Sevmek
bunu görünce aklıma sen geldin,seversin diye aldım:)
hiçbir düşüncede radikalleşmemek. her şey bulunduğu zamana aittir. zaman geçtikçe durumlar değişir, düşünceler değişir, insanlar değişir...
İnsanların zamanında sağ-sol gibi ideolojilerde aşırı radikalleşip birbirlerini acımasızca öldürebildiklerini düşününce fikrinizin ne kadar doğru olduğu apaçık görünüyor sayın sokratesla. Günümüzde de çok entelektüel bir genç nesil yok belki ama insan öldürebilecek kadar radikalleşmiş ya da bir ideolojiye olan bağlılığında insan öldürme motivasyonuna sahip olacak ölçüde radikalleşebilecek kadar cahil kalmış bir neslin üyesi olmadığım için çok mutluyum.
Ülkenin batısıyla iç anadolu ve doğu kısmında eğitim farkı öyle fazla ki ülkenin bir yerinde onur yürüyüşleri yapılırken diğer bir yerinde kan davası yaşanıyor belki. Elbette genelleme yapmıyorum ama bizim gibi kozmopolit ülkeler sosyo kültürel ve sosyoekonomik açıdan halihazırda ayrışmaya meyilli bana kalırsa. Ve böyle durumlarda özel stratejilere ihtiyaç duyulduğunu düşünüyorum çünkü toplumumuzda her kesim her farklılığı aynı anda aynı şekilde kabullenmiyor. Eğitim,yetiştirilme tarzı, ahlaki ve dini inanışlar göz önünde bulundurulursa böyle bir şeyin beklenmesi mantıksız zaten. Kişilik haklarına saygının zerresi öğretilmemiş birine kalkıp lgbt nedir, lgbt haklarına saygı duymak zorunda olmak nedir birden öğretemezsiniz, aşama aşama ilerlenmesi gereken bir konu kısaca. Karşınızda nefret dolu aşağılayıcı bir tavır görebilirsiniz. Ve bu ayrıştırmaya katkı sağlamaktan başka hiçbir işe yaramaz. Elbette farklı olan her şey zaten ayrışmış bir toplumda ayrımcılığa maruz kalıyor. Ayrımcılığa öfkelenmek çok doğal lakin lgbt haklarını geliştirme amaçlı atılan adımların temelinde öfke olmamalı.
3-4 ay önce sarf ettiğim "uzun süre kimseyle duygusal bir münasebetim olsun istemiyorum, kendime odaklanayım istiyorum. Zaten tonla işim gücüm var, yapmak istediğim onlarca şey var, azıcık kafa dinleyeyim" sözlerinin ardından gerçekleşen; görünce kalp ritmimin arttığı, görmediğimde hatta yanımdayken dahi özlediğim bir beyefendinin hayatıma girmesi şoku.
Edit: yaklaşık bir buçuk senedir birlikteyiz, başarılı bir iş yapmışım eheheh:)
Edit: yaklaşık bir buçuk senedir birlikteyiz, başarılı bir iş yapmışım eheheh:)
Maşallah diyelim nazar değmesin 🧿🧿
Bir nazar boncuğu da benden gelsin. 🧿 hep mutlu olun inşallah sevgili elegantmoon :))
Sayın yazarlar, çok incesiniz, çok sağ olun. Çok mutlu ettiniz beni :)
çok sevindim sizin adınıza sayın elegantmoon mutluluklarrr :))
🧿🧿🧿
Ülkenin büyük bir kesiminin sahip olduğu dini inançtan ötürü homoseksüel insanlar kimsenin bir başkasına yakıştıramayacağı sıfatlarla anılabiliyorlar. Ülkenin çoğusu ile aynı dini inanca sahip olsam da kimin kimi sevebileceği konusu gibi özel bir konuda değil tek bir kötü söz, iyi bir yorum yapma hakkımın dahi olmadığını biliyorum. Kim, kimin yanında mutluysa orada olsun. Yine de böyle anılmak istemiyorlar ise bu kişilere cinsel tercihlerini yüksek sesle dile getirmemeyi tavsiye ediyorum. Asla kendilerini gizlesinler demiyorum. Fakat ülkede cereyan eden her olayın içine bir şekilde karışıp haklarını arıyorlar. Bir şekilde bağlantı kurup olaylara karışıyorlar. Bu da onlar hakkında fikri olmayan insanların dahi kendilerine antipatik yaklaşmasına sebep olabiliyor. Zaten öncesinde gelen olumsuz bir yaklaşım var, üstüne sürekli kendilerini göstermeye çalışmaları da eklenince daha çok göze batıyorlar ve kendi ayrışmalarını tetikliyorlar. (Tıpkı feministler gibi)
Öte yandan liseli, erkek bir çocuğun erkeklerden hoşlanması nedeniyle arkadaşları tarafından nasıl zorbalığa uğrayabileceğini de gördüm. Ailesinden, sülalesine herkese hakaret ettikleri yetmiyor gibi üstüne şiddet ile tehdit de ediyorlar (Kendisi bana söylemedi, belki şiddete de maruz kaldı) Çevresindeki yaşıtları, onların aileleri, bir sürü insan; daha reşit bile olmayan çocuktan kaçıp ona kötü gözle bakıyorlar. Küçücük çocuğun neyinden bu kadar nefret ediyorlar bilemiyorum. Gayet aklı başında efendi birisi kendisi. İşte böyle insanların karşısında üst paragrafta izah ettiğim tüm sözler anlamsız kalıyor. Bazen nefret için nedene ihtiyaç duymuyorlar. O insanlara söylemek istiyorum
bir şeyi onaylamıyorsunuz diye onu ortadan kaldırmamalısınız, görmezden gelmemelisiniz ya da görmezden gelmeye çalışmamalısınız. Görüşünüzü bozan her türlü çalı çırpıyı yolunuzdan kaldırmaya çalışırsanız bir süre sonra görüş alanınızda topraktan başka bir şey kalmaz.
