confessions

ileleualatyr

1. nesil Yazar - Yazar

  1. toplam entry 2560
  2. takipçi 59
  3. puan 125054

yazmak

clarice starling
kendimizi ifade etmek için güzel bir yoldur. konuşmaktan daha kolaydır, daha rahattır bazen. küçükken babamla tartıştığımda ya da ona bir şey anlatmak istediğimde ona mektup yazardım bazen, kendimi ifade etmek için. düşünüyorum şimdi, tam olarak neden böyle yapıyordum diye. konuşurken ağlayasım geldiği için belki, yazarken kafamı daha iyi topladığım için belki, konuşmak içimden gelmediği için belki. nedeni ne olursa olsun kendimi daha iyi ifade ettiğimi düşünüyormuşum belli ki, daha rahat hissediyormuşum yazarak anlatınca. geçen gün annemle sohbet ederken bir şey söyledi, çok şaşırdım. annem de eskiden babamla tartıştıkları zaman mektup yazarmış babama. konuşurken konu dağılıyormuş, daha da sinirleniyormuş galiba. o yüzden yazarak anlatıyormuş ne hissettiğini, ne düşündüğünü. annemin böyle bir şey yaptığından habersiz olarak benim de aynı yöntemi seçmiş olmam ilginç geldi. hoşuma gitti aynı zamanda.

sadece tartıştığımız zamanlarda ya da dert anlatmak için yazmıyordum tabi. babama çok bağlıydım küçükken, 1 haftalık bir iş seyahatine bile çıksa çok özlüyordum onu. o nedenle bazen gitmeden önce bir şeyler yazıyordum ona. bir keresinde küçük kağıtlara bir şeyler yazmıştım, muhtemelen ağlaya ağlaya. bavula koyacaktım gidince okusun diye, gizlice koymayı beceremediğim için daha evdeyken okumuştu yazdıklarımı. bir keresinde de 2 aylığına bir seyahate çıkıyordu, sevdiğim bir kitabın ilk sayfasına not yazıp onu vermiştim.
babam da yazarmış bu arada, anneme şiir yazarmış mesela. 1 tane cümle var aklımda, fena sayılmaz doğrusu. küçük clarice' in bir fotoğrafının arkasına yazı yazmış clarice daha 2 3 yaşındayken, hem de yazıyı clarice yazıyormuş gibi onun ağzından yazmış. sonra başka bir şehirde yaşayan babaanne ve dedeye gönderilmiş o mektuplu fotoğraf, ne tatlı. :)

ağlaya ağlaya neler yazdım biliyor musunuz? uzun uzun düşüne düşüne. çok şey anlattım kendi kendime. kendimizi her zaman başkalarına ifade edecek değiliz, kendimi kendime ifade etmek için de çok yazdım. kendimi anlatmak ve kendimi anlamak için. yazdığım bazı şeyleri yok etmem gerekiyor, birisinin bulup okumasını hiç istemeyeceğim şeyler yazmışım. çok his barındıran şeyler. çok fazla soru sormuşum, çok soru az cevap. bazı şeyleri sonradan tekrar okuyayım diye yazmadım ki zaten, o an ihtiyaç duyduğum için yazdım. yani yok edilmeleri sorun olmayacaktır.
güzel anıları da yazmışım. gereksiz şeyleri de yazmışım. ne yaptım, nereye gittim, ne aldım falan filan. saçma sapan şeyler bile sonradan okuyunca eğlenceli geliyor. eskiden tuttuğum günlükten 2013 2014 yılından kalma anlamsız şeyleri okumak bile keyif verici.

