irademin hiçe sayılması. beni de ilgilendiren bir konuda benim fikrim sorulmadan karar verilmesi.
gerçekten çok bilmiyorsa çekilmez olan insandır. gerçekten çok bilen bir insan bilgi ve birikimlerini "çokbilmişlik" yapmadan, rahatsız edici olmadan etrafındakilerle paylaşır ve bu güzel bir şeydir. ama hiçbir şey bilmediği halde her şeyi bildiğini zanneden, bir de üstüne üstlük kendinden ve söylediklerinin doğruluğundan gereksiz derecede emin olan insan tam bir baş belasıdır. her konuda mutlaka fikirleri vardır böyle insanların ve ortamda o konunun uzmanı olan biri dahi olsa bu kişiler kendi bildiklerinin en doğru olduğunu düşünmeye ve konuşmaya devam ederler. "bu konunun uzmanı var burda, o bu işin okulunu okumuş, bu konuda daha bilgilidir" vb şeyleri asla söylemezler ve asla susmazlar. nasıl bir özgüvense artık..
yaptığı uzun uzun anlatımların sizde nasıl bir etki oluşturacağı, kim olduğuna bağlı olan insandır. sevdiğim biriyse uzun uzun anlatmasının hiçbir sakıncası yoktur, o anlatır ben dinlerim. ama haz etmediğim biriyse, bir de anlattığı şey ilgimi çekmiyorsa dinlemek ölüm gibi gelir. bu tür durumlarda, ortam kabalık etmeden terk etmeye uygun bir ortamsa yavaştan kaçarım. ortam kaçmaya uygun değilse istemeye istemeye oturur dinlerim. hele bir de hoşlanmadığım kişi laf arasında kendini övüyorsa ya da kendiyle ilgili "niye anlatıyo ki bana bunu?" dedirtecek şeyler filan anlatıyorsa içimden söylene söylene, "benim burda ne işim var?" diyerek hayatı sorgulaya sorgulaya dinlerim.
tabi burda dinleyicinin ruh hali de önemli. bazen modum yüksek olduğu zamanlarda, sevmediğim kişilerin anlattığı ve ilgimi hiç çekmeyen şeyleri de normal bir şekilde dinleyebilirim. ya da modum çok düşükse normalde ilgiyle dinleyeceğim şeyleri dinlerken sıkılabilirim ya da normalde rahatsızlık duymayacağım uzun anlatımlardan rahatsız olabilirim.
tabi burda dinleyicinin ruh hali de önemli. bazen modum yüksek olduğu zamanlarda, sevmediğim kişilerin anlattığı ve ilgimi hiç çekmeyen şeyleri de normal bir şekilde dinleyebilirim. ya da modum çok düşükse normalde ilgiyle dinleyeceğim şeyleri dinlerken sıkılabilirim ya da normalde rahatsızlık duymayacağım uzun anlatımlardan rahatsız olabilirim.
bulaşık yıkarken. bardak tabak köpüklerken kafada beliren kimi saçma kimi mantıklı fikirler, yapılan analizler vs. köpükleme önemli, hep köpükten oluyo işte bunlar..
benim gibi çok üşüyen, özellikle elleri ve ayakları çok zor ısınan insanlar için normal bir olaydır. bazen çok sıcak olur ve çoraplar sizi rahatsız etmeye başlar. işte o zamanlarda yapmanız gereken, ayaklarınızı birbirine sürterek çoraplarınızı çıkarmak ve uyumaya devam etmektir :))
bence yetenek isteyen bir iştir. bazı insanlar o kadar iyi tarif ediyor ki, elinle koymuş gibi buluyorsun aradığın yeri. bazısı da bi anlatıyor, her şey iyice birbirine giriyor, mutlaka başka birilerine daha sormak gerekiyor. bir de bende şöyle bir durum var, birine yol tarif ettiğim zaman çok büyük bir sorumluluk yüklenmiş gibi oluyorum. yani doğru bir şekilde tarif etmiş olmam yetmiyor, bulmuş mudur bulamamış mıdır diye düşünüp dertleniyorum. utanmasam, soran kişinin elinden tutup götüreceğim sorduğu yere.
mutlaka yapılması gereken bir şeydir. yoksa yediğiniz balık öldüğünü anlamaz, kendini hala canlı zanneder. lisedeyken yemekhanede ne zaman balık çıksa yemek sonrası arkadaşım hep bu şakayı yapardı:
+"balıktan sonra neden helva yeriz?"
