biraz kötü bir başlangıç olmuştu. uçaktan indim taksiye bindim gidiyoz. taksici sordu öğrenci misin nerden geldin falan. nereli olduğumu söyledikten sonra “bi şey olmaz bu ülkenin her yeri bizim” demişti.
tek taraflıysa eğer fazlaca acı çektirme potansiyeline sahiptir. Özdemir asaf'ın dediği gibi “neyine bağlandım ki bu kadar; bana bakmayan gözlerine mi, yoksa benim olmayan kalbine mi?”..
İşte delilik×2=aşk dersek ve riskler,acılar olmadan aşkın olamaycağını,bir de aslında hepsinin kendimizi sevme sürecimize dahil olduğunu,tüm kavganın da,sevginin de,ızdırabın da esasında bize dair olduğunu kabul edersek mana buluyor sanki?..
Öyle ama konu aşk olunca mantığın hükmü kalmıyor..
Yas sürecinde düşündüm ben bu ve daha nicelerini sn zazabey. Zaten eline kıymık batmış insanın eline limon sıkması gibi gibi mantıksız,acılı bir keyif..
biz de bu hayata ali cabbar olmak için gelmişiz. yapacak bi şey yok.
lisede öğleden sonraki dersleri ekip cs oynamaya gitmiştik arkadaşlarla. açtık oyunu oynuyoruz, bunlar doğar doğmaz öldürüyorum, göz açtırmıyorum hiçbirine. biraz daha oynadıktan sonra sende hile var diyip kapattılar oyunu. çok gururlandığım bi andı.
Dust 2, avm, kapı aralığı diye tahmin ettim :))
sadece sniper alınabilen bir keskin nişancı map'iydi sanırım sayın darklife. ama dust 2'yi de az oynamadık :)
Epic bı an olmuş ;')
“çünkü paranın mutlu etmediğinin farkındasın. sen şu masada geçmişini arıyorsun. bize derdin ki, ben tarkovski gibi filmler yapacağım. insanlar kendileriyle yaşar kendileriyle ölür. sen ölümünü erken ilan ettin. sen gitmiyorsun diye hayat devam etmiyor anlamına gelmiyor.”
uzak / nuri bilge ceylan
uzak / nuri bilge ceylan
0 takipçili anonim insta hesabından gelen takip isteği.
“içimde öyle güzelsin ki onu kirletmeyeceğim seninle”
her gecenin sabahı olmaz
"Anadolu halkının bir ruhu vardı; nüfuz edemedin. Bir kafası vardı; aydınlatamadın. Bir vücudu vardı; besleyemedin. Üstünde yaşadığı bir toprak vardı; işletemedin. Onu, hayvani duygulann, cehaletin, yoksulluğun ve kıtlığın elinde bıraktın. O, katı toprakla kuru göğün arasında bir yabani ot gibi bitti. Şimdi elinde orak, buraya hasada gelmişsin! Ne ektin ki, ne biçeceksin?.."
yakup kadri karaosmanoğlu-Yaban
yakup kadri karaosmanoğlu-Yaban
“Bazı erkekler sol göğsünün altında mayın taşır. Bir kadın oraya basıp çektiğinde o mayın patlar, erkek dağılır. Kadın ise ölür erkeğin sol göğsünde. Sonra kim giderse gitsin sol göğsün altındaki o kente, asla aynı etki yaşanmaz. Bir mayın bir defa patlar, bir şiir bir kere yazılır, bir kitap bir kere okunur, bir erkek gerçekten bir defa sever. Ve sen, sana gelince; eğer bir gün uğrarsan sol göğsümün altındaki o kente... hüzünlü bir sesle;
''buralar bir zamanlar hep benimdi'' diyeceksin...”
''buralar bir zamanlar hep benimdi'' diyeceksin...”
“rüyalarımın fotoğrafını çekebilseydim, bir sürü anımız olacaktı..”
“Herkes kaybedicek yani herkes ama. Kaybettik zaten de. Şu anda var olanları da kaybetmeye doğru gidiyoruz ama ne yazık ki bir illüzyonda yaşıyoruz.”
-sir aykut kocaman
-sir aykut kocaman
“Sonra aramıza şehirler, ülkeler belki dünyalar girecek hiç karşılaşmayacağız. Kader ağlarını örmeyecek bizi bir araya getirmek için. Sonra birimiz öleceğiz, diğerimiz hiç bilmeyecek.“
kadınlar ve erkeklerin turnuvalarda neden ayrı kulvarlarda yarıştığını merak ediyorum. fiziksel güç gerektiren bir branş da değil halbuki 🤔
transların terf dedikleri kadınlara göre trans bir kadının bedeni boydan boya testosteron ile yıkandığından dolayı trans kadınlar ve cis kadınlar aynı kulvarda yarışmamalı. belki de mesele yine bedenin testosteron ile yıkanmasıdır diyeceğim ancak çok da ikna edici gelmiyor. grupları homojenleştirmek daha mantıklı bir açıklama gibi geliyor kulağa. bilemedim.
