yaşadık kardeşim, bunun da kralını yaşadık. :)
"kızım senin yarın sınavın yok mu, neden ortada dolanıp duruyorsun?"
nolmuş yani evi gezesim geldiyse? :((
nolmuş yani evi gezesim geldiyse? :((
erkeklerin bazı şeyleri bilmiyor oluşu. ama gerçekten bilmiyorlar yani. ya da bazı şeyleri ayırt edemiyorlar, o yetenek birçoğunda yok yani. örnek verirsem daha iyi anlatacağım. mesela babama diyorum ki "ne yedin bugün?" bana diyor ki "kirpi pastaydı galiba." kirpi pasta ne baba? kirpi pasta ne? köstebek pastaya kirpi pasta diyor, aklında öyle kalmış demek ki. mesela bir kere lisedeyken kurabiye yapıp sınıfa götürmüştüm, arkadaşıma ikram ettim, bana demişti ki "ben almayayım, şekli tırtıla benziyor." tırtıla mı benziyor? adı "tırtıl kurabiye". tırtıla benzesin diye özel bir kalıpla şekil veriyoruz, tırtıla benzesin diye uğraştım ben zaten. ya da mesela hepsi değil ama erkeklerin çoğu mavinin tüm tonlarına mavi deyip geçiyor, renk skalası bilgileri yok. çok mu önemli, kesinlikle değil hatta hayatı daha az komplike yaşıyor olmaları çok güzel ama bu tarz şeyler bana çok komik geliyor. yani bazı şeyleri bilmemeleri çok sevimli bence. :))
Son cümleyi okumasam diss'i basıyodum verdim up'ı
ahhahah aşk olsun ya, kötü bir şey yok ki yazının genelinde kjaskjaskd
İndirme butonu sanmışım pardonss
hahahahahahha
ya mesela okula gidiyorum diye evden çıkıyorum, hastaneye gidiyorum. çünkü benim okulum hastane. hastanede okuyorum resmen. öğretmenlerim aynı zamanda doktor, ameliyat filan yapıyorlar ama benim öğretmenimler. sınıfta birinin başına bir şey gelse öğretmenimiz müdahale edebilir mesela, çünkü öğretmenimiz doktor. aynı zamanda okula yani hastaneye o kadar alışmışım ki evim gibi de olmuş bir yandan. insanlar muayene olmaya, tedavi görmeye geliyorlar, bakıyorum insanlar montla kabanla geziyor doğal olarak, işlerini halledip çıkacaklar. önlükle ya da scrubsla gezinmeyi geçiyorum, bu normal çünkü ama ben omzumda şalla, sanki lise koridorlarında geziniyormuş gibi takılıyorum hastanenin içinde. düşününce bu durum çok komik geliyor bana. hastane ama okul. okul ama hastane. hahahhaha :))
Yazdığınız dönem birde çok belirgin hissetmiştim sayın clarice. Okuduğum lise dağın başı bir yerdeydi, doğru düzgün araba geçmiyordu. Bundan 3 ay sonra okula ambulans falan geliyordu bir garip olmuştum ama alıştım tabii sonra.
:))
bazen tek ihtiyacının bu olduğunu düşünüyor insan. bir kere sarılsan her şey güzelleşecek sanki, öyle bir istek, öyle bir ihtiyaç. öyle yoğun bir arzuya dönüşüyor ki bazen, sanki vücudunuzdaki tüm hücreler tek tek, ayrı ayrı istiyorlar bu sarılmayı, ihtiyaç duyuyorlar o ana. sıcacık bir şey, hem maddi hem manevi olarak. hiç hissetmediğiniz kadar güvende hissetmek gibi. zihninizin boşalması, hayat sadece o andan ibaretmiş gibi hissetmek, biraz teslim olmak gibi. diğer her şey bir anlığına da olsa önemini yitirecek sanki. öyle olacağına inanıyor yani insan...
o anda yaşanmakta olunan duygu en güçlü duygu ama bu duyguların neredeyse hepsi bir süre sonra yoğunluklarını yitiriyor. ilk hissedildikleri andaki kadar güçlü hissedilmiyorlar bir süre sonra. hatta bir süre sonra o duyguyu hiç hissetmemiş gibi bile oluyor insan. nefret, aşk, öfke, mutluluk vs. birçok durum için bu şekilde bu hisler. belli bir olay aklınıza geldiğinde tekrar yaşamış gibi oluyorsunuz o hissi ama genel itibariyle o kadar da güçlü şeyler değil birçoğu.