-"balık öldüğünü anlasın diye."
komik mi, değil. ama anı olarak kalmış işte. kaç yıl geçti üstünden ama balık yediğimde hala aklıma bu gelir, bazen ben de etrafımdakilere sorarım bu muhteşem soruyu :))
+"balıktan sonra neden helva yeriz?"
-"balık öldüğünü anlasın diye."
komik mi, değil. ama anı olarak kalmış işte. kaç yıl geçti üstünden ama balık yediğimde hala aklıma bu gelir, bazen ben de etrafımdakilere sorarım bu muhteşem soruyu :))
bizim lisedeki yemekhanede de balıkla irmik helvası aynı gün çıkardı :DD
Oturma odasında. euro, dolar ve altının uçuşa geçtiğini gördüm ve şoka girdim, oturuyorum öyle :/
Şimdi şöyle, aynı zamanda alt dönemim olan kardeşim tarafından ifşalanmazsam kolay kolay başkasına ifşalanmam ben. (başka bir entrymde kardeşim tarafından ifşalanmaktan korktuğumdan bahsetmiştim zaten, kendisinin sözlüğe girmişliği var birkaç kez ama sık sık yaptığı bir şey değil bu. Tabi beni bulmayı kafasına koyup bunun için çabalarsa başka). Beni tanıyan sadece bir arkadaşım var, o da benim kendi isteğimle oldu gibi bir şey (arkadaşımın da sözlük hesabı açıp yazar olmasını istedim, benim sözlükte yazdığımı öğrenince hesabımı bulmak bir 'challenge' haline geldi, birkaç entryden yola çıkarak beni kolaylıkla buldu tabi. Kendisi okuldaki en yakın arkadaşım olduğu için Beni bulması hiç problem değil, dediğim gibi bulmasını istemesem bulamazdı zaten, yani rahatımı bozan bir durum yok. Ayrıca arkadaşım birkaç entry girdikten sonra sözlükte pek takılmamaya başladı, terk etti buraları :)) bu durumlar haricinde kimsenin beni bulabileceğini sanmıyorum. Çok sosyal biri değilim, sınıf arkadaşlarımın çoğunu sadece uzaktan tanıyorum. ve bahsettiğim arkadaşım haricinde hayatımla ilgili fazla detay bilen pek fazla kişi yok. Bu yüzden kimsenin beni tanıyabileceğine ihtimal vermiyorum. Umarım yanılmıyorumdur.
entrylerini en çok beğendiğim yazarlardan biri. fazlaca hayat tecrübesine sahip olduğunu, tecrübeleriyle etrafındaki insanları aydınlatabildiğini düşünüyorum. bizler de nasipleniyoruz işte, kendisi bir şeyler yazdıkça. entrylerinden yola çıkarak sosyal biri olduğunu biliyorum, çok da yardımsever ve iyi kalpli bir kişi olduğuna inanıyorum. ara ara sözlüğü boşluyor ne yazık ki, intörn olduğu için çok yoğun olmasından kaynaklı bir durum olduğunu düşünüyorum. ayrıca bir entrysinde en çok gözlerine iltifat edildiğini yazmıştı, kendisinin gözlerini de merak ediyorum o entrysinden ötürü :))
estağfurullah, utanacak bir şey yok sadece gözlemlerimi ve fikirlerimi yazdım. ben de hakkımdaki güzel görüşleriniz ve şimdiye kadar bize aktarmış olduğunuz tüm deneyim ve bilgileriniz için teşekkür ediyorum, daha fazla aktarımlara her zaman açığız :)
entrylerinden yola çıkarak çok naif ve nazik biri olduğunu düşündüğüm yazarımız.
Çok kibarsınız sevgili clarice starling :)
O sizin kibarlığınız efenim :)
duymadım ama gördüm. sokaktaki bir duvara yazmışlar. "okyanusun canı yanıyor, hissediyor musun balık?"
sorun cenaze evinin yemek dağıtması değil de, taziyeye gelen konukların sanki yemek yemeye gelmiş gibi davranması. birilerinin canı yanıyor, birileri orda pideyle ayran derdine düşmüş...
kim benim hakkımda ne diliyorsa allah ona iki üç katını versin. iyi dileyenlere iyi, kötü dileyenlere kötü.
