'Eşim gözlerimin önünde şehit oldu. Yetim oğlumun bacağı koptu, başörtüm ile bacağını bağlayıp 4 km taşıdım, az önce oğlum da şehit oldu. Elimden bu geliyordu, bunu yaptım, başörtüm bile işe yaradı. Müslümanlar başımdaki kanlı örtüm kadar fayda vermedi…' Bunlar bu devrin karanlığını gözler önüne seren bu kadının sözleri… Samimi değilsiniz abi yapmayın duygunuz yoksa bile mantıklı ve tutarlı olun… Sen ey hayvanseverim diyen kardeş tutarlı değilsin. Sen ey kadın hakları savunucusuyum diyen kardeş tutarlı değilsin. Sen ey insan hakları savunucusuyum diyen kardeş tutarlı değilsin. Veya belki de evrensel değilsin ki bu da tutarsız olmanın farklı bir tezahürüdür… Son 5 gün 100 den fazla çocuk ve bayram günleri de dahil olmak üzere… 100 basit yazılır zor yaşanır… çocuk küçük acısı büyüktür… 5 gün kısa ve geçmeyendir yapma… Var sen 18.000 i ve 1,5 yılı düşün… Ey karşılaştırmayı çok seven kardeş ey ulus devlet anlayışını özümsemiş ve benden gayrısı benim ilgim değil diyen kardeş, öyle mi gerçekten samimi misin önce ve sonra senin fikirlerin ne kadar özgür, düşün… Bir esarettir devam etmekte insanın zindanları vardır onlardan kurtuldukça insan özgür olmaya yol alır… Tarih zindanı, tabiat zindanı, toplum zindanı ve en önemlisi kendi zindanımız… Ve en nihayetinde kişi kendini esir eder farkında dahi değildir…
Eksileyen arkadaş siyasi bir söylemde bulunduğumu sandı herhalde yoksa bir hekim adayının böyle bir durumu kabulleniyor olması da kendi içinde tutarsız...
Gerçek olan dünyamız hüzün ve merhametten oluşmuştur.. şu sıralar dünyamız merhametsiz bir hüzün yuvası halindedir… öyle ki insafsız bir usta hüzünlerimizi merhametten kaçırarak hazırladığı harçla dayanması imkansız bir dünyamız elde etmiştir… Dünyamızın dayanacak hali kalmamıştır, yeni bir dünya veya belki de muadilini aramak mecburiyeti doğmuştur… bulduğumuz yeni dünya bize acılı bir sonun ardından acısız bir sonsuzluk bahşeder mahiyettedir… Bu yeni dünyayı ben biliyordum usta sana dedim mi bilmiyorum ama ben ordan arsa sahibi olmak için her gün bir miktar kapora bırakıyordum hem de her iki avucum dolusu…
Kimsenin hakikati umursadığı falan yok herkes neye inanmak istiyorsa ona inanıyor... Hakikate inandırmaya çalışmak diye saçma bir tabir türedi, saçmalığa bakar mısın... Aslında her şey gösterememekte de bitiyor olabilir, sen de haklısın usta, umarım göstermek vasfını şimdiye değin sonuna kadar hak edene verebilirim...
Olanda hayır vardır... Basmakalıp bir laf olarak söylenmesine rağmen içinde rahatlatan bir mana ihtiva eder. Velhasıl hayır bilinen şer, şer bilinen hayır olabiliyor... Evet usta kader her zaman elimizde değildir lakin sen sen ol kadere isyan etme yoksa ağzını burnunu haaa :)
Korkaklık ne menem bir şeydir ki içinde anlamamayı ve hattayı barındırır... kimi zaman cesarete atfedilen aptallık korkaklığa genellikle daha çok yakışmaktadır...
