Günümizde tek tiplemeşmenin iki temel kaynağı olduğunu düşünüyorum
1.si online alışverişin pandemiye vurmasıyla iyice artan tüketim çılgınlığı
İnsanların bilinçsizce, anlamsızca alışveriş yapması ve bunun başkaları tarafından (mesela bir infılunsır) kolaylaştırıyor olması nedeniyle başkalarının hazırladığı ortak linkler üzerinden alışveriş yapması
2.artan sosyal medya kullanımı
Kıskanma, özenme, gıpta etme... sizin için hangi tabir uygunsa o olsun. İsmi çok da önemli değil. Sosyal medya kullanıcılarının bir kısmı, bahsettiğim bu duyguları uyandırmak için bazen evini bazen arabasını bazen altınlarını/takılarını bazen tatilini bazen mutlu ya da huzurlu düşüncelerini (?) çekerek sanki bizimle paylaşmıyor da adeta bizimle yaşıyormuş gibi hissettiriyorlar. Görüyoruz ki bir infılunsır neyi paylaşırsa birkaç gün içerisinde bir reklam olmaksızın diğerleri de aynı şeyi paylaşmaya başlıyor. "Onda varsa benim de olmalı", "onda varsa bende daha iyisi olmalı" gibi çirkin zihniyetlerin ürünü olan düşünceler zincirleme etkileşime girerek birbirini körüklüyor. Sadece infılunsırların değil; takip ettiğim, maddi durumu iyi olan ve birbirini tanıyan bazı normal insanları görüyorum da sürekli olarak birbirleriyle aynı şeyi yapıyorlar. İnsanlar para yarışına girmiş gibiler. Bu durum da karşıdaki ile yarış halindeyken aslında zamanla aynı şeyleri yapmayı tetikliyor.
tek tipleşmeye dair eleştiriler
Sayın (yazar: ruhsuz) çok kaşındın, ağzımı açıp gözümü yumacağım ;)
Gütfsözlük ahalisinden şimdiden özür diliyorum, bağışlayın. Gece boyu uyumayıp da yine kendimle başbaşa güneşi karşıladığım böyle bir gecenin sabahında biraz içimi dökeyim.
Sevgili ruhsuz iki kere sormuş ancak bu konu bana göre çok geniş bir mesele. Nasıl yaklaşacağımı bilemiyorum. Soruna burada da temelden yaklaşmak gerek. Modern insan düşünmüyor, modern insan düşünceyi bile öyle bir metalaştırdı ki artık o da alınır satılır bir menkul haline geldi.
Modern insan, kendine; yaşadığı çağa ayak uydurmuş “kanaat önderleri” istiyor, bunu arıyor. Onu takip ediyor, onun attığı tweetleri konuşuyor, onun eleştirilerini kullanıyor ve onun beğenilerini seçip kendine uyduruyor. Bu şaşmaz bir gerçek ne yazık ki.
Bakıyorum: yerelde (Türkiye'de) her konunun belli başlı fikri önderleri var. Ve bu insanların sayısız takipçileri. Bu sayfaların sayısız takipçileri. Büyük bir sayfa var mesela, o günün suni bir gündemi var, sayfa alelade bir yorum yapmış, onu şöyle bir süslemiş, birkaç resim uydurmuş o yoruma ve bir de yüzeysel bir slogan çakmış (gerçi bütün sloganlar yüzeyeldir de, demek istediğim mesajı içine hapsedememiş bir slogan) bakıyoruz o gün herkesin storysinde o paylaşım var. Birbirlerine gönderiyorlar, sohbetleri onun üzerinden dönüyor.
Herkesin aynı konuyu konuşması, kitleyi tektip bir hale getirmez ancak herkesin aynı konuda aynı yorumlarla yetinmesi ve üstüne bir de bunu konuşması kitleyi tektipleştirir. İnsanın konuştuğu fikrine, fikri ise yaşantısına sirayet eder. Bu böyledir. Olan da bundan farklı bir durum değil zaten.