bir tane küçük defterim var, ortalama bir cebe sığabilecek boyutta. neredeyse her zaman çantamda taşıyorum onu. insanın ne zaman yazmak isteyeceği belli olmuyor. şiir yazmışım, dinlediğim şarkının sözlerini yazmışım, arkalara bir yerlere hasta bilgileri ve ders notları bile yazmışım. ama o defteri asıl olarak ne için kullanıyorum biliyor musunuz? yazdırmak için. sevdiğim biriyle bir yerde oturuyoruz mesela, uzatıyorum defteri bir şey yaz diye. ne isterse yazabilir, o an ne yaptığımız olur, nerde olduğumuz olur, nasıl hissettiğimiz olur, konuştuğumuz şeylerle alakalı bir şeyler olur, şiir ya da güzel bir söz olabilir vs vs. saçmalamak da serbest. bir tarih, bir de imza. anı kaydediyorum. çok özel bir şey bu benim için.
çok yazdım be sözlük, yine çok yazdım. yazmak güzel şey. kim bilir daha neler yazacağım, mutluluktan uçarken, hayal kurarken ya da ağlarken... :)

aldığınız unutulmaz hediyeler

clarice starling
yaşım 4 filan, annem hamileydi. babamla annem bana, doğacak olan kardeşimden ne hediye istediğimi sordular. ben de büyük bir vizyonsuzlukla "çikolata" istedim. bana büyük bir kutu dolusu çikolata almışlardı. kucağımda ağzına kadar çikolata dolu olan kutuyla kanepede oturduğumu ve kendimi çok mutlu hissettiğimi hatırlıyorum. yine de bazen keşke başka bir şey isteseymişim dediğim oluyor. :))

chungking express

water
3 gecedir izlemeye doyamadığım keşke bi hapı olsa da içip hissettirdiği duyguları vakit kaybetmeden alsam dediğim 94 yapımı hong kong filmi. post-ayrılma sendromu yaşayan iki ayrı polisin iki birbirinden bağımsız hikayesi. izlerken camdan dışarı çok güzel bi film izlediğimi bağırasım geldi
hayatı bi fotoğraf olarak düşünürsek, o fotoğrafta ilk başta göze çarpan ilgi çekici kısımlara değil de fotoğrafı iyice büyüttükçe ortaya çıkan sıradan insanlara odaklanıp aslında sıradanın detaylarının büyük resimden daha ilgi çekici olabildiğini gösterdi bu film bana. ağlayan havlu, kilo alan sabun, dışarıyı özleyen gömlek... uzaktan bakınca maskülinitenin ve gücün simgesi gibi görüp geçeceğim bir polis memurunun eşyalarına yaptığı yakıştırmaları bunlar. faye'nin aşkını ufak jestlerle, kendi kendine triplenmelerle yaşaması da gerçeğe ne kadar yakın. bunları anlatırken dış ses olarak karakterlerin iç sesinin kullanılması da filmi sempatikleştirmiş.
renkli sinematografisi, akan dünya içinde karakterlerin ufak hareketlerine odaklanan çekimler ve california dreamin' şarkısıyla kafamda uzun süre dönüp duracak

film alıntıları

zazabey
abbas kiyarüstemi'nin yönetmenliğini yaptığı ta'm-ı gilas filminden bir tirad:

"bütün umutlarını mı kaybettin? sabah uyandığında, hiç gökyüzüne baktın mı? şafakta güneşin doğuşunu görmek, istemez misin? gün batımında, güneşin kırmızısını ve sarısını, artık daha fazla görmek istemiyor musun?

sen ayı gördün mü? yıldızları görmeyi istemez misin? dolunaylı geceyi, yeniden görmeyi istemez misin? gözlerini kapatmak mı istiyorsun?

(...) bir kez daha ırmaktan su içmeyi istemez misin, ya da yüzünü yıkamak istemez misin bu suyla?

(...) tüm bunlardan vazgeçmek mi istiyorsun? her şeyi bırakmak mı istiyorsun? kirazların lezzetini bırakmak mı istiyorsun?"

deprem

wenatrordet
çok üzgünüm. çok kızgınım. düzgün yapılan bina ayakta durmuş. önlenebilirdi. insanlar öldü, aileler yıkıldı, hayatlar bitti. insanların tüm emekleri boşa gitti. depremin üstüne soğuk eklendi, açlık, susuzluk. o kadar kızgınım ki. önlenebilirdi. önlenebilirdi. allah sizi kahretsin ya
içtiğim sudan utanır oldum, ay üşüdüm soğukmuş ya der demez iğrenç hissediyorum. bu olmayabilirdi, yaşanmayabilirdi.
siyasete şurada girmemeliyim ama umarım içimden geçen cümleleri siz de biliyorsunuzdur.

