geçen gün misafirliğe gitmiştik, 2 yaşında bir bebek vardı, ilk başlarda böyle gayet sakin ve iyiydi, sonra bir şeyler oldu ve bebek şiddetli bir şekilde ağlamaya başladı. susturmaya çalıştılar filan ama susmadı. çılgın bir şekilde ağlamaya devam etti. gürültü yapıyor olduğunu, etrafta insanlar olduğunu umursamadan ağladı. hepiniz mutlaka görmüşsünüzdür, bazen bebekler o kadar çok ağlıyorlar ki nefesleri kesiliyor. yetişkinlerin de bazen buna ihtiyacı olduğunu düşündüm. kendimizi susturmadan, sesimizin şiddetini ayarlamak zorunda hissetmeden, insanların ne diyeceğini umursamadan bebek gibi ağlamak. rahatlatıcı olurdu herhalde...
Bugün dışarı çıkarken çantama bir sürü tus kitabı ve hikaye kitabı doldurdum. Çanta da geniş dibi pek görünmüyor. Birkaç saat sonra çantayı bir açtım ki çantanın her yeri ıslanmış. Ama su desek değil, yapış yapış... Çöpe atılması gereken yarım paket litrelik sütü dalgınlıkla çantamın dibine atmışım. Her şeyim süt olmuş biraz biraz...
Eğer uzun ömürlü bir Gazi tıp öğrencisi fatih İstanbul'u fethettiği günden itibaren KYK bursu alsaydı ;
2022-1453 = 569 569*12 = 6828 6828*850=5.803.800
tahminen İstanbul'da normal bir semtte ortalama bir daire alabilir,orta-üst segment bir SUV alabilirsiniz.kalanı da vergilerdi,faturaydı,hobiydi falan...bı 8-10 sene yaşarsınız insan gibi (herhalde yaşarsınız bilmiyorum)..demem o ki yol yakinken yurt dışında hekimliği bir düşünün derim.ksjsbs
(Matematiğim yok gibi bir şey inşallah hata yoktur )
Geçen gün yeni ütülenmiş şallarımdan birini örtecektim sözlük. Güzelce ütülenmiş bir şey, çok kolay şekil alması ve düzgün durması lazım değil mi? Öyle olmadı. Bir türlü istediğim şekli veremedim önüne, uğraştırdı beni. Neyse bir şekilde hallettim. Eve dönünce şalı çıkardım, öylesine katladım ve dolaba koydum. Kırışmıştı doğal olarak. Birkaç gün sonra yine aynı şalı kullanmak istedim. Ütülemeye gerek duymadım. O kırışık şal öyle kolayca şekil aldı ve o kadar istediğim gibi durdu ki anlatamam. Şimdi bunu bize neden anlattın ki diyebilirsiniz, haklısınız. Yaşadığım bu sıradan olayı düşündüm ve dedim ki hayat da böyle biraz, insanlar da böyle. Bir şeyleri bazen kendi haline bırakmak lazım, çok düzgün olsun diye çabaladığımız şeyler her zaman çok düzgün olamıyor. Ya da üstüne titriyoruz insanların, karşılığında çok saçma şeylerle karşılaşıyoruz. Öyle işte, ütüsüzken daha güzel bazen. Bırakalım dağınık kalsın bazı şeyler.
Her şey olması gerektiği gibi geliyor, ki her şey olağan ve durağan. Bir şeyler eksik gibi de bilmiyorum İçimde bir şüphe var durmadan soruyorum, bu şey gerçek mi, doğru mu, olanlar olmalı mı? Gerçekten yapıyor muyum? Bilmiyorum çok karışık kafam ve ben her şeyi zamana bırakmayı tercih ettim. Zaman bana nasıl geleceksin mutlulukla mi yoksa hüzünle mi bilmiyorum.