Özellikle akademide ve politikada sorun en temelde bu. Orman yanıyor, birisi çıkıp diyor ki “hadi ağaç dikelim.” diğerleri bakıyorsunuz hoop hemen bir story: Tema vakfı. Aynı gün delinin biri atlıyor hemen: “efendim tema vakfının geliri bakanlığa gidiyormuş.” Hoop o storyler siliniyor ve yerine hemen tam karşıtı başka storyler. Bu histeridir. Fazlası şizofreniye girer.
Aynı örnekten gidelim: yine hayalgücü fazla güçlü bir arkadaş diyor ki: “çam ağacı yerine meyve ağacı dikelim.” Hoop binlerce insanın talebi bu oluyor. Bunun teknik kısmını konuşan yok, ekolojik olarak dengeyi nasıl etkiler bunu konuşan yok, bu ağaçlar su ister bu kadar su nereden sağlanacak bunu konuşan yok, toprak uygun mu bunu konuşan yok, ve daha onlarca realist bakış açısıyla bakılması gereken yönlere bakan yok. Gündem değişip de insanların duyguları az biraz düze çıkınca aynı kişiler diyor ki “ya zaten çok mantıklı değildi.” Peki neden o sıra bunu akıl edemiyorsun? Çünkü o sıra aklını kullanan da yok. Tektipleşme tam olarak budur.
Şimdi bir de işin politik yönü var ki, sorun da şu: politik diye kategorilendirilen meselelerin salt çoğunluğu politizm değil, polarizmdir. Bu, benim üstüne bir yazı kaleme alacağım konu ama yine de burada belirtmiş olalım: Modern çağın insanı politik değil polardır. Ve bu ikisi arasında önemli farklar var.
Aynı gündemler, aynı konular, aynı söz sahibi insanlar. Adam hekim olmuş çıkıyor sel bilimcisi gibi konuşuyor, akıl veriyor, neden? Çünkü kendisini onaylayacak bir kitlesi var. Sonra aynı adam çıkıp diyor ki, “tıp hakkında konuşacaksanız önce tıbbı bilin.” İyi diyorsun hemşerim de sen neden uzmanı olmadığın konuda ahkam kesiyorsun? Çünkü cevabı o da biliyor: zaten ne söylese onaylayacaklar. Varsın konuşsun. Yarın işine gelmez, herkes hekim olmuş, bize akıl veriyor diye şikayet eder.
Sorunu artık biraz kendimizde arayalım. Sorun bizim her konuda konuşuyor olmamız ve bazılarının, bazı overrated diyeyim, kişilerin her söylediğini hemen benimsememiz. Bunu biz kendimiz o kişilere prim vermeyerek yapacağız. Ama böyle bir derdimiz yok bizim. Konuşalım da ne konuşuyoruz, o fikir bizim mi, işin bileni, uzmanı ne diyor, bunlar önemsiz. Kulağa hoş gelsin yeter, içimizdeki sevgiyi ya da nefreti tatmin etsin yeter.
Yaşam tarzına gelince... giyim-kuşam, yiyip içtiklerimiz, dinleyip okuduklarımız... yaşam tarzı bu değildir. Yaşam tarzı hayat görüşüdür. Ancak yine aynı sorun: birinin söyledikleri kulağımıza hoş mu geliyor, tamam biz artık oncuyuz. Veyahut da bazı dünya görüşlerinin sembolik hareketlerini hemen al-kopyala-yapıştır: tamaaam sen de artık o kesimdensin. Bu böyle ve ne kadar komik. Gerçekten komik. Yani trajedik bir yönü yok olayın.
Efendim işte “ben düğün yapmayacağım ya, ne o öyle kuru gürültü, hiç görmeyeceğim yüzlerce akraba falan, bana gelmez kanka.”
Tamam kanka. Ne tepki koydun be. Bu ne protesto. Hayran kaldım.
