23 yaşında another love'la yıldızı parlamış sanatçı. özellikle şarkının orijinalinden çok 2019 zorlu psm'deki performansını dinlemeyi hatta izlemeyi seviyorum.
sorunumu anlatabildim mi bilmiyorum ama açıklamaya çalışayım. On tane bayramın onunda da size beş lira, on lira verip on birinci bayramınızda ziyarete gittiğinizde size para yerine şeker veya çikolata veren akrabadır. Hayal kırıklığıyla beni ilk tanıştırandır.
evet, bir yerde duyduğunuzda "anısı var kardeşim, kapatın şunu" dediğiniz şarkılardır. üstünüze fil oturmuş gibi hissedersiniz ki oturmuştur da zaten. Sonra düşün dur işin yoksa.
Annem ya da bir arkadaşım arayınca telefonu “başıma ne geldi bir bilsen!” diye açmak. Sonra ne olduğunu sorduklarında “ne sen sor ne ben söyleyeyim” deyip insanları çıldırtmak.
Vokalde Birkan Nasuhoğlu'nun bulunduğu Bir ara dağılıp yakın zamanda tekrar bir araya gelmiş grup. Yeni şarkıları da çıktı. Bir daha dağılmayın, anlaştık mı?
Ara ara beni yoklayan durum, dünya'dan çıkmak kolay olmadığı için bunu yapamıyorum. Yakın gelecekte, hepimiz uzay seyahatine ulaşabildiğimizde yapacağım bunu. Oturma iznim yokken Mars'a gideceğim, orada kaçak olarak yaşayacağım.
Size ithal başlık getirdim. T: Babamda bizzat gözlemlediğim durum. Kendisi İzmir'de yaşıyor fakat hâlâ üşenmeyip Denizli'deki berberine gidiyor. Hayır napıyorsunuz, berbere ilk gidişinizde sözleşme falan mı imzalıyorsunuz anlamıyorum.
Bir gündür entry girmemesiyle akıllara “acaba online olup entry girmeme hastalığına mı yakalandı?” sorusunu getirmiştir. Malumunuz, sözlükte çok yaygın bir hastalık şu aralar.
Burada otuz yaşını tamamlayanlar ve otuz yaşını tamamlamasa bile çoluk çocuğa karışanlar kadınlar kulubü'ne mecburi hizmete yollanıyor. Orası daha zor çünkü.
Çoğu zaman oldukça yersizdir. Ben kendi kendime entry giriyorum, bir nevi kendi kendime konuşuyorum. Yakında kendime yanıt vermeye başlayacağım. Keşke buradan kendime mesaj atabilsem, onu da yapardım.
Çayı şekersiz içen biri olarak kendimde de gözlemlediğim durum. Bir yerde çay sipariş ettiniz ve çay kaşığıyla mı getirdiler? Hemen kollarımızı sıvayıp kaşığı kenara itiyoruz, daha sonra çayımızı getiren görevliye sitemle karışık “kaşığı alabilirsiniz, ben şekersiz içiyorum.” Diyoruz.
Bu nesne kaybolur, kaybolduğu için göremezsiniz, göremediğiniz için bulamazsınız. Bulamadığınız için kayıplık halini devam ettirir. Bu döngü, bulanık görmeyen biri yardımınıza koşana kadar devam eder.
Yönetmen koltuğunda maggie gyllenhaal'u gördüğümüz film. Senaryo da ona ait. Bir kitaptan uyarlanmış. Uyarlama senaryo yani. 78.Venedik Film Festivali'nde en iyi senaryo ödülü'nü kapmış. İlk filmi olmasına rağmen çok iyi iş çıkarmış, kendisini tebrik ediyorum ve yeni filmlerini dört gözle bekliyorum. Onun dışında dakota johnson'a oldukça şaşırdım çünkü kendisinin oyunculuğuna karşı bir ön yargım vardı fakat gerçekten başarılı buldum. Başroldeki olivia colman'a diyecek bir şeyim yok zaten, yine efsane performans sergilemiş olacak ki en iyi kadın oyuncu oscar'ına aday gösterildi. Ayrıca atlamayalım, jessie buckley de çok iyiydi gerçekten ki o da en iyi yardımcı kadın oyuncu oscar'ına aday. Filmin giriş sahnesi çok güzeldi, ileriki sahnelerde de sıkıldığım bir yer olmadı ve merak duygum hep taze kaldı. Filmi sanırım şu sahneyle özetleyebiliriz: Nina, Leda'ya çocuksuz geçen üç senesinin nasıl olduğunu sorar ve Leda'nın cevabı “harikaydı.” Olur. Ayrıca bunu söylerken de gözleri dolar. Nedeni bence çocuklarını terk etme durumunun ona iyi geliyor olması. Toplumdaki “annelin kutsaldır.” “Her kadının içinde anne olma isteği vardır.” düşüncesinin aslında ne kadar hatalı olduğunu bu filmle daha iyi görebiliriz. Bazı kadınlar anne olmaya uygun değildir ve böyle kadınlar anne olmamalıdır. Çünkü hem kendisi için hem çocukları için sonu pek iyi olmuyor.