Anadoluda kadın cinsiyete sahip olmak. Sayın muamma gibi bir Anadolu şehrinde doğdum. Doğduğum günden beri cinsiyetim dolayısıyla ben hep ayıplı ve yanlış biri gibi hissettirilerek büyüdüm. Ailem, akrabalarım, sokaktaki teyzeler, okulda öğretmenler... Henüz ortaokuldayken şehrin sokaklarında tacize uğramaya başladım. Aileme söyleyemedim. Ailemin tacize uğrayan bir kadına karşı "sen naptın adama" benzeri tavır sergileyecek olma ihtimalinden korktum. Çünkü ben bu şehirde bunu diyen anne babalar gördüm. İnsanların büyük şehirlerde var olmadığını sandığı pek çok şeye şahit oldum büyürken: çocuk gelinlere, hem seven hem döven kocalara, ayıp olur diye çocuğunu sevmeyen babalara, kızının kıyafetini beğenmedi diye öldüresiye döven (belki de öldüren) babalara, kızının erkek arkadaşı var diye öldüresiye döven babalara.... hep kapalı kapılar arkasında yaşandı gerçekler. Siz hepsini televizyonda göremediniz. Ama ben duydum. Peki kadına şiddet varken anneler neredeydi? Anneler babalara destek verdiler. Kızlarını aşağılayan bir isim de anneler oldular. Kendi annelerinden gördüklerini hakikat belleyip geleneği ahlak olarak direttiler. Çünkü cahil kaldılar. Cahil bırakıldılar, okumaya layık görülmediler. Okuyanlar da zihniyete yenik düştüler çoğu kez. Bir çocuk olarak saçma bulsam da kabullendiğim her şeye bugün karşı çıksam bile ailem ve sevdiklerim bu şehirdeyken hiçbir zaman buradan vazgeçemeyeceğim. Ve korkarım yine ezilen kadın figürü olarak hayatıma devam edeceğim. Tıpkı kadın olan herkesten beklenen gibi. Çünkü ben bir kadının evin içindeki rolünü hep bu olarak gördüm. Ben bundan başka kaç tane aile gördüm bilemiyorum. Evde hizmetçi gibi çalışan mutsuz ve cahil kadınların kendi çocuklarını büyüttüğü bu şehirde mahkum kaldım ben. Kaçsam bile köklerimin bir kısmı bu şehirde kalacak. Bana da haddimi bildirdiler.
Kadın olmak hiçbir zaman beni üzen bir şey olmadı. Sadece bu coğrafyada bir şekilde bunların olduğunu unutan herkese karşı sinirli ve kırgınım. Ağlanacak olsa çok daha fazlası çıkacaktır ama eminim...
Söylenecek çok söz var burada. Ancak sana en yakınımdan örnek vereceğim. Ailem her ne kadar nisbeten modern ailelerden olsa da onların ailesi öyle değil:) babaannem halamın okumasına izin vermemiş. Halam bana baktı. Halam bana kitaplar okudu,halam sayesinde ben kitaplara aşık oldum. Erkek torun bekleyen,erkek çocukları kutsayan bir zihniyetteydi babaannem. Belki de ben yanlış tanıdım. O kısmını bilemiyorum. Ve bizim ailemizde bir sürü erkek kuzen vardı. Kızlar çok ama çok azdı. Kızların hepsi lisans düzeyinde eğitim alıyor bugün. Erkekleri ise ona küçük torunlar getiriyor:))
bir kız çocuğu için babanın her dediği her davranışı çok kıymetlidir ama anneler tamamen örnek oluyor, böyle durumlarda beni en çok annenin de çevre gibi düşünmesi kızlarını korumaması üzüyor
Çok haklısınız ansia. Belki şimdiye kadar fark etmese de pek çok kız çocuğu ailesinde benzer şeyler görüyor. Umarım yıllar içinde tüm anne aday adayları bunları görerek kendi kızını her zaman daha fazla korur sayın ansia