Toplumun ahlaki çöküşünün bariz örneklerinden. Kimse iyimser olmasın ahlaki çöküş kolay düzelecek bir şey değildir öyle ki tarih öylesi nesillerin ızdıraplarıyla doludur.. Bu öyle bir şey ki nesillerin kendini imhası anlamı taşır. Ama şunu da bilmekte fayda var kimse bu tür olayların sebebine eğilmiyor, işin kötüsü bağırıp çağırıp sebeplerin önde savunucusu olmak takdire şayan (!) bir düşünce...
Arkadaş relankolik olmuş. En yakın acile gittik bugün. kaldırımda yağmurun altına yatmış sarhoş dayı, Allah aşkına ne içtin be dayı.. Dayı bize kilitleniyor kalktığımızda takip edemiyordu, aman diyim dayı bizde kal gitme... Dayı relankoliye bira birebir gelir dedi hakkını vermek lazımmış...
Her insan bir haberdir. Her doğan çocuk bir haber getirir. Hafızasını kaybetmiş, bir köşeye büzülerek zavallı zavallı oturan bir kişinin yüzünde bile tuhaf bir haber vardır...
Sevgili kader arkadaşlarım içinde bulunduğumuz bu umutsuzluk ortamında başımızı öne eğmemiz isteniyor bizden. Bir konuda bakanlığımızın yaptığı çalışma neticesinde yayınlanan talimatlar aşağıdaki gibidir; Her insan umut içinde doğar fakat sonra hayat insanları umutsuzluğa sürükler. Dünyanın bu kötü gidişi sebebiyle ne yazık ki stoklarımızdaki umudun tükenmekte olduğunu fark eden bakanlığımız gerekli tedbirleri almış ve Kanadadan çocuklarımız için yirmi bin ton umut ithal etmiştir fakat yine ne yazık ki umut tacirleri bu umutları çalmayı başarıp Afrika ülkelerine satmış bulunmaktadır. Şu durumda elinde fazla umut bulunduranların döviz bürolarına koşturmamaları mümkünse en yakınları ve komşularıyla paylaşmaları ve stoklarımızda az miktarda kalmış umutları çar çur etmemeleri bakanlığımızca hazırlanan geleceğe güvenle bakış adlı rehberi edinmeleri, safları sıklaştırmaları, birlik ve beraberlik içinde hareket etmeleri, çömmek olarak tabir edilen ve genellikle otogarlarda gözlemlenen oturma şeklinden uzak durmaları, dertli dertli 'ooof' çekmemeleri, başlarına ödül konmuş aramızdaki umutsuzları ihbar etmek suretiyle toplumumuza huzur, refah ve mutluluk getirmeleri önemle rica olunur.
Sevgili kader ortaklarim içinizdeki umut ışığını söndürmeyin. Unutmayın ki gecenin en karanlık ânı güneşin doğmasına en yakın ândır...
Bana ne deme kardeşim... Tembellik ve korku kokan ,ki iğrenç kokar, şu lafı etme bana. Gel dövüşelim Allah aşkına... Salak salak oturmayalım öyle, neden yaşıyoruz dedim iş güç dedin, bu ne abi.. "Geber lan o zaman ! " Dedim kalabalığın orta yerinde olay var sandı millet, var kardeşim var yaaa... Gel yorgunluktan uyuyamayacak hale gelelim öleceksek yorgunken ölelim yaşlı yatağında ölmek de neymiş.. ki bana ne demekmiş.. Bana ne dediğimizde öldük haberimiz olmadan...