Öte yandan liseli, erkek bir çocuğun erkeklerden hoşlanması nedeniyle arkadaşları tarafından nasıl zorbalığa uğrayabileceğini de gördüm. Ailesinden, sülalesine herkese hakaret ettikleri yetmiyor gibi üstüne şiddet ile tehdit de ediyorlar (Kendisi bana söylemedi, belki şiddete de maruz kaldı) Çevresindeki yaşıtları, onların aileleri, bir sürü insan; daha reşit bile olmayan çocuktan kaçıp ona kötü gözle bakıyorlar. Küçücük çocuğun neyinden bu kadar nefret ediyorlar bilemiyorum. Gayet aklı başında efendi birisi kendisi. İşte böyle insanların karşısında üst paragrafta izah ettiğim tüm sözler anlamsız kalıyor. Bazen nefret için nedene ihtiyaç duymuyorlar. O insanlara söylemek istiyorum
bir şeyi onaylamıyorsunuz diye onu ortadan kaldırmamalısınız, görmezden gelmemelisiniz ya da görmezden gelmeye çalışmamalısınız. Görüşünüzü bozan her türlü çalı çırpıyı yolunuzdan kaldırmaya çalışırsanız bir süre sonra görüş alanınızda topraktan başka bir şey kalmaz.
⚠️Bu entry kesinlikle spesifik bir kurumu hedef almayıp genelleme içerir.
İkisini de yapmıyoruz. Tıp fakültelerinde yalnızca oyalanıyoruz. Uzman olacaksanız bilgi birikiminizin ve tecrübenizin tamamına yakınını asistanlık sürecinde öğreneceksiniz. Ne doğru düzgün pratik eğitim var, ne adı konmuş olsa bile eleştirel düşünce var, ne kanıta dayalı çalışmak var... hiçbiri yok. Gerçekten yok. Sadece kendi çabanız var. Öğrencinin çıkardığı not var, öğrencinin para ödediği dershanelerin kaynakları var, öğrencinin çalışması var. Ama okul yok, fakülte yok; yalnızca tabelası var. Bol bol memur kafası var, çıkar var, rant var ama bilim yok. Kendini paralayanlar var, bir şey yapmak için çırpınanlar var; buna mukabil bir de engelleyenler var, işlerine gelmeyenler var. Bilgi var, ama bilgiyi paylaşmaktan korkan, bunu yapınca kaybedeceğini düşünen ve bildiğini kendine saklayan var. Saygı yok ama tonla saygı ve hürmet bekleyen var.
Tıp fakülteleri tarihinin en büyük yozlaşmasını yaşıyor. Bunun kaçınılmaz bedelini ödeyecekler: Doğal seçilimle silineceğiz. Pek çok fakülte silinip gidecek. Bu okullar bizim sağlık egemenliğimiz. Ama yakında dışarı bağımlı olmaktan başka çaremiz kalmayacak.
Girelim bakalım sınavlara, belki dünyayı kurtarırız. (!)
Çıkmış bakın çıkmış, geçersiniz.
İkisini de yapmıyoruz. Tıp fakültelerinde yalnızca oyalanıyoruz. Uzman olacaksanız bilgi birikiminizin ve tecrübenizin tamamına yakınını asistanlık sürecinde öğreneceksiniz. Ne doğru düzgün pratik eğitim var, ne adı konmuş olsa bile eleştirel düşünce var, ne kanıta dayalı çalışmak var... hiçbiri yok. Gerçekten yok. Sadece kendi çabanız var. Öğrencinin çıkardığı not var, öğrencinin para ödediği dershanelerin kaynakları var, öğrencinin çalışması var. Ama okul yok, fakülte yok; yalnızca tabelası var. Bol bol memur kafası var, çıkar var, rant var ama bilim yok. Kendini paralayanlar var, bir şey yapmak için çırpınanlar var; buna mukabil bir de engelleyenler var, işlerine gelmeyenler var. Bilgi var, ama bilgiyi paylaşmaktan korkan, bunu yapınca kaybedeceğini düşünen ve bildiğini kendine saklayan var. Saygı yok ama tonla saygı ve hürmet bekleyen var.
Tıp fakülteleri tarihinin en büyük yozlaşmasını yaşıyor. Bunun kaçınılmaz bedelini ödeyecekler: Doğal seçilimle silineceğiz. Pek çok fakülte silinip gidecek. Bu okullar bizim sağlık egemenliğimiz. Ama yakında dışarı bağımlı olmaktan başka çaremiz kalmayacak.
Girelim bakalım sınavlara, belki dünyayı kurtarırız. (!)