çok yerinde bir temenni sayın clarica starling :)
evet ben de öyle düşünüyorum sayın ackerman :) teşekkür ederim
insanı üzen ve heves kıran hislerden biridir. aynı zamanda benim sık sık yaşadığım bir histir. 5 sene önce de yaşıyordum ben bu hissi, bugün de yaşıyorum. kısa süreli olaylar için de yaşıyorum, uzun bir zaman aralığını kapsayan olaylar için de. mesela sınava iki hafta kala çok geç kaldım, yetiştiremeyeceğim diye düşünmeye başlardım. sonra zaman geçerdi ve 3 gün kalırdı sınava, o zaman da derdim ki 2 hafta hiç de kısa bir süre değilmiş. yani artık daha geç kalmıştım. bu kısa süreli geç kalmışlıklar bana şunu öğretti: içinde bulunduğumuz anları geç olarak değerlendirmemeliyiz, zaman sürekli akıp gidiyor, gittikçe daha çok geç kalmış olacağız. bu yüzden o an yapabildiğimizin en iyisini yapmalıyız. böylece kısa süreli olaylar için olan bu hissi biraz azaltmış oluyordum.
birkaç gün önce ise yıl olarak bazı şeylere geç kaldığımı fark ettim. dönem 1'de, dönem 2'de vaktim yok diye ertelediğim şeyler için geç kalmış olduğumu düşünmeye başladım. aslında o zamanlar vaktim varmış, şimdi vaktim yok. belki birkaç sene sonra da şu anki zamanlarımda da vaktimin olduğunu düşüneceğim. içinde olduğumuz zaman bize en zor ve en yoğun olduğumuz zaman olarak geliyor, fıtrat gereği böyle galiba bu. bir şeyleri erteledikçe bu his kaçınılmaz olacak galiba. her geçen sene hayatımız daha yoğun bir hal alıyor çünkü.. o yüzden ertelememek lazım yapmak istediğimiz şeyleri.
birkaç gün önce ise yıl olarak bazı şeylere geç kaldığımı fark ettim. dönem 1'de, dönem 2'de vaktim yok diye ertelediğim şeyler için geç kalmış olduğumu düşünmeye başladım. aslında o zamanlar vaktim varmış, şimdi vaktim yok. belki birkaç sene sonra da şu anki zamanlarımda da vaktimin olduğunu düşüneceğim. içinde olduğumuz zaman bize en zor ve en yoğun olduğumuz zaman olarak geliyor, fıtrat gereği böyle galiba bu. bir şeyleri erteledikçe bu his kaçınılmaz olacak galiba. her geçen sene hayatımız daha yoğun bir hal alıyor çünkü.. o yüzden ertelememek lazım yapmak istediğimiz şeyleri.
Ertelemek kötü bir şey, bir şeyi yapmak istiyorsak o anda hemen başlamalıyız. Aksi takdirde sakız gibi uzuyor. Anı değerlendirmeliyiz, gün gün bakıp planlı bir şekilde ilerlemeliyiz. Amaan yarın yaparım dediğimiz anda havası kaçıyor işin.
haklısınız sayın objector. ne yazık ki her zaman o bilinçte olamıyoruz :(
kafanız yerinde olsa yapmayacağınız, aklınız başına geldiğinde nasıl böyle bir salaklık yaptım dedirten, bu dalgınlığınıza şahit olan birilerinin yaptığınız saçmalığı sizinle dalga geçmek için kullanacağı şeylerdir.
birkaç sene önce yazın soğuk su içmek istemiştim her normal insan gibi. dedim ki termoslar içeceklerimizi sıcak tuttuğu gibi soğuk da tutar. ve bu zekice düşüncenin ardından gittim, önce suyumu termos bardağa doldurdum sonra da termosu buzdolabına koydum :( güya su dolapta soğuyacak ve soğuk kalacak. termosun mantığına aykırı bi kere :/
birkaç sene önce yazın soğuk su içmek istemiştim her normal insan gibi. dedim ki termoslar içeceklerimizi sıcak tuttuğu gibi soğuk da tutar. ve bu zekice düşüncenin ardından gittim, önce suyumu termos bardağa doldurdum sonra da termosu buzdolabına koydum :( güya su dolapta soğuyacak ve soğuk kalacak. termosun mantığına aykırı bi kere :/
ben küçükken çok korkak bir çocuktum. bir gün babamla bir yere gitmiştik. babam bir şeyler almak için arabadan inmişti, bana da arabada beklememi söylemişti. arabada tek başıma bekleyebilecek bir yaştaydım aslında, gittiğimiz yer de yabancı bir yer sayılmazdı ama dedim ya korkuyordum. biraz bekledim arabada ama dayanamadım en son, indim arabadan. babam da hemen geleceğim diye kilitlememiş demek ki. etraftaki dükkanlara girip "babamı gördünüz mü?" diye sormaya başladım. sonra babam mı beni buldu, ben mi onu buldum hatırlamıyorum ama endişelenmişti tabi ve çok kızmıştı bana :(( halbuki deseydim ya ben kalamam korkuyorum diye..
