İngilizce'yi de, türkçe'ye yakın bir hakimiyetle kullanıyorum, ana dil seviyesinde bir ingilizcem var. ancak ne olursa olsun ana dilim değil. bazen gerçeklerin ağırlığından kaçmak için söyleyeceğim şeyleri ingilizce söylüyorum. türkçe duymazsam kalbime o kadar etkimiyor, ağırlığı altında ezilmiyorum çünkü. "i screwed up" demek " her şeyi batırdım, mahvettim" demekten daha kolay benim için. bir gerçeklerden kaçış mekanizması olarak dil değiştiriyorum yani işin 'türkçesi'.
Hata yapmadığım, iyi niyetli de olsam yaptığım işin sonucu yüzünden kimseyi kırmadığım, sevdiklerimi üzmediğim bir evrende yaşamak isterdim. Onlar hata yapsın, bir şekilde kalkarız altından. Ama kendim yapıp da onları üzünce dayanamıyorum, taşikardi geçirmenin sınırından dönüyorum, içim parçalanıyor. Keşke direkt yanlış yapma, yalan söyleme eylemlerini gerçekleştiremediğim bir evren mümkün olsaydı.
(bkz: seviyorum uleeeen!)
şaka bir yana, ömür adamaya değen yegane meslektir zannımca. zaman kaybı değildir, ulvidir. doktor olur muyum bilmiyorum, inanın ama okumaktan bu denli mutlu olacağım başka bir fakülte yoktur benim için. bir daha gelsem bir daha tıp okurdum. doktorluğu icra etmek de çok isterim elbette; öldürmesinler yeter, başka ihsan istemem.
Edit: şu an bu kadar istekli değilim, her yıl gittikçe azalıyor.
şaka bir yana, ömür adamaya değen yegane meslektir zannımca. zaman kaybı değildir, ulvidir. doktor olur muyum bilmiyorum, inanın ama okumaktan bu denli mutlu olacağım başka bir fakülte yoktur benim için. bir daha gelsem bir daha tıp okurdum. doktorluğu icra etmek de çok isterim elbette; öldürmesinler yeter, başka ihsan istemem.
Edit: şu an bu kadar istekli değilim, her yıl gittikçe azalıyor.
yazdıktan sonra fark ettim ki tıp okumak için çalışmak lazım, ben gideyim sayın yazarlar. az ilim öğrenip geleyim.
klasiktir; clapton'ı en yakından, en samimi hissettiğimiz versiyonudur. şu saatte huzur verir.
Ankara'nın merkezinde ikamet etmekteyim. son altı sene içerisinde bir sene, (hangi sene olduğunu gerçekten hatırlamıyorum, kusuruma bakmayın) bir yaz akşamı; kulağımda kulaklık, cebimde cüzi miktarda para ile gençlik caddesi'nden başlayıp 7. Cadde'den geçip beşevler üzerinden dönen klasik yürüyüş güzergahımda ilerlemek niyetiyle evden çıkmıştım. cüzi miktarda para ise mado'dan alacağım dondurma içindir, bu notu da düşeyim hahahah:) hep yaptığım bir iş olduğundan herhangi bir aksilik, komplikasyon beklemedim, çıktım evden. çıktığımda gördüğüm manzara afallatıcı ve keyif kaçırıcıydı: tüm gençlik caddesi sarı kırmızıya boyanmış, "şampiyon galatasaray" ve benzeri naralarla huzurlu yürüyüşüm katledilmişti. biraz durup insanları gözlemledim, davranışlarına dikkat ettim. akşam dokuz civarı, giyinip kuşanıp türlü boyalarla kendilerini boyayıp meşaleler yakarak evinden çıkıp arabasına atlayıp ankara'nın ana arterlerinden birini tıkayıp saatlerce avazı çıktığı kadar bağırmayı seçen bu insanları inceledim sayın yazarlar. neresinden tutarsanız elinizde kalır gibiydi ilk başta. ancak sonra fark ettim ki bu insanlar çok düşünen insanlar değildi, içlerindeki o kor tutkuyla körü körüne herhangi bir konsepte ya da insana bağlanabilen insanlardı bu insanlar. skeptik ve yabancı değildiler. mösyö meursault'nun yaşadığını yaşayamaz, bireyselliğin getirdiği düşünce dünyasında kaybolma deneyimini yaşayamazlardı. tutkuları, inanç ve bir tutam bağnazlıkla harmanlanmıştı. ama yalnız değildiler, mutsuz değildiler. ve aksine birliktelikleri korkutucu derecede güçlü ve vahşi bir topluluk yaratmıştı. tekiller için ürkütücüydüler: hem bu kadar basit ve kendi ellerinde olmayan, saçma bir şeye bu kadar mutlu olabildikleri için hem de vandal ve barbar olabildikleri için. bir tarafım imrendi, bir tarafım ürktü. ürken taraf baskın geldi, dondurma falan yemedim. eve döndüm.
