Sene 2009 henüz küçük bir çocuğum. Televizyonda haberleri izliyoruz. Kanalı da hatırlıyorum Show tv. Güzel bir kızın resmi geçiyor ekrandan: Münevver Karabulut. Aklımın almayacağı kadar korkunç bir ölüm şekli duyuyorum muhabirden. Gitar kutusunun içinde bedeni bulunmuş ve bedeni kutuya sığması için parçalara ayrılmış. Sonra katilini gösteriyorlar. Yakışıklı bir genç görüyorum. Birini öldürdüyse aklı fikri yerinde olmamalı herhalde bir nedeni olmalı diyorum çocuk aklımla. Bir nedeni bile yok. Öldürmek istemiş. Haftalarca bununla ilgili yeni gelişmeleri takip ettim ardından. O zamanlar birinin 17 yaşında olması çok büyük olduğu anlamına gelirdi gözümde. Oysa şimdi anlıyorum. Münevver daha annesinin kuzusuymuş. Çocukmuş daha. Ben daha çocuktum Münevver'den bilemedim o zaman.
anafartalar patlamasında aynı duyguları yaşamıştım ben de, ankarada diye ne kadar korkmuştum bir de gece yarısı son dakika girmişlerdi herkes uyuyordu evde gizlice açmıştım televizyonu sonra gidip herkesi uyandırmıştım
Ankara'daki patlamalar beni de oldukça etkiledi. Bir intihar bombacısı olsam ölmeden önce en çok kişiyi öldürmek isterdim herhalde diye düşünüp Kızılay'a gitmem gerekirse güvenpark'tan uzak yerlerde dolanmaya çalışırım. Haberler gerçekleri gösterdiği mühletçe korkutmaya devam edecekler sanırım.
30 Ağustos zafer bayramı için babam beni geçit törenine götürmüştü ve şansıma tanklar da geçmişti ben de koca makinelerden çok etkilenmiştim ve sürekli onları düşünür olmuştum babam da benim için sonraki günlerde kartondan tankçı ehliyeti yapmıştı,vesikalık fotoğrafım bile vardı arkasında da yaramazlık yaparsa geçersiz sayılır yazıyordu.Tankçı ehliyetimle anaokuluna gittiğimde en havalı çocuk ben olmuştum o anı unutamam ;)
Sene 2008. Malumunuz üzere o zaman Euro 2008 var. Ben de herkes gibi izliyorum babamla beraber. Babam çok fazla maçla arası olan biri değil takım da tutmaz zaten ama milli maçları kaçırmaz🇹🇷 her neyse o akşamda Türkiye-Çek Cumhuriyeti maçını izliyoruz babamın da yarın sabah işi var yatması lazım ama bir yandan da izliyor hevesle. İlk yarı bitti 2 farkla gerideyiz sizin de bildiğiniz gibi. 2.yarı babam 60. dakika civarı ben yatacağım diyip yatak odasına gitti bense bir ümit izliyorum tabi. Sonrasında dakika 75 oldu Arda golü attı hadi lan bir ümit dedim. Sonrasında dakika 87 oldu Nihat gol attı ben bir bağırdım evde tabi o sırada babam da bir anda yanımda bitti meğer uykuya dalamamış. Sonrasında tabi Nihat efsane golünü attı dakika 89'da benle babam golün üzerine baya bir coşmuştuk. Hala dün gibi aklımda bu anı babamla yaşadığım nadir güzel anılardan biri olsun buna da şükür babası olmayanlar da var. Neyse çok da özelimi karıştırmayayım. Bu da benden olsun daha çok var elbette ama bunun yeri ayrı bende çünkü bir para bankası değil hakiki bir babayla geçirdiğim nadir anlardan idi
Bu maçı ben de izlemiştim. Hiç unutamadığım sahnelerden bir de maçın bitimine yakın Volkan'ın kırmızı kart alması üzerine Tuncay şanlının kaleye geçmesiydi. O küçücük cüssesiyle kesin gol yer yine kaybederiz diye düşünürken harika bir mücadeleyle sonunu getirmiştik. Yine olsaa yine uyumam ve izlerim.
