3 sezonunu da aynı senede anlayarak akraba bağlarını kurabilerek izleyebildiğim için kendimle gurur duyduğum finaliyle de beni fazlasıyla tatmin eden harika bir dizi. Almancaya olan sempatimi de arttırdı cidden müthiş bir dil.
Bildiklerimiz bir damla, bilemediklerimizse okyanus…
Dünya sayısız iplikle dokunmuş bir halı gibi. Her ipliğin yeri belli… Tesadüf diye bir şey yoktur.
Gelecek cesur kişilere aittir, mazide takılıp kalmış şüphecilere değil.
Hayat bir labirenttir. Bazı insanlar hayatlarını bir çıkış yolu arayarak geçirirler. Ancak tek bir yol vardır. Merkeze ulaşana kadar bunu anlayamazsın.
Teşekkür ederim sayın mdblue en sevdiğim dizilerden biri olduğu için uzunca giri paylaşmadan duramadım. Bu dizi bence tam olarak Alman insanını toplumunu yaşamını düşüncesini anlatan harika bir dizi
Geçen bir şeyler okumuştum budizmle ilgili onların 4 temel ilkelerinden ilki dukkha yani 'acıyı çekmek.' Doğarken ciğerine oksijen girer acı can verirken acı yaşlılık acı hastalık acı lezzetlerin yok olması acı acı acı acı...Hayat mutlak iyi hakikatlerin olduğu bir yer değil olsa ilahlık vermemiz gerekirdi. Sürekli bir çalkantı değişim dönüşüm içerisinde elbette, arızi olduğu için olmalı. Eğer bunlar olmazsa zaten sıkıntı çünkü bu sefer bu imtihanlar zorluklar meşakkat külfet olmazsa yaşamın kıymetini anlayamayız hayatımızın değerini arttırmayız. Bir şey ancak zıddıyla çarpışınca bilinebilir, anlaşılabilir. Hal böyle iken bizim acılara lüzumsuzca sanki yakınınca geçecekmiş gibi feryadu figan etmek yerine tam tersine onu yüklenmek hayatı olduğu gibi kabullenmek acısını çekmek gerektir. Bence ancak bu sayede insan hüzünden tam olarak sıyrılabilir
Sizin Hayır bildiklerinizde şer, Şer bildiklerinizde hayır vardır. ALLAH bilir, siz bilemezsiniz Bakara Suresi 216
“Muhakkak ki her güçlükle beraber bir kolaylık vardır, gerçekten güçlükle beraber bir kolaylık vardır” İnşirah suresi 5,6
Arkadaşlar biraz uzun ve çokca dini içerikli olmuş olabilir mazur görün çokca uğraştığım bir mesele olduğundan uzunca yazayım dedim
Sevilmek ve sevmek bence insanın yaşamının farklı evreleri için ayrı öneme haiz. Küçükken insan sevilmeli çünkü sevilerek sevgiyi öğrenir sevmeyi becerebilir hayata karşı umut dolu ancak bu şekilde olabilir ama büyüdüğünde bu devam ederse bu sefer sevilme ihtiyacı baş gösterir. Bu da çok tehlikelidir narsisizme kadar gidebilir. Büyüdüğümüzde ise artık birilerinin bizi sevmesine muhtaç olmak yerine bizim bizzat seçtiğimiz şeyleri sevmemiz ve sadece onlar tarafından sevilmeyi istememiz lazım. Çünkü hayata karşı belirli sorumluluklarımız yaşamdaki olgulara karşı belli bir duruşumuz var. Eğer herhangi birinin ilgisine bağlı olursak bu sefer o şeyi etkisini altında oluruz bu da bizim hayatta birey olmamızı engeller. Bireyleri olmayan toplumun sonu felakettir.
yetmeyeceğinden ve bir insanı tamamen her zerresine kadar tanıyamayacağımızdan, birini tanıma ve tanımlama yolunda yolcu olup her zaman yolda olduğumuzu hatırlayarak, çok da derinlere inip kendimizi kaptırmamak lazım bence ;) (çok uzun cümle oldu çok özür jdfkj)
Genelde hayata karşı ümidini yitirmenin bir neticesi olarak görürüm ben bu olguyu. Ama bence insan her şeyi başarmaya çalışmak yerine kendine ait olan küçük kısmı başarmaya odaklansa ve aynı zamanda kendi kapasitesi nispetinde olan işlerini başarmayı hedeflese bu uğurda çabalasa bu olgunun büyüh ihtimal kalkacağına inanıyorum
Gece burada kar yağmıştı. Ben de sabah evin küçük odasının penceresinden dışarı bir göz atayım diye bakarken bizim evin oradaki ilkokulda kar topu oynayan çocukları gördüm. Hayattaki her türlü sıkıntıya meşakkate musibete acıya |inat gülerek oynuyorlardı güzel çocuklar vakitleri daha varken
'Bir insana vazgeçilmez olduğunuzu hissettirdiğinizde ilk vazgeçeceği kişi siz olursunuz' demiş Freud. O kişi artık emindir sizden. Size kızabilir üzebilir belki şakayla dahi olsa gururunuzu incitebilir. O yüzden siz siz olun kimseye kendinizin önüne koymayın.(Sadece hakikati öne koyun çünkü hakikatin hatırı alidir hiçbir şeye feda etmemek gerektir)
Sonuç olarak Niçe'nin de dediği gibi 'her şey sende başlar, sende biter'
kızılaya beslediğim antipatiye direnir. duyduğum kadarıyla normalleşme sürecinde hiç açılmamış, şimdi ise tamamen kapalı. geleceği yönelik endişeye kapılıyorum sayın muamma :(
Ölümden anlayan, ciddi bir yaprak Unutulacak diyorum, iyice unutulsun Neden büyük ırmaklardan bile heyecanlıydı Karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak İsmet Özel
Aklıma hep bu ve Ahmet Muhip Dıranasın kar şiiri gelir. Ben de böyle farklı bir giri eklemiş olayım :)
Ankara - döner Urfa - ciğer Antep - lahmacun Hatay - tepsi kebabı Maraş - eli böğründe Mersin - tantuni Adana - adana kebap Erzurum - cağ kebabı Samsun - samsun pidesi İzmir - kokoreç Bursa - iskender Kayseri - mantı Sivas - köfte Trabzon - hamsi tava
İnsanın kendini bilmemesinden doğar. İnsanın hamuru acizlik fakirlik zayıflıkla yoğurulmuştur. Bu insan Tanrıya inanmasa bile tabiat dahi ona bu hakkı tanımıyor. Bu insan dış dünyayla bağını koparmış bir ahmaktır, hezeyandadır.
Firavun sarayda değil doğada yetişse firavun olmazdı
Aile evimin ilimle ilgili bir ihtiyaçları olmadığından mıdır bilmem çok fazla revaçta değildir bizim evde kitap veya ders gibi şeyler. Böyle bir ortamda ders çalışmak da zor oluyor tabi. Kitap ders gibi şeyler hep iyi denen o gözle bakılıp takdir edilen şeyler. Ama her ne hikmetse TV internet gibi şeyler ise kötülenmesine rağmen bir o kadar revaçta olup bolca vakit israfı yapılan şeylerdir