Zamanında bunu aklı başında birisi söyledi ve çok doğru söyledi. Onun yaşam tarzına, onun dünya görüşüne cuk diye oturuyor. Onun ilmine yakışıyor. Onun konumuna da yakışıyor. Bu düşünce onun ağzında anlamlı ancak onun ağzından duyup papağan gibi tekrarlayan yüzbinlerin dilinde salt bir yozlaşma. Bunun gibi sayısız post-modern aykırı görüş. Sırf yapmak için, sırf kulağa hoş geldiği için. Hep söylerim fikri taklit olandan kaçmak lazım diye. Çünkü bu insanlar yaşam tarzları, konumları veyahut ilmi ne olursa olsun her zaman yozdur, her zaman cahildir, her zaman taklitçidir. Şimdi tam bu noktada öyle ya da böyle nedenlerle bana katılmayanlar olacak, onlar için başka bir örnek daha vermek istiyorum:
“Elalem ne der?”
Şimdi bu düşüncenin doğru bir düşünce olmadığına buradaki herkes, bunu okuyan herkes hemfikirdir. Ama ben size şunu söyleyeyim: bunu da vakti zamanında değerli birtakım fikir adamlarımız dile getirip protesto etti. Onların ağzında ne kadar da doğru bir kavram. Aynı mekanizma geçerli, onu ağzında şakıyanların çoğu papağan.
Neden?
Çünkü, bunu şakıyanların “elalem” sözcüğünden anladıkları, o değerli fikir adamlarının o sırada, bu fikri dile getirirken kastettikleri anlamdan ibaret. Taklitçiler fikri özümsemez, sloganı özümser. Onların “elalem” derken anladıkları tek bir şey vardır: hısım akraba, birtakım arkadaşlar (kendileri gibi düşünmeyen arkadaşları) vs. Onlar “aman elalemin ne dediği umrumda olmaz.” Derken anladıkları tek şey bu. Ben istediğimi yiyeyim, istediğimi yapayım, kim ne derse desin. Eleştirsin, umrumda olmaz. Şimdi:
1. E iyi de, sen bir gün gerçekten yanlış bir şey yaparsan ve bunun doğru olduğuna inanırsan (olabilir, çünkü insanız, beşer şaşar.) peki o zaman gerçekten işin doğrusunu söyleyenler ne olacak? Sen bu hakkaniyetli hayat görüşünü fikirlerin oturmadan böyle taklit edersen hangi eleştiriyi göğüsleyeceksin, göğüsleyebileceksin?
Hadi bunu aşarız düşe kalka. Bunu geçelim. Peki
2. Entelektüeller bu düşünceyi dile getirdiler ve şunu kastettiler: “düşünceniz ne olursa olsun eğer kendinize ait bir düşünceniz varsa, buna inanmışsanız kim ne derse desin, utanmayın, doğru bildiklerinizi, inandıklarınızı haykırın, kendinizi aşağılık kompleksine feda etmeyin.”
O düstur budur. Ama bunu kim yapıyor? Bazı arkadaşlarım var mesela: sırf kendi çevresinden linç yeme korkusuyla siyasi düşüncelerini dile getiremiyor. Çünkü jenerasyonların belli kalıpları vardır. Bu kalıplar her jenerasyonda değişir ama fix birtakım kalıplara sahiplerdir. Bu jenerasyonda bazı siyasi düşünceler mimlenmiştir mesela. Birisi o düşünceyi mi savunuyor, hoop linç et. (Bunu da örnek olarak veriyorum, konuştuğum her şey örnek.) ama linç ederek de bu simülasyonda “elalem” sen oldun. Madem öyle, neden başkalarının elalemi oluyorsun? Ama olur, çünkü düşünceyi özümseyemez, sadece şakır. O da sloganı yani, fazlasını değil. O kadar geniş bir ezberi de yoktur o konuda.
