zamanında the rolling stones müzik grubunun "paint it black" isimli şarkısına ilham olan "bir eylül akşamı" adlı şarkının sahibi sanatçıdır. bu bir iddia değil çünkü şarkı çıktıktan 29 yıl sonra yapılan röportajda solist Mick Jagger durumu kabul ediyor. tabii bunda büyütülecek bir şey yok, erkin koray'ın da doğrudan sample'ladığı yahut aranjman yaptığı şarkılar bulunur (bkz fesubhanallah, şaşkın, bu sana son mektubum)
led zeppelin, abba gibi büyük gruplarla çalışan atlantic records'un kurucusu ahmet ertegün'ün bir eylül akşamını düzenleyerek the rolling stones'a verdiği de söylenir.
fark edilmiş midir bilmiyorum ama 1969 tarihli ''yine yalnızım'' şarkısı da the moody blues grubunun 1967 tarihli The Afternoon parçasının türkçe coverlanmış halidir
Boşnak Avustralyalı Hector Gachan adlı sanatçının soykırıma ithafen yazdığı şarkıyı bırakayım ben de
"Her baby's born with wrong name Papa was soldier with no grave She ran from home never the same Over the border she fled pain Her baby's daddy found in the drain Why are you here they asked her She didn't know the answer Her baby's crying all day and night long She sits there trying to sing him a song Its all too much memories come on But she's... Carrying on..."
Buraya da kendisiyle yapılmış bir röportajı ekliyorum: bir şans veriniz
Ayrıca Derby Daze ve Nice Guy adlı şarkıları da sözleri acıklı olsa da insanı hype'lıyor, yeni bir şeyler keşfetmek isteyenlere önerimdir
Grinin ton skalası çok geniştir ve siyah ile beyazın karışımından oluştuğu için tonlar arası ileri geri yapmak diğer renklere nazaran çok daha kolaydır. İçine mavi, sarı, kırmızı ekleseniz de en sonunda siyah bu renkleri bastırır.
Örneğin yeşil boya mavi ve sarıdan elde ediliyor. Ama resimde yeşile gölge düşürmek isterseniz genelde içine kırmızı eklemek gerekir. Soğuk tonların seçildiği ve yeşile gölge düşürmek için mavinin eklendiği bir ton ile kırmızı eklenen ton arasında çok fark vardır. Yahut yeşile güneş vuruyorsa tona sarı eklemeniz gerekir... Bu tonlar arasında durmaksızın geçiş yapamazsınız. O zaman çamurlaşma dediğimiz şey olur ve yeşil yeşillikten çıkıp bataklık toprağına döner.
Gri boyada ise sadece kalınlaşma olur, tonlar arasında istediğiniz kadar geçiş yapabilirsiniz.
Bu yüzden insan en çok gri renge benziyor. Çok klişe belki ama klişelerin klişe olmasının da bir sebebi var 🤷
1915'te dünyaya gelmiştir ve cumhuriyetin ilk çocuklarındandır. 1937'de Kara Harp Okulundan teğmen olarak mezun olur. Asker kökenli bir sanatçıdır. Gazetelere ve dergilere yazabilmek için takma ad kullanır. Durum ortaya çıktığında ise askerlikten uzaklaştırılır.
Kendisi türkçe yazıp da eserleri yabancı dile en çok çevrilen 4. yazardır. Toplumcudur ve genel tarzı mizahtır. Fakat "Yaşar ne yaşar ne yaşamaz" adlı herkesin ismini en az bir kere duyduğu çok popüler bir romanı bulunur. 1995'te öldüğünde gerisinde onlarca belki de yüzlerce eser bırakır.
Oğlu Ali Nesin ise şu an Şirince'de bulunan Matematik köyünün ve 99'da kurulan Türkiye İnsan Hakları Kurumunun kurucu üyesidir. Cilt cilt matematik kitapları ve ispatları bulunur. Halen Nesin Vakfının yöneticiliğini yapar.
Sürpriz yapılmasından hiç hoşlanmıyorum. O an nasıl tepki vereceğimi bilemiyorum çünkü. Bunun yerine "Yarın doğum gününü kutlayalım mı ne dersin?" gibi bir randevu bana çok daha iyi geliyor, daha huzurlu oluyorum.
Tabii ki sürpriz yapıldığında benim için uğraşılmış oluyor, hoş oluyor, seviliyor hissediyorum ama... Ne bileyim şaşırtılmak değil birlikte zaman geçirmek bana daha iyi geliyor.
Hikayeyi anlatırken öyle bir dallandırırsınız ki karşınızdakine tuvalet eğitiminizi sürpriz yumurta ödül sistemiyle aldığınızı neden anlattığınızı sorgularsınız ama çoktan başka absürt detaylara geçilmiştir
"Cumhuriyet Sivas'ta kuruldu, Sivas'ta yıkılacak!", "Sivas Aziz'e mezar olacak!" sloganlarıyla Aziz Nesin ve Metin Altıok'un da konakladığı Madımak oteli'nin yakıldığı gündür.
