1) neydi bu içindeki huzursuzluk. Bir mutsuzluktu çökmüştü üzerine. Gitmiyordu günlerdir. Vizeleri geçeli cok olmuştu iyi de almıştı hepsinden. hava da gayet yerindeydi. Öyleyse nedendi bu his. Üzgün gibiydi, yorgun hissediyordu. Serhatla buluşması vardı ona gidicekti bugün. Hazırlanıyordu işte şimdi aynanın karşısında. Elinde tarağı sarı buklelerini sekillendiriyordu. Serhat onu acilen çağırmıştı. Biliyordu hızlı olmalıydı ama aheste aheste hazırlanıyordu neden? Hisleri bir şeylerin yolunda olmadığının sinyallerini veriyordu. Oldu olasi hisleri hep kuvvetliydi, sezgileri kuvvetliydi. Evden çıkarken aklına birden İzmir'deki yazlıklarında ara sıra beslediği kedi gelmişti. Sahi ne kadar olmustu onu görmeyeli. Belki çoktan ölmüştür diye geçirdi içinden. İzmir'e gitmeyeli de çok olmuştu, gitmeliydi artık. Serhatla buluşacakları yer yakındı yürüyecekti. Hava güneşliydi yağmur yağacak dedikleri için lacivert şemsiyesini yanına almıştı. Serhatı düşündü yürürken. Serhat...
Bunu Beşpeşe kitabini okudugumdan beri hep yapmak istemiştimdir. Hikayenin başına 1 yazarak başladım devam ettirmek isteyen varsa 2 yazarak devam ettirebilir hikayeyi. Cok heyecanliii❤️❤️ serhat nasıl birisi acaba sizin gözünüzde olaylar nasil sekillenecekkk ayayayy
2) Serhat… kalbini açtığı ilk kişi.tıpkı kendisi gibi merhametli,sıcakkanlı ve sevgi dolu. Üniversiteye hazırlanırken kursta tanışmışlardı serhatla. Çoğu kez göz göze gülmüşlükleri aynı anda aynı sözü söylemişlikleri vardı. İlk başta iyi geçinen iki arkadaştan aşka evrilmişti yolları. Hem de nasıl olduğunu anlamadan.birbirini tanımayan iki yabancılarken birden birbirini tamamlayan iki aşık oluvermişlerdi. İlk kez onu fark ettiği anı hatırladı gülümseyerek.onun yaptığı şakaya gülerken ona doğru dönmüştü göz göze gelmişlerdi bir anlığına. İşte o an kopmuştu yüreğinde bir fırtına. Gözleri gülen iki kişinin o sıcak hissi doluvermişti iki yüreğe. Çocukları da çok severdi Serhat tıpkı kendisi gibi. Ondandır ki çocukça hareketleri,sevgi isteyen bakışları vardı. Elinde şemsiyesi güneşin altında yürürken içindeki sıkkınlığa hala bir anlam verememişti. Acaba Serhat neden çağırmıştı böyle birden? …
5) garson arkasını dönüp semavere davranırken serhat gözünü masaya indirip masadaki örtünün desenlerini incelemeye başladı. Baharın sabırsızlığının o da farkındaydı. -neyi bekliyoruz hala?! -cesaretimi toplamamı… -gerçekten korkutuyorsun beni artık. -ben de korkuyorum. -tek başına cebelleşme, anlat beraber düşünelim hâl çaresini. -okulu bırakıyorum. -saçmalama! Böyle bir şey yapmayacaksın. Yapacak mısın? -maalesef. Bahar birkaç dakika bir şey demeden durdu öyle. Aralarındaki sohbetin büyük çoğunluğunu oluşturan gelecek hayalleriyle ilgili sohbetler geçti aklından. O bunları düşünürken garson çayı getirdi. Serhat teşekkür etmeyi ihmal etmedi. Bahar ne hissedeceğini bilemedi o an. Ama serhat'ın bu kararı kendi isteğiyle almamış olduğu çok belliydi. Ona bu kararı aldıran neydi ki? Bunu sormanın vakti gelmişti.