bu korkaklığım ve aklımdan felaket senaryoları yazma huyum yüzünden şöyle bi saçmalık yapmışlığım da var: annem üst kattaki komşuya gitmişti, kadın da yabancı biri değil tanıyoruz filan. ama baktım annem gelmiyor, dedim bir şey mi oldu acaba? kardeşime dedim ki ben bi gidip bakayım. ben kapıdan çıkınca safoz kardeşim de arkamdan gelmişti ve nasıl olduysa kapı kapandı, kalakaldık dışarda anahtarsız. annem de biz evdeyiz diye anahtar almamış yanına, o zaman da azar işitmiştik. :((
ne kadar korkak ve psikolojisi bozuk bi çocuk olduğumu şöyle anlatayım, babamın elini tutmuş yürürken sürekli dönüp dönüp babama bakıyordum. yanımdaki babam mı diye kontrol etmek için. sonradan iyi düzelmişim valla :)
bu korkaklığım ve aklımdan felaket senaryoları yazma huyum yüzünden şöyle bi saçmalık yapmışlığım da var: annem üst kattaki komşuya gitmişti, kadın da yabancı biri değil tanıyoruz filan. ama baktım annem gelmiyor, dedim bir şey mi oldu acaba? kardeşime dedim ki ben bi gidip bakayım. ben kapıdan çıkınca safoz kardeşim de arkamdan gelmişti ve nasıl olduysa kapı kapandı, kalakaldık dışarda anahtarsız. annem de biz evdeyiz diye anahtar almamış yanına, o zaman da azar işitmiştik. :((
ne kadar korkak ve psikolojisi bozuk bi çocuk olduğumu şöyle anlatayım, babamın elini tutmuş yürürken sürekli dönüp dönüp babama bakıyordum. yanımdaki babam mı diye kontrol etmek için. sonradan iyi düzelmişim valla :)
tdk'nin dediğine göre sebze, tahıl, et vb. ile hazırlanan sıcak, sulu içecek. ama soğuk çorbalar da var tabi. yoğurtla yapılan, içine haşlanmış nohut ve taze nane koyulan bir tane var mesela. acaip lezzetli hem de soğuk olduğu için yazları tüketildiğinde serinletiyor. tarhana gibi sıcak içilenler de özellikle kış günlerinin vazgeçilmezi. bazı çorbalar da hasta çorbası olarak aklımızda yer etmiş, hasta olduğumuzda annelerimizin bol biberli olarak hazırlayıp içirdikleri. özellikle gece içilenleri de unutmamak lazım, onların da ayrı bi kültürü var sanki.
ben genel olarak et sevmediğim için etli çorbaları içmiyorum ama sebzeli ve tahıllı olanlardan sevmediğim yok diyebilirim. aynı zamanda çok da besleyici olduklarını düşünüyorum çorbaların, sonuçta birçoğunun içinde birkaç çeşit tahıl ve sebze bir arada bulunuyor. iyi ki çorbalardan zengin bi mutfağımız var :)
ben genel olarak et sevmediğim için etli çorbaları içmiyorum ama sebzeli ve tahıllı olanlardan sevmediğim yok diyebilirim. aynı zamanda çok da besleyici olduklarını düşünüyorum çorbaların, sonuçta birçoğunun içinde birkaç çeşit tahıl ve sebze bir arada bulunuyor. iyi ki çorbalardan zengin bi mutfağımız var :)
Soğuk olana den çorbası ya da ayranlı çorba diyorlar bizim oralarda, çok da severim.anlatırken bir tanesi de naneli soğuk falan diye tabir ettiğiniz için açıklamak istedim.