yoğunluğunu yitirmeyeceğini düşündüğüm birkaç duygu var. mesela insanlar evladını kaybediyor, bunun acısının hiç geçmeyeceğini düşünüyorum. ne kadar zaman geçerse geçsin insanın kalbini acıtmaya devam edecek bir duygu bu. ya da çok kötü bir şeye neden olmanın vereceği vicdan azabı. ömür boyu insanın peşini bırakmayacak, uykularını kaçıracak bir his olduğunu düşünüyorum. ya da bir büyük bir haksızlığa uğramış olmanın vereceği acı ve çaresizlik, bu duygu da insanın kolay kolay kurtulamayacağı bir duygu olsa gerek. bu saydığım duyguların hepsi çok ağır ve güçlü geliyor bana, allah kimseye yaşatmasın gerçekten.
yoğunluğunu yitirmeyeceğini düşündüğüm birkaç duygu var. mesela insanlar evladını kaybediyor, bunun acısının hiç geçmeyeceğini düşünüyorum. ne kadar zaman geçerse geçsin insanın kalbini acıtmaya devam edecek bir duygu bu. ya da çok kötü bir şeye neden olmanın vereceği vicdan azabı. ömür boyu insanın peşini bırakmayacak, uykularını kaçıracak bir his olduğunu düşünüyorum. ya da bir büyük bir haksızlığa uğramış olmanın vereceği acı ve çaresizlik, bu duygu da insanın kolay kolay kurtulamayacağı bir duygu olsa gerek. bu saydığım duyguların hepsi çok ağır ve güçlü geliyor bana, allah kimseye yaşatmasın gerçekten.
kütüphanede çalışırken bazen bir anda bağırmak geliyor içimden. "neden, ne için çalışıyoruz bu kadar? manyak mıyız gençler?" filan diyerek bir isyan başlatasım geliyor. ya da bazen nispeten geç saatlerde gitmiş oluyorum, bakıyorum her yer dolu. o zaman da şöyle diyesim geliyor, "oğlum başka işiniz yok mu sizin ya, bu saatte gelmişsiniz, derdiniz ne sizin acaba?" bazen de üniversite sınavına çalışan gençleri görüyorum, onlara da "kaçın gençleeeer, bulaşmayın bu işlere." diyesim geliyor. bulaşmayıp ne yapacaklarsa sanki ahahahha. öyle bir anlık saçma şeyler geliyor işte aklıma, böyle bağırsam ne olur acaba diye geçiyor içimden. daha hiç bağırmadım ama bakalım, çalışmaktan çıldırdığım bir gün bir anda kendimi tutamayıp bağırabilirim.
babamın ailesinin bazı yönlerden çok değişik özellikleri var, hiç tasvip etmeyeceğim ve rahatsız edici bulduğum şeyler bunlar. ama annemin ailesinde de farklı yönlerden hoşuma gitmeyen şeyler var. çünkü bütün insanların hem iyi hem kötü tarafları var. tasvip etmediğim şeylerin yanında güzel özellikleri de var yani bu insanların çoğunun. hoşlanmadığım kişiler olduğu gibi çok sevdiğim insanlar da var her iki taraftan da.
baba tarafından bazı akrabalarımın beni sevmediğini biliyorum, hissediyorum. aslında benimle kişisel bir problemleri olduğundan değil, farklı şeyler giriyor işte araya. ben de bayılmıyorum zaten onlara. bir iki tanesinin elle tutulur hiç iyi yanı yok doğrusu, en azından bana karşı yok, onlardan tamamen uzak durmak en güvenlisi. ama diğerleriyle medeni bir çerçevede ve gerekli mesafe korunarak bir şekilde iletişim ve ilişkileri sürdürmeye çalışıyorum. sanırım burada önemli olan şey mesafeyi koruyabilmek, bazen karşı taraf tarafından çizgi aşılıyor ama yine de idare edebildiğimi düşünüyorum. bir de çok umursamamak lazım insanları, yani birini sevmemek bile içinde umursamayı barındırıyor. çok yakın, çok samimi olmak gibi bir amacım zaten yok, tarzlarımız da uyuşmuyor zaten, insani ilişkiler belli bir ölçüde devam etsin bana yeter. ama bunu samimiyetsiz ilişkiler şeklinde düşünmeyin, böyle bir durum değil bahsettiğim. bazı şeyleri de babamın hatırı için yapıyorum açıkçası, babam akrabalık ilişkilerine çok önem veriyor, o mutlu olsun istiyorum ben de.
