Kazık..Ne kadar yersem yiyim asla doyamıyorum kazıklara :)
Baba olmak istemeyen erkek sayısının anne olmak istemeyen kadın sayısından daha fazla olduğunu düşünüyorum. Sadece çevremde değil gördüğüm çoğu aileyi düşündüğümde babalar çocuklarıyla annelere göre çok daha az ilgililer. Hatta azımsanmayacak sayıda baba çocuğundan bihaber. Bu konuda fikri olanların fikrini merak ediyorum.
Edit: toplumumuzda kadınlara anne olma baskısı olduğu gibi erkeklere de aile kurma baskısı olduğunu düşünüyorum. Maddi ve manevi olarak baskı altında olmaları nedeniyle de evlilikten dolayısıyla baba olmaktan kaçmaları bence gayet normal.
(bkz: #7043)
Edit: toplumumuzda kadınlara anne olma baskısı olduğu gibi erkeklere de aile kurma baskısı olduğunu düşünüyorum. Maddi ve manevi olarak baskı altında olmaları nedeniyle de evlilikten dolayısıyla baba olmaktan kaçmaları bence gayet normal.
(bkz: #7043)
Ben çok isterim. Bunda etkili pek çok faktör var. Mesela kendi arkadaş ilişkilerimde bile anne rolünü üstlenecek kadar düşünceli ve önemseyen biriyim. Çünkü oldukça ataerkil bir yerde yetiştim ve yetiştiğim yerde anneler her şeyi düşünürdü, anneler herkesin üzerine titrerdi. Anne olamayan kadına herkes çok üzülürdü. Hiç çocuk istemediğine şahit olduğum kadınlar bile çocuk sahibi olup onun sorumluluğunu üstlenmek zorunda kalırdı. Toplu etkinlikler olduğunda genç kızlar çocuklarla ve ev işleriyle ilgilendirdiği ve büyükler kenara çekilirdi. Belki de istemeden bile olsa çevremde gördüğüm tüm kadınlardan anne olma zorunluluğu ve merhametini sahiplendim. Ben çevremde hep bunu gördüm. Ancak çevremde tüm kadınlar anne olma misyonu üstlendiği halde sırf kocasının adına zeval gelmesin diye üçer dörder çocuk yapan ancak bir tanesine bile azıcık sevgi ya da merhamet veremeyen annelere de tanık oldum. Minicik bebeğine bir kere sarılsa her şey çözülebilecekken büyük çocuklarını küçük çocuklarının annesi yapan kadınlara şahit oldum. Şayet bir kadın ev hanımıysa ve eşi tüm gün çalışıp eve para getiriyorsa evin işleriyle ya da çocuklarla ilgilenmesi gereken çoğunlukla kadın oluyor. Ancak tüm gün evde durup çocuklarına yemek hazırlamak zorunda bile hissetmeyen anneler gördüm. Bu çocuk ne yer ne içer, aç mı kalır diye düşünmüyor. İnsanlar sanıyor ki anne olunca merhameti ve sevgisi de beraberinde geliyor. Fakat her kadın anne olma fıtratında doğmuyor. Bazı insanlar üşengeç oluyor, bazıları sorumluluk sahibi olmayı beceremiyorlar ya da kendine pek çok şeyden daha çok önem veren insanlar oluyor. Buna karşı bir yargılamada bulunmam asla söz konusu değil. Ben sadece ülkemizde her kadın anne olmak zorundaymış gibi davranıldığı için ömrü hayatı boyunca anne sevgisine muhtaç kalıp bunun eksikliğini hisseden çocuklara üzülüyorum. Her kadın anne olmak istemez ama her çocuk annesi olsun ister. Dünyanın her yerinde kabul gören bir düşünce değil bu.
Takılarımı her zaman mango sezon fiyatlarından alacak kadar refaha ermiş olarak hayal ediyorum.
Doktor kadrosunun sadece cerrahlardan oluşması. Kaç tane pratisyen hekim kaç tane aile hekimi gördük şimdiye kadar? Ben hiç görmedim.