Adından tam emin olamadığım için öyle tarif ettim. Teşekkür ederim bilgilendirdiğiniz için. Ben de çok severim :)
Ne demek rica ederim, gece buzdolabindan cikarip tencerede 2 tur cevirip kaseye koyularak icildiginde tadi x3 falan oluyor
evcil hayvan.
bazı insanlar haksız olsa bile kendini haklı görüyor ya da ufacık bir şeyden dolayı küsüp trip atabiliyorlar. bir konuda sizin bir suçunuz olmasa dahi kendi kendilerine sizi suçlayabiliyorlar. ve sizden gönüllerini almanızı, özür dilemenizi bekliyorlar ya da size soğuk davranıyorlar. işte böyle durumlarda, böyle insanların gönlünü almak için çok uğraşmamak, üstlerine çok düşmemek gerekiyor. biraz uğraştıktan sonra hala trip atmaya devam ediyorlarsa kendi hallerine bırakmak gerekiyor. çünkü siz uğraştıkça kendilerini naza çekiyorlar tabiri caizse. o yüzden acele etmeden sabırla beklemek gerekiyor. fark ettim ki bir süre sonra kendiliğinden barışıyorlar, hiçbir şey olmamış gibi davranmaya başlıyorlar. o zaman anlıyorsunuz ki amaçları zaten dikkat çekmekmiş, ya da sadece üzerlerine titrenmesini istiyorlarmış.
not: biraz acımasızca gelebilir bu yazdıklarım ama gerçekten yaşayarak öğrendim bunu. bir olay yaşandığında benim suçum olmadığı halde karşımdaki kişi üzülmesin diye çabaladıkça, o kişinin iyice sanki ben suçluymuşum gibi bir psikolojiye girip daha fazla soğuk davrandığını fark ettim. halbuki benimle birlikte aynı olayı yaşayan ve o kişinin attığı tribi umursamayan kişiye böyle davranılmıyor. umursamayan kişiyle hemen araları düzeliveriyor ama ben çabaladığım için olan bana oluyor.
not: biraz acımasızca gelebilir bu yazdıklarım ama gerçekten yaşayarak öğrendim bunu. bir olay yaşandığında benim suçum olmadığı halde karşımdaki kişi üzülmesin diye çabaladıkça, o kişinin iyice sanki ben suçluymuşum gibi bir psikolojiye girip daha fazla soğuk davrandığını fark ettim. halbuki benimle birlikte aynı olayı yaşayan ve o kişinin attığı tribi umursamayan kişiye böyle davranılmıyor. umursamayan kişiyle hemen araları düzeliveriyor ama ben çabaladığım için olan bana oluyor.
su içiyorum. maalesef çok su tüketen biri olmadığım için benim baş ağrılarımın nedeni dehidratasyon oluyor genelde. o yüzden su içtiğimde ağrılarımın azaldığını hissediyorum.
doktor olmayı çok isteyen, tıp kazanmak için çok çabalayan, "doktorluk benim için en uygun meslek, başka bir iş yapmak istemem" diyen beni bile son zamanlarda yoklayan düşünce. istemeden tıp yazanların peşini hiç bırakmıyordur herhalde.
