bir yandan korkutan bir yandan rahatlatan bir şey. bir gün yaptığım tüm iyi şeylerle, kötü şeylerle, hatalarımla, üzüntülerimle, mutluluklarımla, kızgınlıklarımla birlikte yok olup gideceğim ve şu an benim için önemli olan her şey önemini yitirmiş olacak. beni tanıyan son insan da öldüğünde ben hiç yaşamamış gibi olacağım.
"sana yakıştıramadım" ya da "senden beklemezdim". özellikle sevdiğiniz ve saygı duyduğunuz biri tarafından söyleniyorsa oldukça ağır cümlelerdir.
6 bölümlük, 2021 yapımı mini netflix dizisi.
"kesin şöyle olmuştur, böyle olmuştur" derken son bölümde beklemediğim ve ilginç bir şekilde bitti. sürükleyici bir dizi olduğunu düşünüyorum, merak uyandırıyor. gerçeklikten uzaklaşmaya başladığında biraz saçma bulmaya başlamıştım ama sonradan rahatsız etmedi beni. diziyle ilgili çok sevdiğim şeylerden biri oyuncuların aksanları, diğeri ise dizi konu bakımından karanlık olsa da bazı mekanların çok aydınlık ve iç açıcı olması.
not: diziyi sürekli "allahım ben de psikiyatr olsam, dr. ferguson'ınki gibi bir iş yerim ve evim olsa, londra'da yaşasam" vb şeyler diyerek izledim. özellikle eve bayıldım. bunu da söylemeden geçemeyeceğim.
not 2:
"kesin şöyle olmuştur, böyle olmuştur" derken son bölümde beklemediğim ve ilginç bir şekilde bitti. sürükleyici bir dizi olduğunu düşünüyorum, merak uyandırıyor. gerçeklikten uzaklaşmaya başladığında biraz saçma bulmaya başlamıştım ama sonradan rahatsız etmedi beni. diziyle ilgili çok sevdiğim şeylerden biri oyuncuların aksanları, diğeri ise dizi konu bakımından karanlık olsa da bazı mekanların çok aydınlık ve iç açıcı olması.
not: diziyi sürekli "allahım ben de psikiyatr olsam, dr. ferguson'ınki gibi bir iş yerim ve evim olsa, londra'da yaşasam" vb şeyler diyerek izledim. özellikle eve bayıldım. bunu da söylemeden geçemeyeceğim.
not 2:
bazen bana çok yakın gelen ama birtakım sebeplerden ötürü aklım başımda olduğu sürece asla cesaret edemeyeceğimi düşündüğüm şey.
dün, ölümünün 8.yıldönümü olan arabesk sanatçımız. birkaç sene önceye kadar şarkılarını hiç dinlemezdim. aslında "elit" bulmadığım, tarzıma uyduramadığım için arabesk müziği genel olarak dinlemezdim. sanki sadece "belli" bir kesimin dinlediği bir müzik türüydü benim için. artık böyle düşünmüyorum..
peki nasıl başladım müslüm baba'yı dinlemeye? birkaç sene önce dershanede bir arkadaşımla konuşurken en sevdiği şarkının "affet" olduğunu söylemişti. ben de eve gidince dinledim şarkıyı, bayağı sevmiştim. hatta birkaç gün boyunca sürekli dinlemiştim, arkadaşıma da senin yüzünden kaç gündür "affet" dinliyorum demiştim :) ön yargılarımdan kurtulunca tabi bir de büyümenin vermiş olduğu böyle şarkıları anlama yetisi sayesinde çok severek dinler oldum müslüm baba'yı. bir sürü şarkısını ezbere biliyorum şimdi. arabada filan da sürekli dinliyoruz, bazen bağıra bağıra eşlik de ediyorum, stres atmak için oldukça etkili bir yöntem :)
