele alıyor. Yer yer böyle semiyolojik bir bakış açısı sunması hem daha pratik oluyor hem de pediatriye diğer staj ve komitelere çalıştığımız gibi çalışmayı güç koşarak daha karmaşık bir hale getiriyor.
Küçük stajlar ile başlamış ve gerçekten mümkün mertebe seneyi verim alarak geçirmeye çalışmış biri olarak anamnez almayı Mayıs ayında öğrenmek gerçekten çok talihsiz bir hadise olmuştu benim için. Çünkü bunu eksiksiz ve özenle anlatan yegane staj dahiliye. Muayene ve temel becerileri de yine aynı şekilde dahiliye (ve genel cerrahi) en iyi anlatıyor.
Derdiniz stajları geçmek olursa geçersiniz ama gerçekten öğrenmek, not okumaktan ziyade hastayı okumak olursa (tekrardan tersten başlamış ve küçükleri önce almış biri olarak söylüyorum) en iyi sıralama dahiliyeden başlayarak gitmektir. Bunu sırasıyla pediatri ve genel cerrahi takip ediyor.
Konu çok uzun olması bakımından benim dönem 4 ve 5 için çıkardığım ders şu ki, staj geçmek isterseniz şansınız bir kötü gider iki kötü gider ama en sonunda kayıpsız veya az kayıpla geçersiniz. Ama derdiniz ve birinci önceliğiniz hastaya yaklaşmak, hastayı okumak veya hastaya dokunmak değilse en iyi notlarla geçmiş olsanız bile verimsiz geçmişsiniz demektir.
Sizin dönemde tutum nasıldı bilmem ama bu sene adaletsizliğin kitabı yazıldı
Doğrudur tabi her detayıyla her şeyi bilemeyiz ama büyüklerden başlamak genel olarak avantajdır
Hayatımda çoğu şeyin dersten önce gelmesi. Bir tıp fakültesi öğrencisi olarak iyi mi ediyorum kötü mü bilmiyorum. Ama yıl sonunda yıl boyu batırdıklarımı toparlamak İçin verdiğim çaba beni çok fazla yoruyor bunu biliyorum.
Mahvetti beni bu animasyon. Salya sümük ağlıyorum belki sizlere sıradan bir film olarak gelecek ama hayatı ıskaladığını düşünen biri olarak beni mahvetti. Sürekli bir hedef peşinde olmak, sürekli bir yere varmaya çalışmak gerçekten ama gerçekten anlamsız ve zavallı işi.. okulu bitirmek, doktor olmak, zengin olmak, güzel görünmek, şurada yemek yemek şurada da yemek, intikam aramak, soğuk yapmak.. bomboşum vallahi inanarak söylüyorum bomboşum. Sürekli hayatı yaşayamadığını söylemek ama bir ley yapmamak ne biliyim. İnşallah vaktinin kıymetini bilen para, mal mülk, "amaç", "hedef" gibi kalbe yük vitrinlerde fazla takılı kalmadan yaşayabilen akranlarım; umarım iyi bir hayat yaşıyorsunuzdur.
Bir balıkla ilgili bu hikayeyi duydum, daha yaşlı bir balığa doğru yüzüyor ve hayal kırıklığıyla harmanlanmış bir öfkeyle soruyor "Okyanus dedikleri bu şeyi bulmaya çalışıyorum" diyor. "okyanus?" yaşlı balık, "şu anda içinde olduğun şey bu" der.
"Bu!" der genç balık, "Bu su. Benim istediğim okyanus!"
Bir balıkla ilgili bu hikayeyi duydum, daha yaşlı bir balığa doğru yüzüyor ve hayal kırıklığıyla harmanlanmış bir öfkeyle soruyor "Okyanus dedikleri bu şeyi bulmaya çalışıyorum" diyor. "okyanus?" yaşlı balık, "şu anda içinde olduğun şey bu" der.
"Bu!" der genç balık, "Bu su. Benim istediğim okyanus!"
İnsanlar genellikle duymak istediğinizi düşündükleri yada sizi etkileyeceğine inandıkları şeyi söyleyip bir bağ kurmak için gönüllü bilgi verirler..
