tek kelimeyle özetleyecek olursam: vizyonsuzluk. netflix, amazon, hbo max ya da disney+ gibi platformların yanına bile yaklaşamayacağı baştan belliydi zaten ancak daha üzücü olan birsürü insanın exxen'e üye olup saçma sapan içerikleri izleyecek olması. ne diyelim, böyle böyle olacak inşallah ama bu ''tutmuşa elleme'' mantığıyla zor...
Edit: Amazon plus 8₺, Netflix 10-15₺, Exxen'in reklamsızı 20₺... Böyle bir fiyatlandırma karşısında Exxen'den daha iyi şeyler izlemeyi beklemek birer izleyici olarak bizim hakkımız. Ancak içeriklere bakıyoruz, toplasan 15 tane falan içerik var. Film yok, dünya dizileri yok, Exxen orijinal içerikleri dışında hiçbir şey yok yani kısaca. Desteklemek istiyorum, gerçekten istiyorum ama bunun nesini destekleyeyim yani..
tüm zamanların en iyi hastane dizisidir. grey's anatomy'ciler linçleyebilir ama öyle yani bu gerçeği kabulmemiz lazım. hugh laurie buradaki efsane performansıyla 2 defa altın küre kazanmıştır.
tabi ki kimse yazmamış, david fincher'ın en underrated filmi olan the game.. Başrollerdeki michael dougles ve sean penn çok iyi iş çıkarıyorlar. david fincher ise se7en ve fight club'tan sonra da standardını koruyarak harika bir seyirlik ortaya koyuyor ancak önceki iki filmin çıtayı çok yukarılara çekmesi bu filmin muhteşemliğini gölgelemiş ne yazık ki...
oggy
o hamam böceklerinin oggy'ye çektirdikleri neydi öyle ya kıyamam, garibimi hayattan bezdiriyolardı ama asla yaşama sevincini kaybetmiyordu..
o hamam böceklerinin oggy'ye çektirdikleri neydi öyle ya kıyamam, garibimi hayattan bezdiriyolardı ama asla yaşama sevincini kaybetmiyordu..
stairway the heaven - led zeppelin
şu şarkının gitar solosunu dinlemeye doyamıyorum.
şu şarkının gitar solosunu dinlemeye doyamıyorum.
biden in, trump out
her şeyi geçtim de bari şu entrylerin sonuna nokta koyun.
sözlük yazarlarının primer vazifesi.
bunu çok deneyimledim ve şu sonuca vardım: bir kitabın filmi varsa önce kitabı okurum, aradan birkaç ay geçtikten sonra da filmini izlerim. çünkü nadir istisnalar hariç filmler kitapların verdiği zevki veremiyor. bir oran verecek olursam: %80 kitap filmden kat kat daha iyi oluyor (bkz: martin eden) (bkz: harry potter), %15 film yine kitap kadar iyi olmasa da beklentiyi karşılıyor ve kitabı okuyanı tatmin ediyor (bkz: the devil all the time) (bkz: fight club), %5 de film kitaptan iyi oluyor (bkz: lord of the rings series) (bkz: benjamin button'un tuhaf hikayesi)
dediğim gibi en güzeli varsa önce kitabını okuyun, o edebi zevki yaşayın. çünkü kitabı okuduktan hemen sonra filmini izleyince kitaptaki ayrıntıları göremiyor ve aynı tadı alamıyorsunuz. aradan birkaç ay geçtikten sonra olayların çoğu unutuluyor ve sadece hikayenin genel hatları ile karakterler kalıyor geriye. o zaman filmi izleyince kitapta olup da filmde olmayan ayrıntılar gözünüze çarpmıyor, eski bir dostla karşılaşmışcasına filmden keyif alabiliyorsunuz.
dediğim gibi en güzeli varsa önce kitabını okuyun, o edebi zevki yaşayın. çünkü kitabı okuduktan hemen sonra filmini izleyince kitaptaki ayrıntıları göremiyor ve aynı tadı alamıyorsunuz. aradan birkaç ay geçtikten sonra olayların çoğu unutuluyor ve sadece hikayenin genel hatları ile karakterler kalıyor geriye. o zaman filmi izleyince kitapta olup da filmde olmayan ayrıntılar gözünüze çarpmıyor, eski bir dostla karşılaşmışcasına filmden keyif alabiliyorsunuz.
one flew over the cuckoo's nest
1975 yapımı milos forman filmidir. film akıl hastası numarası yaparak güvenlik önlemleri daha az olan bir akıl hastanesine sevkedilen bir mahkumun (Jack Nicholson) akıl hastanesinde geçirdiği zamanı konu alıyor. mahkum, bu süre içerisinde hem kaçma planları yapıyor, hem de akıl hastanesindeki diğer hastalarla farklı bir diyalog kuruyor. bir yandan da terapilerdeki kendi başına buyruk hareketleri ve özgürlüğe olan düşkünlüğü nedeniyle diğer hastalara kötü örnek olduğunu düşünen baş hemşire (Louise Fletcher) ile büyük sorunlar yaşıyor.
tüm zamanların en iyi filmlerinden biridir, bu filmi hafızamdan silip tekrar tekrar izlemek isterdim.
1975 yapımı milos forman filmidir. film akıl hastası numarası yaparak güvenlik önlemleri daha az olan bir akıl hastanesine sevkedilen bir mahkumun (Jack Nicholson) akıl hastanesinde geçirdiği zamanı konu alıyor. mahkum, bu süre içerisinde hem kaçma planları yapıyor, hem de akıl hastanesindeki diğer hastalarla farklı bir diyalog kuruyor. bir yandan da terapilerdeki kendi başına buyruk hareketleri ve özgürlüğe olan düşkünlüğü nedeniyle diğer hastalara kötü örnek olduğunu düşünen baş hemşire (Louise Fletcher) ile büyük sorunlar yaşıyor.
tüm zamanların en iyi filmlerinden biridir, bu filmi hafızamdan silip tekrar tekrar izlemek isterdim.
bu filmin adını bı türlü aklim almiyor
vince gilligan breaking bad'de olduğu gibi burada da klasını konuşturuyor. bana göre son zamanların en iyi dizilerinden biridir ancak yeterli ilgiyi görmüyor ne yazık ki..
Gazi Üniversitesi'ne geldiğinden beri okula değer katmayı kendine dert edinmiş, kendi dönemiyle sınırlı kalmayıp elinden geldiğince tüm dönemlerle birlikte bir şeyler yapmaya çabalayan ve 3 senede 4 not grubunun kurulmasına öncülük etmiş şahsiyet. Boyundan büyük işlere kalkışmak deyimini tersinden doğrulamıştır bana göre.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?