Kaybolmamış, jelibon rezervine gitmiştir. Zamanı gelince derin sondaj kuyuları açılarak ortaya çıkarılacaktır. Jelibon rezervleri de zaten bu şekilde oluşmaktadır, o yüzden sıkıntı yoktur.
O iyi jelibonlar, o güzel atlara binip gittiler...
kin tutmamak affedici olmak, henüz ulaşamadım ama arkasında yatan düşünce çok hoşuma gidiyor. en az bencilce olan davranışlardan birinin sana en büyük faydayı sağlaması.
bir örnek vermek gerekirse sevgiliniz sizi aldattı aradan geçen bir süre sonra onu affediyorsunuz. tekrar barışmıyorsunuz sadece nefret duygusundan arınıp hayatınızın onunla olan kısmını kapatıp yeni bir sayfa açarken sizi bir yere bağlayan prangalarınız olmadan devam ediyorsunuz. yeni bir maceraya yükünüz olmadan başlamak gibi
buna benzer bir şeyi (en azından şu an için) yapamayacağımın farkındayım ama çok yüce bir hareket saygı duyuyorum
1.adım: Birini sevmek Herhangi birini seversiniz. Bunun illaki aşk gibi bir tür olmasına gerek yok. Arkadaş olarak ya da ne bileyim kediyi falan işte seversiniz. 2.adım: beklenti İşte burada kaybettiniz. Ondan da sizi sevmesini beklersiniz. 3. Adım: beklentinin boşa çıkması ve hayal kırıklığı İşte istenmediğini hissetmek tam olarak bu aşamada başınıza gelir. O sizi sevmez ya da sizin istediğiniz gibi sevmez. Önce bir acaba dersiniz, acaba seviyor mu? Hayır efendim, sevmiyor. Kabul edersiniz, sonra oturur düşünürsünüz “ben neden böyleyim, neden yine böyle oldu, neden imkansızı istedim, neden yine hata yaptım, neden beni istemedi, neden ben değil de bir başkası?” 4.adım: durumu kabullenme ve alışma Diğer adımlar arası geçiş hızlı olsa da bu adıma geçiş zordur. Zamanla ona karşı olan hislerinizin yoğunluğu azalır, daha mantıklı düşünmeye başlarsınız. Bu da böyle oldu, napalım rahatlığı gelir. 5. Adım: yeni denizlere yelken açma ve başa dönüş Nolduysa oldu, biz önümüze bakalım aşamasıdır bu da. Benim gibi hatalarınızdan ders çıkarmayan biriyseniz başa dönersiniz. Umarım sevdiğiniz herkes sizi, sizin istediğiniz gibi sever. Umarım bu aşamaları son yaşayışımız olur.
Dejavu aslında bir simülasyon hatasıdır. Yöneten kardeş başka şey seçer begenmez geriye alir tekrardan yasariz o anı ondan dejavu oldum yav deriz. Ama dediğim gibi simülasyon hatası. Araştırıp gelmenizi öneririm...
lateral internal sfinkterotomi ameliyatı örnek verilebilir. Bu sfinkterleri keserek basıncı azaltıyorlar böylece anal fissür tedavi edilebiliyor. Eğer daha iyi olsun diye sfinkter fazla kesilirse gayta tutamama sorununa yol açabiliyormuş. Bu durum genel cerrahide "güzelin düşmanı daha güzeldir." Şeklinde anlatılır.
her online pratik dersin sonunda bu hikayeyi duymaktan gerçekten sıkıldım. bizim zamanımızda bu kadar kolay değildi, bir doktor nasıl olurda p dalgasının bu olduğunu bilmez vb ifadeler bizi daha çok çalışmaya falan itmiyor.
Nasıl bir sayıdan negatif bir sayı çıkardığımızda daha büyük bir sayı elde ediyoruz, işte bazı insanları da hayatımızdan çıkardığımızda işlemin hayatımıza yansıması aynen böyle oluyor. Onun için bize negatif insanları (başkalarına pozitif olabilir bu kişi.) hayatımızdan çıkarmak, hayatımıza olumlu yönde etki edecektir. Özetle, bazı insanların yokluğu varlığından daha iyidir.
İnsanlar ne kadar güzel hayatlar yaşadıklarının farkında değiller. Hastanedeki taburcu olan hasta sağlığın, sınavdan çıkmış bir genç zamanın, dava kazanmış bir avukat başarının farkında değil. Her yanında açgözlülük, ekonomik kaygı, can güvenliği, terör gibi sıkıntıların konuşulduğu bu ülkede hayat durmuş gibi. İnsanlar sadece her gün bir yerlerde bulunuyorlar, yiyorlar, içiyorlar ve uyuyorlar ama yaşamıyorlar. Herkes birbirlerinin kötülüğünü düşünürken her zaman kendi çıkarı için çalışıyor. Geleceği düşünen yok, geçmişten ders alan yok. Bundan sonraki yüzyılın ve gelecek nesillerin düzgün olması beklemek gülünç bir düşünceden başka bir şey değil. Hayatta en büyük kötülüklerin kaynağı olan “yaşanmamış hayatlar” herkesin üzerine çökmüş durumda. Bilgilerin bu kadar ulaşılabilir olduğu bu çağda ne bir vizyon mevcut, ne bir hedef veya yaşam amacı. Kolektif bir kimlik karmaşası yaşayan bu insanların arasında mutlu ve bağımsız bir hayat yaşamaya çalışıyoruz, heyhat!
