Hani bazen "Ya aslında hiç konuşmadım ve kötü bir hareketini görmedim ama bu kişiyi pek sevemedim, sebebini ben de bilmiyorum." deriz ya, yani en azından benim böyle çok cümlem vardır, sebepsiz değilmiş efenim! Geçenlerde gittiğim yazarlık kursunda bunun üzerine konuştuk. Kitaplardaki karakterler mesela karakterlerine göre giydirilirmis. Örnek vermek gerekirse eğer kitabımızın karakterinin bir sırrı varsa yazarımız genellikle siyah giydiğini bir şekilde belirtirmiş. Günlük hayatta da giydiğimiz renklerin çeşit çeşit anlamları varmış ve zaman zaman ona göre giyinmek önemliymiş. Yeşil güven, mavi uyum demekmiş. Konuştuğumuz kişinin giydiği renk ve kullandığı beden dili bilinç altımızda biz farkında olmadan birtakım düşünceler oluşmasına sebep olurmuş. Siyasetle ilgilenen bir insan ona çok güvenilmesi gerektiği bir anda yeşil giyermiş mesela. Beyaz yeni bir başlangıçmış ki düğünlerde gelinlerin beyaz giyinmesi de sanirim bundan kaynaklı. Ölürken beyaz kefen giyilmesinin de İslam inancına göre ölümden sonra yeni bir hayat olacağına dair inancı olabilirmiş. Yani uzun lafın kısası sevgili yazarlar, birilerini sevmiyorsanız eğer bu sebepsiz değil! Bilinç altıniz siz fark etmeden sizi ona karşı koruyor olabilir. Benim genellikle giydiğim renkleri düşününce de bu renk teorisi oldukça mantıklı geldi. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? Giydiğiniz renkleri yansıtıyor musunuz?
Çocukları çok sevmemden olsa gerek bazı arkadaşlarımdan ve akrabalardan çocuk doktoru izlenimi aldığım doğrudur. Bundan ayrı olarak istediğim bölümün hocalarını ziyaret ettiğimde ise "radyoloji yaz sen" denilmişti. Fakülteye gelmeden önce çocuk doktorlugunu çokça düşünmüş olsam da şu an düşünmüyorum. Radyolojiye gelirsek de ilgimi çekmiyor pek. Umarım şu an gönlümdeki alanın izlenimini veririm bir gün. :)
Bazı insanlar hayatımıza girer, bize bir şeyler öğretir ve hayatımızdaki süresi dolunca da bir şekilde çıkarlar. Bunu böyle kabul edip o insanın bize kattıklarıyla hayatımıza devam etmek gerek.
Yine yeni yeniden gitmiş olduğum bir tiyatro oyununu sizinle paylaşmanın mutluluğunu yaşıyorum sevgili yazarlar! Oyun hakkında konuşmadan önce buradan bu oyuna benimle gelen arkadaşlarıma çokça teşekkürlerimi sunarım! Oyun önceden gittiğim oyunlardan farklı olarak bolca komik unsur içeriyordu. Adından da anlayacağınız üzere temamiz kadınlardı. Aynı apartmanda birbirlerinden habersiz, bambaşka hayatlar yaşayan ve çeşitli zorluklarla uğraşan 3 kadının hikayesiydi. Zaman zaman kendimi buldum onlarda. Biliyorsunuz ki acı şeyleri komik bir şekilde sunabilmek genlerimizde var ve bunu çok iyi başarıyoruz. Güldürürken dusundurmek bu olsa gerek! Zaman zaman oyuncularin ve anlatıcının birlikte şarkılar söyleyerek dans ettikleri kısımlar izlerken en zevk aldığım kısımlardı. Yalnızca küçük olumsuz bir eleştirim olacak: Tiyatro süresini bir tık uzun buldum. Tek perdeydi ama son 15-20 dk biraz uzatılmış gibi geldi bana. Yine de oyunculuklar,seçilen konu ve islenis tarzı açısından gidilmeyi hak eden bir oyun! Oyuncuların ve yazarın emeğine sağlık! :)
Oyunun sonunda sol tandanslı,feminist ve kendi hayatinı kurmuş kadın kendi hayatına en normal şekilde hayatına devam edendi. Benim için en ibretlik kısım buydu :)
Reyting kurbanı olmuş ama absürt komedi seven benim için 7 bölüm sürse de izlemeye değecek bir dizi. Favorim Babür karakteri. Keşke zamanında fark etseymişim bu diziyi.
