ben hüznümü hüzünle dağıtmayı seçerim genelde. kendi hüznüme çok boğulduğum zaman dünyada uğruna üzülecek şeyler gelir aklıma, artık benim küçük derdimin pek bir anlamı kalmamıştır. zira uğruna ağlanacak çok sebep var...
sonrasında ise sayın @mdblue ağlamanın verdiği ferahlık o hüzün bulutlarımı dağıtır, sorduğunuz şey buydu sanırım :) benim cevabım ağlamak oluyor öyle ise
birkaç sene öncesi, henüz dönem biriz. bir arkadaşla heves ettik, önlükleri giyip -tanıdık bir intörn abi olması rahatlığıyla- acile gidelim dedik. belki bir iki hasta görürüz, bir şey yapamasak da heyecanlı bir tecrübe olur diye düşünüyorduk. çok geçmeden birden ortalık karıştı, biz ne oluyor anlamaya çalışırken "arrest" kelimesini duyduk. kalp krizi geçiren bir hasta gelmişti ve kalbi durmuş, kalp masajı yapılacaktı. normalde girmememiz gereken o alana bir fırsat bulup girdik, çaresizce bir köşede olup bitenleri izliyorduk... yaklaşık yarım saat kadar sonra çabalar bir sonuç vermedi ve hasta vefat etti. o gün ilk kez gözlerimin önünde birisi öldü. doktorlardan biri dışarı çıkıp hastanın yakınlarına haber verdiğinde onları izledim uzaktan, belki mesleğimde daha sonra defalarca yaşayacağım bir olaydı ama o gün o insanlarda ilk kez, kaybetmenin taze acısına şahit oldum.
kendime içsel olarak psikolojik terapi yaparım. özellikle dalgın ve mutsuz olduğum zamanlarda durur, geçmişte yaşadığım olayların bugünkü karakterim, korkularım, kaygılarım, güvensizliklerim, eksikliklerim üzerindeki etkilerini düşünürüm. bu şekilde bazı sorunlarımı çözmeye çalışır, kendimi teselli ederim. mesela bir konuda özgüven eksikliği yaşıyorumdur, bunun neden olduğunu düşünürüm önce. sonra aklıma bazı olaylar gelir. o olaydaki kişileri düşünürüm, neden bana öyle hissettirdiklerini düşünürüm, onları affetmeye çalışırım. kendimi de avutup bu konuda bir suçum olmadığına ve artık o zamanki gibi toy olmadığıma inandırmaya çalışırım :) ve işe yaradığını görüyorum çoğu zaman.. pek açıklayamadım ama siz de deneyin bir tavsiye ederim, insan kendini dinlemeye başlayınca şahsi sorunlarını daha kolay çözümleyebiliyor :)
yazım yanlışı olarak aklıma "şu an" geldi, bitişik yazıldığını çok gördüm. beni rahatsız eden bir şeyi daha eklemek istiyorum :( ama yazım yanlışı değil de okuma hatası bu: "bile" anlamına gelen "dahi" kelimesinde ilk heceyi uzatarak okumak. oysaki doğrusu ikinci heceyi uzatmak. ilk heceyi uzun okuyunca zeki anlamına geliyor...
hafif tutan bir kar var :) bugün ilk kez bu senenin karına dokundum. çok güzeldi, her sene sanki ilk kez kar görüyor gibi oluyorum. her seferinde aynı heyecan, güzelliği karşısında hep aynı hayret... insan mest oluyor gerçekten
en büyük hizmet insan hayatına hizmettir. hekimler ise hayatla ölümün sınırında çalışan işçilerdir. ancak onların işleri, hayatta tutacak sebeplere sonuna kadar başvurmaktan başka bir şey değildir, o sınırı kimin geçip kimin kalacağına karar mercii değildirler. kendini öyle görenlerde "tanrı kompleksi" var denilebilir. bu da insanın içindeki -en hafif ifadeyle- kibri gösterir. işin aslı ise tüm sebeplere başvurulduğunda bile sonucun ne olacağını belirleyemeyen insanoğlu, acizdir.
ilim ilim bilmektir ilim kendin bilmektir sen kendini bilmezsin ya nice okumaktır
ders çalışırken annenin yanına gelip bir ihtiyacın var mı diye sorması, yiyecek içecek bir şeyler getirmesi. çoğu zaman alışkanlıktan kıymetli gelmiyor belki, ama arada öyle anlar oluyor ki bir farkındalık geliyor insana, annem yanımda, yaşıyor, benimle ilgileniyor diyorsun ve ardından gelen huzur, şükür ve güven hissi...
tahammül ve saygı arasındaki farka dair bir yazı okumuştum. hani hep deriz ya başkasının fikirlerine katılmayabilirsin ama saygı duymak zorundasın diye, aslında saygı duymak değil de tahammül etmek zorundasın demek lazımmış. bir fikre saygı duymak bir noktada onu kabul etmek anlamına gelebilirmiş. bunu okuduktan sonra hep şöyle düşünmüşümdür, her fikre saygı duyamam belki ama her fikre tahammül etmek durumundayım. yoksa aynı fikirde olmadığım insana tahammül etmeyip de ne yapacağım?
not: ilk entry'mi böylelikle girmiş oldum hadi bismillah :)