Çıkmış bakın çıkmış, geçersiniz.
o kadar katılıyorum ki altına imzamı gözüm kapalı atarım, öğrenciyle iletişimi olmayıp iletişimin önemi vurgulayan hocalarla, güya öğrencinin öğrenip öğrenmediğini test eden ama soruları ve cevapları açıklanmayan sınavlarla, öğrenciye mobbingle, öğrencinin önüne taş koymayla, eleştirel düşünme/iletişim becerileri/pdö gibi dersler koyup bunlarda bile ezbere eğitim vererek sadece makine üretebilirsiniz. eskiyene kadar çalışır. metaforu biraz daha ilerletmek gerekirse tıpta bize gerekli olan şey yapay zekadır.
ne insanlık olarak ne de ülke olarak iyiye gitmiyoruz. hayatımız bence acınası bir hal almaya başladı. yozlaşma, yolsuzluk, haksızlık, kötülük birbirine kenetlenmiş büyümeye devam ediyor. dünyanın ve ülkenin sorunlarına kafa yormak insanın mental sağlığını etkileyecek boyutlara ulaştı. gözümüzü açıp bakmaya korkar olduğumuz bir hayatı benimsedik gidiyoruz. insanlığın ahlak ve doğruluk kavramları yozlaşmaya başladı. bireyler mükemmellik olgusunu öyle yanlış anladılar ki kendilerini çeşitli hallere sokmaya başladılar. insanlar ünlü olmayı, parıltılı sandıkları bir hayatı yaşamayı çok değerli görüyorlar. eskiyi özlüyorum dostlarım. muhabbetin, samimiyetin olduğu zamanları. bizim hiç sahip olamadığımız zamanları. insanların farklılıklara saygı gösterdiği; dini, hayati, siyasi görüşleri farklı olan insanların birbirlerine duyduğu saygıdan ötürü birbirlerinin hassasiyetlerine dikkat ettiği zamanları.
bilgisayarı ders çalışayım diye açıp gütfsözlük'te entry girince ders çalışılmış olmuyor.
Silüetler dışarı çıkarken giydiğimiz giysilerdir. İyi bir oyuncu hangi giysiyi nerede giymesi gerektiğini iyi bilir. Fakat eve döndüğünde herkes çırılçıplak kalır. İnsanlara kıyafetleri varken tahammül etmek kolaydır. Oysa her beden sonsuz kusur taşır.
Söz size aitse tebrik ediyor, önünüzde saygıyla eğiliyorum. Alıntı ise de alıntıladığınız yeri öğrenmeyi çok isterim sayın armut
Bana ait :) güzel düşünceniz için teşekkür ediyorum Sayın yazar
bazen de kırılmaktan korktuğu için duvarlar ören insandır
uzun süren düşünmelerin ardından bir doktor adayı olarak bu soruya cevabım "yaşamak ve yaşatmak"
her insan hatırlanmak ister. unutulmak, hiç var olmamış gibi hissettirir. anılar yaşar. insanlar geride bıraktıklarıyla yaşarlar. anıları kalmıştır, belli duygular belli düşünceler kalmıştır çünkü onlarda.
"fularsız entellik": çok sevgili maymunumuz immanuel tolstoyevski abimizin podcast programı. içerisinde ekonomiden felsefeye, gündemden tarihsel olaylara birçok konuyu en çok da immanuel'in kendi düşüncelerini bulunduran hem eğitici hem de eğlenceli, tatlı bir podcast.
"o tarz mı": can bonomo, can temiz, bengi apak ve ismail türküsev'in podcasti. temel konsept şöyle: dinleyiciler her hafta kendi kafalarına takılan bir konuyu mail atıyorlar ve bu muhteşem dörtlü her programda bu soru ve sorunlara kendi tarzlarında çözüm bulmaya çalışılıyor. 6 sezon ama sezonlar ve bölümler birbirine o kadar da bağlı olmadığı için istediğiniz bölümden dinleyebilirsiniz. benim de son zamanlarda bağımlısı olduğum son derece eğlenceli bir podcast programı. belki çok yararlı bulmayabilirsiniz ama bi kere şeflerin geyiği çok sağlam yiieaa.
"TED Radio Hour": herkesin bildiği ted talks'un podcast'e çevrilmiş hali diyebiliriz aslında. belli bir konu etrafındaki ted konuşmalarını toparlayıp konuşmacılarla da arada röportaj yapıp, derli toplu bir biçimde anlatıyorlar. ingilizce bilenler için tavsiye ederim.
"deniz göktaş'a ayıracak vaktim yok" ve "katılırsın katılmazsın": aslen odtü psikoloji mezunu olan komedyen deniz göktaş'ın kendi tabiriyle hayat hakkında ipe sapa gelmez düşüncelerini anlattığı 2 farklı podcast serisi. ikisi de benzer olmakla birlikte katılırsın katılmazsın'da daha kısa yoldan eğlendirmek hedeflenmiş. son zamanlarda iki podcaste de yeni bölüm gelmemesi üzse de her zaman kalbimde yeri ayrıdır.
"kalt'ın podcasti": kendi ürettiği kaliteli ve orijinal mizah içerikleriyle youtube'a içerik üreten kalt'ın podcast programı. basit, yormadan eğlendiren bir program. ilk başta youtube işlerini görüp ne saçmalıyor bunlar diye düşünülse de bir süre sonra alışıyorsunuz ve bağımlısı oluyorsunuz :) (en azından bende öyle oldu)
aslında daha çok fazla podcast dinliyorum günlük olarak ama buraya hepsini yazamadım genel olarak mizah içerikli podcastleri yazmış olsam da mizah dışı da çok yararlı podcastler var.