Sayın ruhsuz benim babaannem bu şehirde tanıdığım en modern babaannelerden biridir. Yine de erkek torun beklentisine girmiş ve kız çocuklarının okuması konusunda hiç de ısrarcı olmamış. Ne kadar modern de olsa eski zamanda ne gördüyse onu yapmış. Oysa şimdi bu konuda çok pişman. Erkekler bir şekilde iş buluyor diyor. Kızlarını okutmayarak kötü bir kadere onları itmiş olabileceğini düşünüyor. Bazen insanlar keşkeleri çok zaman geçtikten sonra görebiliyor. Umarım bizim yaşlı halimiz böyle keşkeleri hiç görmesin sayın ruhsuz :)
Sığ düşünce, at gözlüğü, kötü gelenek sonuç erkek olmanın avantajlı olduğu bir dünya. Lakin benim burada anlamadığım sevgili armut hani bu Anadolu'da herkes bu kadar namuslu ya herkes bu kadar pür pak mükemmel bi insan ya hani bu yüzden kızlarını bu kadar baskılıyorlar bu yüzden kadınları bu kadar baskılıyorlar. O zaman bu kadınları taciz eden gençleri, adamları, amcaları kimler yetiştiriyor diye düşünüyor insan. Kimse lütfen üstüne alınmasın ama kişi kendinden bilir işi. Ahlak bekçiliği yapan insanlar ahlakı en çok yozlaştıran insanlarla aynı kişilerdir. Doğrudan yapmasalar da dolaylı yoldan gerektiği yerde seslerini çıkarmayarak yaparlar bunu.
Erkekler sokaktan geçen herhangi bir kadına malı gibi davranabilir ama kadınlar ses edemez çünkü ayıplanırlar. Kadınlar ses etmemelidir çünkü kadın adamı tahrik etmese adam böyle bir şey yapmazdı. Ben de buna inandırılmıştım. Ortaokulda tamamen giyinik bir kız çocuğu olarak tek başıma yürüdüğüm yolda tacize uğrayana dek. Sanırım ahlak bekçiliği yapmaktan önce tacizin taciz eden tarafa ait bir suç olduğunu kabul etmeyi bilmeliler. Bazı şeyler çok geri kafalı, onlar kadar geriye gidip müdahale etmek imkansız.
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden 2016 senesinde mezun olan doktor. Aynı zamanda hepimizin oturduğu bir sırada oturduğuna, hepimizin korktuğu bir hocadan korktuğuna, hepimizin güldüğü bir rivayete güldüğüne emin olduğum doktor. Geleceğin cerrahı
Bugün başıma gelen talihsiz olaydır. Jelibon yemeyi sevmem ancak kolalı olanı bana maziyi hatırlatıyor. Eski zamanların hatrına bazı günler kolalı olanı yiyebiliyorum. Bugün de o günlerden biriydi. Paketini ucundan açtığım kolalı jelibonumu masama koyup dışarı çıktım. Geldiğimde masamda jelibonunum yoktu. Evdeki herkese tek tek masamdaki jelibon ile ilgili düşüncelerini sordum. Bazıları jelibon görmediklerini söylediler. Birisi ise evde olmadığını söyledi(bu gerçekten doğru. Sanık olay saatinde işteydi). Bu talihsiz olay için hala aile üyelerimden şüpheleniyorum.
Liseden bir arkadaşım "armut beraber yürüyelim mi müsaitsen?" diye mesaj atmıştı. Pazartesi günü aldığım İlk mesajından sonraki her gün " beraber yürüyelim mi?" diye mesaj atmaya devam etti. Kendisi ile bir önceki buluşmamızda 2020 yılının beni çok fazla kez yalnız kalmaya ittiğini anlatmıştım. Normalde konuşmayı, kafa ütülemeyi seven birisiyim. Lakin geçtiğimiz yıl iyice içime kapanmıştım sevgili yazarlar. Beni böyle gören arkadaşımın, ona tek bir mesaj atmasam dahi her gün aynı saatte beni dışarıya çağırması beni inanılmaz mutlu etti. 2020'de üzülmemi sağlayan herkese karşılık beni çok mutlu eden herkesin farkına vardım.