Sözlük kuralları gereği siyasi konularda konuşamam, ancak fikir beyan etmeden yalnızca değinip geçeceğim: Taliban Afganistan'da 20 yıldır var ve ABD ile de 20 yıldır savaşıyor. 20 koca sene ya. 20x365x24 saat! Ama bir anda ne olduysa herkes hoop siyaset bilimci oluyor: tek kelimeyle “hayırdır?” Demek istiyorum. Hayırdır yani? Sen Taliban hakkında üç-beş popüler ve yüzeysel yorum ve iki-üç resim dışında ne biliyorsun? Bu konuda konuşan kaç kişi oturup en azından vikipediden (o da yetmez bu arada da) talibanın kuruluşunu, tarihini okudu? Ya da kalkıp “ya bu Taliban neyi savunuyor?” diye sorguladı? Etiketle geç. “Onlar şuncu, falancı, filancı, buncu.” Veyahut hadi biliyorsun (bilmez de, biz biliyor kabul edelim) neden şimdi şakımaya başladın? Neden 20 yıldır konuşmuyorsun? Bu olaylar orada 20 senedir dönüyor, bugüne kadar neden kimse “Afganistan, Taliban, Taliban-abd savaşı veyahut da Taliban'ın distopik zulümleri” üzerine konuşmadı? Çünkü kendi fikri yok, birileri bir gündem koyarsa o zaman konuşur, o zaman politik olur veyahut apolitik takılır vs de vs yani.
Politik bir yorum belirtmeyeceğim bu konuda yalnızca örnek olsun diye verdim.
Bu konuda daha çok konuşulur ama şu bilinsin: yaşam tarzından ideolojiye, siyasi görüşten (ideoloji ve siyasi görüş birbirinden farklıdır.) estetik zevklere, gelecek planlarından aşk hakkındaki düşüncelere kadar her şubede bu var. Kendi fikirlerini konuşan yok. Sonra “tek tipleştik.” Veyahut da “abi bunlar koyun”, “ya şu çok marjinal” “ben herkes gibi değilim.”
Tamam kanka. Herkes koyun ama sen değilsin.
Sözlerime burada son vereceğim, bu konu hakkında ayrıca çok geniş kapsamlı yazacağım zaten o yüzden kafa şişirmeye gerek yok. Umarım fikirlerimi anlatabilmişimdir. Yine de ana fikri sona yazayım da daha açık olsun:
Herkesin birilerini sürü diye, koyun diye yaftaladığı bir toplumda herkes sürüdür, herkes koyundur. Herkesin marjinal olmaya çalıştığı bir toplumda kimse marjinal değildir. Herkesin aykırı takılıp konuştuğu bir toplumda kimse aykırı değildir. Herkesin “elalemi” eleştirdiği bir toplumda herkes elalemdir. Herkesin tek tipleşmeyi eleştirdiği bir toplumda herkes tek bir tiptir.
Ve son olarak:
“Gündemde (özellikle suni gündemlerde) boğulanlar, hiçbir zaman gündem olamazlar.
Herkese günaydın 😃☀️
Gütfsözlük ahalisinden şimdiden özür diliyorum, bağışlayın. Gece boyu uyumayıp da yine kendimle başbaşa güneşi karşıladığım böyle bir gecenin sabahında biraz içimi dökeyim.
Sevgili ruhsuz iki kere sormuş ancak bu konu bana göre çok geniş bir mesele. Nasıl yaklaşacağımı bilemiyorum. Soruna burada da temelden yaklaşmak gerek. Modern insan düşünmüyor, modern insan düşünceyi bile öyle bir metalaştırdı ki artık o da alınır satılır bir menkul haline geldi.
Modern insan, kendine; yaşadığı çağa ayak uydurmuş “kanaat önderleri” istiyor, bunu arıyor. Onu takip ediyor, onun attığı tweetleri konuşuyor, onun eleştirilerini kullanıyor ve onun beğenilerini seçip kendine uyduruyor. Bu şaşmaz bir gerçek ne yazık ki.
