Tutunamayanları bitiremeyeceğini düşündüğü için tutunamayanlara başlayamanlar başlığıyla kapışır.
Neden gelsin ki yapılacak onca şey varken :)
Yapılacak onca şey: akşama kadar insta'da gezem, tivit okuyam, yatam, yataktan kalkmayam, müzik dinleyem, netfilikste gezem, şiir dinleyem, hava alam, abuk subuk hayaller kuram, ders çalışamayam da ne yaparsam yapam...
Yapılacak onca şey: akşama kadar insta'da gezem, tivit okuyam, yatam, yataktan kalkmayam, müzik dinleyem, netfilikste gezem, şiir dinleyem, hava alam, abuk subuk hayaller kuram, ders çalışamayam da ne yaparsam yapam...
Komite sonrası bir kez bile bakmayacağını bildiğin halde çektiğin ders notlarının fotolarını silmek.
Bu cümledeki seven kişi ben oluyorum, üzülüyorum. Teşekkürler.
Yanlış kişiyi seviyorsun da ondan akıllım 😉 bak sevmen gereken kişi tam burda duruyor 😍❤️🔥❤️🔥
Sen de olmasan be mandalinam :') ❤️❤️❤️
Asıl sen olmasan nice olur benim halım 🥺
Bence bize tus'a girdiğimiz için para versinler...
Genel olarak nerden düştük buraya diye yakınılan ama geçmişe dönülse yine tercih edilecek olan fakültedir.
Akasya durağı Seyid'in karısı Zeyno'nun gerçek hayattaki adı. Alın bu bilgiyle naparsanız yapın :)
Bebek sevmek
Bahtsızbedevi
Yavaş yavaş bu amcalara benzemeye başladık. Ben küçükken 2 liraya köfte ekmek alıyordum cümlemi sık kurmaya başladım :/
beni koşarak uyumaya gönderen durum...
Önceden her şeyini paylaştığın insanla şimdi tek kelime konuşamamak...
Ermiş adlı kitabıyla beni derin düşüncelere daldıran yazar... 2alıntı ekleyeyim, öyle bir kitaptı ki her bir cümlesinin altını çizmişim :)
Malınızdan mülkünüzden verdiğinizde pek fazla bir şey vermiş sayılmazsınız. Gerçekten vermek kendinden vermektir.
Aşka Dair
Sonra El Mitra, bize Aşktan Söz Et, dedi. El Mustafa da başını kaldırdı, halka baktı ve o anda halkın üzerine bir sükünet çöktü. El Mustafa gür bir sesle dedi ki: Aşk sizi çağırdığı zaman, onu izleyin… Yolları zorlu ve dik olsa da.
Kanatları sizi sardığı zaman, ona teslim olun. Tüyleri arasına gizlenmiş kılıç sizi yaralayacak olsa da. Hem aşk sizinle konuştuğu zaman, ona inanın. Bahçeyi tarumar eden kuzey rüzgâri gibi darmadağın etse de düşlerinizin sesiyle.
Çünkü aşk taçlandırdığı gibi çarmıha da gerer sizi.
Hem besler, büyütür hem de budar sizi.
Yücelerinize tırmanıp, okşar sever güneşte titreyen en körpe dallarınızı. Derken inip köklerinize, sarsar toprağa sıkı sıkıya tutunuşlarını.
Mısır demetleri gibi derer sizi aşk. Harman yerir de dövüp çırılçıplak bırakır. Kabuklarınızı elemek için kalburdan geçirir. Apak edinceye kadar öğütür sizi. Yumuşayana kadar yoğurur; sonra da atar kutsal ateşe, Tanrı'nın kutsal şölenine kutsal ekmek olasınız diye.
Aşk bütün bunları, yüreğinizin sırlarına ermeniz bu bilgiyle Hayat'ın yüreğinin bir parçası olabilmeniz için yapacaktır.
...
Malınızdan mülkünüzden verdiğinizde pek fazla bir şey vermiş sayılmazsınız. Gerçekten vermek kendinden vermektir.
Aşka Dair
Sonra El Mitra, bize Aşktan Söz Et, dedi. El Mustafa da başını kaldırdı, halka baktı ve o anda halkın üzerine bir sükünet çöktü. El Mustafa gür bir sesle dedi ki: Aşk sizi çağırdığı zaman, onu izleyin… Yolları zorlu ve dik olsa da.
Kanatları sizi sardığı zaman, ona teslim olun. Tüyleri arasına gizlenmiş kılıç sizi yaralayacak olsa da. Hem aşk sizinle konuştuğu zaman, ona inanın. Bahçeyi tarumar eden kuzey rüzgâri gibi darmadağın etse de düşlerinizin sesiyle.