olayın en trajikomik kısmı durduk yere yine ünilere online eğitim kararı alınması. her şeyin ucu nası bizlere ve eğitime dokunuyor anlayabilmiş değilim. hani hangimiz tahmin edebilirdik ki tatile girerken arkadaşlarımızla vedalaşırken falan dönemin online olacağını? yani 4 5 6 lar devam eder büyük ihtimal preklinik online olur. üzücü. kyklar ailelerin barınacağı yer değil, koca ülkede başka yer mi bulamadılar barındıracak? o deprem vergileri ne oldu? bir sürü oteliniz var koyun insanları otellerinize. milletin dönüp bilgisayarından derse gireceği bir evi ve bilgisayarı kalmadı ZATEN. komik yani. son 1 haftadır yaşadıklarımızı beynim henüz tam algılayamıyor.
hepimize çok geçmiş olsun. başımız sağ olsun.

gaziantep

armut
Ablam üniversite eğitimini Gaziantep'te aldı. Okuduğu zamanlarda şehre aşık olmuştu. Okulu bittikten sonra hep ziyaret etmek istedi ancak aile yapımız itibariyle bir kadının tek başına başka bir şehre gitmesi uygun(!) karşılanmadı. Aralık ayı içerisinde ablamın Antep'e gitmek stemesi konusu tekrar açıldığında ablama söz verdim: maaşımı kazanmaya başladıktan sonra boş olduğum ilk haftasonunda ikimiz oraya gezmeye gidecektik.
Bugün itibariyle ablamın beni götürmek istediği yerlerin durumunu bilemiyorum. Ancak orada beni tanıştırmak isteyeceği insanlardan hepsinin sağlık durumu iyi değil. Hepsi hayatta değil.

Sevdiğim bir kişiyi kaybettiğim zaman acısına dayanamadığımda tanıdığım herkesin benden sonra gitmesini beklemiştim. Bugün tanıdığım insanlar iyiyse bile tanıdığım insanların aileleri iyi durumda değil. Birileri için güçlü kalmaya çalışıyorum fakat gördüğüm ve duyduğum şeyler yüzünden her gün ağlıyorum.

Herkese geçmiş olsun. Kaybettiğiniz herkes için başınız sağ olsun. Her gün dua ediyorum; sabır ve metanet diliyorum.

disney plus

daenerys targaryen
bence fiyat konusunda hafif tuzlu olmasının yanında bünyesinde doğru düzgün bir dizi yok. hep çerezlik işler var. eski çizgifilmleri izlemek ilk başta keyifli gelse de bir süre sonra sıkıyor yeni kaliteli yapımlar izlemek istiyor

2023 cumhurbaşkanlığı seçimi

daenerys targaryen
burada siyaset falan konuşmayacağım sevgili okurlar/yazarlar. diyeceğim tek şey şu, 14 mayıs günü alarm kurmanıza gerek yok çünkü sabah saat 9.15 dolaylarında öyle bir basıcam ki mührü türkiyenin her yerinde hissedilecek, bu sese uyanır sizler de oylarınızı kullanırsınız.

gerilim filmi tavsiyeleri

shogun
Favori yönetmenim olan ari Aster abimizin filmi midsommar'ı şiddetle tavsiye ederim.psikolojik gerilimi insanın içinde hissettiriyor gerçekten.aynı zamanda yaptığı göndermeler, verdiği mesajlar,harika görselleri ile son yıllardaki izlediğim en iyi filmlerden birisi.başka bir ayrıntı da yönetmenin psikedelik maddeleri ve kafasını çok iyi bilmesi ve filmin belli yerlerinde göstermesidir.
Diğer filmi olan hereditary ise midsommar kadar mükemmel daha çok korku türünde olan ama film boyunca gerilmekten insanın dişlerini sıktıran cinsten.