Yeni bitirdiğim için etkisinden hâlâ çıkamadığım, Al Pacino ve Keanu Reeves'in başrolleri paylaştığı ve izlemenizi tavsiye ettiğim film. Keanu Reeves filmde hiç dava kaybetmemiş bir avukatı canlandırıyor. Filmin ilk sahnesi suçlu birisini avukatı olduğu için savunup savunmama kararı vermesiyle başlıyor. Insanin kibir duygusunun işlendiği filmi ben çok beğendim. İzlerseniz veya izlemişseniz sizin de yorumlarınızı beklerim efenim! :)
Ben,sen,o,onlar ve siz Ne zaman olacağız biz? Tek derdimiz ülkemiz dersiniz "Just" olmuş önceliğiniz Yabancı kelimelere esirsiniz
Sözde kalır her dediğiniz İcraate gelince görünmezsiniz Sahneler olmuş mahalleniz Gösteriş yapmak sizin işiniz Batı 'dan bozma fikirleriniz
Oysa ne şanlı geçmişimiz Türk,Kürt, Laz, Çerkez hepsi biz Müslüman, Hristiyan yaşayıp gitmişiz Aynı sofradan yiyip helalleşmişiz Şimdi nedendir bu öfkeniz ve kininiz?
Hiç düşünmüş müydünüz? Kadınlar ve erkeklerin toplumdaki rolleri değişseydi nasıl olurdu? Düşünmediyseniz Orhan Kemal sizin yerinize düşünmüş, keyifli ve kısa bir kitap yazmış. Erkeklerin evde oturup ev işleriyle ilgilendiği, çocuklarına baktığı, eşlerinin eve gelmelerini beklediği ve namus kavramının sadece onların koruması gerektiği bir evren yazmış. Kadınlar; kocalarının namusunu korumakla ve eve para getirmekle yükümlüyken yeri geldiğinde hovardalıklar yapabiliyorlar. Kitap Bitirim Leyla adındaki bir kadın üzerinden anlatılıyor. Keyifli, kısa, akıcı ve farklı bir kitap istiyorsanız bu kitap tam size göre efenim! Okursanız yorumlarınızı eksik etmeyin. Şimdiden keyifli okumalar! :)
Latife Kafe. Arkadaşlarımla geçen dönemin sonuna doğru keşfettiğimiz yer. Instagram'da karşıma çıkmıştı ve Instagram'da karşıma çıkan her yere yaptığım gibi hiç gitmeyeceğimi düşünerek kaydetmiştim ama beni yanılttı ve gittim. Sonrasında devamlı olmayacağını düşündüm ama devamlı da oldu. Kafeyi çok sevmemde en büyük etkenlerden birisi kahverenginin hakim olması. Kafede çalan şarkılar da oldukça dinlendirici. Diğer kafelere nazaran daha sakin. Şehrazat en gösterişli tatlısı olsa da tiramisusu favorim. Ayrıca çayı da çok iyi. Yolunuz düşerse ki okula yakın olduğunu düşünürsek düşer gidin derim. :)
Hafiften ama çokça hafiften 12 Angry Men havasının sezildiği, güzel şeylere değinilen bir devlet tiyatrosu oyunu. İzlerken zaman zaman fazla uzatildigini düşündüğüm anlar olsa da değindiği konu bakımından etkileyici bir tiyatroydu. Tiyatro oyunumuzdaki asıl mesele bir çiftin bir çocuğu öldürme suçlamasıyla başlıyor. Adam öldürülüyor ve kadın da hamile olduğunu söylediği için 12 kadin jüriden oluşan bir mahkemede gerçeği söyleyip söylemediğini anlamak için yargılanıyor. Kadınların günümüze kadar yaşamış olduklarına deginiliyor. Yıllarca kasabanın dogumlarini yaptırmış olan kadın ebeye kadınlar güvenmiyor. Erkek bir doktorun onayını istiyorlar. Yaptıkları düşüklerin sorumluluklarını birbirlerinde buluyorlar. Tamamen kendilerine verilmiş bir gücü yılların getirmiş olduğu bastırmalar yüzünden kullanmaktan aciz kalıyorlar. Mahkeme boyunca birbirlerini suçlamaktan geri kalmiyorlar. Oyunu izlerken güldüğüm çok sahne de oldu. Düşündürdü, üzdü ve güldürdü. Oyun boyunca katılmadığımi hatırladığım düşünce ise kendinden çok şeye sahip olan insandan bir şeyler çalabilme hakkımız olduğu dusuncesiydi. Uzun bir tiyatroydu ama gitmeye değerdi ve izlerken keyif aldım. Fırsatınız olursa gitmenizi tavsiye ederim. :)
Çok zor bir soru sordunuz sevgili yazar. Bu soruyu oyunun sonunda çok düşündüm. En başta ebenin yaptığını yapmayacağımı düşünsem de şartlar ve kızın isteğini, sonrasında yaşayacaklarını düşününce istemesem de ebe gibi yapardım muhtemelen. Siz ne yapardınız?