Sene 2009 henüz küçük bir çocuğum. Televizyonda haberleri izliyoruz. Kanalı da hatırlıyorum Show tv. Güzel bir kızın resmi geçiyor ekrandan: Münevver Karabulut. Aklımın almayacağı kadar korkunç bir ölüm şekli duyuyorum muhabirden. Gitar kutusunun içinde bedeni bulunmuş ve bedeni kutuya sığması için parçalara ayrılmış. Sonra katilini gösteriyorlar. Yakışıklı bir genç görüyorum. Birini öldürdüyse aklı fikri yerinde olmamalı herhalde bir nedeni olmalı diyorum çocuk aklımla. Bir nedeni bile yok. Öldürmek istemiş. Haftalarca bununla ilgili yeni gelişmeleri takip ettim ardından. O zamanlar birinin 17 yaşında olması çok büyük olduğu anlamına gelirdi gözümde. Oysa şimdi anlıyorum. Münevver daha annesinin kuzusuymuş. Çocukmuş daha. Ben daha çocuktum Münevver'den bilemedim o zaman.
anafartalar patlamasında aynı duyguları yaşamıştım ben de, ankarada diye ne kadar korkmuştum bir de gece yarısı son dakika girmişlerdi herkes uyuyordu evde gizlice açmıştım televizyonu sonra gidip herkesi uyandırmıştım
Ankara'daki patlamalar beni de oldukça etkiledi. Bir intihar bombacısı olsam ölmeden önce en çok kişiyi öldürmek isterdim herhalde diye düşünüp Kızılay'a gitmem gerekirse güvenpark'tan uzak yerlerde dolanmaya çalışırım. Haberler gerçekleri gösterdiği mühletçe korkutmaya devam edecekler sanırım.
Hiç. Yaşadığım seneler boyunca bir sürü insanla tanıştım. Tanıştığım herkesi de mutlaka detaylı olarak inceledim. Hatta tanışmasam bile insanları detaylı inceledim. İnsanları incelemek bir tür alışkanlığım haline geldi. Bu gözlemlerim sonucunda her yeri 4/4'lük olan çok çok az insan olduğunu gördüm. Onların da huyu, suyu nasıldır bilemiyorum. Bir yaşımdan sonra evlenen akranlarımı görmek bu alışkanlığıma yeni bir şey ekledi: insanların tiplerine bakarak "bu tiple bir ömür geçer miydi?" diye sormaya başladım kendime. Sonuç olarak şunu gördüm; tamamen objektif şekilde bir yüzü ve bir bedeni incelediğinizde türlü kusurlar görüyorsunuz. Kimisi dar omuzlu, kimisi kısa boylu, kimisi minik dudaklı, kimisinin göz kapağı düşük, kimisi çarpık dişli... Ama tüm bu kusurların yanında incelediğim her kadında ya da erkekte bir ömrü beraber geçirmeye yetecek bir sürü güzel fiziksel özellik gördüm. Ağzı çirkin olanın burnu güzeldi, ikisi de çirkin olanın kirpikleri güzeldi mesela. Sadece tek bir kişi olarak kendi zihin fabrikamda öğüttüğüm bilgiler sonucunda insanların fiziksel görüntülerinin, o kişiyle bir birliktelik yaşamaya engel olmayacağına emin oldum. Bu farkındalıktan sonra kendime ikinci bir soru sormaya başladım: " Bu karaktere sahip kişi ile bir ömür geçer mi?". İşte kafamda insanları eleyip bitirdiğim yer bu ikinci kısım oldu. Gerekirse bir ömür geçirecek özveriye, sabra, sadakate sahip olduğuna emin olabildiğim kimse yoktu. Her insanın tipine kendimce kefil olabilmiştim. Ama tek bir kişinin bile karakteri tam olarak aklıma yatmadı. Fiziksel özellikleri sıralarken çirkinlikleri kapatmaya çalışan zihnim bu sefer tüm kusurları çıkarıp önüme seriyordu. Tüm bunların sonucunda emin oldum ki tip hiçbir şeydir. Tipe gelene kadar dikkat edilmesi gereken pek çok kusur karşılar bizi.