bir de büyüdükçe insanlarla empati yapmayı öğrendim, bana anlamsız gelen şeylerin onlar için anlamlı olabileceğini anladım. bu da bana yardımcı oldu birçok açıdan. babamın babası olan dedem sert birisi, bazı şeylerden dolayı dedemi hiç sevmezdim küçükken. 10 yıl kadar önce bir dönem bu dedemle biraz fazla vakit geçirdik bazı nedenlerden ötürü. sonra ben dedeme alıştım, onu anlamayı öğrendim. yaşam tarzı bence saçma ama onun bildiği tarz bu demek ki diye düşünmeye başladım. dedemin iyi yönleri olduğunu gördüm. dedem soğuk biri mesela, normalde hoş geldin filan demek için öylesine sarıldığım dedeme sıkı sıkı, uzun uzun ve sevgi dolu sarılmaya başladım. ilk başlarda ona ilginç gelmişti sanırım, böyle duygusal şeylere alışkın değil çünkü, biliyorum. ama bir süre sonra bir baktım ki dedem de bana karşılık veriyor. beni sevdiğini hissetmeye başladım. aramızda bir sıcaklık oluştu, seviyorum artık dedemi. :)) yani sanırım güzel adımlar atmak güzel şeylere sebep olabiliyor bazen.
baba tarafından bazı akrabalarımın beni sevmediğini biliyorum, hissediyorum. aslında benimle kişisel bir problemleri olduğundan değil, farklı şeyler giriyor işte araya. ben de bayılmıyorum zaten onlara. bir iki tanesinin elle tutulur hiç iyi yanı yok doğrusu, en azından bana karşı yok, onlardan tamamen uzak durmak en güvenlisi. ama diğerleriyle medeni bir çerçevede ve gerekli mesafe korunarak bir şekilde iletişim ve ilişkileri sürdürmeye çalışıyorum. sanırım burada önemli olan şey mesafeyi koruyabilmek, bazen karşı taraf tarafından çizgi aşılıyor ama yine de idare edebildiğimi düşünüyorum. bir de çok umursamamak lazım insanları, yani birini sevmemek bile içinde umursamayı barındırıyor. çok yakın, çok samimi olmak gibi bir amacım zaten yok, tarzlarımız da uyuşmuyor zaten, insani ilişkiler belli bir ölçüde devam etsin bana yeter. ama bunu samimiyetsiz ilişkiler şeklinde düşünmeyin, böyle bir durum değil bahsettiğim. bazı şeyleri de babamın hatırı için yapıyorum açıkçası, babam akrabalık ilişkilerine çok önem veriyor, o mutlu olsun istiyorum ben de.
bir de büyüdükçe insanlarla empati yapmayı öğrendim, bana anlamsız gelen şeylerin onlar için anlamlı olabileceğini anladım. bu da bana yardımcı oldu birçok açıdan. babamın babası olan dedem sert birisi, bazı şeylerden dolayı dedemi hiç sevmezdim küçükken. 10 yıl kadar önce bir dönem bu dedemle biraz fazla vakit geçirdik bazı nedenlerden ötürü. sonra ben dedeme alıştım, onu anlamayı öğrendim. yaşam tarzı bence saçma ama onun bildiği tarz bu demek ki diye düşünmeye başladım. dedemin iyi yönleri olduğunu gördüm. dedem soğuk biri mesela, normalde hoş geldin filan demek için öylesine sarıldığım dedeme sıkı sıkı, uzun uzun ve sevgi dolu sarılmaya başladım. ilk başlarda ona ilginç gelmişti sanırım, böyle duygusal şeylere alışkın değil çünkü, biliyorum. ama bir süre sonra bir baktım ki dedem de bana karşılık veriyor. beni sevdiğini hissetmeye başladım. aramızda bir sıcaklık oluştu, seviyorum artık dedemi. :)) yani sanırım güzel adımlar atmak güzel şeylere sebep olabiliyor bazen.
bu sitede bazı abiler var, hiçbir fırsatı kaçırmadan olta atıyorlar. gerçekten takdir edilesi bir azimleri var. xx kromozomlu birinin yazdığı bir sorunun altına bakıyorsunuz, bir yolunu bulmuş ve şansını denemiş abi. bazen çok alakasız bir konuyu oraya bağlıyorlar, hiç acımıyorlar. bazen soruyu soran kişi bu abiler oluyor. "yalnız uyuyanlar var mı?" ya da "siz de mi yalnızsınız?" tarzında bir soru başlığı görüyorsunuz. abi gece yazmış, anlatabiliyor muyum? gece soruları bunlar yani. öyle işte, çok komik aslında trajikomik şeyler dönüyor burda.