6) serhat uzun ince parmaklarını kumral saçlarından geçirerek derin bir nefes aldı. Anlamıştı işte Bahar. Nasıl anlamasındi? Serhat onun eviydi, ailesiydi. Ailesiyle görüşmeyi kestiginden beri yalnızca serhat kalmıştı hayatında. Bazen serhata ne kadar yuklendiginin farkinda olsa da tek dayanağı oydu işte. Ailesi sevgisini onda bulmuştu, ev sıcaklığını onunla hissetmişti. Ailesi küçüklüğünden beri aynıydı bir ablasi bir abisi vardı baharın. Abisi 4 yıl önce cezaevine girmişti. Ablasıyla ise çoktandır görüsmüyordu. Serhat onun ablasi ve abisiydi aynı zamanda. Serhat biçimsiz burnunu çekti. Ağlayacak gibi bir hali vardı. - nolur bir neden sorma bahar'ım. Duyacaklarin elbet seni üzecektir ki sana soylemeye dilim varmıyor. Rica ederim zorlama. Bahar küçük elleriyle serhatin ellerini kavradı. İkisinin de gözleri dolmuştu + Ah benim çocuk ruhlu sevgilim. Ah benim canım ailem, evim, can şenliğim. Anladım ben senin okulu bırakma nedenini. Biliyorum işte. Bildiğimi sen de biliyorsun. Dedikleriyle duraksadi bahar. Zaten Bildiği bir şeyi dile getirmekte neden bu kadar zorlanıyordu? +Yine oluyor değil mi... Ağlamaya başladı bahar. Serhat elleriyle baharin yuvarlak yüzünü sarmaladi. Gözlerini hizzaladi. - nolur ağlama baharim + Hastalığın... Yine nuksetti değil mi? Mırıldanircasina çıkmıştı baharin sesi. Serhat aniden irkildi. Bildiği gerçeği baskasindan duymak daha ağır gelmişti ona. Her sey 2 sene önce başlamıştı...
8 ) doktorun dediğine göre psikolojik bir rahatsızlıkmış.tam da üniversite öncesi nerden çıkmıştı bu.borderline diyorlarmış adına.serhat da farkındaydı bir şeylerin ters gittiğinin.hayatını hep uçlarda yaşayarak geçirmişti.bir gün dünyanın en mutlu insanı bir gün mahkeme duvarı gibiydi yüzü.hayatını katlanılmaz kılan ise etrafındaki insanları bir gün dost bir gün kuyusunu kazan kişiler gibi görmesiydi.kafasının içi değirmen gibiydi sanki.
böyle kocaman bir değirmen don kişottaki gibi.o da mı dertliydi bu değirmenden.yok hayır serhatın değirmeni farklı.her olayı,kendisine edilen her lafı en ince ayrıntısına kadar öğütüyordu bu değirmen.o kadar ince öğütüyor ki serhatın akıl süzgecinden ayıklanmadan akıp gidiyor.e haliyle ortaya bu tutarsız davranışlar çıkıyordu . olaydan bi haber okul arkadaşları , ailesi , hocaları durumu garipseyip uzak tutuyorlardı kendilerini bu değirmenin sahibinden.okulu bırakmak mecburiyetti artık.kimse onu anlayamazdı o da anlatamazdı zaten . bir kişi hariç.bahar.ilk gülüşte aşık olmuştu bu güzelliğe .hastalığının ilerlemesine kesinlikle engel olmuştu.tutarsız davranmadığı tek insan hastalığın radarı dışında kalmış bu melek ona hep kol kanat germişti.
9) Serhat kendini her seferinde sonsuz mutluluğa inandıran bu mavi gözlere bakarak derin düşüncelere dalmışken, baharın hafif ağlamaklı sesi ile an'a döndü tekrar : - ama nasıl olur onca zaman, o kadar emek ve tedavi sürecin henüz bitmişken. nasıl, nasıl olur ? anlayamıyorum.
Bu sözler serhatın yüzüne birer tokat gibi çarpıyordu, çünkü bahar için anlamsız gelen onca şey aslında serhat için o kadar da karmaşık değildi. hastalığın tekrar nuksetmesinin sebebi belliydi, tedaviyi yarıda bırakmıştı ve bunu söylememişti bahara. hem nasıl söyleyebilirdi ki. Uykusuz geçen geceler, kullanılan onca ilaç, onca yaşanandan sonra bahara çıkıp diyememişti tedaviyi bıraktığını. Serhat bir taraftan bunları düşünüyor bir taraftan da baharın pembeleşen yanaklarından iyiden iyiye akan göz yaşlarını siliyordu elleriyle. İki elinin arasında tuttuğu yüzü önce kızarmış burnundan sonra alnından öperek söze başladı :
- biliyorum çok zor günlerimiz oldu ve sen baharım en karanlık zamanımda çıkageldin hayatıma. Hep destek oldun, hep yanımda oldun. İkimiz de çok yorulduk bu süreçte ama artık ...