Tıp fakültesindeki öğrencilerin geneli tıp okumak dışındaki konularda ilgisi ya da bilgisi olmayan insanlar. Hayattaki yegane başarısı eğitim hayatı olan ve bu konuda sınırsız hırs ve kıskançlıkla büyütülen bir insan doğal olarak başka insanların eğitim başarısını kıskançlıkla seyrediyor. Bu kişinin tüm notları sizden yüksek olsun, ondan fazla bildiğiniz bir bilgi karşısında hemen sizi yermeye ve kötü özelliklerinizi göz önüne sermeye çalışıyor. Başarısız olması durumunda da ilkokuldan tutun da liseyi bitirene kadarki akademik hayatında edindiği tüm başarıları anlatıp övünmeye başlıyor ki aslında ne büyük başarıların mimarı olduğu (!), bugünki başarısızlığın minicik bir tesadüf olduğu, aslında çok çalışsa yine derece yapabileceği herkes tarafından bilinsin. Ne olursa olsun sonuç olarak hepimiz aynı fakültenin öğrencisi olduk ve eğitim hayatımıza devam ediyoruz. Hepimizin yaklaşık 20 sene sürecek bu eğitim serüveninin tek amacı doktor olmaktı. Ben artık kendini yetersiz hissettiği için, üniversiteye geçiş sınavında benden 100 kişi önde olduğu için sevinen insanı da(kahkaha atmıştı birisi gerçekten) liseye geçiş sınavında derece yaptığı için böbürlenip duran insanı da görmek istemiyorum. Geçmiş geçmişte kaldı. Kabullenin artık siz bu kadarsınız.
Listeye göre yapılan gruplarda senden uzak olmasına vesile olmuş olan senden 100 kişilik büyük başarıya sahipmiş mübarek. Güzel olmuş keşke 200 kişi önde olsaydı da yolunuz daha da az kesişseydi.
Bir de yorum okuyacak sözlük okuyucuları için ekleme yapayım; arkadaşlar insanlar terdeki böceği kıskanma potansiyeline sahip. Umarım iyilere denk gelirsiniz ancak kıskanç yetersiz tipler çoğunlukta olduğu için matematiksel olarak da onlara rastlamanız daha olası oluyor. Velev ki iyileri henüz bulamadınız; o zaman diğerlerine hayatınıza dair hiçbir şey anlatmıyorusunuz ve sıtkınızı sıyırıyorsunuz. Kültürsüz ayağına yatıp kendinizi afedersiniz salak gibi gösterince de yakanızı bırakıyorlar. Yapamıyorsanız öğretebilirim hepsini dlsiebrjffuhdbe
2..yorumuma bir ekleme daha; baktınız bu sefer size karşı sertleşti. Öyleyse kişiyi/kişileri pohpohlayıp egolarını okşuyorsunuz. Hangi konuda özgüven yetersizliği yaşıyorsa güzelce şişiriyorsunuz ezik egosunu. Gerçek sanıyor:) siz de huzura eriyorsunuz. E ama bunun neresi arkadaşlık diyebilirsiniz. Arkadaşlık yolu anlatmadım,rahat etme yolu anlattım:)
Tıp okuyanların derslerden ötürü kendi aralarında sosyalleşmek zorunda kalması ancak sosyal ortamda buldukları insanların da tıp okumaları nedeniyle müsait olmamaları nedeniyle hepsinin kendi içinde yalnızlaşması.