peki nasıl başladım müslüm baba'yı dinlemeye? birkaç sene önce dershanede bir arkadaşımla konuşurken en sevdiği şarkının "affet" olduğunu söylemişti. ben de eve gidince dinledim şarkıyı, bayağı sevmiştim. hatta birkaç gün boyunca sürekli dinlemiştim, arkadaşıma da senin yüzünden kaç gündür "affet" dinliyorum demiştim :) ön yargılarımdan kurtulunca tabi bir de büyümenin vermiş olduğu böyle şarkıları anlama yetisi sayesinde çok severek dinler oldum müslüm baba'yı. bir sürü şarkısını ezbere biliyorum şimdi. arabada filan da sürekli dinliyoruz, bazen bağıra bağıra eşlik de ediyorum, stres atmak için oldukça etkili bir yöntem :)
-insanların, zaten yeterince zor olan hayatı birbirleri için daha zor hale getirmeleri
-bazı insanların hali hazırda tedavisi olan bir hastalığın tedavisine maddi imkansızlıklar nedeniyle ulaşamaması
-coğrafyanın genel itibariyle kader olması
-hayalini kurduğumuz bazı şeylerin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini içten içe biliyor olmak
-bizi mutsuz eden bazı şeyleri değiştirmek için elimizden bir şey gelmemesi
-hepi topu 60-70 yıl sürecek hayatımızı tam anlamıyla istediğimiz şekilde yaşayamamak
-2021 yılına gelmiş olmamıza rağmen insanların hala medeniyete ulaşamamış olması, birbirlerine saygı duymayı öğrenememiş olmaları
-bu devirde hala temel yaşam haklarına sahip olamayan insanların olması, temiz suya ulaşamayan insanların olması, hala açlıktan ölen çocukların olması..
-bazı insanların hali hazırda tedavisi olan bir hastalığın tedavisine maddi imkansızlıklar nedeniyle ulaşamaması
-coğrafyanın genel itibariyle kader olması
-hayalini kurduğumuz bazı şeylerin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini içten içe biliyor olmak
-bizi mutsuz eden bazı şeyleri değiştirmek için elimizden bir şey gelmemesi
-hepi topu 60-70 yıl sürecek hayatımızı tam anlamıyla istediğimiz şekilde yaşayamamak
-2021 yılına gelmiş olmamıza rağmen insanların hala medeniyete ulaşamamış olması, birbirlerine saygı duymayı öğrenememiş olmaları
-bu devirde hala temel yaşam haklarına sahip olamayan insanların olması, temiz suya ulaşamayan insanların olması, hala açlıktan ölen çocukların olması..
özlediğim bir sürü şey var, bazılarını yazayım..
tarih ve coğrafya öğretmenlerimizin ayrı bir odası vardı, hocalarla da aramız iyiydi. ziyarete giderdik teneffüslerde ve bize kurabiye filan ikram ederlerdi.
öğle teneffüslerinde hep birlikte yemekhaneye gidip sohbet ede ede yemek yemeyi özledim.
yağmur yağdığında arkadaşımla bahçeye inip ıslana ıslana yürüyüş yapardık.
son sene bazı akşamlar ek dersler yapıldığından dolayı geç çıkıyorduk, hava kararmış oluyordu. serviste en ön koltuğa(şoför koltuğunun yanındaki) otururdum, kulaklığımı takar yüksek sesle müzik dinlerdim. servisin ışıkları kapalı olurdu, güzergah da çok güzeldi, boş ve düz bir yoldan geçiyorduk. arkada herkes sohbet muhabbet ederken ben önde kafamı dinlerdim, o kadar güzeldi ki..
bizim katın üst katında kocaman konferans salonu vardı, bir de büyük pano vardı salonun içinde. yine geç çıktığımız günlerde arkadaşımla o panonun arkasında yere otururduk(dışardan kimsenin bizi göremeyeceği bir yer) ve karanlıkta sohbet ederdik.
bir de arkadaşımın bana hazırladığı peynirli ekmeği özledim ..
tarih ve coğrafya öğretmenlerimizin ayrı bir odası vardı, hocalarla da aramız iyiydi. ziyarete giderdik teneffüslerde ve bize kurabiye filan ikram ederlerdi.