eskiden arkadaşlarım okulu bırakmakla ilgili bir şey dediğinde kızardım, saçmalamayın diye. bu fikri hiçbir zaman gerçeğe dönüştüreceğimi sanmıyorum, inşallah dönüştürmem, zaten gerçeğe dönüşmesini de gerçekten istemiyorum. çok stresli olduğum için aklıma geliyor bu fikir biliyorum. doktor olmayı hala çok istiyorum sadece hedefe ulaşmak için geçilmesi gereken yol çok uzun ve stresli. eskiden de annemlere "okulu bırakacağım ben ya" gibi şeyler söylerdim özellikle sınav haftaları gibi çok yoğun zamanlarda ama şaka olduğu belliydi o zamanlar. dün annemle otururken yine böyle bi şey söyledim ama bu sefer gözlerim doldu bir anda, kendimi tutmasam ağlayacaktım. annem dedi ki "yarısını okudun zaten. hem şimdi bıraksan ne yapacaksın?" doğru, bıraksam ne yapacağım? başka bir bölüm okusam ne okuyacağım? okuduğum o bölüm bana iş imkanı sunacak mı? ayrıca verdiğim emeklere yazık değil mi? hem üzülmez miyim bundan 10 yıl sonra şimdi doktor olurdum okulu bırakmasaydım gibi şeyler düşünüp ya da sınıf arkadaşlarımın doktor olduğunu görüp demez miyim ben neden olamadım diye? neyse işte böyle şeyler düşünerek kafamızdan atmaya çalışıyoruz bu tarz fikirleri :))
bu arada annem bıraksan ne yapacaksın dediğinde "bana pastane ya da kahveci açarsınız" demiştim ama bunlar opsiyon değil galiba :))
eskiden arkadaşlarım okulu bırakmakla ilgili bir şey dediğinde kızardım, saçmalamayın diye. bu fikri hiçbir zaman gerçeğe dönüştüreceğimi sanmıyorum, inşallah dönüştürmem, zaten gerçeğe dönüşmesini de gerçekten istemiyorum. çok stresli olduğum için aklıma geliyor bu fikir biliyorum. doktor olmayı hala çok istiyorum sadece hedefe ulaşmak için geçilmesi gereken yol çok uzun ve stresli. eskiden de annemlere "okulu bırakacağım ben ya" gibi şeyler söylerdim özellikle sınav haftaları gibi çok yoğun zamanlarda ama şaka olduğu belliydi o zamanlar. dün annemle otururken yine böyle bi şey söyledim ama bu sefer gözlerim doldu bir anda, kendimi tutmasam ağlayacaktım. annem dedi ki "yarısını okudun zaten. hem şimdi bıraksan ne yapacaksın?" doğru, bıraksam ne yapacağım? başka bir bölüm okusam ne okuyacağım? okuduğum o bölüm bana iş imkanı sunacak mı? ayrıca verdiğim emeklere yazık değil mi? hem üzülmez miyim bundan 10 yıl sonra şimdi doktor olurdum okulu bırakmasaydım gibi şeyler düşünüp ya da sınıf arkadaşlarımın doktor olduğunu görüp demez miyim ben neden olamadım diye? neyse işte böyle şeyler düşünerek kafamızdan atmaya çalışıyoruz bu tarz fikirleri :))
bu arada annem bıraksan ne yapacaksın dediğinde "bana pastane ya da kahveci açarsınız" demiştim ama bunlar opsiyon değil galiba :))
daha önce hiç yapmadığım, hiçbir zaman da yapmayı düşünmediğim şeylerden biri. bu başlığı ne zamandır açmayı düşünüyordum ama bir türlü açmamıştım, bugüne kısmetmiş. açıkçası ben çok güzel entrylerin (hiçbir hakaret ya da sakıncalı bir şey içermeyen entryler) eksi oy aldığını gördüğümde üzülüyorum hatta biraz da kızıyorum. birisinin özgürce fikir belirttiği bir yazıyı eksilemeye hakkım olmadığını düşünüyorum açıkçası. bazen benim de hiç katılmadığım fikirler oluyor ona rağmen bir çoğunu artılayıp geçiyorum, sonuçta birisi emek verip yazmış o yazıyı ve fikrini belirtmiş. zaten sözlükte olması gereken de bu değil mi, herkesin kendi fikirlerini özgürce paylaşabilmesi.
diyebilirsiniz ki "noluyo yani eksi verince?" haklısınız, bir şey olmuyor aslında ama bu bana biraz farklı fikirlere tahammülsüzlük gibi geliyor. ya da diyebilirsiniz ki "eksi oy vermek de fikir belirtmenin başka bir yolu, eksi oy verme diye bir şey varsa beğenmediğim bir şeyi eksilemek benim hakkım." evet, belki yine haklısınız. ama bence o başlıkta yazılmış bir entryden farklı bir görüşe sahipseniz, kendi fikrinizi o başlığa bir entry girerek paylaşabilirsiniz. ayrıca bence "eksi oy" diye bir şeye gerek yok çünkü eksi oyların kimseye bir faydası yok. zaten farklı yönlerden sakıncalı bir entry olduğunda şikayet edilebiliyor, yani bir entrynin uygunsuz olduğunu belirtmek için vs de eksilere ihtiyacımız yok. kim olduğunu bilmediğiniz biri bir sebepten ötürü size katılmamış, ee peki? dediğim gibi kimseye bir faydası olmadığını düşünüyorum yani.