tıp fakültesi

privileged of medic
Araba plakalarını harf olarak değilde kısaltma olarak okutan bölüm. Özellikle üç harfli olunca daha çok şey canlanıyor kafanızda.mesela bugün aby plakalı bi arabaya akut böbrek yetmezliği teşhisi koydum :)
2
kimliksizot kimliksizot
kesinlikle katılıyorum
bizim komsulardan birinin de plakası anf "atrial natriüretik faktör ehe" diyorum her seferinde ahsahshah
privileged of medic privileged of medic
Biraz zor bir plakaymış sayın kimliksizot ama görünce içinden söylemeden de duramıyor insan maalesef jfjfjfjf

d3 ağlama duvarı

kaleidoscope
ARTIK NEFRETLE DOLUYUM. GEÇEN KOMİTE SINAVDAN İKİ GÜN ÖNCE 6 DERS FARMA İŞLEMİŞTİK BU YÜZDEN BİR SÜRÜ İNSAN FARMADAN BARAJ YEDİ VE BUGÜN BİR DUYURU GELDİ. DÜN İŞLENMEYEN İKİ FARMA DERSİ SINAVDAN İKİ GÜN ÖNCEYE ALINMIŞ. DERSLERİ FORMALİTEDEN Mİ YOKSA ÖĞRENMEK İÇİN Mİ GÖRÜYORUZ ANLAMIYORUM. (AÇIKLAMA: BU ENTRYNİN TAMAMI BÜYÜK HARFLERLE YAZILMIŞTIR)

kurak günler

mandalinasoydumbasucumakoydum
En sevdiğim sahnesi boğulma metaforunun vurgulandığı sahne oldu. Hem susuzluğun, hem insanların cahilliğinin savcıyı boğduğuna gönderme yapıldığını düşündüm. Pekmez bir yandan, gazeteci bir yandan, banyoda kapı arkasından uzanan el, savcının boğazındaki boğulma izleri. Tabii susuzluğun boğmasının da su altında boğulmayla tasvir edilmesi ironikti bence. Bu sahne epey etkilemişti yani. Bir de evine fare zehri yerleştirmeye gelen çocukla savcı arasında geçen mini diyalogda çocuğun bir fikri savunurken kullandığı “herkes öyle diyor” cümlesi, acının tatlı tebessümünü oluşturdu bende. Filmin sonlarında avam halkın yüzündeki nefret ve en çok da gözlerinden akan alıklık, bir yandan beni sinirden kudurtmuş olsa da öte yandan son zamanlarda insanlara karşı hissettiklerimi çok iyi yansıtmış olmasıyla duygu (ve düşünce) özdeşliği sebebiyle tatmin etti. Sonuç olarak ben beğenmiştim filmi. Çıktıktan sonra bi süre düşündürmüştü.

saat

mandalinasoydumbasucumakoydum
xx.xx (xx.xx| bu entry'yi gördüğünüz saat) olmuş sözlükten çıkıp ders çalışmaya başlamak için müthiş bi saat
6
ileleualatyr ileleualatyr
geri gidiyorum...
mandalinasoydumbasucumakoydum mandalinasoydumbasucumakoydum
oha bu kadar çabuk etki göstermesini beklemiyordum
mandalinasoydumbasucumakoydum mandalinasoydumbasucumakoydum
yüreğim gitme diyor aklım git çalış diyor. ben aklımdakini söylerim ama sen yüreğimdekini duy olur mu ilele...
ileleualatyr ileleualatyr
bari bir entry yazayım :( izin var mı mandalinacım
mandalinasoydumbasucumakoydum mandalinasoydumbasucumakoydum
senin entry lerin buraya girenlerin çalışma motivasyonu ilelecim. sana her zaman izin var <3
ileleualatyr ileleualatyr
<33

tıp fakültesi

kimliksizot
geçen ders çalışıyorum, komiteye az kalmış -her zamanki gibi- birkaç gündür de olaylar üst üste geliyor. üzerine bir de 12536 defa çalıştığım konuyu unutmuşum. tam ağlayacağım "ağlamaya vaktin yok kimliksizot, kendine gel" dedim
3-5 dakika sonra "ağlamaya bile vaktim yok ki benim, bu nasıl bir fakülte..." diyip ağlamaya başladım.
bu da böyle bir anı