İnsan kaldıramayabilirdi ama kendi yaşamıma son vermek benim tercihim olmazdı sanırım. Çok üzülürdüm ve uzun süre kendime gelemezdim ama yaşanan haksızlıklarla mücadele edecek biri olmalı diye düşünüp yaşamaya devam ederdim. Yaptığım şey benim motivasyonum olurdu. Bir hiç uğruna olmasın diye ben yaşardım.
Bugün sabah Karede dışarıda bulunan bankların kaldırıldığını gördüm. Umarım geçicidir ve bir an önce daha iyi bir şekilde yeni banklar yapılır. Bu konu hakkında bir haberi olan var mı? Yoksa bize ait olup olmadığı bile meçhul olan tek sohbet yerimiz de maziye mi karışacak?
Sekiz buçuk saatlik uyku yetmediği için mi yoksa komite çok sıkıcı olduğu için mi veya oruç olduğumdan dolayı acıktığım için mi bilinmez bu sözlük yazarının sürekli uykusu geliyor. Ama yine de uykusuzluğa, açlığa ve susuzluğa direnmeye çalışıp komite çalışıyor. :((
Zorla meyve yedirmek istemesi. Yatmadan önce mutlaka dolaptan meyveleri getirtir ve soyar. Sonra hepimize tek tek uzatır. En azından bir kere yemen gerekir. İçi rahat etmez yoksa. :)
Başlamak için çok geç kaldığım bir diziydi. Keşke daha önce başlasaymışım diyorum kendime. Sahnelerdeki doğallık hoşuma gidiyor sanırım. İzledikçe daha ait hissediyor insan kendini diziye. Izlediyseniz sizi kutlar izlemediyseniz bir an önce başlamanızı öneririm efenim! :)
Karpuzsuz tadı çıkmıyor. İftarda karpuz olmayacağını bilmek motivasyonumu düşürse de kendime benimle daima olacak yeni bir motivasyon buldum. Yaz gelene kadar yeni motivasyonum: Sıcak pide! ;)
Her yemek ve tatli tadı için ayrı hap çıkarılabilir. Hapı yutunca kilo aldırmayacak ama. Böylece hem lezzetlerden geri kalmayacağız hem de kilo almayacağız. ;)
"Yüce insan olmak nedir?" sorusuna hem iyi insan hem de başarılı insan olabilmek cevabının verildiği tiyatrodur. Tiyatro bir gazetecinin Einstein'i tanımak için sorduğu sorularıyla başlıyor. İnsan olmak ve başarılı olabilmek kavramlarının farklılıklarina değiniliyor. Gazeteci ve Einstein arasında geçen zıt fikirlerin farklı bakış açılarıyla sunulduğu sahneler beyin fırtınası yaptırdı. En sonda Einstein'in söylediği sözü de ekleyip fırsatınız olursa gitmenizi tavsiye ederim efenim. "Tesadüfler Tanrı'nın kendini gizleme yöntemidir."