örneğin benim "entry eksilemek" konusundaki fikirlerime katılmayan bir yazar bu entry'yi eksilemek yerine bu konudaki fikirlerini entry girerek belirtebilir. (eksilemeyin diye söylemiyorum valla, isterseniz eksileyebilirsiniz tabi. sadece somut bir örnek vermek istedim)
not: "eksi aldım diye ağlayacaksan yazma clarice" diyecekler için söylüyorum gerçekten kendi entrylerim eksilendi filan diye açmadım bu başlığı, zaten öyle çok eksi almışlığım da yok. başlığı açma sebebim beni rahatsız eden bir konu hakkındaki fikirlerimi paylaşmak. ayrıca diğer yazarlarımızın da bu konu hakkındaki düşüncelerini merak etmekteyim.
diyebilirsiniz ki "noluyo yani eksi verince?" haklısınız, bir şey olmuyor aslında ama bu bana biraz farklı fikirlere tahammülsüzlük gibi geliyor. ya da diyebilirsiniz ki "eksi oy vermek de fikir belirtmenin başka bir yolu, eksi oy verme diye bir şey varsa beğenmediğim bir şeyi eksilemek benim hakkım." evet, belki yine haklısınız. ama bence o başlıkta yazılmış bir entryden farklı bir görüşe sahipseniz, kendi fikrinizi o başlığa bir entry girerek paylaşabilirsiniz. ayrıca bence "eksi oy" diye bir şeye gerek yok çünkü eksi oyların kimseye bir faydası yok. zaten farklı yönlerden sakıncalı bir entry olduğunda şikayet edilebiliyor, yani bir entrynin uygunsuz olduğunu belirtmek için vs de eksilere ihtiyacımız yok. kim olduğunu bilmediğiniz biri bir sebepten ötürü size katılmamış, ee peki? dediğim gibi kimseye bir faydası olmadığını düşünüyorum yani.
örneğin benim "entry eksilemek" konusundaki fikirlerime katılmayan bir yazar bu entry'yi eksilemek yerine bu konudaki fikirlerini entry girerek belirtebilir. (eksilemeyin diye söylemiyorum valla, isterseniz eksileyebilirsiniz tabi. sadece somut bir örnek vermek istedim)
not: "eksi aldım diye ağlayacaksan yazma clarice" diyecekler için söylüyorum gerçekten kendi entrylerim eksilendi filan diye açmadım bu başlığı, zaten öyle çok eksi almışlığım da yok. başlığı açma sebebim beni rahatsız eden bir konu hakkındaki fikirlerimi paylaşmak. ayrıca diğer yazarlarımızın da bu konu hakkındaki düşüncelerini merak etmekteyim.
kendisi de okulumuzun bir öğrencisi olan kardeşimin, sözlük hesabımı bulması. "ben yazmıyorum sadece entry okuyorum bazen" demiştim kendisine önceden. ancak az önce bir şey sormak için odama geldiğinde yakaladı beni. bir şey yazmıyordum filan diye geçiştirmeye çalıştım ama yemedi. azıcık dolaşsa sözlükte hemen bulur beni. başlıkların pek ilgisini çekmediğini söylemişti önceden, o yüzden sözlüğe girmediğini umuyorum. şurda rahat rahat bi şeyler yazıyoruz, kardeşim tarafından ifşalanmayı kaldıramam :((
olayı bu kadar ayrıntısıyla anlattığınız için artık bulma şansı 2 3 kat daha fazla bence :)
bana da bir arkadaşım sormuştu. "ekşi sözlüğün çakması yerde benim ne işim olur?!" demiştim. Ehem ehem :))))))
yok ya ben detay vermeseydim de istese çok rahat bulur o beni sayın alpagumrnky :)
iyi taktik sayın elegantmoon. ama ben sözlükte yakalanmıştım zaten birkaç kez :(
sayın elegantmoon çok ayıp :)
ben de sizin aksinize her yerde spoiler veriyorum. Burada da arkadaşlarıma da ama hala benim gutfsozluk kullanmadığımı düşünüyorlar. Oysa ben beni bulsunlar istiyordum. :)
sayın kaira arkadaşlarımın bulması benim için de sorun olmaz açıkçası ama kardeş olunca başka. yazdığım şeyleri okur okur dalga geçer benimle :))
kardeşliğin 9/10'u da bu değil midir zaten? umarım kardeşiniz sizi bulmaz diye dua edeceğim sayın clarice starling :))
zaten benimle dalga geçebileceği milyon tane şey var elinde, bir de entrylerim eklenmesin. teşekkür ederim sayın kaira, inşallah kabul olur dualarımız :))
komik mi, üzücü mü, saçma mı karar veremediğim; diğer birçok anım gibi yüksek miktarda salaklık barındıran başka bir anıyla sizlerleyim.