"o tarz mı": can bonomo, can temiz, bengi apak ve ismail türküsev'in podcasti. temel konsept şöyle: dinleyiciler her hafta kendi kafalarına takılan bir konuyu mail atıyorlar ve bu muhteşem dörtlü her programda bu soru ve sorunlara kendi tarzlarında çözüm bulmaya çalışılıyor. 6 sezon ama sezonlar ve bölümler birbirine o kadar da bağlı olmadığı için istediğiniz bölümden dinleyebilirsiniz. benim de son zamanlarda bağımlısı olduğum son derece eğlenceli bir podcast programı. belki çok yararlı bulmayabilirsiniz ama bi kere şeflerin geyiği çok sağlam yiieaa.
"TED Radio Hour": herkesin bildiği ted talks'un podcast'e çevrilmiş hali diyebiliriz aslında. belli bir konu etrafındaki ted konuşmalarını toparlayıp konuşmacılarla da arada röportaj yapıp, derli toplu bir biçimde anlatıyorlar. ingilizce bilenler için tavsiye ederim.
"deniz göktaş'a ayıracak vaktim yok" ve "katılırsın katılmazsın": aslen odtü psikoloji mezunu olan komedyen deniz göktaş'ın kendi tabiriyle hayat hakkında ipe sapa gelmez düşüncelerini anlattığı 2 farklı podcast serisi. ikisi de benzer olmakla birlikte katılırsın katılmazsın'da daha kısa yoldan eğlendirmek hedeflenmiş. son zamanlarda iki podcaste de yeni bölüm gelmemesi üzse de her zaman kalbimde yeri ayrıdır.
"kalt'ın podcasti": kendi ürettiği kaliteli ve orijinal mizah içerikleriyle youtube'a içerik üreten kalt'ın podcast programı. basit, yormadan eğlendiren bir program. ilk başta youtube işlerini görüp ne saçmalıyor bunlar diye düşünülse de bir süre sonra alışıyorsunuz ve bağımlısı oluyorsunuz :) (en azından bende öyle oldu)
aslında daha çok fazla podcast dinliyorum günlük olarak ama buraya hepsini yazamadım genel olarak mizah içerikli podcastleri yazmış olsam da mizah dışı da çok yararlı podcastler var.
Genel itibariyle aile evinin dışında doğru düzgün kalmamış ve dışarıda yeterince bulunmamış kişilerin tutumudur. İstisnaları tabi ki vardır. Ciddi ailevi problemleri olanlar illaki vardır. Ancak babanızın size kaçta yatacağınızı söylemesi, annenizin size ev işi vermesi ya da kardeşlerinizin sizi rahatsız etmesi bir evi kanserojen yapmaz. Birlikte aynı kaptan yemek yiyip aynı yatağı paylaştığımız insanlardan gerçekten sorun çıktığını da biliyoruz. Bazıları der ki “vay efendim ben insan sevmiyorum da yalnızlığı tercih ederim cart curt” böyle insanlar genelde bulup da bunayanlardan çıkar. Ailenizden ya da arkadaşlarınızdan birkaç kötülük gördünüz diye bu sizi herkese ve herkesi size düşman yapmaz. Gelgelelim aile evinin ötesinde gerçekten özgür olacağını sananlar ne yazık ki başıboşluğu özgürlükle karıştırmış olanlardır.
Edit: ayrıca bu Özgür olma ya da hayatına müdahale edilme konusunun yaşa bağlı duygusal boşluklara bağlıyorum ki, örneğin kendilerinin kısıtlandığına inananlar kendi çocukları olduğunda bir “rahat” bırakmayı deneyebilirler tabi yapabileceklerse.
İnsan ebeveyn olmadan çok kolay konuşur; tıpkı sahip olmadığı ya da deneyimlemediği diğer pek çok konuda rahatça konuşabildiği gibi.
Edit 2: bunları son 8 yılını aile evinden uzakta geçirmiş ve yıl boyunca bir, bilemedin iki kez kısa aralıklı ziyaret eden biri olarak söylüyorum. Yakınını da uzağını da yeterince gördüm. Bugün ailesini kanser edici bulan varsa, yarın ne çok insanın onları kendi ailelerinden daha kötü etkilediğini gördüklerinde zannımca anlayacaklardır.
Edit: ayrıca bu Özgür olma ya da hayatına müdahale edilme konusunun yaşa bağlı duygusal boşluklara bağlıyorum ki, örneğin kendilerinin kısıtlandığına inananlar kendi çocukları olduğunda bir “rahat” bırakmayı deneyebilirler tabi yapabileceklerse.
İnsan ebeveyn olmadan çok kolay konuşur; tıpkı sahip olmadığı ya da deneyimlemediği diğer pek çok konuda rahatça konuşabildiği gibi.
Edit 2: bunları son 8 yılını aile evinden uzakta geçirmiş ve yıl boyunca bir, bilemedin iki kez kısa aralıklı ziyaret eden biri olarak söylüyorum. Yakınını da uzağını da yeterince gördüm. Bugün ailesini kanser edici bulan varsa, yarın ne çok insanın onları kendi ailelerinden daha kötü etkilediğini gördüklerinde zannımca anlayacaklardır.