Bak ama buraya gelecek insanlar oturamayacak,abicim yukarıda sandalye yoksa ben napim,burada da müşterinin oturabilmesi lazım. Ben de sizin dediğiniz an gibi bir ana bu diyalogla şahit olmuştum:(
Artık görmezden gelemeyeceğimiz Türkiye'de görülme sıklığı 1/6000 olan hastalık. Bugün bir anne evladının ölümünü izlememek, karşısında eriyip gittiğini görmemek ve elinden hiçbir şey gelmediği için intihar etti. Bugünü asla unutmayacağım. haberi okuduğumda kanımın donmasını,bir iki kişinin mücadelesiyle hiçbir sonuca varılmayacağını, umut küçücük bile olsa bir çocuğun yaşaması için gerekli olan ilacı sağlamayanları; çocuklarını yurt dışında tedaviye götürebilmek için para toplamak zorunda kalan aileleri unutmayacağım. Lütfen sayın yazarlar siz de unutmayın unutturmayın birlik olup sesimizi duyuralım artık. Anneler ölmesin çocukların sesi dünyadan silinmesin.
suyu bardağa koyarken ağzına kadar doldurmamak ve içmeden önce biraz havada daireler çizip su içerisinde yuvarlanmaya başlayınca viski içen mafya babası edasıyla suyu içmek
İnsanlar üzülür ama mutsuzluk cok uzun zamanlı bir kavram gibi. Mutlu oldum deriz ama mutsuz oldum demeyiz mutsuzum deriz sanki hep mutsuzmuşuz ama işte arada mutlu oluyormuşuz gibi. Mutsuzluk, olumsuz olaylarin beraberinde gelen birtakım çaresizlik ve ümitsizlikten kaynaklanıyor gibi. Sanki hep bu çaresizliğin icinde kalacakmışız hiç çıkamayacakmisiz hissi. Bazi gerceklerin yuzumuze tokat gibi vurulup bu gerçekleri degistirememek yani çaresizlik insanı çok mutsuz eder.
Özetle: öyle olmaması gerektiğini bildiğin ya da hissettiğin bir şeyin içinde olmak en büyük mutsuzluk kaynaklarından biri bana göre. İçinde olsan da o bütünün parçasından biri olmadığını hissediyor olmak, uymayan yerde, uymayan insanlarda, uymayan işlerde, aitliğini hissedemediğin bir hayatta parça olmak
önemsiz varlıklarız. tvde gördüğümüz istatistikleri +1 yapan bir şeyiz sadece. aramızdan çok çok azı bundan 100 yıl sonra dahi hatırlanacak. biz öldükten sonra da hiçbir şey değişmeyecek.
En büyük önyargılarımız ve en hiddetli düşüncelerimiz aslında en büyük yaralarımızın bağladığı kabuktan doğar. Biriyle anlaşamadığını düşünüyorsan orta yolu bulamayan insanlar arasında sen de olursun. Arkanda bıraktığın herkes için kalp kıran insanlardan olursun. Hiç bulunmadığın/bilmediğin durumdaki birine karşı sinirliysen belki de onu kıskanıyorsundur. Ailen hariç tutunduğun her dal henüz büyümekte olan genç bir ağacın dalıdır. Bir yerin toprağına adım atmak sana ağır geliyorsa o yeri kirleten belki de senin eski seçimlerindir. İnsanları ne kadar az tanırsan o kadar az kırarsın, en çok kırdıkların ise en sevdiklerin.
"42 Dakika" Osmanlının özellikle son dönemlerini farklı bir bakış açısıyla sunuyor. Hem 'osmanlı neden yıkıldı' gibi aslında çok temel ve kolay cevaplanamayacak türden konulara değiniyor hem de özel konuklarla günümüz sorunlarına dikkat çekiyor. Özellikle ilk sıraya yazmak istedim bunu.
Beyhan Budak'ın "Kendine İyi Davran" podcastini de çok beğenirim. Kendime "pasif agresiflik" tanısını bu sayede koymuştum :) Ayrıca çok güzel kitap önerileri vardı. Tavsiye ederim.
"Trend Topic" ulusal / uluslararası gündemi Nevşin Mengü ve konuklarının yorumlarıyla takip etmekten hoşladığım bir yayın.
"Bunu Ben de Yaparım" ise İbrahim Selim'in hazırladığı aşırı komik ve ilginç konuları barındıran bir podcast. Zamanında sabah yürüyüşlerimi oldukça eğlenceli hale getirmişti.
"Off abi bu ingilizceyi napıcam ben" dediğim anlarda vicdan rahatlatması için de "easy stories in english" dinliyordum. Dinlediğiniz öyküyü açıklama kısmındaki link ile yazı halinde takip etme imkanı da sunuyor.
'Yalansavar' ve 'Fularsız Entellik' ise çok az dinleyebildiğim ama devamını getirmek istediğim yayınlar.
Dükkanının karşısında kebapçı vardı. Tıraşı yarıda kesip kebapçıya gitti ve kendine kebap söyledi. Belki de uzun zamandır tanışıklığımız olduğu içindir bu rahatlık :)
Yeni insanlarla tanıştığımda belli bir süre geçmeden asla kendim olmayı beceremiyorum. Normalde esprili biriyim ama o an istemeden çok ciddileşiyorum nedense. Sonrası aynı muhabbet işte "tanıştığımızda seni çok soğuk biri sanmıştım".
sınav usül esaslarını eleştiren öğrencilerine “beğenmiyorsanız yatay geçiş yaparsınız, hatta gidebilmeniz için biz de bizzat yardım ederiz” diyen eğitim görevlileri
-Hocam Ankara'daki ve Türkiye'deki diğer okullar da böyle yapmadı. Acaba biz mi yanlış yapıyoruz :) - İsteyen yatay geçiş yapabilir. (Gözümde sokrates'in savunmasından çok daha öte bir konumda:)