ilk kurulduğu haftadan bu yana yazmaya başladığımdan beri hep şu ilkeyi benimserim yazarken:
“avazını bu aleme davud gibi sal,
baki kalan şu kubbede bir hoş sadâ imiş”
size de öyle geliyor mu sayın yazarlar? aylar yıllar oldu resmen ama bu komite hala yekpare devam ediyor gibi geliyor da bana.
Ben olayı anlamaya başladım demek oluyor ki yakında biter.d
abd'de bir adam, domuzuna 12 lere kadar çarpım tablosunu öğretmiş.
Oha helal olsun domuz benden iyi çarpma biliyor su an fnsns
hanımın çiftliği, muzaffer ağa çiftliğe varmak üzereyken serap'ın abisi tarafından vuruldu. resmen adamın karısıyla birlikte gözyaşı döktük ya hastane sahnelerinde…
börü dizisinde gölbaşı polis özel harekat'ın darbeciler tarafından vurulduğu, behçet şef'in, asena'nın, baran'ın, tan'ın öldüğü sahne…
Ayı murat'ın öldüğü sahne peki... Çirkin olsan bile:'(
sonrasında gökçe'nin murat'ın ailesini ziyarete gitmesi… tutmayın sn leavesfromthevine ağlayacağım :')
Tutmuyorum sayın sokratesla ağlayalım, bu sahnelere yakışır ağlamaların güzeli:')
olmaması gerektiğini düşünüyorum. şöyle bir dünyada olabilirdi; herkesin ideal bir insan olduğu, birbirini kırmamayı öğrendiği ve her şeyi saygıyla karşıladığı bir dünyada…
Olmaması gerektiğini düşünüyorum kısmını sadece okusaydım eksilemekten öte banlanmanız için elimden geleni yapardım.
Ama sonraki kısımlar günlerdir kendimi paraladığım gerçek demokrasi kavramının sosyal hayattaki karşılığı olduğu için beğeni atıyorum. Beni favdan alıkoyan ise ilk cümle:)
Anlatmak istediğiniz şeyde anlam düşüklüğü yapmışsınız:)
Ama sonraki kısımlar günlerdir kendimi paraladığım gerçek demokrasi kavramının sosyal hayattaki karşılığı olduğu için beğeni atıyorum. Beni favdan alıkoyan ise ilk cümle:)
Anlatmak istediğiniz şeyde anlam düşüklüğü yapmışsınız:)
Neden banlanmanızı isterdim; öyle bir günün gelmemesini istemek benim nezdimde kötülükten ibarettir.
İnsanlar ne kadar güzel hayatlar yaşadıklarının farkında değiller. Hastanedeki taburcu olan hasta sağlığın, sınavdan çıkmış bir genç zamanın, dava kazanmış bir avukat başarının farkında değil. Her yanında açgözlülük, ekonomik kaygı, can güvenliği, terör gibi sıkıntıların konuşulduğu bu ülkede hayat durmuş gibi. İnsanlar sadece her gün bir yerlerde bulunuyorlar, yiyorlar, içiyorlar ve uyuyorlar ama yaşamıyorlar. Herkes birbirlerinin kötülüğünü düşünürken her zaman kendi çıkarı için çalışıyor. Geleceği düşünen yok, geçmişten ders alan yok. Bundan sonraki yüzyılın ve gelecek nesillerin düzgün olması beklemek gülünç bir düşünceden başka bir şey değil. Hayatta en büyük kötülüklerin kaynağı olan “yaşanmamış hayatlar” herkesin üzerine çökmüş durumda. Bilgilerin bu kadar ulaşılabilir olduğu bu çağda ne bir vizyon mevcut, ne bir hedef veya yaşam amacı. Kolektif bir kimlik karmaşası yaşayan bu insanların arasında mutlu ve bağımsız bir hayat yaşamaya çalışıyoruz, heyhat!
düz bir bilezik yaparken ustalardan birinin emir vererek burma bileziği icat ettiği kelime.