Konuya böyle yaklaşacak isek ben de yediğim her yemeğin tadını damağında hissedemiyorum ama hücrelerimin bu yediğim yemeklerden ne çok fayda gördüğünü açıklamama gerek yoktur. Bilincimizde kalanlardansa bilinçdışımızda bulunanlar/ bulunacaklar için okumak, izlemek ve öğrenmek gerek.
Entelektüelite; çok şey bilmek, çok şey ezberlemek değildir. Entel olabilmek, entel yaklaşabilmektir ki buna da ben yorumlama becerisi diyorum. Okuduğumuz, öğrendiğimiz, izlediğimiz her şey, eğer amacına uygun yapılmışsa; olaylar, fikirler ve insanlar hakkında getirdiğimiz yorumların kalitesine sirayet edecektir.
Varsın aklımızda kalmasın, hayatımıza dokunsa yeter.
Entelektüelite; çok şey bilmek, çok şey ezberlemek değildir. Entel olabilmek, entel yaklaşabilmektir ki buna da ben yorumlama becerisi diyorum. Okuduğumuz, öğrendiğimiz, izlediğimiz her şey, eğer amacına uygun yapılmışsa; olaylar, fikirler ve insanlar hakkında getirdiğimiz yorumların kalitesine sirayet edecektir.
Varsın aklımızda kalmasın, hayatımıza dokunsa yeter.
Söyleyeceklerim kesinlikle spesifik hiçbir öğrenciyi kast etmemekle beraber, gördüğüm, dinlediğim, izlediğim ve yaşadıklarım kadarıyla genel olarak mühendis adaylarının tıp öğrencilerinden fersah fersah ötede olduğu acı gerçeğidir. Neden?
Bu ataletin en birincil sebebi mühendis adaylarının kesin bir iş garantisinin olmamasına karşılık her diplomalı tıp öğrencisinin kesin olarak iş bulacağı hakikatidir ki, mühendis öğrencileri özellikle bu sebepten ötürü kendilerini her alanda geliştiriyor ve mesleki gündemlerini sıkı sıkıya takip ediyorlar. Hemen hemen hepsi linkedin hesaplarına sahip ve faal kullanıyorlar, mutlaka staj kovalıyor ve para almasalar bile sırf tecrübe için ellerine geçen her fırsatı değerlendiriyorlar. Bununla beraber gerek Udemy gibi online eğitim platformları gerekse teknofest gibi yarışmalar olsun her bir yerde kendilerini gösteriyor ve yeterli CV adına gerekli olan hiçbir şeyi kaçırmıyorlar.
Bir diğer sebebini görece daha az etkili olsa da öğrenci toplulukları arasındaki farka bağlıyorum ki bizde öğrenci toplulukları genel olarak kendi kendini tatmin etmeye ve ortada gözükmeye yararken, ieee başta olmak üzere pek çok mühendis Topluluğu kariyer ve kişisel gelişim adına özellikle özel sektör işbirliği ile imkanlarının sınırlanırını zorluyorlar. Bunun da ötesinde kovalayan için teknokentler biçilmiş kaftan.
Üçüncül olarak bunu analitik düşünmeye sadık kalmalarına bağlıyorum. Matematik doğayı ve teknolojiyi anlamanın su götürmez bir temeli ve yaptıkları her işi, eğer doğru düzgün yaparlarsa anlayarak öğreniyor ve yapıyorlar. Bizde her ne kadar parçalar arasında ilişki kurmak elzem olsa da kabul edelim ki çoğunlukla hatta neredeyse ezber üstüne ezberle gidiyoruz. Tus bile kısa süreli hafızaya atarak çalışılan ve hazırlanılan bir sınav ne yazık ki. Anlamak bizde neredeyse lüks sayılan bir iş.
Bütün Bunlar bir tıp öğrencisi olarak beni çok üzüyor. Henüz öğrenciyken uygulama geliştiren, büyük şirketlerin ceo'larıyla oturup kalkan, yarışmalarda roket uçuran ve teknokentlerde start-uplar inşa eden yaşıtlarımı görünce kendim ve bölümüm adına çok üzülüyorum. Bizim en önemli görevimiz teşhis koymak veya cerrahlık olmamalı. Teknoloji gelişiyor ve kim olursak olalım bu dünya doğal seçilimin olduğu bir dünya. Kendimizi her alanda güncellemediğimiz sürece er ya da geç bu sistemden silineceğiz. Yurtdışındaki meslektaşlarımıza nazaran pek çok açıdan gerideyiz ve başarılı bir kalp ya da beyin ameliyatının akabinde kendini tanrı sananların bulunduğu bir akademideyiz. Bunlar benim açımdan tam bir hüsran ve kesinlikle çözülemeyecek meseleler değil. Tabi öğrenciye ne kadar düşüyorsa hocalarımıza en az bir o kadar görev düşmekte. Online derste ekran paylaşmayı beceremeyen hocaların okulumuzda hiç de az olmadıklarını düşünürsek durum biraz vahim ne yazık ki.
Söylemiş olduğum her şey yıkıcı bir eleştiriden uzak olmakla birlikte bizatihi içinde olduğum bir akademinin ulusal bir özeleştirisi hükmündedir. Amacım kimseyi kırmak ve incitmek değil, yalnızca bu gerçeğin perdesini şahsım ve okuyan herkes için bir nebze de olsa aralayabilmektir.