Çünkü aşk taçlandırdığı gibi çarmıha da gerer sizi.
Hem besler, büyütür hem de budar sizi.
Yücelerinize tırmanıp, okşar sever güneşte titreyen en körpe dallarınızı. Derken inip köklerinize, sarsar toprağa sıkı sıkıya tutunuşlarını.
Mısır demetleri gibi derer sizi aşk. Harman yerir de dövüp çırılçıplak bırakır. Kabuklarınızı elemek için kalburdan geçirir. Apak edinceye kadar öğütür sizi. Yumuşayana kadar yoğurur; sonra da atar kutsal ateşe, Tanrı'nın kutsal şölenine kutsal ekmek olasınız diye.
Aşk bütün bunları, yüreğinizin sırlarına ermeniz bu bilgiyle Hayat'ın yüreğinin bir parçası olabilmeniz için yapacaktır.
...
Telefonu elinden bırakmamak, sürekli gülümseyerek yazışmak, ev ahalisine fazlasıyla sevecen davranmak, sabah uyandığınsa günaydın mesajı gelmiş mi diye bakmak ve geldiyse gerçekten gününün ayması, gece uykun olsa bile telefonu bırakmayıp yazışmaya devam etmek 👀
Bahar da kışı, kışın da baharı özler insan.
Ne uzaksa onu özler..
Kavuşmak şart mı?
Boşver.
Bazı şeyler yokken de güzel.
-Özdemir Asaf
Ne uzaksa onu özler..
Kavuşmak şart mı?
Boşver.
Bazı şeyler yokken de güzel.
-Özdemir Asaf
Çok severek okuduğum, bende büyük etkiler bırakan bir kitaptır. bugün internette gezinirken kitabın o meşhur giriş cümlesiyle ilgili bir inceleme gördüm, çok hoşuma gitti. ve ben gerçekten kitabı olması gerektiği gibi okumuş muyum diye bir sorguladım. çünkü hiç bu açıklamadaki gibi derin bir şeyler düşünmemiştim bu cümleleri okurken. çok beğendim, sizlerle de paylaşmak istedim sayın yazarlar ;)
Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü; hem akıl çağıydı hem aptallık; hem inanç devriydi hem de kuşku; aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi; hem umut baharı hem umutsuzluk kışıydı; hem her şeyimiz vardı hem hiçbir şeyimiz yoktu; hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana…
Zamanların en iyisiydi: O dönemdeki Aristokratlar için söylenmişti.
Zamanların en kötüsüydü: O dönemde yaşayan ezilmiş halk ve burjuva kesimi için söylenmiştir.
Hem akıl çağıydı hem aptallık hem inanç devriydi hem de kuşku: Akıl çağı diye bahsedilme sebebi o dönemde Voltaire, Montesquieu, Jean-Jacques Rousseau gibi filozofların yetişmesiydi. Hem aptallık, Fransız Devriminde yapılan ve öncesindeki haksızlıklara vurgu yapılmıştır. Hem inanç devriydi hem de kuşku, o dönemde ruhban sınıfının emirlerine körü körüne inan bir kesimin olması ve üst kısımda da bahsettiğim filozofların bu körü körüne inanç dönemin de yetişip dinin emirlerini sorgulamasından bahsedilmektedir.
Aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi: Devrimin başlaması aydınlık bir gelecek içindi, fakat devrim daha sonra kontrolden çıkıp insanlar sorgulanmadan araştırılamadan vahşice katledilmeleri ve sokakların kan gölünden geçilmemesi ve son olarak devrimi yapan kesimin artık amaçlarından sapıp kişisel kinlerinin sonucu olarak yarattıkları vahşeti işaret etmektedir.
Hem umut baharı hem de umutsuzluk kışıydı: Devrimin başlaması umudu müjdelenmişti fakat devrim sonrasında yaşanan ve hesapta olmayan tarihi dönemlere işaret edilmektedir.
Hem her şeyimiz vardı hem hiçbir şeyimiz yoktu: Halkın devrimin gücünü elinde tutup kullanması ve bu güç zehirlenmesi ile uyuması ve sadece devrimin ateşine odaklanmış bir halkın geriye kalan her şeyden yoksun kalmasından bahsedilir.
Hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana: Devrimin yapılmasının, daha doğrusu yapılış şeklinin doğru mu olduğunu yoksa yanlış mı olduğu sorgulanmaktadır. Bir diğer açıdan da bakacak olursak yapılan devrim ezilmiş halk için bir kaos mu olacaktı veya bir kurtuluş mu? Fakat kendi görüşüme göre, iki durumda yaşanmıştır. Çünkü iyi ve kötü ayırt edilmeden sadece devrim ateşinin zehri ile halktan birçok kesimin yaşamlarını vahşice yitirmeleri, halk için hem cenneti hem de cehennemi yaşatmıştır.
Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü; hem akıl çağıydı hem aptallık; hem inanç devriydi hem de kuşku; aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi; hem umut baharı hem umutsuzluk kışıydı; hem her şeyimiz vardı hem hiçbir şeyimiz yoktu; hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana…
Zamanların en iyisiydi: O dönemdeki Aristokratlar için söylenmişti.
Zamanların en kötüsüydü: O dönemde yaşayan ezilmiş halk ve burjuva kesimi için söylenmiştir.
Hem akıl çağıydı hem aptallık hem inanç devriydi hem de kuşku: Akıl çağı diye bahsedilme sebebi o dönemde Voltaire, Montesquieu, Jean-Jacques Rousseau gibi filozofların yetişmesiydi. Hem aptallık, Fransız Devriminde yapılan ve öncesindeki haksızlıklara vurgu yapılmıştır. Hem inanç devriydi hem de kuşku, o dönemde ruhban sınıfının emirlerine körü körüne inan bir kesimin olması ve üst kısımda da bahsettiğim filozofların bu körü körüne inanç dönemin de yetişip dinin emirlerini sorgulamasından bahsedilmektedir.
Aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi: Devrimin başlaması aydınlık bir gelecek içindi, fakat devrim daha sonra kontrolden çıkıp insanlar sorgulanmadan araştırılamadan vahşice katledilmeleri ve sokakların kan gölünden geçilmemesi ve son olarak devrimi yapan kesimin artık amaçlarından sapıp kişisel kinlerinin sonucu olarak yarattıkları vahşeti işaret etmektedir.
Hem umut baharı hem de umutsuzluk kışıydı: Devrimin başlaması umudu müjdelenmişti fakat devrim sonrasında yaşanan ve hesapta olmayan tarihi dönemlere işaret edilmektedir.
Hem her şeyimiz vardı hem hiçbir şeyimiz yoktu: Halkın devrimin gücünü elinde tutup kullanması ve bu güç zehirlenmesi ile uyuması ve sadece devrimin ateşine odaklanmış bir halkın geriye kalan her şeyden yoksun kalmasından bahsedilir.
Hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana: Devrimin yapılmasının, daha doğrusu yapılış şeklinin doğru mu olduğunu yoksa yanlış mı olduğu sorgulanmaktadır. Bir diğer açıdan da bakacak olursak yapılan devrim ezilmiş halk için bir kaos mu olacaktı veya bir kurtuluş mu? Fakat kendi görüşüme göre, iki durumda yaşanmıştır. Çünkü iyi ve kötü ayırt edilmeden sadece devrim ateşinin zehri ile halktan birçok kesimin yaşamlarını vahşice yitirmeleri, halk için hem cenneti hem de cehennemi yaşatmıştır.
Bu yaşa erdirdin beni, gençtim almadın canımı
ölmedim genç olarak ,ölmedim beni leylak
büklümlerinin içten ve dışardan
sarmaladığı günlerde
bir zamandı
heves ettim gölgemi enginde yatan
o berrak sayfada gezindirsem diye
ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.
Vakti vardıysa aşkın, onu beklemeliydi
genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için
halbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazereti
demedim dilimin ucuna gelen her ne ise
vay ki gençtim
ölümle paslanmış buldum sesimi.
Hata yapmak
fırsatını Adem'e veren sendin
bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana
gençtim ve ben neden hata payı yok diyordum hayatımda
gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi
haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne
bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak
bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini
tanıdım Ademoğlu kimin nesiymiş
ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.
Çeşme var, kurnası murdar
yazgım
kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi.
Gençtim ya, ne fark eder deyip geçerdim
nehrin uğultusu da olur, dalların hışırtısı da
gözyaşı, çiğ tanesi, gizli dert veya verem
ne fark eder demişim
bilmeden farkı istemişim.
Vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine
arastadan ırmaklara çark ettiren dargınlık!
Yola madem
çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım
hava bozar, yüzüm eğik giderdim yine
yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar
yola devam ederdim.
Gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim
gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın
onunla ben
hep sevişecek gibi baktık birbirimize.
bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.
Oysa bu sürgün yeri, bu pıtraklı diyar
ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde
hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık
bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için
kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık
eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce
alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık
ah, bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı
doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız
ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık
gönendi dünya bundan istifade
dünya bayındırladı:
Bir yakış, bir yanış tasarımı beride
öte yakada bir benî adem
her gün küsülü kaldık.
Bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan
artık bu yaşa erdirdin beni, anladım
gençken almadın canımı, bilmedim
demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş
çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer
çiğ tanesi sanmak ne cüret, gözyaşıymış
insanın insana raptolduğu cevher.
Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
taşınacak suyu göster, kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?
İsmet Özel
ölmedim genç olarak ,ölmedim beni leylak
büklümlerinin içten ve dışardan
sarmaladığı günlerde
bir zamandı
heves ettim gölgemi enginde yatan
o berrak sayfada gezindirsem diye
ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.
Vakti vardıysa aşkın, onu beklemeliydi
genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için
halbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazereti
demedim dilimin ucuna gelen her ne ise
vay ki gençtim
ölümle paslanmış buldum sesimi.
Hata yapmak
fırsatını Adem'e veren sendin
bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana
gençtim ve ben neden hata payı yok diyordum hayatımda
gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi
haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne
bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak
bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini
tanıdım Ademoğlu kimin nesiymiş
ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.
Çeşme var, kurnası murdar
yazgım
kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi.
Gençtim ya, ne fark eder deyip geçerdim
nehrin uğultusu da olur, dalların hışırtısı da
gözyaşı, çiğ tanesi, gizli dert veya verem
ne fark eder demişim
bilmeden farkı istemişim.
Vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine
arastadan ırmaklara çark ettiren dargınlık!
Yola madem
çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım
hava bozar, yüzüm eğik giderdim yine
yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar
yola devam ederdim.
Gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim
gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın
onunla ben
hep sevişecek gibi baktık birbirimize.
bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.
Oysa bu sürgün yeri, bu pıtraklı diyar
ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde
hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık
bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için
kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık
eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce
alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık
ah, bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı
doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız
ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık
gönendi dünya bundan istifade
dünya bayındırladı:
Bir yakış, bir yanış tasarımı beride
öte yakada bir benî adem
her gün küsülü kaldık.
Bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan
artık bu yaşa erdirdin beni, anladım
gençken almadın canımı, bilmedim
demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş
çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer
çiğ tanesi sanmak ne cüret, gözyaşıymış
insanın insana raptolduğu cevher.
Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
taşınacak suyu göster, kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?
İsmet Özel
Kötü bir şey yaşamışsındır, moralin çok bozuktur. Ama güçlü durmuşsundur, ağlamamışsındır. Biri sorar noldu, moralin bozuk gibi diye. Yok bir şey derken sesin titrer, hafif gözlerin yaşarır. Ama tekrar sorar karşındaki emin misin diye. Sonra kendini tutamazsın, işte o anki his. Yazarken burnumun direği sızladı :'(
"Yok öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak unutma; aynı gökyüzü altında bir direniştir yaşamak."
“insana imtihan olarak özlemek yeter.
bir şehri,
bir sesi,
bir nefesi.”
-Cahit Zarifoğlu
bir şehri,
bir sesi,
bir nefesi.”
-Cahit Zarifoğlu
Ben yazmazsam yazar mı diye yazmadığın insanın sana yazmaması :')
bir şeyle uğraşırken etrafındaki sessizliğin sesinden rahatsız olan insandır...
Kesinlikle köyde yaşamak :) havası o kadar temiz ki sanki içinde alarm kurulmuş gibi sabahın ilk ışıklarıyla kalkıyorsun. İnekler sağılmış oluyor sen kalkmaya, gidiyorsun ahıra bir bardak süt alıyorsun kendine. Babannen yumurta getir diyor kümesten, gidiyorsun henüz tüm tavuklar çıkmadıysa biraz korkuyla sokuyorsun kafanı içeri. Alıp kaçıyorsun yumurtayı :) Bahçeden iki de biber, domates, salatalık alıyorsun. Miss gibi kokuyorlar. İçtiğin sütün de dalından topladığın sebzenin de tadı bir başka oluyor. Yapıyorsun kahvaltını sonra kedinin, köpeğin yemeğini veriyorsun. Herkesin karnı doydu mu; akşama kadar gez dur bağda, bahçede. yazarken bile içim huzur doldu yahu :)
Nedendir bilmem bir şeye konsantre olmam gerektiğini düşünürsem kafamda Serdar Ortaç şarkıları çalıyor :) Konsantre olmam gerektiğini düşünmezsem de çok iyi konsantre oluyorum. Sonra konsantre olmam gerektiğini düşünürsem konsantre olamayacağımı düşünüp konsantre olmaya çalışmıyormuşum gibi yaparken buluyorum kendimi :)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?