Ne zaman ki birisi kişiliğinin bir yönünden kendisine sorulmadan bahsetse, bunun nedenini sorarım kendime. Kişinin inançlarına ya da alışkanlıklarına dair gönüllü verdiği kişisel bilgi, genellikle eksik ya da abartılıdır..
Ne zaman ki birisi kişiliğinin bir yönünden kendisine sorulmadan bahsetse, bunun nedenini sorarım kendime. Kişinin inançlarına ya da alışkanlıklarına dair gönüllü verdiği kişisel bilgi, genellikle eksik ya da abartılıdır..
Günün bana ait olması yeterli oluyor.
Mantıklı ve önyargılardan uzak bir ortamda tartışmaktan zevk alırım...
Öbür türlü sadece gülerim ve konuyu dağıtırım, son çare uzaklaşırım :)
Öbür türlü sadece gülerim ve konuyu dağıtırım, son çare uzaklaşırım :)
ya senin fikrin yok ki bi görüşün yok senin haybeden muhalefet şerhi diyen biri vardı
İtiraz ediyorum usta, senin eksilemen lazım
ön yargılardan uzak bir ortam mı… sizi bi tık hayalperest buldum sn darklife
Haklısınız aslında entry biraz kalıp bir söylem gibi oldu.
Ben öncü yargı diyorum, önyargıya nazaran bunun değişebilme potansiyeline sahip bir durum olduğunu düşünüyorum, filhakika öncü yargı vardır ve ilelebet payidar kalacaktır aslolan düşünmektir, öncü yargıya kanun niteliği bahşedip bir önyargıya dönüştürmemektir diye düşünüyorum sayın nagareboshi9
Ben öncü yargı diyorum, önyargıya nazaran bunun değişebilme potansiyeline sahip bir durum olduğunu düşünüyorum, filhakika öncü yargı vardır ve ilelebet payidar kalacaktır aslolan düşünmektir, öncü yargıya kanun niteliği bahşedip bir önyargıya dönüştürmemektir diye düşünüyorum sayın nagareboshi9
ben de devamlı klişeleşmiş kalıplarla konuştuğumdan sizi anlamam pek zor olmadı sn darklife :') , söylediklerinize katılıyorum düşünen insanların olduğu her yerde de tartışma süreğendir diye bir ekleme yapmak isterim eğer kendimle ters düşmeyeceksem 😅
Estağfrullah.
Hem ters düşmüş olmuyorsunuz bence sn nagareboshi9 😅
Hem ters düşmüş olmuyorsunuz bence sn nagareboshi9 😅
Bana her şeyi de ama hakiki mi deme ergun abi.. hakiki hem de ne hakiki orijinal abi bunlar orijinal
ben, şahsım dumrul'un manevi bir abisi vardı. ben, şahsım dumrul'u bizimkiler öyle bir aralıkta dünyaya getirmeye karar vermiş ki.. bir tane yaşıtım yoktu çevremde. eğer küçük dumrul'un oyun arkadaşı yoksa hayat gerçekten zor. bukelemun gibi ya bebeklerle bebek olur veya büyüklerle büyük gibi oturdum zamanemde.
bir tane abim vardı semih diye. soyadı da erden. semih erden.. sekiz-dokuz yaşıtlarındaki ben semih erdeni huh hah dev adam zamanınında büyüyen (2010 dünya kupası ikincisi) kültürlü bir çocuk olarak basketçi biliyordu. dedim öyle bir basketçi de var. dedi "evethdjagkh"
bisikleti vardı bisan marka modifiyelemiştii patlamış tekere yama yapılmış kornalı falan. freni tutmayınca (arada freni patlar) derdi pabuçları tutan tel atıyo diye. işte o zaman ayakkabısının altını arka tekere sıkıştırır manuel abs sistemini devreye sokardı. tekere ayağını sıkıştırır öyle dururdu bisiklet. zaten hikayemizin olayı da burası*
bu bisan marka vitessiz Allaha emanet fren pabucu patlayan bisikletli abime dedim: semi abi beni önüne alsanaaa. tamam ama ayağını sakın ön tekere dokundurma tamam mı.. tamam. bir tepe var böyle yol beton ama yolun sonu çakıl. (hikaye köyde geçiyor) işte biz koptuk geliyoz, benim ayaklar düz saat 10 yönüne bakıyor. ön tekere dokundurursa biliyor ki dumrul tahtalı köye gidecek. rüzgarı yüzümde hissediyorum ama derdim ayağımın ön tekere dokunmaması. e dokunmadı ama dumrul tahtalı köye gidiyordu az kalsın. çünkü fren sistemi...