Muazzam entry elegantmoon
yaşanması gerekli olan bir deneyimdi benim için sayın shogun. yaşadıkça perspektif kazanıyor insan. o insanların yaşadıklarını ve hissettiklerini hiçbir zaman yaşayamayacağımı anladım o gün. düşündükçe yalnızlaşıyor, yalnızlaştıkça düşünüyoruz. her geçen gün o taraftan ve o denli bir mutluluğu yaşama ihtimalinden uzaklaşıyoruz. toplumla, toplulukla mutlu olabilmeyi deneyimleyebileceğimi düşünmüyorum hiçbir zaman. imrendim kısacası:)
Hem böyle bir olay yaşamanıza hem planlarınızın bozulmasına hem de dondurmayı yiyememiş olmanıza çok üzüldüm sayın elegantmoon. 😔
Bir insanın iç dünyası ne kadar zenginse dışardan o kadar az şeye ihtiyaç duyar sayın elegantmoon.ve yalnızlaşır.sizin de iç dünyanız çok zengin bence öyle düşünün :)
üzülmeyin sayın kaira, bende yeri ayrıdır bu olayın:) biraz anlayış getirdi, biraz gözlerimi açtı diyelim. bir gün tanışırsak dondurma yemeye gidelim ama okula yakın zaten:)
Harika olur sayın elegantmoon, sanırım dondurma için kimliklerimizi ortaya dökmemiz zaruri😅
bir gün ifşa olursak birbirimize, gidelim lütfen sayın kaira:)
hahahah sağ olun shogun. yorumlarınız da sözlükteki varlığınız da her zaman mutlu ediyor beni.
ben 1-2 özensiz davranışımdan dolayı sanırım birkaç kişiye oldum. ama sözlükteki varlığımdan sadece üç kişiyi haberdar ettim. bunlardan biri bizim fakültede bile değil. dolayısıyla ellemeyin bana sayın yazarlar; hayat zor, fakülte zor, burada kendi habitatımda zaman geçiriyor gibi hissediyorum. bilenler, bilmeyenlere söylemesin, şşşşt!
Tanımadan sevdiğim yazarlardan biri olduğundan nickinin anlamını merak edip google'a yazmış idim. devamında ise ekşi'de de bu başlığın olduğunu fark edip oradaki tanımlardan birini izninizle çalıyorum: "seitai shogun kelimesinin kısa halidir. barbarları yenen general anlamına gelir. zamanında japonya'nın kuzeyinde yaşayan relatifli geri kalmış bir halk olan ainuliari yenmeye yollanan generallere verilen sıfattır. daha sonra sadece tek kişiye verilen imparator yerine ülkeyi yöneten kralvari bir feodal makama dönüşmüştür."
kendisi daha kapsamlı ve doğru bilgiyi verir umarım bizlere. Sayın shogun'a tus'ta başarılar, umarım her şey istediği gibi olur. Bir gün tanışmak dileğiyle:)
kendisi daha kapsamlı ve doğru bilgiyi verir umarım bizlere. Sayın shogun'a tus'ta başarılar, umarım her şey istediği gibi olur. Bir gün tanışmak dileğiyle:)
Sözlüğün primer aktivitelerinden biridir. Ben yapmıyorum açıkçası ama yapmak çok doğal ve normaldir ve sözlüğün işleyişine uygundur. Buradan geçen gün beş dakika içerisinde otuz altı entryime beğeni atan sayın yazara da teşekkür etmek istiyorum. iyi günler:))
3. cadde'deki aspaya'ya gitmeden Gütf diploması alınmıyor diyorlar.
Dipnot: patlıcanlı kebabı tavsiye edilir.