Ülkenin büyük bir kesiminin sahip olduğu dini inançtan ötürü homoseksüel insanlar kimsenin bir başkasına yakıştıramayacağı sıfatlarla anılabiliyorlar. Ülkenin çoğusu ile aynı dini inanca sahip olsam da kimin kimi sevebileceği konusu gibi özel bir konuda değil tek bir kötü söz, iyi bir yorum yapma hakkımın dahi olmadığını biliyorum. Kim, kimin yanında mutluysa orada olsun. Yine de böyle anılmak istemiyorlar ise bu kişilere cinsel tercihlerini yüksek sesle dile getirmemeyi tavsiye ediyorum. Asla kendilerini gizlesinler demiyorum. Fakat ülkede cereyan eden her olayın içine bir şekilde karışıp haklarını arıyorlar. Bir şekilde bağlantı kurup olaylara karışıyorlar. Bu da onlar hakkında fikri olmayan insanların dahi kendilerine antipatik yaklaşmasına sebep olabiliyor. Zaten öncesinde gelen olumsuz bir yaklaşım var, üstüne sürekli kendilerini göstermeye çalışmaları da eklenince daha çok göze batıyorlar ve kendi ayrışmalarını tetikliyorlar. (Tıpkı feministler gibi) Öte yandan liseli, erkek bir çocuğun erkeklerden hoşlanması nedeniyle arkadaşları tarafından nasıl zorbalığa uğrayabileceğini de gördüm. Ailesinden, sülalesine herkese hakaret ettikleri yetmiyor gibi üstüne şiddet ile tehdit de ediyorlar (Kendisi bana söylemedi, belki şiddete de maruz kaldı) Çevresindeki yaşıtları, onların aileleri, bir sürü insan; daha reşit bile olmayan çocuktan kaçıp ona kötü gözle bakıyorlar. Küçücük çocuğun neyinden bu kadar nefret ediyorlar bilemiyorum. Gayet aklı başında efendi birisi kendisi. İşte böyle insanların karşısında üst paragrafta izah ettiğim tüm sözler anlamsız kalıyor. Bazen nefret için nedene ihtiyaç duymuyorlar. O insanlara söylemek istiyorum
bir şeyi onaylamıyorsunuz diye onu ortadan kaldırmamalısınız, görmezden gelmemelisiniz ya da görmezden gelmeye çalışmamalısınız. Görüşünüzü bozan her türlü çalı çırpıyı yolunuzdan kaldırmaya çalışırsanız bir süre sonra görüş alanınızda topraktan başka bir şey kalmaz.
2013'te kuzenimin düğününde uçuş uçuş pembe bir elbise giyinmiştim. Oldum olası kilo problemi yaşadığım için çocuk reyonundan bulamayıp kadın reyonundan almıştım elbisemi. Hiç sormadığım halde bazı büyük insanlar bana kıyafetimin anne elbisesi olduğunu söylemişlerdi. Bunu gören erkek kuzenim yanıma gelip "ne kadar güzel prenses gibi olmuşsun" demişti. O lafını hiç unutmuyorum. 7 sene geçti ama hala o günü hatırlayınca prenses gibi hissediyorum
Kural 1: sevgilinizle gelmeyin, geliyorsanız da uzak yerlere oturun. Çünkü konuşuyorsunuz.
Kural 2 :ders çalışmaya diye gelip milleti kesmeyin çünkü kapıdan giren yukarıdan bakınca her şeyi tek bakışta anlıyor. Hem ifşa oluyorsunuz hem de boşuna yer kaplıyorsunuz.