Bakıyorum: yerelde (Türkiye'de) her konunun belli başlı fikri önderleri var. Ve bu insanların sayısız takipçileri. Bu sayfaların sayısız takipçileri. Büyük bir sayfa var mesela, o günün suni bir gündemi var, sayfa alelade bir yorum yapmış, onu şöyle bir süslemiş, birkaç resim uydurmuş o yoruma ve bir de yüzeysel bir slogan çakmış (gerçi bütün sloganlar yüzeyeldir de, demek istediğim mesajı içine hapsedememiş bir slogan) bakıyoruz o gün herkesin storysinde o paylaşım var. Birbirlerine gönderiyorlar, sohbetleri onun üzerinden dönüyor.
Herkesin aynı konuyu konuşması, kitleyi tektip bir hale getirmez ancak herkesin aynı konuda aynı yorumlarla yetinmesi ve üstüne bir de bunu konuşması kitleyi tektipleştirir. İnsanın konuştuğu fikrine, fikri ise yaşantısına sirayet eder. Bu böyledir. Olan da bundan farklı bir durum değil zaten.
Özellikle akademide ve politikada sorun en temelde bu. Orman yanıyor, birisi çıkıp diyor ki “hadi ağaç dikelim.” diğerleri bakıyorsunuz hoop hemen bir story: Tema vakfı. Aynı gün delinin biri atlıyor hemen: “efendim tema vakfının geliri bakanlığa gidiyormuş.” Hoop o storyler siliniyor ve yerine hemen tam karşıtı başka storyler. Bu histeridir. Fazlası şizofreniye girer.
Aynı örnekten gidelim: yine hayalgücü fazla güçlü bir arkadaş diyor ki: “çam ağacı yerine meyve ağacı dikelim.” Hoop binlerce insanın talebi bu oluyor. Bunun teknik kısmını konuşan yok, ekolojik olarak dengeyi nasıl etkiler bunu konuşan yok, bu ağaçlar su ister bu kadar su nereden sağlanacak bunu konuşan yok, toprak uygun mu bunu konuşan yok, ve daha onlarca realist bakış açısıyla bakılması gereken yönlere bakan yok. Gündem değişip de insanların duyguları az biraz düze çıkınca aynı kişiler diyor ki “ya zaten çok mantıklı değildi.” Peki neden o sıra bunu akıl edemiyorsun? Çünkü o sıra aklını kullanan da yok. Tektipleşme tam olarak budur.
Şimdi bir de işin politik yönü var ki, sorun da şu: politik diye kategorilendirilen meselelerin salt çoğunluğu politizm değil, polarizmdir. Bu, benim üstüne bir yazı kaleme alacağım konu ama yine de burada belirtmiş olalım: Modern çağın insanı politik değil polardır. Ve bu ikisi arasında önemli farklar var.
Aynı gündemler, aynı konular, aynı söz sahibi insanlar. Adam hekim olmuş çıkıyor sel bilimcisi gibi konuşuyor, akıl veriyor, neden? Çünkü kendisini onaylayacak bir kitlesi var. Sonra aynı adam çıkıp diyor ki, “tıp hakkında konuşacaksanız önce tıbbı bilin.” İyi diyorsun hemşerim de sen neden uzmanı olmadığın konuda ahkam kesiyorsun? Çünkü cevabı o da biliyor: zaten ne söylese onaylayacaklar. Varsın konuşsun. Yarın işine gelmez, herkes hekim olmuş, bize akıl veriyor diye şikayet eder.
Sorunu artık biraz kendimizde arayalım. Sorun bizim her konuda konuşuyor olmamız ve bazılarının, bazı overrated diyeyim, kişilerin her söylediğini hemen benimsememiz. Bunu biz kendimiz o kişilere prim vermeyerek yapacağız. Ama böyle bir derdimiz yok bizim. Konuşalım da ne konuşuyoruz, o fikir bizim mi, işin bileni, uzmanı ne diyor, bunlar önemsiz. Kulağa hoş gelsin yeter, içimizdeki sevgiyi ya da nefreti tatmin etsin yeter.