Dipnot: patlıcanlı kebabı tavsiye edilir.
iltifat bile ederim, merhabayla kalmak neden?
dipnot: ortam müsaitse, akşam vakti değilse, etek-elbise giymemiş isem geçerli olan durumdur.
dipnot: ortam müsaitse, akşam vakti değilse, etek-elbise giymemiş isem geçerli olan durumdur.
dipnot biraz üzücü...
kibar olalım, içimizdeki hayat enerjisini dışarı yansıtalım diye ölmeye gerek yok sayın mdblue. gerekli bir dipnottu:))
bireyin kendi akıl sağlığını, verimliliğini ve genel bağlamda iyiliğini düşünerek yaptığı son çare eylemidir. Hayatınıza herhangi bir minvalde, biri hali hazırda girmiş ise ve kendisinin davranışları ya da hayatınıza etkisi düzeltilemeyecek hasarlar verdiyse yapmanızın elzem olduğu iştir. kimse bu işi, karşılaşılan ilk sıkıntıda yapmaz, o raddeye kadar gelindiyse büyük bir sorun vardır zaten. Çıkarınız, sizden daha değerli değildir. yakın zamanda yine yaptım, yapılabilecek en doğru işti. asla kötü bir insan değildi, bana da çok şey kattı. ama iletişimimiz devam etseydi bu sözleri sarf edemezdim. çok başarılı bir doktor olacaktır, umarım her şey gönlünce olur, hep mutlu olur. Ama ben de en azından aynılarını hak ettiğimden kendisi geçmişte kalmış bir insandır. gerekli görüyorsanız yapın sayın yazarlar, kendi kıymetinizi bilin. Sevgiler:)
evdeki küçük valiz bulunur. 3-5 favori kıyafet toplanır, çantaya yerleştirilir. Fotoğraf makinesinin bataryası şarj edilir, çantasına konulur. Tüylü kedi hazır edilir, maması paketlenir, taşıma kabına konulur. sabah 6 civarı arabaya atlanır, gün ağarırken esenboğa'ya doğru istikamet belirlenir. Yan koltuk boştur, gelmek isteyen konum atarsa evinden alınır.
Behçet Necatigil'in Sevgilerde'sidir. sırça köşklerde oturup yazılan, sözlerin ve hislerin önüne hep bir perde çekilmiş gibi hissettiren çoğu şiirden sonra on altı yaşımda iken karşıma çıkan bu eser, şaire ve şiire bakış açımı değiştirmiştir. Necatigil'in üslubunun tazeliği ve ferahlığı sayesinde şiire olan ön yargılarım kırılmış idi, hiç tanışmasam içinde kaybolma imkanını yitireceğim dev bir dünyayı yeniden kazanmış idim. Elbet bendenizi çok derinden etkileyen kitaplar bulunmakta kitaplığımda. Ancak hiçbiri Sevgilerde kadar kendisini aşan bir etki bırakmadı üstümde. Yeri ayrıdır:)
yeni taktik buldum sayın yazarlar: son ses ali desidero dinlemek baya etkili Hahahaah:))
genellikle gecenin geç saatlerinde gelen ulvi bir güçle bu işe yeltenilir. irade ve şansla, bu çaba, sonuca ulaşabilir.
kıyafet alışverişi beni yoruyor, mutsuz ediyor, geriyor. Ama sayın yazarlar, hobi ve terapi olarak pazar alışverişi yaparım. Sıhhiye pazarı'na dev hacimli sırt çantamı alıp giderim. Sebzecim, meyvecim, yeşillikçim hep bellidir. pazarı iki kere turlayıp insanlarla sohbet ederim, zaten acelem yoktur dolayısıyla çoğunlukla en ucuzunu alırım. Öğrenci olduğumu anlayanlar sürekli bir şey ikram eder, muhabbet kurulduysa ve tıpçı olduğum ortaya çıktıysa hak etmediğim halde hürmet gösterirler. ayrıyeten Hiç tacize uğramadım pazardayken, hiç kötü anım yok yani. Hem taze taze besinler alınmış olur hem de mutlu olunmuş olur. Daha verimli bir alışveriş tecrübesi olmaz sanırım.
dipnot: ayrıca pazarlarda çok güzel fotoğraf da çekilir.
dipnot: ayrıca pazarlarda çok güzel fotoğraf da çekilir.
benim ilk hitap ettiğim kişi sayın armut idi. yaklaşık iki ay önce, sanırım bir entry altına yorum yaparken kendisine "sayın armut" demeyi uygun görmüş idim. karşımda hem tanımadığım bir insan hem de yirmili yaşlarında olan bir tıp öğrencisi olduğu için "sayın" hitabetini kullanmayı tercih ettim. ondan sonra da hep öyle hitap ettim herkese. kullanım tuttu anlayacağınız:) buna ek olarak karşımda meyve olan gerçek bir armut olduğunu hayal edip, bir armuta sayın diyor olma düşüncesi de fazla eğlendirmişti beni hahahahahahhaha. Sayın Armut selamlar tekrardan.
