Sanma ki derdim güneşten ötürü; Ne çıkar bahar geldiyse? Bademler çiçek açtıysa? Ucunda ölüm yok ya. Hoş, olsa da korkacak mıyım zaten Güneşle gelecek ölümden Ben ki her nisan bir yaş daha genç, Her bahar biraz daha aşığım; Korkar mıyım? Ah, dostum, derdim başka...
yarıda kalmış aşklarının hesapları içinde denizlere açıldı içimizden biri niçin gittiğini söylemeden. doyulmamış arzularla doluydu yelkenleri yıpranmış kelimelerin verdiği güvenden bulacak sanıyordu yenilikleri.
her an bir yeni su vardı, her yeni suda bir yeni an. deniz, dalgalarıyla gösteriyordu dışından yaşananla düşünülenler arasındaki farkı bitmiyordu köpüklerle renkler bir başka damlada, bir başka ışıkta başlamadan ... anladı, bütün olmuşlarla olanların ve bütün olacakların o kelimelerin içinde kendisine varmadan eskidiğini.
Savrulurken raconun kırmızı pelerini o zarif öfkeye, zaman ki sana hasta oldu incelikli haytasın nüksederken mahallenin maşallahı eyvallahı güzelleş be oğlum.
şimdilik ölümüne kadar hayattasın şimdilik, ölümüne kadar hayattasın.
Mona Roza, siyah güller, ak güller Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak Kanadı kırık kuş merhamet ister Ah, senin yüzünden kana batacak Mona Roza siyah güller, ak güller...
Aşık olduğu kıza açılır ama kız yıllarca yüz vermez, en sonunda bir toplanmada sahneye çıkar ve gözlerini kızın gözlerinden bir saniye ayırmadan okur şiiri. Şiirin sonunda kız adamı kabul ettiğini söyler. Fakat Sezai Karakoç aşkının alevi aynı zamanda gururunu da harlamıştır. HAYIR cevabını verir orada...
... Bir gün bu akan sele dur diyeceğim, göreceksin Ne bu şehir kalacak Ne bu duygusuz sürü Bu korkunç kalabalık Her vapur seni getirecek bana Bütün istasyonlarda seni bekleyeceğim Kapılar sana açılacak Senin için söylenecek şarkılar Şiirler senin için yazılacak ...
... Güneşi, bir akşam vaktinde tutup bırakmamak Sonra, ay ışığını doldurmak kadehlere Delicesine içmek Ve unutabilmek her şeyi
Ansızın sevmek seni, sevgilerin en yücesiyle Birlikte geçmiş, gelecek bütün çağları aşmak Güzel olan Sevmek seni, Tanrılar gibi Seninle Tanrılaşmak. ...
... güneş buzdan evimi yıktı koca buzlar düştü putların boyunları kırıldı ibrahim güneşi evime sokan kim
asma bahçelerinde dolaşan güzelleri buhtunnasır put yaptı ben ki zamansız bahçeleri kucakladım güzeller bende kaldı ibrahim gönlümü put sanıp kıran kim
bir umudu vardır, bir savaşı, bir kaybedişi, bir acısı, bir yalnızlığı, bir hüznü… çünkü herkesin bir gideni vardır, içinden bir türlü uğurlayamadığı...
Sevda gibi bir gizli emel ruhuna sinmiş; Bir haz ki hayalden bile üstün ve derinmiş. Gökten gelerek gönlüne rüzgar gibi inmiş, Bir sır ki bu, ölsen bile asla açamazsın...
Ram ol bana, ruhun yeni bir âleme girsin... Yazmış kaderin: Aşkıma ömrünce esirsin! Aklınla, şuurunla, hayâlinle bilirsin. Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın..
Yolum uzun.. İçimde yonttuğum kibrin âsi heykellerini İbrahimî bir baltaya teslim ediyorum evvelâ. Putlarınıza basarak yükseldiğim arşın alnında Yazgımın karasına bulaşıyor soğuk ellerim. Gök şahidim olsun; Kuşlar bilir aşikâr ettiğim sırrın yükünü. Ben savrulurken şehrin dehlizlerinde Yerimde esen yellerin de alacağı olsun.
Savruluyorum Allah'ım. Yerimde gerçekten yeller esiyor. Mevsim kırlangıç dönümü, Ve ben kaderiyim bir çınar yaprağının. Bir fare kapanında ezilmiş zihnim bulamıyor mekânsal izzetini Öyle eğreti, öyle aidiyetsiz ki varlığım Planda yokmuşum da, son anda dünyaya kabul edilmişim gibi.