Premium öğrenci üyeliği 10 tlydi. Youtube'u fazla kullanan birisi olarak düşündüm ki 10 tl ile reklamlara harcadığım bütün zamanları satın alabiliyorum. Ben de premium üye oldum. Gayet mutluyum.
Kardeşim. Fiyatta anlaşabilirsek sahiplendirmek istiyorum.(asla canlıların satılmasını desteklemiyorum. Fakat kendisinin mamalarına ve kafesine masraf yaptım. Onları satıyormuşum gibi düşünün)
Öncelikle Karakterlerimizin hepsi özel bir okulda okuyorlardı.
Selim muhtemelen spor bursuyla gelen, memur bir ailenin en büyük çocuğuydu. Ahlak kurallarına son derece uygun yaşıyordu. Fazla düzgündü. Fazla düzgün ve iyi insanlar izlerken bize keyifli gelse aslında gerçek hayatta bu insanları yanımızda bulundurmaktan hoşlanmayız. Çünkü hepimiz hayatımızda bir kere dahi olsa yalan söyleriz ya da dedikodu yaparız. O iyi insan bu durumda yaptığımız ahlak dışı şeyleri bize mutlaka hatırlatır.
Ayşegül ebeveynlerinden değil dedelerinden zengin olarak büyümüş, istediği insan olmaktan korkmayan, hiçbir zaman maddi kaygı yaşamadığı için hırsları olmayan bir kızdı. Dolayısıyla sevmekten korkmuyordu. Hırs, özellikle de parayı kapsıyorsa sevgiyi daima geriye atarak büyür. Ancak Ayşegül'ün herkesi sevebilecek kadar hırssızdı.
Toygar muhtemelen okula bağış yapan, zengin ailenin hiç sevilmemiş çocuğuydu. Ailesi o etkinlikten bu organizasyona koşarken bakıcıların inisiyatifine kalmış fakat her türlü maddi imkana sahip biriydi. Hayattaki en büyük isteklerinden birisi muhtemelen sevgi görmekti. Hırslarına yenik düşen insanlarla geçirdiği bir ömürden sonra Ayşegül gibi insanların varlığına şahit oldu. Toygar sevmeyi ve sevilmeyi bilmeyen biriydi. Sevgisini maddi şeylerle kazanmaya çalıştı. Kendi bildiği tek yolla... Fakat asla başarılı olamadı. Sevilmemeye devam etti.
Doğduğu yıldan itibaren her yaz akşamında bu diziye maruz kalan kızlar; hayatta bu şekilde hiçbir şey yapmayıp yakışıklı, zengin, kaslı, ahlaklı bir beyefendinin kendilerine gelmesini bekleyerek bir ömür çürütebiliyorlar
Olayı yönetmek için komut almamız gerekir. Komut bazen acımasız gerçeklerdir, bazen sevdiğimiz birinin kırgınlığıdır, bazen yaptığımız bir hatadır... fakat hiçbir komut almadığımız bir problem ile karşı karşıyaysak bunun hiçbir çözümü yoktur. Çözümü bulmak problemi anlamaktan gelir. Problemin nedenini sadece karşı taraf biliyorsa kendisi büyük bir acımasızlık ile problemi sadece size yüklemiş ve çözümü de sizden kurtulmak olarak görmüştür. Böylece bilmediğiniz bir problemin bilmediğiniz bir çözümü olmanın verdiği rahatsızlık ile kendinizi yer bitirirsiniz.
Ben sevgi dolu biriyim. Gerek duyarsam herkesi sevebiliyorum. Fakat hayat böyle işlemiyor. Ben seviyorum diye kimse beni sevmek zorunda değil. Sevgisi bariz fazla olan kişi ise kullanılmaya mahkumdur. Ben de bunu yaşadım. Eminim ki sevmekten vazgeçene kadar da yaşamaya devam edeceğim.
Hiç gitmediğim etkinlik. Çok düşündüm gitsem mi diye sonra fark ettim ki tanıdık kalabalık bir ekiple gitmiyorsak tıp balosunda olmanın da manası yok gibi.
5.30 gibi uyandım. Çay içtim, kahvaltı yaptım. Ve anlık olarak tek başıma bulunduğum evde 1 paket açılmış zeytini kaybettim. Çok dalgınım. Yorgunum bir de.
Birisi keş diye toplumdan dışlanmış olabilir. Fakat dışlanmış kişiyi dışlandığı asıl konu haricindeki insani yönleriyle değerlendirmek için çabalarsanız dahi büyük olasılıkla insani yönlerinin rahatsız edici olduğu biriyle karşılaşacaksınız. Çünkü toplumdan dışlanan insanlar hem gözümüzle göreceğimiz hem de göremeyeceğimiz yönleriyle bir sürü rahatsız edici özelliğe sahiplerdir. İnsanoğlu az hatayı tolere eder. Az hatalı insan topluma karışır. Ancak hatanın kendisi gibi yaşayan insanlar kimse tarafından kabul görmez. Topluma karışamazlar. Ötekileştirilirler. Keş birinden iyi bir insan çıkacağına inanmak boş bir çaba değildir. Fakat keş birinden iyi biri çıksın diye beklerken bütün keşlere iyimser yaklaşırsak muhtemelen zarar görürüz. Kendimizi tehlikelerden korumak için ötekinden uzak durmaya meyilimiz vardır. Ötekilerin öteki olma ön yargısından kurtulma şansını yakalamaları için ise kendilerini kanıtlamaları zorunluluk haline gelmektedir.