öğle teneffüslerinde hep birlikte yemekhaneye gidip sohbet ede ede yemek yemeyi özledim.
yağmur yağdığında arkadaşımla bahçeye inip ıslana ıslana yürüyüş yapardık.
son sene bazı akşamlar ek dersler yapıldığından dolayı geç çıkıyorduk, hava kararmış oluyordu. serviste en ön koltuğa(şoför koltuğunun yanındaki) otururdum, kulaklığımı takar yüksek sesle müzik dinlerdim. servisin ışıkları kapalı olurdu, güzergah da çok güzeldi, boş ve düz bir yoldan geçiyorduk. arkada herkes sohbet muhabbet ederken ben önde kafamı dinlerdim, o kadar güzeldi ki..
bizim katın üst katında kocaman konferans salonu vardı, bir de büyük pano vardı salonun içinde. yine geç çıktığımız günlerde arkadaşımla o panonun arkasında yere otururduk(dışardan kimsenin bizi göremeyeceği bir yer) ve karanlıkta sohbet ederdik.
bir de arkadaşımın bana hazırladığı peynirli ekmeği özledim ..
benim de kim olduklarını merak ettiğim ve tanışmak istediğim yazarlar var aslında ama tanışırsak işin büyüsü bozulabilir diye de endişeleniyorum. yani nicklerimizi gizli tutsak bile birtakım ipuçlarını bir araya getirerek bazı yazarların kim olduğunu tespit ederim diye düşünüyorum. yanlış tahminlerde de bulunsam o yazarla ilgili bir eşleşme yapmış olurum kafamda. bilmiyorum ya sanki anonimken, birbirimizi sadece yazdıklarımızla tanıyorken her şey daha güzel gibi.
Çok yaşlıyım, ölüyorum. Şuram ağrıyor buram ağrıyor ve türevleri.. :'(
Lisedeyken bana nine derlerdi djbfbrbrbdbdbb
bu ben :d sürekli bir yerim ağrıyor dhdhjjsfk
stresliyken, daha önceden stres olduğum konuları düşünüyorum, sonra diyorum ki hepsi bir şekilde gelip geçti ve ne olursa olsun bu da diğerleri gibi bir şekilde gelip geçecek. stresimin kaynağı benim değiştiremeyeceğim bir şeyse şöyle ekliyorum: "bunu ortadan kaldırmak için yapabileceğim bir şey yok, başıma gelmiş ve mecburen çekeceğim." bu bilinçte olmak stresi bir tık azaltıyor sanki, en azından sürekli düşünüp durmaya gerek olmadığını hissettiriyor.
edit: ekleme yapıyorum, kedi sevmek de stresi azaltıyor. bunu söylemesem olmazdı :)
edit: ekleme yapıyorum, kedi sevmek de stresi azaltıyor. bunu söylemesem olmazdı :)
anneme sorsanız benim ağzım çok bozuk, çünkü en ufak bir kaba kelimeyi bile küfür olarak değerlendiriyor kendisi :) bana sorarsanız eh işte. yani ağzının bozuk olması gerçekten çok göreceli bir kavram, birisinin ağır bir küfür olarak değerlendirdiği bir kelimeyi başkası çok normal bir kelime olarak algılayabiliyor.
ben bazı küfürlerden nefret ediyorum, çok itici ve mide bulandırıcı geliyorlar( hoş istemsizce kırk yılda bir onları da söylediğim oluyo içimden ama..) bazılarını ise söylüyorum valla bile isteye. söyleyebileceklerim nerde ve kimin yanında olduğuma göre değişiyor. ortalık yerde küfretmem yani. mesela bazılarını sadece evde söylerim (hatta bazen bir yere tam uyacak bir sözcük oluyor ve benim çok komiğime gidiyor, o zaman sadece kardeşime söylüyorum ve birlikte gülüyoruz :)), bazılarını çok yakın arkadaşımın yanında da söyleyebilirim vs.
içimden ya da etrafta kimsecikler yokken özgürce kullanırım birtakım kelimeleri :) sürekli kendi kendime konuşan bir insanım yani kendimle beraber çok şeyi yorumlarız, bu yorum ve değerlendirmeler sırasında da kullanırım bazı küfürleri. bazı olay ve durumlara bazı kelimeler cuk oturuyor, işte böyle zamanlarda dışımdan söyleyemesem bile içimden geçiririm yani. yani şöyle bakınca küfretmek hoş bir şey değil, kimseye de yakışmıyor ama çok da kasmamak lazım galiba, bazen yerine ve zamanına göre söylenebilir. ama büyüdükçe bırakmayı düşünüyorum, evde bile söylemeyeceğim yani, sadece içimden söyleme moduna geçeceğim :))
ben bazı küfürlerden nefret ediyorum, çok itici ve mide bulandırıcı geliyorlar( hoş istemsizce kırk yılda bir onları da söylediğim oluyo içimden ama..) bazılarını ise söylüyorum valla bile isteye. söyleyebileceklerim nerde ve kimin yanında olduğuma göre değişiyor. ortalık yerde küfretmem yani. mesela bazılarını sadece evde söylerim (hatta bazen bir yere tam uyacak bir sözcük oluyor ve benim çok komiğime gidiyor, o zaman sadece kardeşime söylüyorum ve birlikte gülüyoruz :)), bazılarını çok yakın arkadaşımın yanında da söyleyebilirim vs.