Bu ataletin en birincil sebebi mühendis adaylarının kesin bir iş garantisinin olmamasına karşılık her diplomalı tıp öğrencisinin kesin olarak iş bulacağı hakikatidir ki, mühendis öğrencileri özellikle bu sebepten ötürü kendilerini her alanda geliştiriyor ve mesleki gündemlerini sıkı sıkıya takip ediyorlar. Hemen hemen hepsi linkedin hesaplarına sahip ve faal kullanıyorlar, mutlaka staj kovalıyor ve para almasalar bile sırf tecrübe için ellerine geçen her fırsatı değerlendiriyorlar. Bununla beraber gerek Udemy gibi online eğitim platformları gerekse teknofest gibi yarışmalar olsun her bir yerde kendilerini gösteriyor ve yeterli CV adına gerekli olan hiçbir şeyi kaçırmıyorlar.
Bir diğer sebebini görece daha az etkili olsa da öğrenci toplulukları arasındaki farka bağlıyorum ki bizde öğrenci toplulukları genel olarak kendi kendini tatmin etmeye ve ortada gözükmeye yararken, ieee başta olmak üzere pek çok mühendis Topluluğu kariyer ve kişisel gelişim adına özellikle özel sektör işbirliği ile imkanlarının sınırlanırını zorluyorlar. Bunun da ötesinde kovalayan için teknokentler biçilmiş kaftan.
Üçüncül olarak bunu analitik düşünmeye sadık kalmalarına bağlıyorum. Matematik doğayı ve teknolojiyi anlamanın su götürmez bir temeli ve yaptıkları her işi, eğer doğru düzgün yaparlarsa anlayarak öğreniyor ve yapıyorlar. Bizde her ne kadar parçalar arasında ilişki kurmak elzem olsa da kabul edelim ki çoğunlukla hatta neredeyse ezber üstüne ezberle gidiyoruz. Tus bile kısa süreli hafızaya atarak çalışılan ve hazırlanılan bir sınav ne yazık ki. Anlamak bizde neredeyse lüks sayılan bir iş.
Bütün Bunlar bir tıp öğrencisi olarak beni çok üzüyor. Henüz öğrenciyken uygulama geliştiren, büyük şirketlerin ceo'larıyla oturup kalkan, yarışmalarda roket uçuran ve teknokentlerde start-uplar inşa eden yaşıtlarımı görünce kendim ve bölümüm adına çok üzülüyorum. Bizim en önemli görevimiz teşhis koymak veya cerrahlık olmamalı. Teknoloji gelişiyor ve kim olursak olalım bu dünya doğal seçilimin olduğu bir dünya. Kendimizi her alanda güncellemediğimiz sürece er ya da geç bu sistemden silineceğiz. Yurtdışındaki meslektaşlarımıza nazaran pek çok açıdan gerideyiz ve başarılı bir kalp ya da beyin ameliyatının akabinde kendini tanrı sananların bulunduğu bir akademideyiz. Bunlar benim açımdan tam bir hüsran ve kesinlikle çözülemeyecek meseleler değil. Tabi öğrenciye ne kadar düşüyorsa hocalarımıza en az bir o kadar görev düşmekte. Online derste ekran paylaşmayı beceremeyen hocaların okulumuzda hiç de az olmadıklarını düşünürsek durum biraz vahim ne yazık ki.
Söylemiş olduğum her şey yıkıcı bir eleştiriden uzak olmakla birlikte bizatihi içinde olduğum bir akademinin ulusal bir özeleştirisi hükmündedir. Amacım kimseyi kırmak ve incitmek değil, yalnızca bu gerçeğin perdesini şahsım ve okuyan herkes için bir nebze de olsa aralayabilmektir.
Şimdisini yaşarken mazisini muhasebe etmeden ve istikbalini hayal etmeyen insandır boş insan. Sadece yaşar. Bunu ot da yapıyor.
Sosyal medyada ve YouTube'da çok vakit geçiren insan, eğer ki işi sosyal medya değilse boş insandır.
Fikirlerden ziyade şahıslara, sistemlerden ziyade kahramanlara takılan insan boş insandır.
Herhangi birinin hayatını, bırak konuşmayı, merak eden insan boş insandır.
Bir insan egoist olabilir, sırf bu yüzden ona boş denemez. Ancak övünülecek bir şeyi olmadığı halde övünen insan boş insandır.
Detaylarla, ana hatlardan daha fazla iştigal eden insan boş insandır.
Kafasının ve gönlünün içini zenginleştirmeden cebini zenginleştiren; bunları güzelleştirmeden bedenini güzelleştiren insan boş insandır.
Bir başkasının emeği üzerinden madden, manen, sosyal veya psikolojik açıdan geçinen insan boş insandır.
Her dakikasını dolu dolu geçirmeye çalışan, her anına bir şeyler katmaya çalışan insan boş insandır. Boş vakit olmadan, dolu vaktin de bir anlamı olmaz. Zira her şey zıddıyla...
Bulunduğu yerin, kendisine verilen değerin, kendisine yakıştırılan duyguların ve kendine tahsis edilen makamın hacmini dolduramayan insan boş insandır.