Alevi-Bektaşi âşık Pir Sultan Abdal anısına düzenlenen şenliğe gidilmiştir. Otelde konaklayan Aleviler çoğunluktadır. İnsanlığa dair hiçbir iz taşımayan ve "Radikal İslamcı" olarak isimlendirilen 15.000 kişilik bkz sürüngen ordusu tarafından oteldeki 35 kişi yakılarak öldürülür, içlerinde 12 yaşında bir çocuk da bulunur. Bu eylem planlıdır, Aziz Nesin şehre gelmeden önceki gün halka bildiri dağıtılır. Ancak emniyet bir önlem almaz, kalabalık hiçbir aşamada dağıtılmaz. Katillerden kimse doğru düzgün ceza almaz, dönemin Başbakanı Tansu Çiller ve Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından "çok can kaybı yok yha" minvalinde sözlerle geçiştirilir.
İşin acı tarafı bu çıkardıkları yangını "Allah'ın cehennem ateşi bu!" diye kutsal hale getirmeye çalışırlar. Radikal İslam/ Hristiyanlık/ Yahudilik/ Cartcurtculuk gibi bir ayrım olamaz bu yüzden benim gözümde. Vahşet vahşettir, neye mensup olurlarsa olsunlar bu t*rörist fanatizmle bu cinayeti yine işlerlerdi.
Yoksa işleyemezler miydi? Eğer bir devlet olsaydı...
Stoacı felsefede kişiyi erdemli insan haline getirmek esastır. Bunun yolunun da negatif duygulardan elden geldiğince kaçmak olduğu düşünülür.
Bunu başarabilmek için bazı metotlar geliştirilmiştir. "Negatif görselleştirme" (negative visualization) olarak direkt çevrilen metot için güzel bir Türkçe kaynak bulamadım. Ama karamsar olarak sınıflandırılan insanların aktif kullandığı bir düşünce biçimidir diyebilirim. Kişiyi en kötü senaryoya hazırlar, böylece olay yaşandığında duygularını kontrol etmesi kolay olacaktır çünkü yaşadıkları bir sürpriz değildir.
Ölüm varsa ben yokum, ben varsam ölüm yok.
Yani işin ucunda öleceksem zaten yaptıklarım anlamsızdır. Eğer işin ucunda ölüm yoksa ben işlerin altından kalkacağım içindir. Her hâlükârda endişelenecek ve üzülecek bir şey bulunmaz.
Cossack ve Kazakh kelimelerini çevirdiğinizde aynı karşılığı görürsünüz: Kazak.
Aslında bu ayrım 17. yüzyılda ortaya çıkar. Bozkırda yaşayanlara Kazakh (Казах) denirken Rus Çarlığı/İmparatorluğu ordusuna katılanlara Cossack (Казак) denir. Cossacklar Ortodoks Hristiyanlardır ve etnik kökenleri Kazakhlara göre daha karışıktır. Ayrıca Ekim devrimi sırasında bolşeviklere karşı olduklarından SSCB sırasında isyancıları da temsil eder bir isim haline gelir Cossacklık.
Arapça "şfk" kökünden gelir, dolayısıyla "şefkat" ile aynı temeli paylaşır. Yumuşaklık, zayıflık anlamlarına gelir. 20. yüzyılda gün batımına nazaran tan yeri ağarmasını temsil eden anlamı öne çıkmaya başlar.
Ayrıca şafak kelimesine Yunanca karşılığı olan "εο" şeklinde memelilerin erken atası εομαία (Eomaia) türünde de rastlarız. Tam karşılığı "şafak annesi"dir ve bir tırmanıcıdır. Gececidir, şafak vaktinde ağaçlara tırmanarak saklanır. Şafak ve şefkat kelimelerinin burada kesişmesini çok hoş buluyorum çünkü yavrularını sırtına alarak ağaca çıkar. Kendisi ata türümüz olarak net bir şekilde belirlenemese de Juramaia'dan sonra bilinen en eski eutharian (plasentalı) memeli diye bilinmektedir.
Hızlı bir aydı benim için, bambaşka ve benim etik değerlerimden uzakta bir sürü kişi tanıdım. Hiç bu kadar hayata dahil hissetmemiştim. Hayatta kalmanın binbir yolu varmış meğer
Paketi almaya çıktım, yerinde duramıyor adam. Zaten pembe kıyafetleri, tavşan gibi bişi olmuş hsbsbs "Geldim 4 dakika önce, niye çıkmıyor ki acaba allah allah diyodum. meğer sizi aramayı unutmuşum xhshhejs" dedi. Ben de sorun değil falan dedim ama adam çok heyecanlıydı, noldu da böylesiniz diye sordum
Turgay abiyi gördüm diyo, ben de hıı dedim ama turgay kim ***, sonra turgay tanülkü dedi fotolarını gösterdi ama turgay abinin tipi tam şey, *ünlü olmayan ünlü*
Tanımış adamı, adam da kolay gelsin oğlum demiş ama dünyalar kuryenin olmuş hdhebshd ben de tanımanız bile bir şey falan dedim de beni duyduğunu sanmıyorum havalara uçuyodu