sinirimi bozan bir durumdan bahsedip içimi dökeceğim. 6 parça tencere seti diye satılan setin aslında 3 tencere ve o tencerelerin kapaklarından oluşuyor olması beni sinir ediyor. kapakları neden ayrı sayıyorsunuz ya? kapağı tek başına satmıyorlar birçok yerde ama setin içinde ayrı bir şeymiş gibi sayıyorlar. çay setleri için de geçerli bu durum. 12 parça çay takımında 6 çay bardağı, 6 çay tabağı var, yani 6 kişilik. 12 parça deyince fazladan bir şey varmış gibi anlaşılıyor. 6 kişilik desenize abicim! evet evet, karaca mağazasında biraz fazla zaman geçirdim... yıpratıcı oldu benim açımdan.
Yalın'ın bu şarkısını ortaokuldayken dershane zamanlarımda çıkmıştı. Çok güzel bir kız vardı ismi Simaydı. Erkeklere kur yapmak için arkadaşlarıyla sınıfta bu şarkıyı açıp dans ederdi. Yaşımız 13-14 civarlarında... Simayla daha öncesinde kötü bir anım olmuştu. arkadaşıyla iddiaya girmişti ve arkadaşına kaybetme cezası olarak bana çıkma teklifi etme cezası vermişti. Arkadaşı için ceza olmamın sebebi ise çok çirkin olduğumun düşünülmesiydi. Çok asosyal, korkak, pısırık biriydim. Kendimi fiziksel olarak yetersiz bulduğum her an nedenini sorgularken bunu tetikleyen ilk insanlardan birinin Simay olduğunu hatırlıyorum. Sonra büyüdüğümü hatırlıyorum. Keşke bu şarkı son ses dinlenirken içimden dans etmek geçerken ben de dans edebilseydim diyorum. Çünkü edebileceğim tüm danslar, giyebileceğim tüm kıyafetler, gidebileceğim tüm yerler bir başkasının beğenisini kazanmak için değil; kendimi iyi hissettiğim için, ruhuma iyi geldiği için yaptığım şeyler.
Bu şarkı çıkalı neredeyse 9 sene olmuş. Simay ve yandaşları beni çirkin bulalı 10 sene kadar olmuştur öyleyse.
kettle'daki suyun kaynamasını, ocaktaki türk kahvesinin köpürüp kabarmasını, mikrodalga fırına koyduğum yemeğin ısınmasını bekliyorum. mutfaktaki pencerenin ahşap çerçevesine başımı dayamışım, dışarıyı izliyorum. gerçekten izliyor muyum bilmiyorum gerçi. sadece bakıyorum galiba. sonra kendimi, gerçekleşme ihtimali olmayan anlamsız hayaller kurarken, düşünmemin gereksiz olduğu şeyleri düşünürken buluyorum. gerçekten "buluyorum" ama, bir anda gelen bir farkındalık gibi. o an içime öyle bir his geliyor ki, başımı cama geçirmek istiyorum, sert ve hızlıca cama geçirmek. düşünmekte olduğum şeyin gereksizliği mi, kurduğum hayalin anlamsızlığı mı ne bilmiyorum. ama bir şeyler bir saniye süren o agresifliği içimde hissetmeme sebep oluyor.
Ben burada bir başlığa bir şey yazmak istiyorum ama biraz tanındığım için yazamıyorum, sayın mandalinam yaz nolcak dedi ama olmaz çok fena olur :( işte böyle zamanlar bilinmesem daha mi iyi olurdu acaba diyorum.
Hatta artırıyorum eğer kendisi yazarsa ben de aynı başlığa (onun kadar olmasam da) anonimliğimin baya zarar gördüğünü düşündüğüm için yazmadığım bir entry'mi yazacağım
Uzun süredir iyi değilim. İyi olmak için çok fazla nedenim var ama bunu reddettiğimi, inat ettiğimi fark ettim. İyi olmak istemiyorum, anlatmak istemiyorum, düşünmek istemiyorum. İstemiyorum genel olarak.