Kskskskssk “ya ama biz üzüldüğünü pek anlayamadık bir nude göndersen anlarız” :p
ahahhaha bu birkaç tık üst versiyon, zaten dediğim gibi, abi er ya da geç konuyu buna bağlayacak jdfjkd
contact lense göre çok daha güvenli olandır. benim gözlerim bozuk değil, yani gözlük ya da lens kullanmıyorum ama başlığı görünce bu konuyla alakalı bir şeyler söylemek istedim. contact lensleri kullanmak isteyenlerin günlük olanlardan tercih etmesi tavsiye ediliyor. aylık olanlar yani bir süre boyunca temizlenip tekrar tekrar kullanılanlar enfeksiyonlar açısından oldukça tehlikeliymiş. gözünüzde lens varken musluk suyuyla yüzünüzü yıkamanız bile bir risk oluşturuyor. eğer maliyetli olması vb. durumlardan ötürü her gün günlük lens kullanma şansınız yoksa lens kullanma işini daha nadir gerçekleştirmeniz daha doğru olacaktır. yani birkaç tane günlük lens alıp bunları gözlük kullanmanızın rahat olmayacağı günlerde kullanmayı tercih edebilirsiniz. bu tür zamanlar haricinde gözlüğünüzü kullanırsınız. böylece kendinizi keratit, konjonktivit vb. enfeksiyonlardan korumuş olacaksınız.
bu arada bazı insanlara gözlük çok yakışıyor bence. gözlüklü halini sevmeyenler, gözlüğü kendine yakıştıramayanlar oluyor ama bence gözlüklü halinizi de sevin, o haliniz de çok güzel. :))
bu arada bazı insanlara gözlük çok yakışıyor bence. gözlüklü halini sevmeyenler, gözlüğü kendine yakıştıramayanlar oluyor ama bence gözlüklü halinizi de sevin, o haliniz de çok güzel. :))
Gözlerin nasıl bozulmadı bi taktiğin var mı
Fazla pozitif olunca bozulmuyor zaar
yok ya pozitiflikten değil hahaha. açıkçası genetik olduğunu düşünüyorum, babamın yaşı ilerlediği için yakını iyi göremiyor mesela ama uzağı acayip iyi görüyor. babama çektiğim için böyle diye düşünüyorum.
ama bir taktik istemişsiniz, o yüzden şunu söyleyeyim. yakına odaklanıp bir iş yaparken yani okurken, çalışırken vs 20 dk'da bir işinizi bırakıp 2 dk uzaklara bakmanız gözünüz için iyi ve gerekli bir şey, numaranızın ilerlemesinin önüne geçebilir. 20'ye 2 kuralı diyebiliriz. aklınızda bulunsun :)
ama bir taktik istemişsiniz, o yüzden şunu söyleyeyim. yakına odaklanıp bir iş yaparken yani okurken, çalışırken vs 20 dk'da bir işinizi bırakıp 2 dk uzaklara bakmanız gözünüz için iyi ve gerekli bir şey, numaranızın ilerlemesinin önüne geçebilir. 20'ye 2 kuralı diyebiliriz. aklınızda bulunsun :)
öğle yemeğinde makarna yedim, akşam yemeğinde de başka bir çeşit makarna yedim. yetmedi, az önce de noodle yedim.
düşünüyorum da keşke kahvaltıda da makarna yeseymişim. makarna kalp ben.
düşünüyorum da keşke kahvaltıda da makarna yeseymişim. makarna kalp ben.