İranlı yazar Samed behrengi tarafından yazılan, bir dönem ülkemizde ve halen de İran'da yasak olan çocuk kitabı. Çocukken en sevdiğim ve muhtemelen en çok okuduğum kitaptı. Bu kitabı okuyacak yaşı geçtikten sonra kitabın pek çok yerde yasaklanmış olduğunu ve bazı ülkelerde hala yasaklı olduğunu görmüştüm. Çocuk düşüncemle bir çocuk kitabının suç teşkil etmesi bana manasız gelmişti. Kitabı ilk kez okumamın üstünden geçen bir sürü yıldan sonra en sevdiğim çocuk kitabını en sevdiğim çocuğa hediye olarak aldım. Birlikte okuduk. Sanatçının toplumu yönetme gücünün bu kadar uç noktaya gelebileceğini yıllar sonra bu kitapla keşfettim. Yetişkin armut'un inandığı pek çok şey esasında çocuk armut'un 7 yaşındayken okuduğu bir balığın hikayesiymiş.
Küçük çocuklara küçük kara balık hikayesinden bahsederim. İçerisinde bulunduğu küçük sudan daha fazlasında yüzmek isteyen küçük bir balığın zorlu ve etkileyici hikayesi. Üzerinden yıllar geçti. Ne balıklar ne derelerden, göllerden yüzdü. Ben hala etkisindeyim. Bu kitapta çocuk etkileme gücü olduğunu düşünüyorum.
Dua lipa'nın ismi
Mutlu ol ✔
Tıp okumak
Karikatürist Nisan hakan'ın eşi balımıza ait olan, kolejli, zengin bebesi, beyaz renkteki kedi. Kendisini birkaç gün önce kaybettik
Kes sesini Eva'yı at
Çok isterim. Görüntümü seçme şansım olsa 1.50 ve 30 kilo olan birisi olup bol kıyafetler giyinerek kaybolmayı isterdim. Fiziksel olarak kaybolmak manevi kayba da vesile oluyor çoğu kez. Ortada kabak gibi belirdikçe beklentiyi de artırdığımı düşünüyorum.
Bir ağaç kağıt olmak için yok edilmişse o kağıdın son demine kadar kullanılması gerektiğini düşünüyorum. Anatomi atlasım, ders kitaplarım, okuma kitaplarım hep rengarenk çizilidir. Hatta okuma kitaplarıma anlamını bilmediğim kelimelerin anlamını bile not ederim. Eğer o kitabı ikinci kez inceleme fırsatım olursa neyi bilmiyormuş ve neyi önemsemişim diye incelerim.
Nefessiz
Düzenli gidişatı olan ve sabit fiziksel hareketler ile seyreden işler yaparken istemsizce şarkı söylüyorum. Ancak şarkı dinlersem şarkı söylemeyi durdurabiliyorum. Yani kendi sesimi bastırmak için şarkı dinlemek zorunda kalıyorum.
Bu dediklerimi anlamanız için size gazi tıp dönem 4 programından biraz bahsedeceğim.
Gazi tıp dönem 4 programı 12 Ekim'de başladı.
12 Ekim itibariyle
2 hafta radyoloji kardiyoloji göğüs hastalıkları
2 hafta genel cerrahi
2 hafta kadın doğum
3 hafta kadar pediatri
3 hafta kadar dahiliye aldık.
Normalde genel cerrahi yaklaşık 1.5 Ay ve pediatri yaklaşık 2 Ay sürüyor. Yani biz almamız gereken şeyleri normal süresinin 1/3'ü kadar sürede aldık. Sonrasında 2 hafta kadar tatilin ardından her staj için 3-5 gün online ders aldık. Online dersler boyunca sürekli hiçbir şey bilmediğimiz vurgulandı. Hocalar bunun farkındalardı. Dolayısıyla tek bir derse bir süre çalışmak yerine yine 3 gün bir derse 3 gün başka bir derse çalışmayı deneyerek yarım bir düzenle online eğitimi tamamladık.
Ardından okula geldik ve yukarıda belirttiğim süreçlerden birkaç gün daha kısılmış olmak üzere aynı programı tekrar ettik. Üstelik sabahları ders işleyip aynı gün saat 16.00'dan sonra (şanslıysak yarım gün) dersten sonra bize kalan sürede stajlar yetişsin diye sadece ders çalıştık. 2 büyük staj olan dahiliye ve pediatride sadece 1-2 rotasyonluk staj gördük. Bir gün 10 saat çalışıp ertesi gün istediğimiz gibi gezme lüksümüz yoktu çünkü zaten günümüzün önemli bir kısmı okulda harcanıyordu ve maalesef ki çalışma sürelerimiz her koşulda yeterli uzunlukta değildi.