içimden ya da etrafta kimsecikler yokken özgürce kullanırım birtakım kelimeleri :) sürekli kendi kendime konuşan bir insanım yani kendimle beraber çok şeyi yorumlarız, bu yorum ve değerlendirmeler sırasında da kullanırım bazı küfürleri. bazı olay ve durumlara bazı kelimeler cuk oturuyor, işte böyle zamanlarda dışımdan söyleyemesem bile içimden geçiririm yani. yani şöyle bakınca küfretmek hoş bir şey değil, kimseye de yakışmıyor ama çok da kasmamak lazım galiba, bazen yerine ve zamanına göre söylenebilir. ama büyüdükçe bırakmayı düşünüyorum, evde bile söylemeyeceğim yani, sadece içimden söyleme moduna geçeceğim :))
kimsenin inançlarına, hassas olunabilecek noktalara dil uzatmadıktan sonra her şeyi konuşabilmeliyiz bence. ama sanırım her şeyin konuşulabileceği bir gün olmayacak, çünkü ne yazık ki herkesin tahammül seviyesi yüksek olmayabiliyor. mesela bazen hakaret vs içermeyen, sadece bir yazarımızın kendi fikrini beyan etmekte olduğu entrylerin bile eksilenmiş olduğunu görüyorum. o zaman düşünüyorum ki bazı insanların farklı fikirlere tahammülü pek yüksek değil, bu yüzden daha derin konulara girsek ya da biraz aykırıya kaçsak linç yiyeceğiz herhalde. bazen kendi entrylerimde ya da başka yazarların entrylerinde bakıyorum, sakıncalı bir şey göremediğim halde birkaç eksi almış mesela. (eksilemek linçlemek ya da tahammül etmemek demek demiyorum, en basitinden örnek veriyorum sadece). ya da bazen entry girerken saçma sapan yerlere "bence" vb sözcükler eklediğimi fark ediyorum, yani kimse yanlış anlamasın bu sadece benim fikrim vs demiş olmak için sanırım. ben benim düşünceme ters şeyler okumayı seviyorum, diyorum ki "bak bu böyle bir bakış açısı da varmış." ama herkes böyle düşünmüyor. ki şu an sözlük daha çok yeni, ileride çok daha fazla yazar olduğunda ortalık daha çok karışırmış gibime geliyor. hayırlısı bakalım...
benim için en basit ifadeyle iki insanın hayatını resmiyete dökerek birleştirmesi durumu. ben yıllardır hatta kendimi bildim bileli "evlenmeyeceğim ben ya" kafasındayım. ama düşünüyorum da sanırım böyle düşünmemin sebebi kriterlerime, kafa yapıma uygun bir insan bulabileceğime olan inancımın çok düşük olması. kafama uygun birini bulsam evlenebilirim aslında yani, neden olmasın? ayrıca toplumumuzda "evlilik" konusunun algılanış şekli çok ilginç geliyor bana. düğün, çeyiz, takı gibi şeylerle çok abartılı bir hal alıyor bu konu, zaten insanlarda genel itibariyle her şeyi abartma eğilimi var :/ mesela günlerce alışverişlere çıkılıyor cümbür cemaat, en basit şeyler bile bir seremoni haline getirilerek alınıyor, ne yazık ki bazı şeyler kız tarafına ya da erkek tarafına mecbur tutuluyor. sırf bu alışveriş mevzularından vs ne tartışmalar çıkıyor.. ya da mesela evliliği bir başarı olarak gören, değerli biri olabilmek için evlenmesi gerektiğini zanneden bir kesim var toplumumuzda. (bu kesimi yargılamıyorum, hatta üzücü buluyorum.) böyle şeyler aşırı saçma geliyor bana, ama toplumda öyle yer etmiş ki kaç insan bu saçmalıklardan sıyrılmayı başarabiliyordur bilemiyorum.