Edit: ötekileştirme örneğini kötü biri üzerinden göstersem dahi toplum bazen ötekileştirme işini çirkin yerlere çekiyor. Böyle durumlarda öteki olan kötü bir tutum sergilemese dahi kendini kanıtlamak zorunda kalabiliyor. Hepimiz bir şeyleri ötekileştiririz. Çünkü hepimizin ön yargıları vardır.
elbise giydiğim bir gündü ve dolmuşa binme gafletinde bulundum. Acilin karşısından binip sinema izlemek için armada'ya gidecektim. Dolmuşçu abi ben kısa mesafe bindim diye beni öne oturttu. Fakat otururken güç bela kenardan sıkışarak öne sığabildım. Ön kısım çok geniş değildi. Bir yandan da sürekli etek kontrolü yapıyorum. Sonra dolmuşçu abi aşti'den valizle binen kızın valizi 1 kişilik fazladan yer kaplamasın diye valizi adeta benim üstüme attı. Ben iyice sıkıştım o sırada ayaklarımın refahını kaybetmiştim. Armada'ya geldik. Benim inmem gerekiyor. Fakat etek valize takıldı. Ben sıkıştığım ön koltuktan sıyrılıp aşağı inmeye çalıştıkça etek de sıyrılmaya başladı. Bir şekilde toparlamaya çalıştım lakin zorlamdığımı söylemek isterim.
Dolmuşa o gün bindiğimde 5 tl verdim. Okuldan armada'ya yürüsem 5 tl cebimde kalırdı üstelik Tadım da kaçmazdı
En yakın arkadaşımla 3 saat konuştuk. Psikoloji öğrencisi kendisi. Seneye stajlarında beni istediği gibi kullanabileceğine dair söz aldım. Uygun fiyatlı psikolog tavsiyesi isteyenler için psikoloji öğrencisi arkadaş bulmayı öneriyorum. (Yatırım tavsiyesi değildir.)
Şanssız. İnsanlar bazen çok kaba ya da kötü olabiliyorlar. Kaba ya da kötü insanlar toplumdan dışlandıkları zaman içinde bulundukları durumu şanssızlık olarak tanımlayabilirler. çünkü kimse böyle insanlara nasıl biri olduğunu söyleyecek cesarete sahip değildir. Fakat bazı insanlar sadece yeni bir güne uyandıkları için yani aslında yaşamaya devam ettikleri için şans kavramından uzaklaşmaya başlarlar. Şanssız olurlar. Hayat onlara kötü senaryolar yazmıştır. Ve gerçek şanssızlar kötü olanla karşılaşılacağını bilerek yaşamaya devam etmek zorundadırlar.
Kendinizi hep kötü şeyler olacakmış gibi şartlandırıyorsunuz gibi geliyor bana. Bu belki de kolayınıza geliyordur. Şanssız olduğunuzu kabul etmek sizi içinde olduğunuz durumda biraz teselli ediyor belki. İnanın bana geçecek bu günler. Hiç öyle teselli cümleleri değil bunlar. Seri yıllar boyunca mutlu olduğunuz günleri de yaşayacaksınız. Şüphem yok.
“çünkü kimse böyle insanlara nasıl biri olduğunu söyleyecek cesarete sahip değildir.“ harika bir cümle olmuş. Durumları yazıya dökme konusunda kabiliyetlisiniz.
Objektif olmak için çok çabalayan biriyim. Ve sahip olduğum hayata ve yaşam şartlarıma göre ben gerçekten çok umutlu bir insanım. Ve umutla gülerek başladığım her gün elimden gelmeyen şeylerden dolayı beni üzecek şeyler yaşayıp duruyorum. Umut etmekten yorulduğum günler oluyor. Bugün de o günlerden birisi.
Ruhum dinlenmez. Uyursam geçer sanabilir fakat tüm gün uyusa dahi geçmez. Ruhum alışabilir sadece. Panikle ve korkuyla yaşamaya alışır. Bir de büyüdükçe zamanla her şeyin düzelmediğini aksine kötüleşebileceğini öğrenir.
Yeniden yapılmak adına 2 sene kapalı kalmadan önceki hali çok güzeldi. 7/24 açıktı. Bazı yollarla başka okullardan arkadaşlarımızı da içeri girdirebiliyorduk. Şu an pandemi koşullarının da etkisiyle sanırım zaman kısıtlaması tabi tutuluyor.