12 Ekim'den beri tatil yapacağım günü bekliyorum. Çok yorgunum. Çalışmak için gidecek bir yer aramaktan da bıktım, diğer fakültelerde arkadaşlarıma sağlanan kolaylıklıkları görmekten de bıktım. Maalesef benim okulum hala bitmedi. Aylardır gazi tıp dışından biriyle doğru düzgün bir iletişim kurmadım. Ailemi özledim. Ailemin yanında olmam gerekecek durumlar oldu. Bir senedir sayısız önemli günü ve ilki kaçırdım. Deniz tatiline, kültür seyahatine gitme lüksüm de yok. Arkadaşlarmı ve ailemi görsem yeter ama onlara gidecek zamanım da kalmadı, çalışmaya devam etmek zorundayım. Hayata dair beklentilerim yok denecek kadar azaldı. Neden çalışmak zorunda olduğumu bilemiyorum. Stres kaynaklı göğüs ağrıları ve psikolojik tipte nefes alma problemleri yaşamaya başladım. Mutsuzum. En son gerçekten hiç stres ve kaygı hissetmediğim ama mutlu olduğum zamanın 2020 senesi içerisinde yaşandığına inanıyorum.
Gazi tıp dönem 4 programı 12 Ekim'de başladı.
12 Ekim itibariyle
2 hafta radyoloji kardiyoloji göğüs hastalıkları
2 hafta genel cerrahi
2 hafta kadın doğum
3 hafta kadar pediatri
3 hafta kadar dahiliye aldık.
Normalde genel cerrahi yaklaşık 1.5 Ay ve pediatri yaklaşık 2 Ay sürüyor. Yani biz almamız gereken şeyleri normal süresinin 1/3'ü kadar sürede aldık. Sonrasında 2 hafta kadar tatilin ardından her staj için 3-5 gün online ders aldık. Online dersler boyunca sürekli hiçbir şey bilmediğimiz vurgulandı. Hocalar bunun farkındalardı. Dolayısıyla tek bir derse bir süre çalışmak yerine yine 3 gün bir derse 3 gün başka bir derse çalışmayı deneyerek yarım bir düzenle online eğitimi tamamladık.
Ardından okula geldik ve yukarıda belirttiğim süreçlerden birkaç gün daha kısılmış olmak üzere aynı programı tekrar ettik. Üstelik sabahları ders işleyip aynı gün saat 16.00'dan sonra (şanslıysak yarım gün) dersten sonra bize kalan sürede stajlar yetişsin diye sadece ders çalıştık. 2 büyük staj olan dahiliye ve pediatride sadece 1-2 rotasyonluk staj gördük. Bir gün 10 saat çalışıp ertesi gün istediğimiz gibi gezme lüksümüz yoktu çünkü zaten günümüzün önemli bir kısmı okulda harcanıyordu ve maalesef ki çalışma sürelerimiz her koşulda yeterli uzunlukta değildi.
12 Ekim'den beri tatil yapacağım günü bekliyorum. Çok yorgunum. Çalışmak için gidecek bir yer aramaktan da bıktım, diğer fakültelerde arkadaşlarıma sağlanan kolaylıklıkları görmekten de bıktım. Maalesef benim okulum hala bitmedi. Aylardır gazi tıp dışından biriyle doğru düzgün bir iletişim kurmadım. Ailemi özledim. Ailemin yanında olmam gerekecek durumlar oldu. Bir senedir sayısız önemli günü ve ilki kaçırdım. Deniz tatiline, kültür seyahatine gitme lüksüm de yok. Arkadaşlarmı ve ailemi görsem yeter ama onlara gidecek zamanım da kalmadı, çalışmaya devam etmek zorundayım. Hayata dair beklentilerim yok denecek kadar azaldı. Neden çalışmak zorunda olduğumu bilemiyorum. Stres kaynaklı göğüs ağrıları ve psikolojik tipte nefes alma problemleri yaşamaya başladım. Mutsuzum. En son gerçekten hiç stres ve kaygı hissetmediğim ama mutlu olduğum zamanın 2020 senesi içerisinde yaşandığına inanıyorum.