birkaç sene öncesi, henüz dönem biriz. bir arkadaşla heves ettik, önlükleri giyip -tanıdık bir intörn abi olması rahatlığıyla- acile gidelim dedik. belki bir iki hasta görürüz, bir şey yapamasak da heyecanlı bir tecrübe olur diye düşünüyorduk. çok geçmeden birden ortalık karıştı, biz ne oluyor anlamaya çalışırken "arrest" kelimesini duyduk. kalp krizi geçiren bir hasta gelmişti ve kalbi durmuş, kalp masajı yapılacaktı. normalde girmememiz gereken o alana bir fırsat bulup girdik, çaresizce bir köşede olup bitenleri izliyorduk... yaklaşık yarım saat kadar sonra çabalar bir sonuç vermedi ve hasta vefat etti. o gün ilk kez gözlerimin önünde birisi öldü. doktorlardan biri dışarı çıkıp hastanın yakınlarına haber verdiğinde onları izledim uzaktan, belki mesleğimde daha sonra defalarca yaşayacağım bir olaydı ama o gün o insanlarda ilk kez, kaybetmenin taze acısına şahit oldum.
anonimliğe sığınarak bayağı özel, beni oldukça etkileyen bir şeyi anlatmak istiyorum. birkaç sene önce babam annemle kavga ederken araya girdiğim için sinirlenip eline bir sopa aldı ve sopayı kafamın üzerinde salladı sonra aklına bir anda gelmiş olacak ki sopayı kafama indirmedi sağ olsun yere attı , ama gerçekten unutamıyorum bunu. keşke unutabilsem keşke. zaten hiçbir zaman iyi bir iletişimimiz olmadı babamla ama bu sanki daha da uzaklaştırdı beni ondan. bazen bu olayı unutamadığımı anneme söylüyorum ve annem benim kinci olduğumu düşünüyor. nasıl silebilirim ki bunu ara ara gelip giriyor aklıma işte.
Bu kinci olduğunu göstermiyor bence. Çok sevdiğinin kötü bir davranışı üzerine oluşmuş bir hayal kırıklığı sadece. Bu acını tüm içtenliğinle bizimle paylaştığın için önce sana sonra da o kırılmış kalbine çok teşekkür ederim. Ama aile içerisinde halledilmeyecek şey yoktur. Konuşup halledebilmeni umut ediyorum sevgili cardash :)
seni bu kadar etkilediyse ve unutamıyorsan bile bu kin tutmak değil. ayrıca kin tutmak kötü bir şey değil bence niye herkes kötü bakıyor bu olaya anlamadım.
ilk tüplü masaüstü bilgisayarların büyük paralar biriktirilip evlere yeni yeni alındığı dönemde babamın bi bilgisayar alması, ve bütün arkadaşlarının her gece bizim eve bilgisayar görmeye gelmeleri.. ne günler geçirmişiz be
sanırım ortaokuldayken bir gün şarj kablosu bozuk bir bilgisayarı içindeki fotoğrafları almak için açışımız, kablonun bir noktasından bir anda yaklaşık bir metrelik bir alev 'çubuğunun' fışkırmaya başlaması, benim donup kalmam, kardeşimin bir anda "babaaaa" diye bağırmaya başlaması, benim ne yaptığımın farkında olmadan uzanıp prizin düğmesini kapatıp kardeşimle birlikte bağırmaya devam etmem. sonra babam geldi tabii ama prizi kapatınca yangın (?) sönmüştü zaten.
ana fikir: tatbikat önemli arkadaşlar. prizi kapatmam en doğru hareketti ve böyle bir durumda ne yapılacağı bin sefer konuşulmuş olmasa donup kaldığım o anda bunu yapamazdım.