Yaşam tarzına gelince... giyim-kuşam, yiyip içtiklerimiz, dinleyip okuduklarımız... yaşam tarzı bu değildir. Yaşam tarzı hayat görüşüdür. Ancak yine aynı sorun: birinin söyledikleri kulağımıza hoş mu geliyor, tamam biz artık oncuyuz. Veyahut da bazı dünya görüşlerinin sembolik hareketlerini hemen al-kopyala-yapıştır: tamaaam sen de artık o kesimdensin. Bu böyle ve ne kadar komik. Gerçekten komik. Yani trajedik bir yönü yok olayın.
Efendim işte “ben düğün yapmayacağım ya, ne o öyle kuru gürültü, hiç görmeyeceğim yüzlerce akraba falan, bana gelmez kanka.”
Tamam kanka. Ne tepki koydun be. Bu ne protesto. Hayran kaldım.
Zamanında bunu aklı başında birisi söyledi ve çok doğru söyledi. Onun yaşam tarzına, onun dünya görüşüne cuk diye oturuyor. Onun ilmine yakışıyor. Onun konumuna da yakışıyor. Bu düşünce onun ağzında anlamlı ancak onun ağzından duyup papağan gibi tekrarlayan yüzbinlerin dilinde salt bir yozlaşma. Bunun gibi sayısız post-modern aykırı görüş. Sırf yapmak için, sırf kulağa hoş geldiği için. Hep söylerim fikri taklit olandan kaçmak lazım diye. Çünkü bu insanlar yaşam tarzları, konumları veyahut ilmi ne olursa olsun her zaman yozdur, her zaman cahildir, her zaman taklitçidir. Şimdi tam bu noktada öyle ya da böyle nedenlerle bana katılmayanlar olacak, onlar için başka bir örnek daha vermek istiyorum:
“Elalem ne der?”
Şimdi bu düşüncenin doğru bir düşünce olmadığına buradaki herkes, bunu okuyan herkes hemfikirdir. Ama ben size şunu söyleyeyim: bunu da vakti zamanında değerli birtakım fikir adamlarımız dile getirip protesto etti. Onların ağzında ne kadar da doğru bir kavram. Aynı mekanizma geçerli, onu ağzında şakıyanların çoğu papağan.
Neden?
Çünkü, bunu şakıyanların “elalem” sözcüğünden anladıkları, o değerli fikir adamlarının o sırada, bu fikri dile getirirken kastettikleri anlamdan ibaret. Taklitçiler fikri özümsemez, sloganı özümser. Onların “elalem” derken anladıkları tek bir şey vardır: hısım akraba, birtakım arkadaşlar (kendileri gibi düşünmeyen arkadaşları) vs. Onlar “aman elalemin ne dediği umrumda olmaz.” Derken anladıkları tek şey bu. Ben istediğimi yiyeyim, istediğimi yapayım, kim ne derse desin. Eleştirsin, umrumda olmaz. Şimdi:
1. E iyi de, sen bir gün gerçekten yanlış bir şey yaparsan ve bunun doğru olduğuna inanırsan (olabilir, çünkü insanız, beşer şaşar.) peki o zaman gerçekten işin doğrusunu söyleyenler ne olacak? Sen bu hakkaniyetli hayat görüşünü fikirlerin oturmadan böyle taklit edersen hangi eleştiriyi göğüsleyeceksin, göğüsleyebileceksin?
Hadi bunu aşarız düşe kalka. Bunu geçelim. Peki
2. Entelektüeller bu düşünceyi dile getirdiler ve şunu kastettiler: “düşünceniz ne olursa olsun eğer kendinize ait bir düşünceniz varsa, buna inanmışsanız kim ne derse desin, utanmayın, doğru bildiklerinizi, inandıklarınızı haykırın, kendinizi aşağılık kompleksine feda etmeyin.”