komik biseyler

gri
bu, grinin sigortasız çalışan olma hikayesi



benim babam biraz katı bir adamdır. bu sene mayısta, sınıfta kalacağım kesinleşince, adama hem FF hem 5000 lira kredi kartı borcu götürmemek için aksiyon aldım. gerçi bu da hoşuna gitmedi, günde 10 saat ders çalışarak finalden 112 almamın mümkün olacağına kendini bir şekilde inandırdı ve beni isyancı ilan etti. yine de burnumun dikine gittim ve kadın anamın onayını almayı başardım (bkz sokratesin savunması) ("anne bak 3. köprüyü satıyolar, hisse alalım 2050'ye zengin oluruz")

her yere başvuru verdim, sokak sokak esnaf gezdim. biraz abartmışım gerçi, hâlâ arayıp "merbalar gri hanım, nasılsınız, haftada 70 saat çalışıp 100 lira kazanmaya ne dersiniz" dedikleri oluyor. tövbeler eşliğinde bir bardak soğuk su içiyorum. çünkü ben mayısta öyle bir b** yedim ki bırakın yoğurdu üfleyerek yemeyi, yoğurdun üstüne yangın tüpü sıkıyorum.

en son bir ev yemekleri dükkanı buldum. girdim tanıştım falan, patron kadın baya sevecendi, muhabbeti hoştu. benim de kanım kaynadı. annemin de içine sinecek bir yerdi hem, alkol yok meze yok dansöz yok. anlaştım, yemekleri patron yapacak, ben bulaşık yıkacağım, bir de sabah dükkanı açacağım. ne kadar basit ve masum dimi

meğer ben suç yuvasına girmişim ***, kerhaneye girsem daha iyiymiş. ertesi gün bi geldi yanında afgan kaçak. çocuğu camide bulmuş, adını zeki koymuş, her işini yaptırıyor, para mara da vermiyor. bildiğiniz köle, bi kırbaçlamadığı kalıyor çocuğu.
her akşam it gibi içiyor dükkanda; sabah viski, rakı şişesi topluyorum. sonra takım elbiseli adamlar geliyor, yurtdışına adam kaçırıyorlar, rüşvet al ver yapıyor. el altından gırla içki satıyor, geceleri pavyona gidiyor. 1'e 1000 kâr koyup araba ev satıyor.
mesela bir evi vardı türk öğrencilerin kaldığı, kirayı arttırdı. "abla ödeyemeyiz" dediler. "******** gidin" dedi, onların yerine 10 tane suriyeli aldı. abi neler neler, her şeyi anlatsam tüm sözlük tutuklanırız. polise ihbar edilecek gibi değil, zaten etsem de faydasız 3 tane polisle aynı anda sevgili. yetmiyormuş gibi kendi kızı kokainman, dükkana her gün pilav yemeye gelen bir sapık var ve yan dükkandaki adam yobaz. her sabah arabesk şarkıları eşliğinde kepenk açıyorum, kolları sıyırıp masa taşıyorum, çay may koyarken "gri kardaş günaydın" diye kafasını kapıdan uzatıyor, sabah sabah siyasetten giriyor bitcoinden çıkıyor velhasıl iyi kafa şişiriyor*

neyse benim iş tanımım giderek genişledi, bulaşık yıka diye aldıkları yerde fellah köftesi, arnavut ciğeri, her türlü bakliyat pişiriyor paketliyorum. olmaz ben bilmiyorum diyorum dinlemiyorlar googledan tarifine bak yap diyorlar, trendyolda getirde başımıza taş gibi yorumlar yağıyor. ben de 2002'de askere gitmiş gibi şafak sayıyorum. şafağa en son 7 gün kalmıştı.