yaşım 5-6 filan. o zamanlar lojmanda oturuyoruz; alt kat babamın iş yeri, üst kat bizim evimiz. yüksek bir bina filan da değil öyle. benim renkli, minik minik tokalarım var ama tokaları kullanmıyorum, hatıra olarak saklıyorum. çünkü bebekken annem saçıma takıyormuş o tokaları. bebekliğimden kalma şeyler oldukları için çok değerliler benim için, ( sanki çok büyüğüm ya 5 yaşımda..) öyle herhangi bir yerde de saklamıyorum bu yüzden. bir tane kutum var, kırmızı kadifeden, kalp şeklinde. hani altın yüzükleri filan koyuyor ya kuyumcular, o kutulardan işte. kutuyu da bir o kadar seviyorum yani. neyse bir gün balkonda oynuyorum, balkonun alt tarafı iş yerinin hemen girişine denk geliyor. nasıl olduysa içinde tokalarım olan muhteşem kutum aşağı düşüyor. aşağıda da iş yerinin girişinde sırada bekleyen amcalar var. amcalardan biri yere düşen kutumu alıyor ve cebine koyuyor. ne açıp kutunun içine bakıyor içinde ne var diye, ne de nerden düştü bu kutu diye kafasını kaldırıp yukarı bakıyor. kafasını azıcık kaldırıp baksa beni görecek ama yok, bakmıyor işte. ben yukarıdan izliyorum ama bağırıp da kutumu geri isteyemiyorum çekindiğim için. kutum ve içindeki tokalarım göz göre göre gidiyor. amcanın kutumu alıp cebine attığı o anı hiç unutmadım, kutumu ve tokalarımı da öyle. asıl merak ettiğim şey ise amcanın kutuyu açıp içinde sadece toka olduğunu görünce ne tepki verdiği. amca, inşallah tokalarım bi işine yaramıştır :/
Sekizinci sınıfta, lise sınavlarına hazırlanmak için gittiğim dershaneye giderken bindiğim otobüsün şoförünün bana “günaydın” demesi ve benim oldukça neşeli ve yüksek bir ses tonuyla “güüüü naaaaay ddııııııın” demem ve o adamın o günden sonra herkese günaydın derken bana dememesi.
(yazar: emolla)'nın yukarıdaki entry'sinden aklıma birkaç komik anım geldi ahahah birini anlatmak istiyorum. video kaydı da var arkadaşlarla ara ara izleyip güleriz. hatta bu anı müsebbibiyle bir arkadaşım (videoyu çeken) tarafından bir nevi müneccim ilan edildim. (ki kendisi oldukça ilginç bir şahsiyettir ana karakterlerin bizler olduğumuz bir senaryo yazıyordu bir ara. işte oradaki fihtheinfpt "şimdi kapı çalacak" vs vs şeklinde olacak olayları birkaç saniye öncesinden biliyordu.) arkadaşlarla yatıdayız, sabah 7 buçukta kalkıp sahilde yürüyelim kaçırmayalım bu deniz kenarını falan filan diye anlaşıp yattık (1'i geçerken). sonra 7'den erken bir saatte bir s*vrisineğin kulağımın dibinden assla ayrılmaması nedeniyle yarı uyanır gibi oldum ama tam da uyanmış değildim. anlaştığımız saatte üçüncü arkadaşımız kalkmış, bizi de uyandırmaya çalışırken video çekmiş (iyi ki) önce diğer arkadaşımıza sesleniyor, sonra koluna bir defa hafifçe dokunuyor. bu dokunuşun normalde bir insanı uyandırmaya yeteceğine hükmederek "evet o uyanmadı şimdi fihtheinfpt'e geçiyoruz" diyor ve koluma bir sefer dokunmasıyla ben direkt gözümü açıyorum ahshhshsah (muhtemelen hafif uykuda olduğum için o kadar kolay uyandım) bu onun da tuhafına gitmiyor ve "neyse ya biraz daha uyuyalım gündüz yürürüz sahil kaçmıyo ya" diye anlaşıp uyumaya devam ediyoruz.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır. katkıda bulunmak istemez misin?