O düstur budur. Ama bunu kim yapıyor? Bazı arkadaşlarım var mesela: sırf kendi çevresinden linç yeme korkusuyla siyasi düşüncelerini dile getiremiyor. Çünkü jenerasyonların belli kalıpları vardır. Bu kalıplar her jenerasyonda değişir ama fix birtakım kalıplara sahiplerdir. Bu jenerasyonda bazı siyasi düşünceler mimlenmiştir mesela. Birisi o düşünceyi mi savunuyor, hoop linç et. (Bunu da örnek olarak veriyorum, konuştuğum her şey örnek.) ama linç ederek de bu simülasyonda “elalem” sen oldun. Madem öyle, neden başkalarının elalemi oluyorsun? Ama olur, çünkü düşünceyi özümseyemez, sadece şakır. O da sloganı yani, fazlasını değil. O kadar geniş bir ezberi de yoktur o konuda.
Sözlük kuralları gereği siyasi konularda konuşamam, ancak fikir beyan etmeden yalnızca değinip geçeceğim: Taliban Afganistan'da 20 yıldır var ve ABD ile de 20 yıldır savaşıyor. 20 koca sene ya. 20x365x24 saat! Ama bir anda ne olduysa herkes hoop siyaset bilimci oluyor: tek kelimeyle “hayırdır?” Demek istiyorum. Hayırdır yani? Sen Taliban hakkında üç-beş popüler ve yüzeysel yorum ve iki-üç resim dışında ne biliyorsun? Bu konuda konuşan kaç kişi oturup en azından vikipediden (o da yetmez bu arada da) talibanın kuruluşunu, tarihini okudu? Ya da kalkıp “ya bu Taliban neyi savunuyor?” diye sorguladı? Etiketle geç. “Onlar şuncu, falancı, filancı, buncu.” Veyahut hadi biliyorsun (bilmez de, biz biliyor kabul edelim) neden şimdi şakımaya başladın? Neden 20 yıldır konuşmuyorsun? Bu olaylar orada 20 senedir dönüyor, bugüne kadar neden kimse “Afganistan, Taliban, Taliban-abd savaşı veyahut da Taliban'ın distopik zulümleri” üzerine konuşmadı? Çünkü kendi fikri yok, birileri bir gündem koyarsa o zaman konuşur, o zaman politik olur veyahut apolitik takılır vs de vs yani.
Politik bir yorum belirtmeyeceğim bu konuda yalnızca örnek olsun diye verdim.
Bu konuda daha çok konuşulur ama şu bilinsin: yaşam tarzından ideolojiye, siyasi görüşten (ideoloji ve siyasi görüş birbirinden farklıdır.) estetik zevklere, gelecek planlarından aşk hakkındaki düşüncelere kadar her şubede bu var. Kendi fikirlerini konuşan yok. Sonra “tek tipleştik.” Veyahut da “abi bunlar koyun”, “ya şu çok marjinal” “ben herkes gibi değilim.”
Tamam kanka. Herkes koyun ama sen değilsin.
Sözlerime burada son vereceğim, bu konu hakkında ayrıca çok geniş kapsamlı yazacağım zaten o yüzden kafa şişirmeye gerek yok. Umarım fikirlerimi anlatabilmişimdir. Yine de ana fikri sona yazayım da daha açık olsun:
Herkesin birilerini sürü diye, koyun diye yaftaladığı bir toplumda herkes sürüdür, herkes koyundur. Herkesin marjinal olmaya çalıştığı bir toplumda kimse marjinal değildir. Herkesin aykırı takılıp konuştuğu bir toplumda kimse aykırı değildir. Herkesin “elalemi” eleştirdiği bir toplumda herkes elalemdir. Herkesin tek tipleşmeyi eleştirdiği bir toplumda herkes tek bir tiptir.
Ve son olarak:
“Gündemde (özellikle suni gündemlerde) boğulanlar, hiçbir zaman gündem olamazlar.
Herkese günaydın 😃☀️
Günaydın,teşekkürler;)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?