Beni çok etkilediniz sayın armut. Dualarımdasınız ve sınavlarınızı kolaylıkla vermenizi diliyorum. 🤲🏻 Bu yıl gerçekten çok yıprandık. Tek kelime dahi edemiyorum üzerine. :(
Buna rağmen olması gereken eğitim süresine ulaşamadık. 10 haftalık stajları max 7 haftada saçmaladık. Programın kalitesizliği, eğitim süresinin kısalığı ve tüm meslek hayatım boyunca eksikliğini hissedeceğim pratik beceriler....her şeye rağmen hocalarımızın sürekli okuyun demesi, çok boş zamanınız vardı demesi sinir bozucu. Her Durumda öğrenci suçlu öğrenci hatalı. Bu okul beni aldı aldı duvara attı.
Bu okul hepimizi duvara fırlattı schlimazl. Dua edelim de hepimizin duvar dibinden kalkacak kadar gücü olsun
Teşekkürler mdblue :)
Daha geçenlerde bir hocamız bu kadar mı bilmiyorsunuz diyerek grubu fırçaladı. Çalışma zamanımız olmadı diyince de daha önce çalışsaydınız felan dedi. En son 8 ay önce anlatılanları sıkışık bir şekilde tekrar dahi edemeden yalandan işledik.. Tek stajı kendisi sanan hocalardan tut "koca 1,5 yıl boyunca yattınız" diyen hocalara kadar hepsine çok kinliyim ve öfkeliyim. Ayrıca programların hatalı olduğunu ifade ettiğimizde bizlere kulak tıkayan diğer yetkili mercilere de öfkem ve kinim var. İşin daha acısı aynı yattığımızı düşünen zihniyet zaten 1-1,5 yıl yattınız diyerek sadece 1 ay tatile müsaade ediyor bütsüzlere. İmdat artık yorulduk ve sesimiz duyulmuyor çok üzücü..
Bunu dile getirmekten çekinmediğim için ve bu fikrimi gerçekten desteklemem nedeni ile dile getirdiğim için rahatlamış hissediyorum. Görünüş hiçbir şeydir.
(bkz: #7543)
(bkz: #7543)
Sahnede iki şarkı arasında sarf ettiği "Açmak istiyorsanız açınız" minvalinde sözlerinin ardından eteğini sıyırarak benden unf yiyen sanatçı. "Açmak istiyorsanız açın" sözü benim için çok çirkin bir tabir. Bir isanın giyindiği kıyafet bir başkası için açık kalıyor diye "bacağını açmak" olarak nitelendiriliyor ise üstelik de bu düşüncesi 'sözde' cesaretlrendirme ve destek verme için yapıyorsa daha da çirkin bir tabir gibi geliyor. "İstediğinizi giyinin" demek hiç bu kadar kötü anlatılamazdı.
Kendimi feminist olarak tanımlayan ve kadın hakları konusunda her türlü desteği vermek isteyen birisi olarak sahnede kullandığı bu çirkin kelimeler üzerine kendi bacağını açması bana çok çirkin bir gösteri gibi geldi. Bir de bunu kendi hikayesinde paylaşmıştı.
Kendimi feminist olarak tanımlayan ve kadın hakları konusunda her türlü desteği vermek isteyen birisi olarak sahnede kullandığı bu çirkin kelimeler üzerine kendi bacağını açması bana çok çirkin bir gösteri gibi geldi. Bir de bunu kendi hikayesinde paylaşmıştı.
Üzüldüğüm zaman daha edebi konuşuyorum, şarkıların anlamları daha derin oluyor, yaratıcılığım artıyor; sanat acıdan besleniyor.
Psikolojik olarak iyi durumda olmadığını sonradan fark ettiğim bir arkadaşımın 1913 doğumlu Seyyan Hanım'dan dinlemeyi tercih ettiği şarkıdır. Anneannemin bile var olmadığı bir tarihte seslendirilen bu şarkıdan, insanın içine dolan korkunç bir ağlama hissi kalbe işler. Arkadaşım, bu şarkıyı seslendiren onlarca sese rağmen seyyan Hanım'ı takıntılı bir şekilde dinlerdi. Kalbi ile aynı hislerle doluymuş bu şarkı
Doğduğum ilk andan beri aynı dini kaygılarla büyütüldüm. Başka bir dini seçseydim bile aynı dini kaygılar bir gelenekmiş gibi içime işlemiş olurdu. Bu nedenle Başka türlü bir hayatın içinde bulunmam hiçbir zaman mümkün olamazdı. Mevcut şartlar dahilinde ise umut etmeyi bir şekilde sürdürecek kadar yaşamayı seviyorum. Ben kendimi öldüremezdim.