yolun sonuna doğru fren teli yine attı pabuç bağımsız tutmuyor fren. semih abim aldı manuel abs'yi. ama sen gel tam çakılda abs aç. tekeri bir çekti çakıl. benim ön tekere dokunmasın diye dümdüz tuttuğum diz bacak ne varsa çakılda süründü. aynı moto gp'de virajı alamamış motosikletçi gibi kaydık. diz kanıyor pert.. anneeeeeee..!1! hemen tentürdiyot pamuk bası canım anam bi yandan pansuman bir yandan semih abime kızıyor. o ara semih abim de bisikletine bakıyor hasar var mı diye.. semi abim işte cano..
bir tane abim vardı semih diye. soyadı da erden. semih erden.. sekiz-dokuz yaşıtlarındaki ben semih erdeni huh hah dev adam zamanınında büyüyen (2010 dünya kupası ikincisi) kültürlü bir çocuk olarak basketçi biliyordu. dedim öyle bir basketçi de var. dedi "evethdjagkh"
bisikleti vardı bisan marka modifiyelemiştii patlamış tekere yama yapılmış kornalı falan. freni tutmayınca (arada freni patlar) derdi pabuçları tutan tel atıyo diye. işte o zaman ayakkabısının altını arka tekere sıkıştırır manuel abs sistemini devreye sokardı. tekere ayağını sıkıştırır öyle dururdu bisiklet. zaten hikayemizin olayı da burası*
bu bisan marka vitessiz Allaha emanet fren pabucu patlayan bisikletli abime dedim: semi abi beni önüne alsanaaa. tamam ama ayağını sakın ön tekere dokundurma tamam mı.. tamam. bir tepe var böyle yol beton ama yolun sonu çakıl. (hikaye köyde geçiyor) işte biz koptuk geliyoz, benim ayaklar düz saat 10 yönüne bakıyor. ön tekere dokundurursa biliyor ki dumrul tahtalı köye gidecek. rüzgarı yüzümde hissediyorum ama derdim ayağımın ön tekere dokunmaması. e dokunmadı ama dumrul tahtalı köye gidiyordu az kalsın. çünkü fren sistemi...
yolun sonuna doğru fren teli yine attı pabuç bağımsız tutmuyor fren. semih abim aldı manuel abs'yi. ama sen gel tam çakılda abs aç. tekeri bir çekti çakıl. benim ön tekere dokunmasın diye dümdüz tuttuğum diz bacak ne varsa çakılda süründü. aynı moto gp'de virajı alamamış motosikletçi gibi kaydık. diz kanıyor pert.. anneeeeeee..!1! hemen tentürdiyot pamuk bası canım anam bi yandan pansuman bir yandan semih abime kızıyor. o ara semih abim de bisikletine bakıyor hasar var mı diye.. semi abim işte cano..
Aşırı edebi yazılmış bir entry çok hoşuma gitti.Gerçekten yeteneklisiniz
çok teşekkür ederim sn. shogun :)) iltifat almayalı bayağı olmuş mutlu oldumm
Gerçekler efendim :)
süper bir girdi olmuş sn dumrul, bizi de bisikletle takla atıp dizlerimizi parçaladığımız günlere götürdünüz :)
Ben bu entry'yi görünce çok kıskandım. Böyle yaşanmışlıkları hep imrenerek okuyorum. Şanslısınız sayın dumrul
🙏🙏🙏
Yetmez. Çayı şekersiz içiyorsan yanında şekerli içen birileri varsa onları zorbalayacaksın da. Bu işin adabı böyledir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?