Makarna seni yemiş olmasın tatlılığına dayanamayıp
Hahahahah 🤭😅♥️
insanın kendine yaptığı bir haksızlık hatta saygısızlıktır. değer verdiğiniz kişi sizi umursamıyorsa verdiğiniz değeri hak etmiyordur, net. ve verdiğiniz değeri hak etmeyen kişilerin hayatınızda bulunmasına gerek yoktur, hayatınızda yer almaya hakları da yoktur. hayatınız değerli, zamanınız değerli, siz değerlisiniz. hayatınız için gerekli olan tek insan sizsiniz, siz olmazsanız hayatınız olmaz. ama anne babanız dahil olmak üzere diğer insanların hiçbiri yaşamanız için şart değil, onlar olmadan da hayatınız olur yani, tam olarak ifade edebildim mi bilmiyorum. bu sebepten ötürü birisi hayatınızda olmayı hak etmiyorsa onu hayatınızda tutmayın.
birisine değer veriyorsanız o kişi de size değer veriyor olmalı. sizden gördüğü değerin karşılığı olarak sizi umursamaması gibi bir durum söz konusu olmamalı. o kişiyi hayatınızda tutmaya devam etmeniz üzülmenize sebep olmaktan ve öz saygınızı zedelemekten başka işe yaramayacaktır. sizi umursamayan biri için üzülmenize değer mi, değmez. o yüzden yol verin gitsinler efendim. :)
edit: bazı şeylerin yanlış anlaşılabileceğini düşünerek açıklama yapmak istiyorum. bir insanın hayatınızda olmayı hak etmediğini anlamak öyle bir iki seferlik olaylar sayesinde olmaz. birisi sizi kronik bir şekilde umursamayıp sizi değersiz hissettirdiğinde bu duruma müdahale etmelisiniz. yani öyle bir iki kere beni umursamadı diye insanları silemeyiz, silmemeliyiz. iletişim güzeldir, öncelikle doğru bir iletişimle karşımızdakine onun tavırlarının bize ne hissettirdiğini açıklamalıyız, kendisini ifade etmesine ve hatasını düzeltmesine izin vermeliyiz. baktık ki hala bizi umursamıyor, o zaman yapacak bir şey yok, bu durumda mesafemizi koyup kendimizi korumamız gerekir. o kişiye insan olduğundan ötürü hak ettiği değeri yine vermeliyiz ama bunun haricinde hayatımızda önemli bir yere sahip olmasına müsaade etmemeliyiz.
birisine değer veriyorsanız o kişi de size değer veriyor olmalı. sizden gördüğü değerin karşılığı olarak sizi umursamaması gibi bir durum söz konusu olmamalı. o kişiyi hayatınızda tutmaya devam etmeniz üzülmenize sebep olmaktan ve öz saygınızı zedelemekten başka işe yaramayacaktır. sizi umursamayan biri için üzülmenize değer mi, değmez. o yüzden yol verin gitsinler efendim. :)
edit: bazı şeylerin yanlış anlaşılabileceğini düşünerek açıklama yapmak istiyorum. bir insanın hayatınızda olmayı hak etmediğini anlamak öyle bir iki seferlik olaylar sayesinde olmaz. birisi sizi kronik bir şekilde umursamayıp sizi değersiz hissettirdiğinde bu duruma müdahale etmelisiniz. yani öyle bir iki kere beni umursamadı diye insanları silemeyiz, silmemeliyiz. iletişim güzeldir, öncelikle doğru bir iletişimle karşımızdakine onun tavırlarının bize ne hissettirdiğini açıklamalıyız, kendisini ifade etmesine ve hatasını düzeltmesine izin vermeliyiz. baktık ki hala bizi umursamıyor, o zaman yapacak bir şey yok, bu durumda mesafemizi koyup kendimizi korumamız gerekir. o kişiye insan olduğundan ötürü hak ettiği değeri yine vermeliyiz ama bunun haricinde hayatımızda önemli bir yere sahip olmasına müsaade etmemeliyiz.
Buna ihtiyacım vardı teşekkürler sayın clarice starling :')
rica ederim, hayatımızda yer almayı hak etmeyen tüm varlıklardan kurtulmamızı temenni ediyorum :))
Değersiz hissettirildiğim zamanlar gelip tekrar okuyacağım, kaleminize sağlık :)
Teşekkür ederim :)) çok değerli olduğunuzu asla unutmayın :))
yanlış hatırlamıyorsam "hepsi 1" ismiyle bir dizisi vardı bu grubun. dizinin popüler olduğu zamanlarda ilkokulda sınıftaki birkaç kız teneffüste "hepsicilik" oynuyorlardı. her biri bir karakter oluyor filan. şu an aklıma geldi de ne kadar saçma bir şey ya, o zaman da saçma geliyordu gerçi bana, diziyi de izlemiyordum zaten. ama sınıfın o spesifik kız grubu için bayağı eğlenceli bir aktiviteydi demek ki. her teneffüs oynadıklarına göre...