ölümden döndük, hayattayım demek. peki ölümden dönmedik deyince başına hiç bir sey gelmedi mi zannederler yoksa ölüp geriye dönmedin mi? bir kez vazgeçtik. vazgeçmekten döndük de şimdi ben öldüm mü kaldım mı? niğdüğü belirsiz yerlerden döndük. niğdüğü belirsiz yerde miyiz yoksa tekrar geri geldik mi?
gözünün yaşında boğulurken senden geçerler. iki arada bir derede kalınır. yoruldun işine yaramaz ama gücüne gitmez. sen diyorsun ki işe güce gider gibi yaşayan adamdan hayır gelmez. derim ki anılar hep acıtır, acıtan hep anılır. itinayla yanılan memleketin yanından geçip giderim. bana "ne" az kalır hatta düşmanıyim. bana ne"ler"
Alo darklifecım acilden yeni bir hasta yatacak ona EKG çekebilir misin hemen bir de kanları alınacak ben barkodları basıyorum şimdi doktor odasından alırsın
-abi hastanın subfebril ateşi var, tansiyonu düşüyor. -aha sı*tık, gece haram oldu ... , neyse şu kültürleri al da bakalım. -alayım abi kültür bi 10 dakkaya çıkar zaten :)
O utangaç ve masum, aslen onurun tecellisi bakışlar..
bugün güzel haberler aldım. Bakan göz benmişim, utanan ben ve onurlu olmak bahşedilmiş bana. Onurlu olmak zor iştir bakmayın atıp tuttuğuma benimki sadece bir ikramiyeden ibaret.
Sen bensin, ben senim unutma..
Ankara'nın kalabalık meydanlarında yürüyorum bir fikir bekliyorum, bazen bakışlarımı kimi dalgın gözlerin üzerinde unutuyorum, durdurup 'bir şey söyle' demek geliyor içimden ama nafile ya kaçırdıysam o fikri... tekrar gelir düşüncesi ile avutuyorum kendimi. Ama biliyorum, o bendim...
Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman alınlarımızda şu yazılacak: 'Bizler direndik! İleri atıldık ve kaçmadık!' Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek! Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız!
Bizden, teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin! Çünkü biz, bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz. Bırakın savaşçı onuruyla ölelim! Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın! Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin! Temennimiz, Allah'ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır! Umarız bizim aleyhimize olmazsınız! Allah aşkına, bari aleyhimize olmayın! Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları!!!
Evet arkadaşlar müjdeler olsun ki ölüm ölmüştür. Bundan vakit ölüm yoktur, sonsuz bir diriliş kalmıştır avuçlarımızda. Bir avuç deli(!) ölüme kıymıştır. O haşmetli ve bir o kadar korku salan ölüm boynunu bükmüş saygı ve minnetle can vermiştir.
Bir sabah esenliğinde rüzgara savurduğumuz nice kırgınlıklar, ayrılıklar ve yaralar var. Mavi düşlerimiz ve buruk tebessümlerimiz var. Aklımız sırra kadem basmış. Yüreğimiz prangalara mahkum edilmiş. Bu göğün altında pare pare döktüğümüz ömür sermayemizdir.
Ey benim kanıma ayrılıklar karıştıran hayat. Nicedir parmaklarına kına olmuşum senin. Vurulsak da tâ ki yüreğimizin zembereğinden, sana karşı aşk türküleri söylemek gibi bir borcumuz var.
Vursun yağmurlar düşlerimizden. Çağın hoyrat ve de çirkin yüzüne haykıracağız "bela tahsebennallahe ğafilen amma yemelluz zalimin.." diyerek. Budur yaşam, budur kavga, budur bir mum olmak ve uğruna erimek ideallerin...
İnsan eşref-i mahlûkattır derdi babam bu sözün sözler içinde bir yeri vardı ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman bu söz asıl anlamını kavradı geçti çıvgınların, çıbanların, reklamların arasından geçti tarih denilen tamahkâr tüccarı kararmış rakamların yarıklarından sızarak bu söz yüreğime kadar alçaldı damar kesildi, kandır akacak ama kan kesilince damardan sıcak sımsıcak kelimeler boşandı aşk için karnıma ve göğsüme ölüm için yüreğime sürdüğüm eczâ uçtu birden aşk ve ölüm bana yeniden su ve ateş ve toprak yeniden yorumlandı.
Her ne kadar kiralık evlerden ırak olsan da bizim gönül evimizde sahipsin dert etme sen..