bir rahatlatıcı duşun ardından yumuşak kıyafetler giyip oda sıcaklığında ve loş bir ışıkta kahve demlemek, sonra dolabı açıp eski fotoğraflara bakmak…
aşk eski bir yalan, adem'le havva'dan kalan
aşk eski bir yalan, hayatıma dolan
bir ses bir bakış bazen, o kalbime akan
bir çiçek hatırlanan, yılların ardından…
aşk eski bir yalan, hayatıma dolan
bir ses bir bakış bazen, o kalbime akan
bir çiçek hatırlanan, yılların ardından…
çalınmış demeyelim de sandalyeler periferde zorunlu göreve gitti diyelim.
davasına. dava derken biraz daha hukuki veya siyasal gelmesin size, dünyanın en iyi doktoru olmayı hedeflemek de bir davadır. bu dünyaya siz gelmeden önceki durumu daha iyisine çevirmek kaydıyla değiştirmek, insanları yaşadığınız süre boyunca ferah tutmak, çevrenizde güvenilir bir insan olmak, kendi zekanıza saygı duymak ve her daim geliştirmek, insanlığın hayatını kolaylaştıracak en küçük şey bırakmak bile birer davadır.
günlük tutarken biriyle sohbet ediyormuşum gibi geliyor, laf lafı açıyor, en sonunda karşımda duran beyaz ve boş duran sayfaya dedikodu veya birine karşı olan duygularımı anlatıyor, defteri aldığım yere geri koyuyorum.
vallahi duramıyorum. mümkün değil yani. bi insan nasıl tam olarak oturduğu veya ayakta durduğu yerde konuşmasını yapıp bitirebilir? ben hayatımdaki kalorilerin yarısını telefonla konuşurken harcıyorum.
Bu entry'yi ben girdim sandım
bu da geçer.
-hadi öncüye gidek
bihter ziyagil'in de dediği gibi:
“hiç görmemiş olmak isterdim bunu, tüm hayatım boyunca nefret ve acıyla hatırlayacağım.”
“hiç görmemiş olmak isterdim bunu, tüm hayatım boyunca nefret ve acıyla hatırlayacağım.”
akbank: adana'daki kayserililer bankası.
Kayseri'deki Akçakaya köyünü atfen Ak kısmı.. sabancilar orada yaşamış..
Omg bu bilgiyi artık naparım bilmiyorum ama 😅
aa, rivayetlerden biri de o olabilir, doğrudur sn fistikgibiri :)
sure grandma, let's get you to the bed.
halı. cidden şaka yapmıyorum arkadaşlar yurtta kalanlar anlayacaktır, bir insan halıya basmayı bu kadar mı özleyebilir ya ?
aştiden söğütözüne bağlanan metro... yahu keşke ya.
şöyle bi çocuklar duymasın'da haluk'un yan komşusu olup sabahtan akşama gazete-maç-bahçe işleri döngüsünde ilerleyen bir insan olmak... fena olmazdı.
dolapta beklemiş soğuk pudingin yüzeyini yemeden önce minik bi' öpmek :)
şöyle bir komiteyi geçelim de... bakarız.
biz de yaşamış, sevmiş ve gülmüştük. bizi unutun, bunu unutmayın.
“usta sanırım ben sana ufaktan aşıksal bir şey oluyorum”
birçok insan, günün sonunda ev'e döndüğünü zannederek yaşıyor.
1950'lerde, 1970'lerde yaşayan insanların hayat dertleriyle sıfırdan ve en baştan uğraşıyormuşuz gibi hissediyorum. bazen ileriden dönüp geçmişe bakıldığında, ülke için, millet için, gelecek için, insanlar için ufukta çok karanlık ve tabir olunamayan tehlikelerin olduğu aşikar. materyalist bir bakış açısından dünyanın durmadan tekrar eden sirküsünü bilincimizi fazlaca meşgul etme suretiyle doldurduğumuzu düşünüyorum. celaleddin rumi'nin güzel bir sözüyle bitireyim:
“harap oluyoruz, olalım. niye gamlanayım ki?
harabelerin altında yatan padişah hazinesidir öz”
“harap oluyoruz, olalım. niye gamlanayım ki?
harabelerin altında yatan padişah hazinesidir öz”
yıl gibi bir gece, ay gibi bir sevgili...
her sene aslında fark etmeden ölüm yıldönümümüzü yaşıyor olmamız...
Ve sadece öldüğümüzde o günü tamamlayamamış oluyoruz.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?