Kural 3:kapı ses yapıyor buna hemfikiriz. Ancak kapının ses yaptığını bildiğiniz halde üç dakikada bir çıkıp geri girmeyin
Kural 4:çalışma salonu isimli yer çalışmak içindir. dolayısıyla çalışmayacaksanız gelmeyin
Bir de bu konuda yapılan espri ya da şaka her neyse işte onlara karşı fazla agresif davranan herkesin sanki dinin tek koruyucusu gibi en ön safta koşması bana o kişinin gerçek dini hassasiyetleri hakkında düşündürür
Her bayram birileri hayatımızdan eksiliyor. Eş, dost, aile, arkadaş... Bayramlar birlikteliğin ve sevginin zirve yaptığı günlerdir ve kendi birliğimizden eksilen Her bireyi o gün daha derin hissederiz. Sizden uzakta da olsa sevdiğiniz birinin bayramını ilk gün erkenden kutlayıp yalnız ya da eksik olmadığını ona mutlaka hissettirin. Sizi bizzat tanımasam dahi fikren hepinizle tanışıyorum ve hepinizin değerli fikirlerini çok seviyorum. Hepinize iyi bayramlar sevgili yazarlar :)
Esnaflık yapan babam 1 senedir azar azar işini kaybediyor. İlk önce yurt dışından uygun fiyatlı mal alma ve yurt dışına satış yapma opsiyonunu kaybetti. Normalde hafta içi üretim yapıp hafta sonu da bu ürünlerin satışı ile ilgilenirlerdi. İkinci olarak satış yapma ve yeni satıcılar bulma opsiyonunu kaybetti. Hafta içi uzun saatler çalışıp bunu telafi etmek istediler ancak hafta içi yapılan kısıtlamalar yüzünden bu opsiyonu da kaybetti. Kendisi bu dönemde tek bir çalışanının dahi işine maddi kaygılar nedeniyle son vermedi. Bunu yapmamak için de direniyor. Fakat babamın direnemediği yerde başka bir esnaf mutlaka fire verecektir. Durum böyle giderse babamın da aynısını yapması kaçınılmaz olur. Özelde düzenli maaşlı bir işi olan ya da memur olan biri için esnaflar, iş verenler pandemi döneminde işçisi için gaddar bir tutum sergilemiş gibi göründü. Devlet memurları çalışma saatlerini minimal tutarken özel sektörün aynı hassasiyeti göstermemesi hep eleştirildi. Ancak bu ülkenin asıl vergi vericileri olan kesim üretmek ve satmak konusunda ciddi problemler yaşıyor. Para girişi aksadığı halde işçilerin maaşları değişmedi. Üstelik çalışma saatleri de mecburi olarak kısıldı. İşçilerin birbirine bulaşı önlensin diye korona tedbirleri kapsamında para harcandı. Şimdi de yeni gelen tam kapanma ile işine 3 hafta ara verildi. Bir tıp öğrencisi olarak 2020 martında tam kapanma olmazsa 1 sene sonra hem ciddi vaka artışı hem de ciddi ekonomik sorunlar oluşacağı gerçeğini 1 sene önceden öngörebilmiştim. Benim fark ettiğim pandeminin gelecek sorununu bilirkişiler fark edemedi mi? Sanmıyorum.
Sorunun cevabı ikisi de değildir. Benim için cevap her zaman bana bir şeyler katabilecek erkektir. Bir insan okudukça, öğrendikçe,yaşadıkça maço erkek olmanın ne kadar ilkel bir dürtü olduğunu kendisi de görür. Yine aynı şekilde bir insan okudukça, öğrendikçe, yaşadıkça romantik olmanın ve ilişkiyi sadece ilişki gibi yaşamanın ilişkinin ömrünü kısalttığını bilir. Fazla romantik olmak ilişkide arkadaşlık içeren tüm ögeler için bariyer oluşturur. Ama size bir şeyler katabilecek sizinle sırlarını, dertlerini paylaşabilecek; hayat görüşünüze değer katabilecek bir insanla birlikte olursanız kötü bir ayrılık bile yaşasanız sizin için "iyi ki" olarak kalabilir.