Ders çalışmaktan son derece sıkılmış. Pek de sevmediği bölümü okumak için şu an ders çalışıyor. "Dini kaygılarım olmasa intihar etmeyi düşünür müydüm?" diye düşünüyor.
Yeterince tanışık olunmayan kişiyle; seçilmiş ya da konuşulmuş bir düşünce, nesne veya kişinin üstüne olumlu ifadeler haricinde görüş bildirmemek. Haddini bilen kişiler, kibarca ya da kabaca emirler bildiren şu ifadeleri kullanmaktan çekinirler
"X gibi ifade ediyorsun ama bence Y gibi şeyler düşünmelisin/ düşünmeye çalışmalısın/ düşünmeyi denemelisin/ düşün"
"X i tercih etmen yanlış, bu fikrini herkesin içinde söyleme/ bu ifadeyi böyle söyleme/ bunu böyle söylememelisin"
Haddini bilen insan; beyin denen organın düşünmek için var olduğunu ve herkeste zaten 1 adet beyin olduğunu bilir, düşünmek denen kutsal yetkinin sadece kendinde var olduğunu düşünüp her şeyi kendi başına yönetmek zorunda olmadığın farkındadır.
Not: bir kişinin çevresinde kendisine yol gösterecek, yardımcı olacak biri olmadığını düşündüğü ya da insanların ufkunda harikalar yaratacağına inandığı bir durumun içine düşmediği takdirde yukarıdakilerin aksini yapan herkes haddini bilmek dışında şeyler yapıyordur.
"X gibi ifade ediyorsun ama bence Y gibi şeyler düşünmelisin/ düşünmeye çalışmalısın/ düşünmeyi denemelisin/ düşün"
"X i tercih etmen yanlış, bu fikrini herkesin içinde söyleme/ bu ifadeyi böyle söyleme/ bunu böyle söylememelisin"
Haddini bilen insan; beyin denen organın düşünmek için var olduğunu ve herkeste zaten 1 adet beyin olduğunu bilir, düşünmek denen kutsal yetkinin sadece kendinde var olduğunu düşünüp her şeyi kendi başına yönetmek zorunda olmadığın farkındadır.
Not: bir kişinin çevresinde kendisine yol gösterecek, yardımcı olacak biri olmadığını düşündüğü ya da insanların ufkunda harikalar yaratacağına inandığı bir durumun içine düşmediği takdirde yukarıdakilerin aksini yapan herkes haddini bilmek dışında şeyler yapıyordur.
Umut edecek bir şeyin bulunmaması. Umut, bizi geleceğin varlığına inandıran yalancı bir duygudur. Kaybolması halinde yapılan ufacık hatalar telafisiz kusurlar olarak görülür. Umut olmazsa yarınlar yoktur. Umut etmeyen insan için güneşin doğmasını izlemek bir mutluluk sebebi değildir, yalnızca zaman kaybıdır. Zira zaman boşa akıyordur ve eldeki işlerin yetişmesi için yeni bir gün daha yoktur. İstenmese de, yorgunluktan bitap düşülse de her şeyin hallolacağı o yegane gün başlar ve bitip bitmeyeceği kimsenin hafızasında yazılı olan bir bilgi değildir. Aceleci olmak gerekir. Umut eden kimse bu acelenin sebebini anlayamaz. Yetişmeyen iş nasıl olsa yarın yapılabilir. Tabi bir yarın olacaksa...
Çocukların oynadığı soğuk-sıcak oyununda yakınlaşılan nesneyi belirtmek için kullanılan sözcük. Aynı zamanda insan ilişkilerinde de yakın hissedilen kişi için kullanılan sözcük.
"Başladıysan sonu gelmeli" hissi ve sonun ne olacağı hakkında merak
Aşık olmak. Düşünecek başka şey kalmıyordu. İstesem de odaklanamıyordum.
Utanınca renk değiştiren ve duygularının fiziksel görüntüsünden kaçamayan zavallı insanlar için kırmızı renkli duygudur.
Acaba evlenecek miyim? Evlenirsem kiminle evleneceğim?
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?