diğer bir konu şu; özellikle bizim toplumumuzda evliliğe aileler çok karışıyor, her şeye müdahale ediyorlar. evlilik öncesinde de evlendikten sonra da böyle bu. ve gençlerin bir kısmı da buna müsaade ediyor, hatta olan biten her şeyi ailesine rapor eden insanlar bile var. sanırım tam olarak olgunlaşamadıklarından kaynaklı bir durum bu.
bir diğer problem insanların hayatı paylaşmak amacıyla evlenip hayatı paylaşmamaları. ne yazık ki birtakım görevler erkeğe ya da kadına yıkılıyor. iki taraf da buna razıysa diyecek bir şey yok ama aksi takdirde sorumluluğun çoğunu üstüne almış olan taraf çok yıpranıyor ve mutsuz oluyor.
diğer bir konumuz: sınırlar. iki insan evlendiklerinde tek bir bütün haline gelmemeli bence. bir bütünü oluşturan iki ayrı parça olarak kalabilmeli yani. kendilerine özgü hobileri, arkadaş çevreleri vs olabilmeli. her şeyi birlikte yapmak zorunda değiller mesela, birlikte yaptıkları şeylerden zevk almalılar ama ara ara kendi kendilerine de takılmalılar. yani herkesin kendi kişisel sınırları olmalı.
en önemli konu galiba iki tarafın da kendini evliliğe hazır hissetmesi ve bunu gerçekten istemesi. insanlar bir hevese kapılıp evleniyor mesela, hiç düşünmüyorlar ben bunu becerebilir miyim diye. çünkü bence beceri gerektiren bir iş evlilik. taraflar maddi ve manevi yönden olgunlaşmış olmalılar öncelikle. kendi kararlarını verebilmeliler, karşısındakinin ayrı bir birey olduğunun farkında olmalılar, saygı duymayı bilmeliler. yeri geldiğinde çabalayabilmeliler çünkü tüm insan ilişkileri gibi evlilik de çabalama gerektirir. büyüklerimizin deyimiyle "geçim etmeye" niyetleri olmalı. birbirlerine tahammül edebilmeliler, birbirlerini anlamalılar, tartışmaları çözmeyi bilmeliler vs. eğer bu koşulları sağlıyorlarsa, birbirlerine gerçekten değer veriyorlarsa, birbirlerini seviyorlarsa, birlikte olmaktan ve birlikte vakit geçirmekten keyif alıyorlarsa artık bir engel kalmadı evlenmeleri için. genç çifte mutluluklar dilerim :))
diğer bir konu şu; özellikle bizim toplumumuzda evliliğe aileler çok karışıyor, her şeye müdahale ediyorlar. evlilik öncesinde de evlendikten sonra da böyle bu. ve gençlerin bir kısmı da buna müsaade ediyor, hatta olan biten her şeyi ailesine rapor eden insanlar bile var. sanırım tam olarak olgunlaşamadıklarından kaynaklı bir durum bu.
bir diğer problem insanların hayatı paylaşmak amacıyla evlenip hayatı paylaşmamaları. ne yazık ki birtakım görevler erkeğe ya da kadına yıkılıyor. iki taraf da buna razıysa diyecek bir şey yok ama aksi takdirde sorumluluğun çoğunu üstüne almış olan taraf çok yıpranıyor ve mutsuz oluyor.
diğer bir konumuz: sınırlar. iki insan evlendiklerinde tek bir bütün haline gelmemeli bence. bir bütünü oluşturan iki ayrı parça olarak kalabilmeli yani. kendilerine özgü hobileri, arkadaş çevreleri vs olabilmeli. her şeyi birlikte yapmak zorunda değiller mesela, birlikte yaptıkları şeylerden zevk almalılar ama ara ara kendi kendilerine de takılmalılar. yani herkesin kendi kişisel sınırları olmalı.
