Kışın sabahın erken saatlerinde uyandığımda hava hâlâ karanlık olduğundan, gece okula gittiğimi zannederdim. Bu, bana özel bir durum değil. Birçok çocuk bunu mutlaka sorgulamıştır, şimdi daha geç aydınlanıyor malum saat dilimimiz olması gerekenden farklı, artık daha çok çocuk bunu soruyordur diye düşünüyorum.
Gerçekten dinleyen kişi. Bence insana asıl iyi gelen bu, gerçekten birinin seni etkin bir şekilde dinlemesi. Belki cevapları ve önerileri de bu yüzden bu kadar isabetli, dinliyor çünkü.
Çömezlerin entrylerini görebilir miyiz bir şekilde, onlar bize artı veriyor mu? Hangi okuldalar, neden çömezler, yazar olabilecekler mi? Kısacası: Çömezler. Evet, sıra buna geldi!!
Öncelikle: (bkz: #18636) (bkz: #18637) bayağı bir güncelledim, daha var gerçi dinlemediklerim ama favorilerimi şöyle bir sıralarsam: 1.Hollanda 2.Finlandiya 3.Litvanya 4.Estonya 5.İtalya 6.San Marino 7.Bulgaristan İtalya kesin finalde, Hollanda ve Finlandiya da yüksek ihtimalle finalde. Umarım Litvanya da onlara katılacak. Estonya da bir ihtimal fakat Bulgaristan'ı bilemiyorum :( edit: millete övüp durduğum san marino'yu unutmuşum, ekledim.
Benim için Bu kişi, Dört yaşında kardan adam olmak istediğini söyleyen İkra'dır. herkes doktor, mühendis, asker, öğretmen falan olmak isterken Kendisi geleceğin mesleklerinden kardan adamlığı tercih etmişti. Oldukça ileri görüşlü biri, en azından alenen ülkeden kovulmuyor. :) tek derdi bu sene kar fazla olduğundan ek mesai yapmak olabilir diye düşünüyorum ya da havuca zam geldiği için burun konusunda sıkıntı yaşamış olabilir. Onun dışında tertemiz meslek.
Sevilmek çünkü insanı güzelleştiriyor, sevmek de güzel ama sevilmek başka. Sadece sen sevdiğinde üzüldüğünde halini hatrını soran, içini dökebileceğin biri olmuyor; sevildiğindeyse seni sevene koşup iyi hissedebiliyorsun. Hayatta ekstradan dert sahibi olmayayım diyorsanız sevilmek diyorum.
İlk kez beyaz önlük giyiyoruz bari anı kalsın diye yapılan bir şey, bilmiyorum ama pek bir olayı yok sanırım. Haftaya dönem 1 ve 2'ler olarak topluca bu etkinlikte olacağız, umarım hac kazası temalı bir kaza yaşanmaz.
Bu ikilemdeydim uzun süredir, artık kararımı verdim. Bu ülkede kaybedecek bir fazladan senem bile olmamalı çünkü “bilim ve sanat takdir edilmediği yerden göç eder.” Bu kadar emeği sonunda daha da değersizleşmek için vermiyorum, bu saatten sonra tek hedefim bir an önce gitmek olacak.
Evet, bu nasıl bir tespit dediğinizi duyar gibiyim fakat bu başlığı açma sebebim bazen bunu unutuyor olmam. Bir duyguyu hissettiğim ilk an bazı zamanlar o kadar yoğun oluyor ki sonsuza kadar sürecek sanıyorum, hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor. Oysaki bitiyor; tamamen bitmese de azalıyor, biteyazıyor. Bazen de sonsuza kadar yaşayacağımı düşünüp kendimi saçma şeyler için yoruyorum fakat bir gün öleceğim, belki on sene sonra belki yetmiş sene sonra öleceğim ve şu anın bir önemi kalmayacak ya da bazı şeyleri erteliyorum, birine bir şey söylemek için yarın çok geç olabilir, bunu unutuyorum.
Yağmur yağıyor ama sonunda bitiyor, güneş doğuyor ama sonra batıyor, ben doğdum sonra öleceğim, okula başladım ama elbet bitecek, ona sinirlendim ama bu da geçecek, yaptığım kekin bir dilimi bile kalmayacak üç güne. Her şey bitecek, geçecek.
Ölümsüzlüktür; fakat bedenen değil ismen ölümsüzlük.
Muhtemelen Pasteur'ün, Platon'un, M.Kemal Atatürk'ün, Van Gogh'un, Mozart'ın, Pascal'ın falan ulaştığı makamdır. Yüzyıllar geçse bile çoğu kişi isimlerini hatırlayacak ve onları böylece ölümsüz kılacaktır.
Düşününce milattan önce yaşamış Hammurabi'yi bilmeyen yoktur, çoğumuz ise yüz sene sonra bile hatırlanmayacağız çünkü ardımızda kayda değer bir eser bırakmayacağız. Öylece yaşayıp öleceğiz, yeryüzündeki varlığımız bir taştan ibaret olacak bir süre sonra. Hatta bazılarımız için bu da olmayacak belki. Ardımızda bir eser bıraktığımızdaysa ölümsüzlük fırsatını elde edebileceğiz ki bu pek çok kez belirttiğim gibi Dünya'da sayılı insan tarafından yapılabilmiş bir şeydir.
Dolandırıcılıktır. Bir kere ben onu, kırılmıyor diye aldım. Sen bana bunu vadettin, bu kırılmıyordu vaadin bu yani ama noldu? Telefon düştü, orada bir çizgi var. O çizgi neden oldu? Senin kırılmaz dediğin ekran kırıldı da ondan oldu! En azından ismini kırılmaz yapmak yerine “az kırılan ekran” “zor kırılan ekran” “size kırılmayan ama yere düştüğünde kırılabilir olan ekran” yapsaydınız. İşte o zaman dürüst olurdunuz ama siz, dürüst olmak istemiyorsunuz; siz, bizi kandırmak istiyorsunuz.
Böyle başlıklarda aklıma yazabileceğim hiçbir şey gelmiyor. İşte o zaman hayatımda kimseyi o anlamda sevmediğimi anlıyorum, sevseydim mutlaka aklıma gelirdi.
Habil ve Kabil'in bir çizgi filmi vardı, hatırlarsınız mutlaka çünkü en az bin kez televizyonda yayınlandı. Orada hem Kabil'den hem de Kabil'i, Habil'i öldürmesi için teşvik eden şeytan figüründen çok korkuyordum. Bu nedenle gözümün bir kısmını kapatarak izliyordum.
Ankara Kalesi'nde ruhumu teslim ettiğim gün. Cidden orayı yaya olarak kat etmek çok zormuş, bir daha asla çıkmam. Gerçi çıktığıma değdi gibi ama olsun. Bir de Rahmi Koç Müzesi'nde mavi gözlü bir kız çocuğuyla eczacılık oynadım, güzel bir gün bu yüzden.
Bence bunu ilk etapta düzgün yapamıyorum. Yani her yeni ortamda kendimle uyuşmayan insanlarla birlikte oluyorum(kötü anlamda değil, yıldızımız barışmadı anlamında :)) sonra düzeliyor ama bilemiyorum. Hayatımın her evresinde böyle oldu.
üzgün surat... a box with a question mark inside. another box with a question mark, another box with a question mark and yet another box with a question mark