not: bu spesifik kız grubu bazen de winx oyunu oynuyorlardı, her biri bir peri oluyor vs. ben onu da pek izlemediğim için o konuya da çok uzak kalıyordum...
not: bu spesifik kız grubu bazen de winx oyunu oynuyorlardı, her biri bir peri oluyor vs. ben onu da pek izlemediğim için o konuya da çok uzak kalıyordum...
benim acayip değişik bir sözlü anım var. korkunç bir gün geçiriyordum birtakım nedenlerden ötürü. o gün o sınava nasıl gittim, nasıl girdim anlatamam. ama hocam o kadar tatlıydı ki, hayatım boyunca unutmayacağım kendisini. sözlü anında yaşanan şeyler fazlaca özel olduğu için detaylıca anlatamıyorum ama gerçekten o günü ömrümün sonuna kadar hatırlayacağım. anlayışlı ve güzel kalpli hocalarımız iyi ki varlar. :)
O senin güzel kalbinden :)
yaaa :)) tatlılığın sözlük karşılığı mısınız acaba?
Kulaklığımı okuldaki dolabımda unutmuşum. Kalbim acıyor, bu acıyla nasıl başa çıkarım bilmiyorum.
Bayılcam galiba :((
fark ettim de ne kadar buruk bir tamlama. gereksiz bir şekilde dramatize edesim geldi sanırım. ama sanki içinde büyük bir hüzün barındırdığı hissediliyor gibi. altında belki sadece iki kişinin bildiği yürek parçalayıcı hikayeler var gibi. niye bir anda duygusala bağladım ben de bilmiyorum ama bir an düşününce öyle geldi işte.
başka birisine dönüşmemek için çabalıyorum. malum, öfke kontrolü önemli. ama nadiren ani ve sert tepkiler verdiğim oluyor, sonradan bakıp diyorum ki "ne gerek vardı bu tepkiye?" genellikle kontrollü ve sakin davranmaya çalışıyorum ama eğer aynı kişi tarafından kronik olarak sinirlendirilirsem, çileden çıkarılırsam yani, o zaman ruhsuzlaşıyorum o insana karşı. yine sakin davranıyorum vs. ama sanki o insan benim için tüm önemini yitirmiş gibi hissediyorum. karşımdaki kişi sinirlendiğimi, rahatsız olduğumu bildiği halde beni sinirlendirecek şeyler yapmaya devam ediyorsa, öyle bir his geliyor ki, sanki o insan benim için hiçbir zaman değerli olmamış filan gibi hissetmeye başlıyorum, öyle yoğun bir soğuma geliyor yani, bunun sonuncunda da o kişiden uzaklaşıyorum ister istemez. ki yapılacak en mantıklı şey bu sanırım.
bir gün şeker hastası olursam bilin ki sebebi bu hanımefendidir.
Ben oldum bile senin yüzünden ;)
AHHAHS :))
size burada bu insanın sahip olması gereken özelliklerin upuzun bir listesini çıkarabilirim. daha geniş bir vakitte yapayım bunu ama şu an başlığı görmüşken bir şey söylemek istedim. hepimizin aklında bu liste var, hepimiz bir şeyler bekliyoruz aşık olacağımız kişiden. merhametli olsun, samimi olsun, her zaman yanımda olup bana destek olsun vs vs. ama arada bir kendimize dönüp bakmamız gerektiğini hatırlatmak istiyorum. "ben aşık olunası biri miyim? aşık olunası insanın sahip olması gerektiğini düşündüğüm özellikleri taşıyor muyum? merhametli miyim, gösterilmesini umduğum sevgiyi gösterebilen biri miyim?" bu soruları ara ara kendimize yöneltirsek eksikliklerimizi daha iyi görüp daha iyi biri olmaya çalışabiliriz diye düşünüyorum. beklediğimiz şeyleri karşımızdakine sunmalıyız ki, biz de o güzel özellikleri hak ediyor olalım. öyle işte, küçük bir hatırlatma.