en önemli konu galiba iki tarafın da kendini evliliğe hazır hissetmesi ve bunu gerçekten istemesi. insanlar bir hevese kapılıp evleniyor mesela, hiç düşünmüyorlar ben bunu becerebilir miyim diye. çünkü bence beceri gerektiren bir iş evlilik. taraflar maddi ve manevi yönden olgunlaşmış olmalılar öncelikle. kendi kararlarını verebilmeliler, karşısındakinin ayrı bir birey olduğunun farkında olmalılar, saygı duymayı bilmeliler. yeri geldiğinde çabalayabilmeliler çünkü tüm insan ilişkileri gibi evlilik de çabalama gerektirir. büyüklerimizin deyimiyle "geçim etmeye" niyetleri olmalı. birbirlerine tahammül edebilmeliler, birbirlerini anlamalılar, tartışmaları çözmeyi bilmeliler vs. eğer bu koşulları sağlıyorlarsa, birbirlerine gerçekten değer veriyorlarsa, birbirlerini seviyorlarsa, birlikte olmaktan ve birlikte vakit geçirmekten keyif alıyorlarsa artık bir engel kalmadı evlenmeleri için. genç çifte mutluluklar dilerim :))
Zeki Müren - Elbet Bir Gün Buluşacağız
Zeki müren'in en sevdiğim şarkılarından birisi harika gerçekten.tesadüf bugün gün boyu seni sordum yıldızlara ve bu şarkıyı dinlemiştim görünce mutlu oldum :)
O zaman ben de şimdi gidip seni sordum yıldızlara dinleyeyim :))
Güzel tercih ben de tekrar dinleyeyim bari şimdi :)
dedemin dün verdiği öğütten bir parçayı sizlerle paylaşıyorum: "öyle hemen evleneceğim filan demeyin. okulunuz bitsin, 3-4 sene de çalışıp düzeninizi kurun, sonra evlenmek isterseniz evlenirsiniz." dedeme katılıyorum, bu güzel öğütten dolayı da teşekkür ediyorum kendisine :)) bence evlenmek yakın arkadaşınızla öğrenci evinde kalmak gibi bir şey değildir, çok daha büyük sorumluluklar gerektirir. öğrenci evinde bireysel takılabilirsiniz, bir şeyler yolunda gitmezse evden ayrılıp gidebilirsiniz mesela, ama evlilik öyle değil. öğrencilik zaten yorucu bir şey, bunun yanında bir evi çekip çevirme sorumluluğunu almak istemem ben kendimce. mesela eve geldiğimde yemek hazır, ev temiz oluyor. şimdi düşünsenize yorgun argın okuldan geliyorsunuz, evde yapacak bir sürü iş var. yani bilemiyorum, tarafların ikisinin de çok sorumluluk sahibi kişiler olduğunu, işlerin güzelce bölüşülüp yapıldığını varsaysak bile zor bir şey yani(aksini düşünmek dahi istemiyorum, yani yükün taraflardan birinin üstüne bindiği versiyonu). ayrıca iki taraf da öğrenciyse mesela bu evin geçimini kim sağlayacak? evlenip bir aile kurduğumda anne babamın parasıyla yaşamaya devam etmek istemem açıkçası, böyle bir beklentiye girmek beni rahatsız eder yani. diğer bir konu da ne acelem var konusu? neden okulumu bitirip, işe başlayıp, birkaç sene kendi paramı kazanıp biriktirip kendime istediğim şekilde bir ev kurup evlenmek yerine öğrenciyken evleneyim? ayrıca okurkenki yaşlarımız da bana küçük geliyor açıkçası evlilik için. kısacası bırakın okurken evlenmeye, okulu bitirir bitirmez evlenmeye dahi sıcak bakmıyorum ben şu an için. bu çok büyük bir karar o yüzden bir anlık hevesle böyle bir karar verilmemeli, her yönüyle iyice düşünülmeli. ayrıca yıllardır ailemle yaşıyorum, hiç tek başıma yaşamadan evlenip başkasıyla yaşayamam ben :)) işe başladıktan sonra birkaç sene tek yaşamam lazım :))
ruh halime göre her şeye üşenebilirim. yemin ederim bazen tuvalete gitmeye bile üşeniyorum :((
Ben de böyleyim yaa. Susuzluktan ölüp de bir bardak su almaya üşendiğim çok oluyor...