bir öğleden sonra... işten çıkacaktım ama patron yoktu, aradım. dedi ki gri ben çok uzaklardayım dükkan senin olsun :D. kaçmış gitmiş kadın, bi daha da dönmicem dedi (ıtır ruslar peşimizde ilişkimiz açığa çıkmış) ben de kepengi indirdim, afgan kölemizi yan dükkana emanet ettim gittim. 15 sayfalık sigortasız çalışan hikayemin sadeleştirilmiş versiyonu bu, şimdi size dükkanın bazı trendyol yorumlarını göstermek istiyorum dfhksjdfhkjds



evet, çünkü elle bölünmüştü. zekiye bi türlü bıçak kullanmayı öğretemedim



makarna 3 gün öncesine aitti, göndermeyelim dedim, şifa şifa dediler yanında baklavayla gönderdiler


11
gri gri
bu da böyle bi anı
shogun shogun
Ahahahaa bir ömür boyu anlatılacak ve sağlam tecrübe getiren olaylar silsilesi olmuş efendim.Puanım 10/10
gluteusmaximus gluteusmaximus
Abooovv bu ne böyle sn gri nxnxnxm
gri gri
korkumdan iki haftada bir bahane bulup paramı istiyodum, kesin bu bana parayı vermeden kaçar diye ahzbsvavav
deli dumrul deli dumrul
Olası diyalog:
Anne: gri işler nasıl seni çog yoruyolar mı -baba araya girer- ya bırak alt tarafı masa siliyo ne düşüncelisin hanım ben onun gibiyken tek kolumla 20 kilo kalas taşıyodum
Gri: babam doğru diyo anne tabak çanak yıkıyorum alt tarafı sjsjsj -arkadan ses- zeki kaç defa dedim toleti iyi temizle diye boşuna mı besliyom seni, gri sipariş gelmiş yap bi lahmacun çabuk bakimm
Anne: yoğunsunuz galiba kızım kolay gelsin ben seni sonra yine ararım
Gri: evet bi tık öyle ihih, teşekkürler anneehh.. swh -o sınıfta kalmayacaktık-
shogun shogun
Kolpaçino tadında olaylar silsilesi olmuş :)
gluteusmaximus gluteusmaximus
Yemeklere yorum yapanlara cevap olarak bu entryi atmak nasıl olurdu acaba ndndnsm
ruhsuz ruhsuz
Ay gri bu kadın sana kek mek bi şey yapmıstı da sen buraya atmıştın kalple filan. O geldi aklıma şimdi fjfdbf
ruhsuz ruhsuz
Kalple olmayabilir ama iyi insanlar var gibi bi şey demistin fjdbd
gri gri
Evet ya sevildiğinizi hissettiğiniz anlar başlığı.. hdbsbabdh o entrynin ertesi gününde de ben benim kafamı s diye entry girmiştim ahxbsva
ruhsuz ruhsuz
:/

bugün

longislandmedyumu
Bugün yurt arkadaşım bana yaşadığı olayı anlattı. Kendisi metro durağında oturuyormuş, yanına bir adam gelmiş ve şunları söylemiş:
yengen de enteldi, feministti, hayvanseverdi
Sarhoş değilim, iki bira içtim.
Aştiye gidiyorum, geri döndürmeye...
2
darklife darklife
Dayıya burdan selam olsun gece gece güldürdü bizi :))
longislandmedyumu longislandmedyumu
🤭

d3 ağlama duvarı

ruhsuz
Sn. İnthebleakmidwinter'ın bir entry'sinde dönem 2 fizyo,dönem 3 pato geçiştirilecek dersler değil yedire yedire çalışılması gereken dersler yazıyordu.
Sn. Longisland...'ın dediği gibi aspire edilir anca bu sürede

d3 ağlama duvarı

ruhsuz
Zor olarak adlandırılan komitelere bu kadar az süre verilmesini doğru bulmuyorum.

Maksat öğrenmemiz değil de pratisyen hekim yetiştirmekse de uçep'e göre bilgi yüklenmeli bu kadar az sürede.

Hocam kendimize vakit ayıramıyoruz hocalarımızın deneyimlerinden faydalanmak istediğimizde dediğimiz zaman ise biz de öyleydik şeklinde verilen cevabı ise hiç hiç doğru bulmuyorum.