Bu 'akım' için teşekkürler sayın elegantmoon, sayenizde gütfsözlük dili zenginleşmenin ilk adımlarından birini göstermiş
sayın kaira, ilk kullanan ben miyim bilmiyorum ama nispeten eski yazarlardan olduğum için sanırım ilklerdenim. biz geldiğimizde burası dutluktu :))))) katkım olduysa ne mutlu:)
İlk olanlar her zaman hürmeti hak eder bence sayın elegantmoon, katkınız olduğu apaçık. Ayrıca bu hitabın kimden nasıl çıktığını merak eden benim için de bir yanıt oldunuz. Umarım fosilleşmiş yazar olana dek burada aktif olmaya devam edebiliriz. İnanıyorum ki gütfsözlük çok daha fazla büyüyecek.
umarım sayın kaira:)
Gökyüzünü izlerken gözünüze ilişen ağacın dallarındaki tomurcukların patladığını gördüğünüz andır. Bu andan sonra bırakınız bahar gelsindir, gönül yayları gevşesindir:)
(bkz: uyanık kütüphane)
Hali hazırda olan başlıktır.
Hali hazırda olan başlıktır.
Dostlarımla devam ediyoruz hayatlarımıza. Her birimizin ayrı hayatları var artık. Ama hayat çizgilerimizi kesiştirebildiğimiz kadar kesiştiriyoruz. Önemli anlarda yan yanayız. Kötü günlerde birlikteyiz. Bir avuç değerli insanız birbirimiz için, yolumuzu bulmaya çalışıyoruz. Hatta bu ayın sonunda birine gelinlik bakmaya başlıyoruz. Hayat tüm hızıyla devam ediyor, biz de yakalamaya çalışıyoruz kendi hızımızda:)
Yakışıklı, güzel gibi sıfatların subjektifliği yüksektir; herkesin ortak bir paydada buluşabileceği bir insan yoktur. Bendenizin kulakları "Adriana Lima güzel bir kadın değil bence?" Gibi cümleler duyduğundan bu düşüncemde baya ısrarcıyım. Spesifik olarak benim o insan hakkında ne düşündüğümü soruyorsanız eğer yakışıklı olmasından çok çekici olması önemlidir: beyefendiyle ilgili fiziksel ve ruhsal ayrıntıları çekici bulmam gerektiğine inanıyorum. Surattaki altın oran değil mesele. İki insan arasında olan, beden ve kafa uyumuyla pekiştirilmiş bir fiziksel çekim aradığımız:)
Favori şarkımı görünce mutlu oldum bi :))
Our* favorite song
yaa ne güzel :)
zannımca kısmi kafa rahatlığını indike eder. hiç mi kaçırmamanız gereken telefonlar, görmenizin elzem olduğu mesajlar yok sayın yazarlar!:)
Kendi kendime, kendimle konuşarak kendimi sakinleştirme taktiğini uyguluyorum. Yıllardır sekmez, %82 başarı oranına sahiptir. Uyumak da çok başarılıdır bence. Sevilen kişinin kollarında uyumaksa lükstür zaten. O yüzden biz ilkine dönelim: sizi strese sokan ne ise, bunu sesli olarak ve tüm hatlarıyla kendinize dürüstçe anlatın. Sesli olarak duyunca sanki başkasının ağzından duymuşçasına, daha az duygusal, daha objektif yaklaşabiliyorsunuz konuya. Tavsiye ederim:)
bir şeyler hissetmeye başlayana kadar gayet flörtözümdür, eğlenirim, gayet güzel vakit geçiririz de ama ne zaman ki beyefendinin çocukluk travmalarını, kahvesini nasıl içtiğini, kahvaltıda ne yemeyi sevdiğini, hayallerini merak eder duruma gelirim; geçmiş olsundur çapkınlıktan eser kalmamıştır. Tek kalan o olur, tek önemli o olur. Halimden memnunum :))
edit: şahsi düşüncem çapkınlığın iki cinsiyet için de edinilebilir bir özellik olduğudur:)
edit: şahsi düşüncem çapkınlığın iki cinsiyet için de edinilebilir bir özellik olduğudur:)
Ben çok sinirlendiysem ağlıyorum, yüzeysel bir mevzuya irite olduysam saçma, hırıltı benzeri sesler çıkarıyorum. Küfür yerine daha karakteristik tepkilerim var anlayacağınız:))))
pandemiden önce arada gidip okeylerine dördüncü olduğum bir dede grubu vardı Keçiören'deki bir huzurevinde. Severlerdi beni de sağ olsunlar. Ne şairler ne komedyenler ne düşkünlerle tanıştım o huzurevinde. Biz gençlerin arada gidip, gerçeklik tokadını yemesinin elzem olduğunu gösteren mekandır. Daha buruk bir gerçeklik tokadı istiyorsanız yazın çimşit mezarlığı'nı ziyaret edin.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?