Fiziksel sporlar da testesteron falan önemli de satranç tamamen zekayla alakalı. Dediğiniz gibi homojen olması gerekiyor.
Ayrılmayan turnuvalara da katılmıştım. Bence de fiziksel bir güçle alakalı olmadığı için kadın-erkek şeklinde gruplandırmaya gerek yok
Uzun süren turnuva saatlerine dayanmak da bedensel avantaja bağlı olabildiği için ayrılan turnuvalar mevcutmuş.
hmm mantıklı
güçsüzlere ne olduğunu görmüş insandır. hayat onu bu hale getirmiştir. zaaf gösterince insanların o zaafını nasıl kullandığını görmüştür ve şunu öğrenmiştir: en kötü gününde en güzel giyineceksin. her şey üstüne üstüne geldiği gün o gün en şık sen olacaksın, düğüne gider gibi giyineceksin. hep güleceksin. ben burdayım, yel kayadan toz alır diyeceksin. sana bakanlar vay be ne adammış diyecekler.
👏👍
her gittiğimizde bir olay yaşamışızdır ama bi gece bambaşkaydı. saat gece 11-12 falan canlı müzik yapan bi yer var oraya gidelim dedik. girdik sokağa bağırış çağırış falan bi baktık sopalarla birilerini kovalıyorlar bize doğru. biz de hemen ters yöne koştuk araya gitmeyelim diye bi baktım bunlar bizim de peşimize veriyor. neyse kaçtık girdik bi kahveye izimizi kaybettirdik. biraz zaman geçti tekrar girdik sokağa biraz yürüdük bu sefer iki kişi bize koşuyor. birinin eli belinde silahın kabzasını tutuyor. o siz miydiniz lan diye bağırıyo bize. biz ne olduğunu anlamadık ne diyorsun daha yeni geldik biz falan diyoruz esnaf araya girdi ikna etti adamları. sonra bu gece canlı müzik dinlemek kısmet değilmiş heralde diyip geri döndük eve. kısaca belli bi saatten sonra hamamönünün ara sokaklarında dolaşmamanızı tavsiye ederim.
bazı şeylerin yaşanıp bitmesi gerekiyormuş. o yarım kalmışlık hissi her türlü senaryodan daha fazla acı çektiriyormuş insana. bu başlığın ilk entrysinde yazmıştım “içimde öyle güzelsin ki onu kirletmeyeceğim seninle” diye. öyle olmamalıymış. gerçekliğin acımasızlığıyla yoğurmalıymış insan o kafasında yaşayan masal kahramanını ve izlemeliymiş gökten düşen 3 elmayı..
Yine sallandık. Daha 6 şubatın enkazları kaldırılmamışken hem de.. allah yardımcımız olsun.
ve bir dost sana kötülük yaparsa ona şöyle de: bana yaptığını, sana bağışlıyorum. fakat kendine yaptığını ben nasıl bağışlayayım?
Çok sıcak. Manası yok. Manası yok bu kadar sıcağın
en ufak bir kürtçe tabela asıldığında ortalığı ayağa kaldırıp her yer arapça tabelalarla dolu olunca görmezden gelmektir.
kütüphanedeyim benle bundan başka kimse yok. telefondan güllü “ödüm kopuyor” açtım ders çalışırken dinlerim diye. geldi yanıma şu şekil dinliyo. beni de tribe soktu.
gülerken yanağında beliren gamzesini unutamadım.
kimseye, size nankörlük edebilecekleri kadar iyilik yapmayın.
Birkaç gün önce ameliyat izlemek için hastaneye gittim. girdiğim ameliyathanede dünyalar tatlısı bir kız çocuğu yatıyordu masada. masanın dörtte birini ancak kaplıyordu minicik bedeni. vücuduna bağlı birkaç cihaz.. ağlamaktan gözleri şişmiş. ağlamasın da ne yapsın. dayanamadım çıktım ameliyathaneden. hasta çocuk görmeye dayanamıyorum. koşup eğlenmeleri gereken yaşta kendilerinden kat kat daha büyük makinelere bağlı hayat mücadelesi verdiklerini görmeye dayanamıyorum. Keşke çocuklar hiç hastalanmasa, çocuklar ölmese.
tam unuttum dediğinde bir gece gördüğün rüyayla tekrardan belirebilir. freud'a göre: 'ifade edilmemiş duygular asla ölmez, sadece diri diri gömülür ve sonradan korkunç şekilde tezahür eder.'' ne diyelim, başka bir evrende en güzel halinle..
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?