Geçen sene karenin arkada kalan masalarında oturuyorken başımıza gelmişti. Arkadaşlarımla konuşurken önümde duran masaya gözüm takıldı. Onlar da bizim gibi konuşmalar içerisindeydiler. Birden o masadaki öğrencilerden birisi ayağa kalkıp ciddi ve dik bir duruşa geçti. Ben daha ne olduğunu anlayamadan aynı öğrenci hiç de alçak olmayan bir sesle şarkı söylemeye başladı. Masada benimle oturan arkadaşlarım da dahil olmak üzere yakın çevresindeki herkes susup öğrenciyi dinlemeye başladı. Şarkısı bitti. Öğrenci oturdu ve hiçbir şey yokmuş gibi muhabbete devam etti.
Öncekle korkmayın. Hiç zorlanmayacaksınız. Beyninizi alıp koltuk altınıza koysanız dahi hepinizin rahatça yapabileceği personel-sekreter arası bir muamele ile dolu 1 sene geçireceksiniz. Ama kesinlikle yorulacaksınız önceden bunu kabullenmeniz gerekiyor ki şaşırmayın.
Herhangi bir ideolojinin altında bulunmadığınızı, fikirlerinizin son derece önemsiz olduğunu unutmayın. Siz bulunduğunuz servislerde insan değil doktor hiç değil sadece bir intörnsünüz.
Her ne koşulda olursanız olun bu hastanede siz olmazsanız hastanenin normal düzeninde işlemeyeceğini asla unutmayın. Sadece bir intörnsünüz ancak pek çok şey de sizsiniz.
Bulunduğunuz serviste hemşire ya da personelin 1 kere bile olsa yapabildiğine şahit olduğunuz hiçbir şeye elinizi sürmeyin. Çok acilse, önemli bir durum varsa bunun istisnası olsun. İstisnalar dışında kendinize tek 1 tane bile işi fazladan yüklemeyin.
Siz gidersiniz ve gittiğiniz yerde personel ile hemşire kalır. Hiçbir kalıcı sağlık çalışanı sizi kollamaz. Ancak çalıştığınız her yerde personelinden hemşiresine temizlik görevlisine kadar herkes kalıcıdır. Hatta muhtemelen bu saydığım herkes zaman içerisinde arkadaştan öte aile gibi olmuşlardır. Böyle bir ortamda haklı olsanız dahi kimsenin hakkınızı vermek için öncü olmayacağı gerçeğini unutmayın. Hakkınızı siz arayın.
Kıdem olarak altınızda çalışan herhangi bir sağlık çalışanıyla abi-abla olmayın. (İntörnken olmayın.) Sizi bir daha görmeyeceklerini bildikleri için kendi sorumluluklarını size yükleyebilirler.( Bu gruba bazen maalesef ki asistanlar da dahil olabiliyor.) Ancak hanımefendi/bey diyerek mutlaka teşekkür edin kolay gelsin diyin nezaketi eksik etmeyin. Çünkü hastanenin asıl yöneticileri personellermiş. Sonradan anlayabildim.
Belki de saatlerce uğraşıp peşinde koştuğunuz işler için size 1 teşekkür çok görülecek. Yaptığınız işler için beklentiye girmemenizi tavsiye ederim.
Genel olarak acil durumlarla karşılaşmayacaksınız. Karşılaştığınızda bile unutmayın ki siz doktor değilsiniz. Resmi olarak yetkisi olan kişi veya tedavi verici olan kişi siz değilsiniz. Hastaların kaderi birilerinin elindeyse maalesef ki o kişi şu an siz değilsiniz. Dolayısıyla bir intörn arkadaşınız bir işi yapmaktan kaçıyorsa sakın o işe elinizi sürmeyin. Hiçbir şeyi düzeltmiyorsunuz. Gütf'ün enayisi oluyorsunuz.