Sözlerinin devamını getirememişti serhat, ağlamamak için kendini zor tutuyordu zaten. Cümlenin sonu düğümlenmişti boğazına. çünkü önceden böyle bir günün gelebileceğini hayal bile etmek istemiyordu. ama şimdi bu şekilde olmasının her ikisi içinde en iyisi olacağını düşünüyordu. Kısa bir duraksamadan sonra bitirmek istedi sözlerini :
- ama artık senin yorulmanı istemiyorum baharım, hem ben bu hastalığı yenebileceğimden de emin değilim artık. ve her geçen gün kötüleşirken beni o halde görmeni istemiyorum. bu yüzden...
Bahar sözlerin devamını tahmin edebiliyordu ama buna hiç hazır hissetmiyordu kendini. Hemen oturduğu yerden kalkıp .....
O kadar haklısınız ki lavinia, yorumunuzu okuyunca bir an dedim ki neden hiçbirimizin aklına mutlu bir akış gelmedi :) Madem hayat yeterince kötü, düşlerimizde güzelleştirelim biz de. Belki de hayat denen oyunun hilesi budur. Düşleri güzelleştirebilmek...
Aslında ben söylemek istediğim bi şey var gibi girdiğimde bi evlenme teklifi sahnesi hayal etmiştim. Olayı nerelere çektik vallahi hayranım. Yazan tüm yazar arkadaşlarıma teşekkür ederim şok keyifli gidiyor tabii biraz da hüzün girdi araya… :')
Hiç vakit kaybetmeden Gidecekti yanına ve o'nu eminönündeki favori mekanına götürecekti. Karşılıklı balık-ekmek yerken ekmeğin arasında yüzüğü koyacaktı. "Saçmalama serhat" dedi ve güldü. Kızı öldürtmek istesen başka güzel detaylar bulabilirsin dedi içinden. Sabahı beklemesi gerekiyordu. .
Ertesi gün akşamı soluğu direkt bahar'ın yanında almıştı. Birbirlerine sarıldılar. Bahar'da bir gariplik var gibiydi. Serhat bizim her zamanki serhat işte "sevgililer günün kutlu olsun baharr" yaptı. Sahi bugün şubatın on dörtüydü, baharın aklı iş yoğunluğundan onu bile hatırlayamaz olmuştu. Bahar da kutladı aşkımlı cicimli serhatın gününü.
Serhat tuttu elinden baharın. Bahar "bir şey demem lazım serhat" dedi, umrunda değildi serhat'ın baharın diyecekleri; "hele bi oturalım bahar, o zaman uzun uzun anlatırsın hemm" bahar peki'ledi.
Bahar içi içini yiyordu demesi lazımdı ama nasıl? Mekana kapısına geldiklerinde bahar, burası bizim bütçeyi aşmaz mı ya diye düşünerek içeriye attı ilk adımlarını. Rezervuarlar yapılmış mum ışığı hazır, boğaz köprüsünün ışıkları pırıl pırıl.
Serhat çok heyecanlıydı. Evlilik teklifinin zorluğunun bu kadar olacağını hiç düşünmemişti. Ama bahar'da da bir gariplik var gibiydi. Yıllar önceki buluşmaları geldi aklına. O gün kendisinde okulu bırakacağını söyleyeceği zamanki yüz ifadesinin benzeri, şu anda bahar'da belirmişti. Bahar'ın bir derdi vardı, söyleyeceği bir şey. .
Yüzüktür, evliliktir bir anda serhat'ın aklından uçtu. Bahar'ın bu tedirginliği ve bu kendi olamayışı onun huzursuzluğuna sebebiyet veriyordu. Dayanamadı sordu: bahar sende bir gariplik seziyorum, bi saniye sen yolda bana önemli bir şey söyleyeceğini demiştin?
Bahar derin bir nefes aldı, "konuyu nasıl açacağımı bilmiyorum serhat. Evet söylemem gerekenler var.. olmuyor.." bahar suyundan bir yudum aldı. Serhat pür dikkat onu incelemeye devam ederek "o ne demek?" Dedi. Bahar'ın gözü doldu, "şöyle ki serhat...