insanların kendisiyle ölümüne çeliştiği, samimiyetsizliklerinin doruğa ulaştığı anlara şahit olmak. o başka bir şey söylüyor ama mesela sen durumun aslını biliyorsun ya, o anlar işte. komik mi, değil. ama içten içe gülüyorum, biraz buruk biraz sarkastik bir şekilde.
ağlaya ağlaya yemek yemek isteyen biri için yiyecek tavsiyeleriniz nelerdir? ağlarken en iyi ne gider? kendim için değil, yakın bir arkadaşım için soruyorum.
ben peçete yiyorum
Şimdi tuzlu ya yanında bir shot limon güzel.olur
peçete yiyemezmiş, lezzetli bir şeyler olsunmuş
limonu bi düşünecekmiş
dondurma, nutella gibi şeyler
boğaza kaçmayacak şeyler yani
hıçkırırken ölüyordum da bir keresinde, tecrübe bunlar hep
evet arkadaşım da o yüzden sordu sdkjd
soğandır efenim. tıkanan genizi açar, burundan nefes almayı kolaylaştırır. arkadaşınıza iyi dileklerimi iletin sn clarice :(
İyi dilekleriniz için teşekkür ediyormuş. Soğan fikrini beğenmemiş ama :(
bu çağ için fazla ütopik evet sn clarice haklı arkadaşınız. belki yeni çağ zamanlarında uygulanıyordur ama.. .
:))
Fazla çiğneme gerektirmeyecek ve mümkünse sert değil daha soft bir şeyler yemesini öneririm malum ağlarken ne zaman yutkunacağını kestiremeyeceği için çok sorun olabilir.
Teşekkürler sayın limon :)
Rica ederim umarım daha iyidir arkadaşınız sayın clarice starling :)
Evet daha iyiymiş :)
Kapanış konuşması yapmak istedim. İyi geceler diyeceğim ama sabah oldu sayılır. Dün hiç güzel bir gün değildi, benim açımdan bugün de güzel olmayacak gibi, ama olumsuz şeyler söyleyerek olumsuzluğu çağırmak istemiyorum. O nedenle birkaç güzel dilek bırakayım. Umarım şu an hepiniz sıcak yataklarınızda huzurlu bir şekilde uyuyorsunuzdur. Bugünün hepimiz için çok verimli ve keyifli geçmesini diliyorum. Hatta o kadar güzel ve özel şeyler olsun ki hayatımız boyunca hep güzel hatırlayalım 02.02.2022'yi.
Uzakta olan, hakkında konuşulan kimse veya şeyi belirten söz. "uzakta olan". yakında olsaydı "o" olmazdı, başka bir şey olurdu. yakında olsaydı "biz" olurduk belki mesela. yakında olsaydı hakkında konuşulmazdı, birlikte konuşuyor olurduk, mesela.
bir de bayıl istersen clarice :/
önce saçma sapan makyajlar yapıyoruz, yüzümüze resim filan çizebiliriz mesela. ama tabi saçma olmak zorunda değil, güzel şeyler de yapabilirsiniz, neyse. makyaj yaparken müzik dinliyoruz, şarkıya eşlik ediyoruz, oturduğumuz yerde dans ediyoruz ufak ufak. makyajımız bittikten sonra cildimizi güzelce temizliyoruz. birkaç adımlık bir cilt bakımı yapıyoruz. maske filan işte, ne isterseniz. sonra duşumuzu alıyoruz. duştan çıktıktan sonra da cilt bakımına devam ediyoruz. cildimizi güzelce nemlendiriyoruz, saçlarımıza yağ filan sürüyoruz. bir bakmışız cildimiz bebek poposu gibi olmuş, saçlarımız yumuşacık vs. diyoruz ki "evet, hayat iğrenç. insanlardan da nefret ediyorum ama cildim bebek poposu gibi." sonuçta bebek poposu gibi bir cilt kimi mutlu etmez ki?
bu yaşıma geldim, hala bazı yemekleri yerken çok zorlanıyorum, ağlayasım geliyor tadını sevmediğim için, midem bulanıyor kokusundan. annem "bir şey olmaz kızım, sağlıklı olduğu için yemeye çalış. doğru düzgün beslenmiyorsun, sonra halim yok, yorgunum diyorsun." diyor. ve ben ağlamaklı bir şekilde, sırf sağlıklı olduğu için o yemeği yiyorum.