Textbook okuyun denen patoloji dersinde ise öğrenciler için yazılmış robbinste değinilmeyen yerlere değinilmiş olan bir üst solunum yolu patolojisi dersi var.

Ne yapmamızın istendiğini ben hala anlayamadım.

300 kişi içindeki bir isimden ibaretim,tıpkı diğer dönemdaşlarım gibi. Sene sonunda kalmış ya da üst sınıfa geçmiş bir öğrenci olarak adlandırılacağım,tek vasfım ve tek kıymetim bu. Farkındayım.
Dr. Hanım filan da değilim,doktor hanım diye adlandırılan kişi günü kurtarmak zorunda bırakılmamalı.

27. gezici festival

taskebabi
2-8 Aralık tarihleri arasında Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde 14 ülkeden 9 filmin gösterileceği festival. Benim gibi Ankara'da olduğu için Filmekimi'ni kaçırıp üzülenlerdenseniz güzel bir alternatif gibi duruyor.

gazi hastanesindeki kadrolu dilenciler

acciperedare
Her biri hastane dışındaki muhtelif yerleri mesken edinmiş, her biri kendine has özellikleri olan dilencilerdir. Başlıcaları ve özellikleri
Üst geçitteki maşrapalı amca:
Valiz, iskemle ve maşrapa üçlüsüyle üst geçitte göremediğimde meraklandığım, tonton ve şişmanca dilencimizdir. Şu ana kadar sesini, duasını duyamadım. Garibim gelene geçene maşrapa uzatmaktan başka bir şey yapmıyor. Bir ara tepkisini öğrenmek için para atacağım, atarsam güncellerim :)
Karenin oradaki peçeli ablam:
Hah, işte örnek dilenci. Profesyonel, atik ve tuttuğunu koparan.
Önünden akan insanlar arasından çoklu hedeflerini seçiyor. Dua yağmurlarıyla avını kendine çekiyor. Ulan ablam, her şey iyi de. Sırtımda kocaman sırt çantası. Tıp öğrencisi olduğum ufuktan belli oluyor. Niçin hastaymışım gibi dua ediyorsun? Allah komitene bol çıkmış nasip etsin desen vallahi vericem bozuklukları. 2000 tıp öğrencisi var. Zengin olursun ablam. Birazcık inovasyon, renovasyon, please.

kendini öven insan

moonlight
Dozunda güzel olandır.

Bazen alçakgönüllü olmakla yapılan işin değerini alçaltmak karıştırılıyor sanki. Sen şunda iyisin dediğimizde genelde dediğimiz kişi sürekli kusurlarını söyleyip iyi olmadığını söylüyor sürekli. Halbuki iyi :) ama kendini övmemeye çalışırken saçma bir şey çıkıyor ortaya. Alkışlanacak bir şey varsa ilk biz alkışlayalım nolur ki tabii amaç göze sokmak olmamalı hiçbir zaman. Dozunda güzel olan işte :)

Şöyle bir yorum da gelebilir buna, insan iyi olduğu alanda ne kadar eksik olduğunu da bilir bu yüzden iyiyim demez. Kastım bu değil tabi. Bu başka yaptığın işi küçültmek başka.
3
ruhsuz ruhsuz
Bir arkadaşım fazla tavazu kibrin göstergesidir derdi. Çünkü ay yok efenim iyi değilim dedikçe karşıdaki ne kadar iyi olduğunu anlatıyor diğerine.
Böyle kısır bi döngü oluyor. Fetişist bi hareket bence. Bunu yapanlara evet,iyi değilsin o zaman diyorum. Biri bana iyisin dediğinde de istediğim kıvamda değilim ama yol aldım diyorum.
Bence insanların bu ruh haline bürünmesinde toplum çok etkili. Bizim toplum ister ki ne olursa olsun insan eğilsin. Açıkçası ben karşımdakiyle beraber dimdik durmayı tercih ediyorum
ruhsuz ruhsuz
Cümle kuramamışım ama anladın sen beni moonlight sjsjj
moonlight moonlight
Anladım anladım Bu da farklı bir bakış açısı :) Kesinlikle toplumun çok etkisinin olduğunu düşünüyorum ben de.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol