orson welles - citizen kane (1941) akira kurosava - ikiru (1952) sidney lumet - 12 angry man (1957) federico fellini - 8¹⁄₂ (1963) ingmar bergman - persona (1966) stanley cubrick - A Clockwork Orange (1971) francis ford copolla - the godfather part 2 (1974) martin scorsese - taxi driver (1976) woody allen - annie hall (1977) sergio leone - once upon a time in america (1984) steven spielberg - schindler's list (1993) roberto benigni - life is beautiful (1997) darren aronofsky - requiem for a dream (2000) alfonso Cuarón - rome (2018)
hakan günday bir kitabında şöyle diyor: "Seni anlıyorum demek büyük bir yalandır. Kocaman bir yalan. Kimse kimseyi anlayamaz ve tanıyamaz dünyada... Var olan en sağlam zırh insan vücududur. İçindekileri en iyi saklayan kasa odur. Koridorlarında birikenlerin kokusunu bile yaymaz dışarıya."
buzdolabını açıp seyredip geri kapatmak. yaz aylarında ekstra ferahlatıcı bir etkisi olmakla birlikte bağımlılığa bağlı olarak kış aylarında da sıkça görülmektedir.
5 Eylül 1774 doğumlu Alman ressamdır. Resimleri özellikle peyzaj cinsindendir. Çalışmalarında Romantizm akımının etkisi altında kalmıştır. Özellikle kariyerinin orta dönemlerindeki alegori peyzajları ile ünlüdür. Bu çalışmalarında karanlık silüetler, sabah sisi ve kıraç ağaçlar önemli derecede yer almaktadır. en bilinen eseri bulutların üzerinde yolculuktur. 7 Mayıs 1840 yılında ölmüştür.
david fincher'ın 6. filmidir. usta yönetmen hemen her filminde olduğu gibi burada da ustalığını konuşturmuştur. tüm zamanların en iyi seri katil filmlerinden biri olarak anılan film bu ünvanı sonuna kadar haketmektedir. temposu yavaş, ben sıkılıyorum izlerken diyenler için (bkz: fast and furious)
bence yerine göre, hayatta sonradan yapılan şeyler ilkinin yerini tutabilir ama çghb1 ile çghb2 eski hababam sınıfı ile yeni hababam sınıfı gibi, yanına yaklaşamıyor bile.
whatsapp zaten verilerimizi satıyordu, illegal olarak. hatta bu sebepten mahkemelik da oldular, dava hala sürüyor. ama olay şu ki artık bunu yasal hale getirdiler. avrupa ülkelerinde böyle bir durum yok. orda devletler "ben vatandaşımın verilerini satmam" diyor tabiri caizse. bizde ise herkes "ya zaten nolacak, benim arkadaşıma bebiş stickerı atmamı mı satacaklar" mantığında olduğu için birçok kişi pek sallamadan bunu kabul ediyor. bence bu durumun, izin vermemiz halinde olacaklarla ilgisi yok. kişisel olarak bundan maddi ya da manevi bir zarar görmemiz pek olası değil çünkü. bu tamamen bizimle ilgili. herkesin kendine "ben bana zorbalıkla dayatılan bu anlaşmayı kabul edip bir şey olmamış gibi hayatıma devam mı edeceğim? yoksa buna karşı mı çıkacağım?" sorusunu sorması gerekiyor. bir deyim vardır: bugün elini veren, yarın...
bizim gibi fakir fukara öğrenci milletinin dostu, ucuz fiyatına rağmen gösterdiği yüksek performansıyla zor zamanların kurtarıcısı... insanlar ikiye ayrılır: indomie noodlle sevenler ve kokusundan nefret edenler.
Allah lensi bulandan razı olsun dedirten alet. Burnu yara yapar, kulakları yara yapar, yatarak film izleyemezsin, camı sürekli kirlenir... 7-8 yıldır lens kullanıyorum, bundan sonra da mecbur olmadıkça gözlük takmam.
göz stajindan sonra gruptaki gözlüklu kişi sayısı bir anda arttı. meğer hepsi lens kullanıyormuş. yine de stajdan öğrendiğimiz kadarıyla lensin hijyen vs konularından cekindiklerini söylemislerdi.
friends, joey, the big bang theory, how i met your mother, the good place, it's always sunny in philedelphia, arrested development, brooklyn 99, unbreakable kimmy shmidt, scrubs ve modern family'i izledim. 3 aşağı 5 yukarı hepsi bir şekilde benziyor bana göre. şu şundan çok daha iyi ya da çok daha kötü diyebileceğim bir dizi yok. genellikle her sitcom'da bulunan zeki, aptal, güzel, saçma hareketler yapan, havalı gibi tiplemeler hemen hemen hepsinde var. ancak içinden birini seçecek olsam sanırım it's always sunny in philedelphia olurdu. neden mi?
it's always sunny in philedelphia aslında uzaktan bakınca çok klasik bir sitcom gibi görünebilir ancak diğer tüm sitcomlardan ayrılan önemli iki yönü var: birincisi hemen her bölümde karşımıza çıkan, güncel ya da modası geçmiş konulara mükemmel temas edilen kara mizah; diğeri de tüm karakterlerin ahlaki değerlerden yoksun, bencil, umursamaz, çıkarcı tipler olması. tbbt ve brooklyn 99 da diğer sitcomlardan ayrılan, orijinal konulara sahip ve benim de sevdiğim sitcomlar ancak bu dizi çok başka.
edit: bu arada scrubs da bir hastane sitcomu olarak oldukça kalitelidir ve hastane hayatında neler yaşayabileceğimiz konusundaki gerçekçi senaryolarıyla da sitcom seven her tıpçının mutlaka izlemesi gereken bir dizidir.
okuduğum en etkileyici öykülerden biridir. kahramanımızın sonunda kafasının rahat olması için gerçekleri yok saymayı tercih etmesi bana hep Cesur Yeni Dünya'yı hatırlatmıştır. orada insanlık çok üst bir refah düzeyine ulaşmıştır. insanlar uymak zorunda kalınan ahlaki normlardan ve sosyal sorumluluklardan kurtulduğu için herkes sürekli mutludur ancak bu kitap bir distopya örneğidir. kanımca ilerlemenin yolu bilinçli mutsuzluklarımızı bilinçsiz mutluluklarımıza tercih etmeyi başarabilmekten geçer.