bazılarını aşırı sağlıklı da olsa yemiyorum bu arada, yiyemiyorum. üstüne para verseler yiyemem onları. ama işte, tolere edebileceklerimden bir şekilde faydalanmaya çalışıyorum... yine de yemeği sevmiyorum diye ağlayasımın gelmesi çok saçma geliyor düşününce, sanki 15 yıl önce bırakmış olmam gerekirmiş bu hissi gibi.
bazılarını aşırı sağlıklı da olsa yemiyorum bu arada, yiyemiyorum. üstüne para verseler yiyemem onları. ama işte, tolere edebileceklerimden bir şekilde faydalanmaya çalışıyorum... yine de yemeği sevmiyorum diye ağlayasımın gelmesi çok saçma geliyor düşününce, sanki 15 yıl önce bırakmış olmam gerekirmiş bu hissi gibi.
Önüme pırasa koyulduğunda oluyor bu bana bir de ısıtılmış patatesli kızartmasında
Bir kere annemle kavga ettim kızartmayı ısıttı diye, yemeyeceğim diye ağlamıştım
pırasanın gözünü seveyim ya ahhkjasjdj
Yok artık!!!!
beni ağlatanlar hayvansal ürünler oluyor genelde :( sebzeler kalp ben ama işte sebzeler yeterli proteini veremiyorlar maalesef :((
ben bir kısrak gibi gelmişim dünyaya, şahlanıp koşmak içimde var.
sefiller-Thénardierler. hem adam hem de kadın o kadar mide bulandırıcı ki, tam birbirlerine uygunlar. her türlü pislik bunlarda var. şerefsiz, açgözlü, taş kalpli, ruhsuz pislikler.
kurgusal karakterlere neden bu kadar yükseldim bir anda ben de anlamadım. :/
kurgusal karakterlere neden bu kadar yükseldim bir anda ben de anlamadım. :/
Ah be cosette :(
bu gece de cosette için ağlayalım o halde :(
Aralarından en sefili jean valjean'di ya, ona ağlamayı düşünüyom. Cosette'in sonradan yüzü güldü sayılır
jean valjean kendisi için ağlamamızı istemezdi bence, onun erdemliliğine yakışmaz arkasından ağlamamız :)
Yakk 🚬🚬
bu olur ama, buna itiraz edeceğini sanmam :)
katranı kaynatsan olur mu şeker, cinsine tükürdüğüm cinsine çeker.
daha farklı, daha uygunsuz ifade ediliş şekilleri de varmış bu atasözünün ama bu versiyonu da gayet yeterli.
daha farklı, daha uygunsuz ifade ediliş şekilleri de varmış bu atasözünün ama bu versiyonu da gayet yeterli.
What though the radiance
which was once so bright
Be now for ever taken from my sight,
Though nothing can bring back the hour
Of splendour in the grass,
of glory in the flower,
We will grieve not, rather find
Strength in what remains behind;
in the primal sympathy
Which having been must ever be;
in the soothing thoughts that spring
Out of human suffering;
in the faith that looks through death,
in years that bring the philosophic mind.
which was once so bright
Be now for ever taken from my sight,
Though nothing can bring back the hour
Of splendour in the grass,
of glory in the flower,
We will grieve not, rather find
Strength in what remains behind;
in the primal sympathy
Which having been must ever be;
in the soothing thoughts that spring
Out of human suffering;
in the faith that looks through death,
in years that bring the philosophic mind.
en sevdiğim kitap olan kitabı yıllar önce sahaftan almıştık babamla birlikte. tabi o zaman o kitabın en sevdiğim kitap olacağını bilmiyordum. üniversite sınavına hazırlandığım sene okuyordum kitabı, o nedenle çok uzun sürmüştü bitirmem. aylarca çantamda bana eşlik etti, çok zaman geçirdik birlikte. okurken durup düşünürdüm uzun uzun, bazı sayfaları birkaç kez okurdum filan. düşünsenize, benden önce hiç tanımadığım biri de o kitaba dokundu, onu okudu, çantasında taşıdı. benim aylarıma eşlik eden kitap, başkasının da hayatının bir bölümüne eşlik etti. o kişinin yaşadığı bir şeylere şahit oldu. o kişi de belki uzun uzun düşündü okurken, tıpkı benim yaptığım gibi. kitabımın ilk sahibi nasıl biriydi acaba, o da beğenmiş miydi kitabı? bunları düşünmek ilginç ve keyif verici geliyor bana.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?