Öğrenmek için değil de öğretmek için öğrenen; dinlemek için değil de konuşmak için dinleyen; okumak için değil de yazmak için okuyan insan boş insandır.
Gücü, güzelliği, parayı ve başarıyı ne için istediğini bilmeden isteyen insan boş insandır.
Her şeye körü körüne biat edenle, kafasına her uymayanı reddeden ve şüpheyle yaklaşan insan (ki ikisininden birbirinden farkı yok) boş insandır.
Kötü günlerde kaybolup da iyi günleri dolduran insan boş insandır.
Herhangi bir şekilde bütün bunlardan biri değilse bile, bir amaç veya yol uğruna yaşamayan insan boş insandır.
Sosyal medyada ve YouTube'da çok vakit geçiren insan, eğer ki işi sosyal medya değilse boş insandır.
Fikirlerden ziyade şahıslara, sistemlerden ziyade kahramanlara takılan insan boş insandır.
Herhangi birinin hayatını, bırak konuşmayı, merak eden insan boş insandır.
Bir insan egoist olabilir, sırf bu yüzden ona boş denemez. Ancak övünülecek bir şeyi olmadığı halde övünen insan boş insandır.
Detaylarla, ana hatlardan daha fazla iştigal eden insan boş insandır.
Kafasının ve gönlünün içini zenginleştirmeden cebini zenginleştiren; bunları güzelleştirmeden bedenini güzelleştiren insan boş insandır.
Bir başkasının emeği üzerinden madden, manen, sosyal veya psikolojik açıdan geçinen insan boş insandır.
Her dakikasını dolu dolu geçirmeye çalışan, her anına bir şeyler katmaya çalışan insan boş insandır. Boş vakit olmadan, dolu vaktin de bir anlamı olmaz. Zira her şey zıddıyla...
Bulunduğu yerin, kendisine verilen değerin, kendisine yakıştırılan duyguların ve kendine tahsis edilen makamın hacmini dolduramayan insan boş insandır.
Öğrenmek için değil de öğretmek için öğrenen; dinlemek için değil de konuşmak için dinleyen; okumak için değil de yazmak için okuyan insan boş insandır.
Gücü, güzelliği, parayı ve başarıyı ne için istediğini bilmeden isteyen insan boş insandır.
Her şeye körü körüne biat edenle, kafasına her uymayanı reddeden ve şüpheyle yaklaşan insan (ki ikisininden birbirinden farkı yok) boş insandır.
Kötü günlerde kaybolup da iyi günleri dolduran insan boş insandır.
Herhangi bir şekilde bütün bunlardan biri değilse bile, bir amaç veya yol uğruna yaşamayan insan boş insandır.
gutfblog'da artık entelektüel yönü zayıf hekimler yetiştiğine dair bir yazı vardı.Bahsedilen entel ve saygı duymamız gereken hocalar kişisel gelişimini tamamlayamamış,mobbing yaparak asistanlarına zulmeden,seksist ve mizojinist hekimler galiba?Zira bu son olaya ses çıkaran gördüğüm kadarıyla yalnızca asistan hekimler ve öğrenciler.
gaflete düşerek uygulamaktan çekindiğim davranıştır. bu, zalimlerin zulmünden çok bugünün mazlumlarının kötü niyetli kimselere dönüşmesinden korkmamla aynı sebepten olabilir. ama bu işin kişisel boyutuydu. intihar haberinin bu başlığı açtıracak kadar dikkat çektiğine ve mobbing'in tepki topladığına sevindim. umarım kaybımız son olur... ve umarım hiçbir zaman aramızdan mobbing uygulayan kimse çıkmaz...
Seversen üzülürsün, sevilirsen üzersin.
Her şeyin bir bedeli var bu hayatta. Büyük hırsların bedeli, büyük kayıplar. Büyük sevdaların bedeli, büyük yangınlar. Küçük hesaplarınki, büyük yanılgılar...