çeşit çeşit düzensizliği bir araya getirip kendine bir düzen oluşturabileceği ve düzensizliklerden meydana gelen bu kendine has düzeni kimseye hesap vermeden, rahat ve özgürce yaşayabileceği yerdir.
Tüyleri koyu gri olan bir kediniz varsa, kedinize verebileceğiniz isimlerden sadece biri. Biraz klasik bir isim ama güzel bence :)
Genel olarak ülkemiz. Ülkemizin insanları, ekonomisi vs. Bu genç yaşımda birçok konuda ne hevesim ne umudum kaldı maalesef :(
"Ağlama" deseler iyi, "git başka yerde ağla"yı duydum ben:(
3 sene önce 14 şubat akşamı annemin babaannesi vefat etmişti. Kendisi 95 yaşındaydı. Dışarıdan bakan birinin yeterince yaşamış aslında diye düşüneceği bir yaş ama tabi yakınları için öyle olmuyor. Annem çok severdi babaannesini, babaannesi de annemi çok severdi. Hatta son zamanlarında hafızası iyi olmamasına, birçok kişiyi iyi tanıyamıyor olmasına rağmen annemi hep tanırdı. cenaze evine giderken annemin arabada çok ağladığını hatırlıyorum, insan annesinin ağlamasına dayanamıyor tabi. Kısacası Bizim için 14 şubat sevdiğimiz birinin ölüm yıl dönümü yani üzücü bir gün..
Şenhayat. Bu isimde tanıdığım birisi var ve ismiyle karakteri o kadar uyumlu ki. Kendisi 55 yaşında ama ruhu 15 yaşında gibi. Her zaman çok neşelidir, hep güler, etrafındaki insanları da güldürür :))
isimler gerçekten karakteri etkiliyor bence :))
Evet bence de etkiliyor. Şenhayat teyzeyle tanıştıktan sonra buna iyice ikna oldum :))
umarım uzuuuun yıllar etrafına neşe saçmaya devam eder :)
İnşallah :))
Babam dinlerken "bu hiç güzel değil, değiştir" dediğim şarkıları türküleri değiştirtmeyi bıraktığım, hatta bizzat kendim de açıp dinlemeye başladığım zaman.
Bir de geceleri ve uykuyu sevmeye başladığımda büyüdüğümü anladım. Küçükken hiç akşam olmasın, hiç uyumayalım isterdim. Demek ki yorgunluk hissetmiyormuşum çocukken. Artık yeri geliyor uykuya hasret kalıyoruz :((
Bir de geceleri ve uykuyu sevmeye başladığımda büyüdüğümü anladım. Küçükken hiç akşam olmasın, hiç uyumayalım isterdim. Demek ki yorgunluk hissetmiyormuşum çocukken. Artık yeri geliyor uykuya hasret kalıyoruz :((
Müsaade. Bilemiyorum, bence ilginç bir isim..
"merdümgiriz". Kalabalıkları sevmeyen, insan içine çıkmaktan hoşlanmayan, insanlardan kaçan kimse anlamlarına gelen farsça kökenli kelime. Benim genel halimi anlatıyor diyebilirim :))
Yalnızlık, bütün mükemmel beyinlerin kaderidir.- Arthur Schopenhauer boşuna dememiş schopenhauer sayın Clarice starling :)
Ne güzel demiş gerçekten. işte o mükemmel beyin benim dermişim :)))
:)))
Küçükken sürekli farklı mesleklerle uğraşırdık kardeşlerimle. Bazen dedektif gibi milleti gözlerdik balkondan dürbünle, yorum yapardık işte şu adam suçlu olabilir vs diye. Bi ara eczacılığa merak sarmıştık, dışarıdan topladığımız bitkilerle ilacımsı(güya) karışımlar yapıyorduk. Bir keresinde de diş hekimi olmuştum, kardeşim de benim hastamdı. Yükseltip alçaltılan, dönen bilgisayar koltukları var ya kardeşimi oturttum o koltuğa, tedavi ayağına uğraşırken dişini kırmıştım :(
Yerim ben onudur <3
Ayazınla beni tehdit etme ankara, hayallerimi yaksam ağustosu yaşarsın.
Not: bu başlığı bekliyormuşum ya meğer :))
Not: bu başlığı bekliyormuşum ya meğer :))
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?