Daha az çalışmak için sigara molalarına çıkmayı ihmal etmeyin (sigara içmenize gerek yok) çünkü sigara içenler bu molaların suyunu çıkartabiliyor. Sigara içmeyenin üstüne iş kalıyor.
İşten kaçın demiyorum. Doktor olarak dahil olacağınız her işe isteyerek gidin. Hiç korkmayın. Ancak mütemadiyen size verilen intörn işleri maalesef ki beyninizi değil omurganızı kullanarak yapabileceğiniz işler oluyor.
Zaman zaman bazı bekar erkek asistanların kadın intörnlere yakın olmak için ekstra çaba içerisine girebileceğine şahit olacaksınız. Bu gibi durumlarda kadın bir intörnseniz asistanınıza tıbbi sorular sorarak bir sonraki staja kadar olayı kendi lehinize çevirebilirsiniz.
Merak ettiğiniz şeyleri asistanlarınıza sormaktan çekinmeyin. Genelde anlatıyorlar ve sizi geri çevirmiyorlar.
İntörn olacağınız zamanı hesaba katarak liste sırası size yakın olan insanlar ile ikili ilişkilerinizi ılımlı tutmaya çalışmak sizin için faydalı olabilir. Fazla yakınlık kurun da demiyorum asla. Çoğu stajda önünüze hazır bir mesai iş listesi geliyor ve o insanları her gün görüyorsunuz.
Çömez asistanlar sürekli olarak hastanede dosya işi yapıyorlar. Onların ani çıkışları nedeniyle kendinizi suçlu hissetmeyin genel olarak gerginler ve iş yükleri çok fazla. Genel olarak tüm asistanların iş yükü çok fazla aslında...
Hem doktorsunuz hem de hiçbir şeysiniz. Sizi görmezden gelmelerine müsade ederseniz boş geçirdiğiniz ve personel olarak kullanıldığınız 1 seneniz için üzülmüş olursunuz. 6 senelik tıp fakültesi hayatımın en güzel senesini geçirdim benim için çok güzel bir deneyim oldu. Sizin için de çalışmaktan, sormaktan, öğrenmekten keyif aldığınız harika 1 sene olur umarım.
En büyük önyargılarımız ve en hiddetli düşüncelerimiz aslında en büyük yaralarımızın bağladığı kabuktan doğar. Biriyle anlaşamadığını düşünüyorsan orta yolu bulamayan insanlar arasında sen de olursun. Arkanda bıraktığın herkes için kalp kıran insanlardan olursun. Hiç bulunmadığın/bilmediğin durumdaki birine karşı sinirliysen belki de onu kıskanıyorsundur. Ailen hariç tutunduğun her dal henüz büyümekte olan genç bir ağacın dalıdır. Bir yerin toprağına adım atmak sana ağır geliyorsa o yeri kirleten belki de senin eski seçimlerindir. İnsanları ne kadar az tanırsan o kadar az kırarsın, en çok kırdıkların ise en sevdiklerin.
2018 senesi itibariyle inancımın kalmadığı olaydır. Eski ben bu yazımı görse "bu ne saçma başlık isteyen istediğiyle yakın arkadaş olur" der geçerdi. Ama gördüğüm bazı şeyler sonucunda en fazla arkadaş olabileceklerini anladım. Bu ilişki bulduğu ilk fırsatta fire veriyor. Ateş ve barut, yan yana duramıyorlar sevgili yazarlar. Klişe ama gerçek.
Hiç istemeyerek yaptığım eylem. Mutlu değilsen okuma diyecek herkes için söyleyim; şartlar başka olsaydı asla okumazdım. Süregelen başarısızlıklarla dolu tıp okuma serüvenimde oldukça emin olduğum bir şey vardır: Tıp okumak bir ömrü bir amaç uğruna feda etmektir. Ne bu kadar fedakar olabiliyorum ne de hayatımın okumaktan ibaret olduğuna inancım var.