-suskunlar
-suskunlar
Vazgeçmeyi öğrenemiyorsun
yani bence hiç garip değil ama, oldukça ketum biriyimdir ama ilk tanışma faslı aşıldıktan sonra insanlar bunu fark etmez çünkü önemsiz şeyler hakkında saatlerce konuşabilirim... aynı minik "önemsiz" anıyı sıkılmadan milyon kez anlatabilirim ama çok önemsediğim şeyleri saklarım varlığını belli etmem ve fark etmezler bile jdjjdf bir de kendimle sohbet etme huyum var bu daha garipti ama (yazar: kendiyle kavgali) çoktan çok güzel bir şekilde ifade etmiş bsjdhfsdj
edit: he bir de yazım kurallarına olan takıntım belki sayılabilir sözlük. bunlarla sınırlı olmamak üzere de, ki, mi, şey yanlışları inanılmaz rahatsız ediyor beni öyle böyle değil. bu konularda internette ciddi kavgalar etmişliğim var ve bu konuda insanları uyarırken kabalaştığımı iddia edemez kimse kusura bakmayın ama. ay özellikle "edebi" olduğunu iddia edenler var... yazdığı "kitap" bağlaç yanlışlarıyla dolu... sonra tutmuş bana islibini dikkit it (üslubuna dikkat et) diyorlar aaaa sinirlendim :(
edit: he bir de yazım kurallarına olan takıntım belki sayılabilir sözlük. bunlarla sınırlı olmamak üzere de, ki, mi, şey yanlışları inanılmaz rahatsız ediyor beni öyle böyle değil. bu konularda internette ciddi kavgalar etmişliğim var ve bu konuda insanları uyarırken kabalaştığımı iddia edemez kimse kusura bakmayın ama. ay özellikle "edebi" olduğunu iddia edenler var... yazdığı "kitap" bağlaç yanlışlarıyla dolu... sonra tutmuş bana islibini dikkit it (üslubuna dikkat et) diyorlar aaaa sinirlendim :(
Yalnız olmadığımı bilmek o kadar mutlu etti ki
++ yazım yanlışı yapıp bir de yaptığı yanlışın doğru olduğunu iddia edenler var :((
onlar daha fenaaaa aklıma getirdiniz elim ayağım titriyo :((((
:((((
konuşmamız gereken bir şey var mesajı
"Hiç tanımaz tenim ellerini
Bilmez yüreğim bilmez yüreğini
Ah bu koku, bu ten, bu dokunuş
Ah bu delilik sarsar bedenimi
Yok olmak anıdır şimdi"
Bilmez yüreğim bilmez yüreğini
Ah bu koku, bu ten, bu dokunuş
Ah bu delilik sarsar bedenimi
Yok olmak anıdır şimdi"
İki gözüm seneler geçiyor
Gönül ektiğini biçiyor
Bir selam lûtfet, bu ne çok hasret
Gel barışalım artık…
Gönül ektiğini biçiyor
Bir selam lûtfet, bu ne çok hasret
Gel barışalım artık…
sözlüğün genele hitâp etmeyen, az yazarlı niş bir sözlük olması ve yazarlarının tamâmına yakınının aynı dört duvar içinde olduğunu varsayarsak,
ilerleyen zamanlarda okul normale döndüğünde meselâ her bir yazar için istese de istemese de bir yerlerde vukû bulma ihtimâli %50'nin üzerinde olan durum. :d
(ortamda gütfsözlük lafı geçmiştir)
- aaa yazar mısın sen de orada?
- evet uzun süredir yazarım.
- nickin ne?
- x.
- aaa ben de y. seni okuyordum bayâ favlamıştım o senmişsin demek.
- eheheehehe
- öhöhöhöhöh
ve tanış olunur.... ya da uzun süredir sözlükte tâkip ettiğin birinin, aslında tanıdığın biri olduğunu öğrenirsin...
meselâ sözlükten anonim yazışılır tanışalım denilir sonrasında şöyle şeyler olamaz mı bence olur yâni:
- kanka bugün benim öğle arası işim var biraz da sen yemeğe gidersin beni bekleme.
- tamam kanka ben de yemeğe gitmeyecektim zâten görüşürüz.
(ikisi de dekanlığın önündeki merdivenlerde beklerken yeniden karşılaşırlar.)
- hayırdır napıyorsun burada :d
- kanka birini bekliyorum da.
- aaa ben de. burada mı bekliyorsun?
- evet. sen?
- ben de.
- lan yoksa.
- hsssshtir o sen miydin lan sözlükteki x?
- evet sen de y'ydin değil mi?
- evet.
- vaaay anasssını
(bkz: sözlükten tanıştığın yazarın aynı amfiden çıkması)
ortamlarda sözlük hakkında konuşulurken kendini gizlemesi muhtemel yazarlar da pek tabî mümkün. o yüzden gütfsözlük'te anonim yazar olmanın ilk kuralı, gütfsözlük hakkında konuşmamaktır. :d
ilerleyen zamanlarda okul normale döndüğünde meselâ her bir yazar için istese de istemese de bir yerlerde vukû bulma ihtimâli %50'nin üzerinde olan durum. :d
(ortamda gütfsözlük lafı geçmiştir)
- aaa yazar mısın sen de orada?
- evet uzun süredir yazarım.
- nickin ne?
- x.
- aaa ben de y. seni okuyordum bayâ favlamıştım o senmişsin demek.
- eheheehehe
- öhöhöhöhöh
ve tanış olunur.... ya da uzun süredir sözlükte tâkip ettiğin birinin, aslında tanıdığın biri olduğunu öğrenirsin...
meselâ sözlükten anonim yazışılır tanışalım denilir sonrasında şöyle şeyler olamaz mı bence olur yâni:
- kanka bugün benim öğle arası işim var biraz da sen yemeğe gidersin beni bekleme.
- tamam kanka ben de yemeğe gitmeyecektim zâten görüşürüz.
(ikisi de dekanlığın önündeki merdivenlerde beklerken yeniden karşılaşırlar.)
- hayırdır napıyorsun burada :d
- kanka birini bekliyorum da.
- aaa ben de. burada mı bekliyorsun?
- evet. sen?
- ben de.
- lan yoksa.
- hsssshtir o sen miydin lan sözlükteki x?
- evet sen de y'ydin değil mi?
- evet.
- vaaay anasssını
(bkz: sözlükten tanıştığın yazarın aynı amfiden çıkması)
ortamlarda sözlük hakkında konuşulurken kendini gizlemesi muhtemel yazarlar da pek tabî mümkün. o yüzden gütfsözlük'te anonim yazar olmanın ilk kuralı, gütfsözlük hakkında konuşmamaktır. :d
giride emek var bildiğin saygı duydum
ben de prime ın önce davranıp yorum yazmasına ilaveten saygı duydum
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?