İlkokul 2 de birgün sabah kahvaltıda yediğim zeytinin çekirdeği ağzımda okula gidip 4 ders dinleyip tenefüslerde koşturup öğle yemeği için eve gelince ağzımdan çıkarmıştım.
küçükken bir kumbaram vardı ve abim sürekli içinden bozuk paralarımı çalıyordu. evde nereye saklasam buluyordu. ben de düşündüm ki hani insan ararken buluyor ama gözünün önündekini göremiyor ya bazen, eğer odasına koyarsam bulamaz ve gidip yastığının altına koydum. (fark edeceğini tahmin etmeliydim) sabah kalkınca abim dedi ki kafamı yastığa bir koydum sert bir şey, kumbaraymış, niye yastığın altına koydun?
ne yazık ki çoğu acı verici şeyler. Tek tek yazmayacağım çünkü birileriyle paylaştım hem de sakınmadan paylaştım ki azalacağına çoğalmıştı, saklamadım, saklamamam gerektiğini savundum ama zorla inandıklarımın bana zarar vermesine sebep oldular çünkü çoğu insanın başkalarının zor durumlarına karşı destek olmak için toleransı düşük. sonra da susmanın daha iyi olduğuna karar verdim. her duygu gibi hüznün kederin de saklanmaması gerektiğini savunuyorum halen ama belki de sadece kendimize karşı saklamamamız daha iyidir. her anın düşüncelerine ve hissettirdiklerine dibine kadar sarılan biriyseniz umudu kedere tercih etmeyi unutmayın bir konuda olmasa da başka sayısız konuda umut mutlaka vardır :) buraya bir anı yazmam gerekiyordu galiba ama ben başka açıdan yaklaştım neyse bakalım :d
teşekkür ederim clarice (hem sayın hem sevgili clarice), beni anlayabildiğin için mutlu oldum :)) lütfen üzülme uzun zaman geçse de üzülmemek için uğraşmaya devam edeceğim belki bir gün başarırım🌤