ilkokula gidiyorum, 2. ya da 3. sınıftayım, en fazla 4. sınıf. sınıf arkadaşlarımdan biriyle aynı apartmanda oturuyoruz. bir gün ekmek almaya gideceğim sırada bu arkadaşım bizim evin kapısına geldi bir şey sormak için. ama aşağıda soracakmış, aşağı dediğim de giriş katın bir kat altı. bi tarafı araba garajı, diğer tarafta da binanın su saatleri filan vardı yanlış hatırlamıyorsam. yani ıssız sayılabilecek bir yer. tabi ben süzme salak olduğum için "niye burda sormuyor?" demiyorum. zaten ekmek almak için dışarı çıkacaktım ya, indim aşağı arkadaşımla birlikte. su saatlerinin oraya gittik, "sor hadi" dedim. bu seferde "kulağına söyleyeceğim" dedi. ben tabi salağım, hiç sorgulamıyorum. eğildim söylesin diye, o sırada öptü beni yanağımdan. ben tabi şok oldum, başladım ağlamaya. eve çıkmak için asansöre bindim, o da benimle bindi. daha bir şeyler söylüyor asansörde bana. neyse ben eve gittim, yine peşimden geldi. ben ağlaya ağlaya eve girdim, daha kapıda bekliyor, ödevleri öğrenecekmiş. annem ödevleri söyledi de öyle gitti yüzsüz çocuk.
ikimiz de 8-9 yaşımızda yani çocuk olduğumuz için komik ve saçma bir anı olarak kaldı bu. çocuk aklı benimki de işte; tanıyıp bildiğin , arkadaşın olan birine koşulsuz güveniyorsun demek ki çocuk olunca (yine de ekstra bi salaklığım var yani, onu kabul ediyorum). merak ettiğim şey arkadaşımın o yaşta bir çocuk olarak böyle bir şey yapmayı nasıl ve neden akıl ettiği...
ilkokula gidiyorum, 2. ya da 3. sınıftayım, en fazla 4. sınıf. sınıf arkadaşlarımdan biriyle aynı apartmanda oturuyoruz. bir gün ekmek almaya gideceğim sırada bu arkadaşım bizim evin kapısına geldi bir şey sormak için. ama aşağıda soracakmış, aşağı dediğim de giriş katın bir kat altı. bi tarafı araba garajı, diğer tarafta da binanın su saatleri filan vardı yanlış hatırlamıyorsam. yani ıssız sayılabilecek bir yer. tabi ben süzme salak olduğum için "niye burda sormuyor?" demiyorum. zaten ekmek almak için dışarı çıkacaktım ya, indim aşağı arkadaşımla birlikte. su saatlerinin oraya gittik, "sor hadi" dedim. bu seferde "kulağına söyleyeceğim" dedi. ben tabi salağım, hiç sorgulamıyorum. eğildim söylesin diye, o sırada öptü beni yanağımdan. ben tabi şok oldum, başladım ağlamaya. eve çıkmak için asansöre bindim, o da benimle bindi. daha bir şeyler söylüyor asansörde bana. neyse ben eve gittim, yine peşimden geldi. ben ağlaya ağlaya eve girdim, daha kapıda bekliyor, ödevleri öğrenecekmiş. annem ödevleri söyledi de öyle gitti yüzsüz çocuk.
ikimiz de 8-9 yaşımızda yani çocuk olduğumuz için komik ve saçma bir anı olarak kaldı bu. çocuk aklı benimki de işte; tanıyıp bildiğin , arkadaşın olan birine koşulsuz güveniyorsun demek ki çocuk olunca (yine de ekstra bi salaklığım var yani, onu kabul ediyorum). merak ettiğim şey arkadaşımın o yaşta bir çocuk olarak böyle bir şey yapmayı nasıl ve neden akıl ettiği...
yaşarken komik değildi ama sonradan hatırlayınca komik gelen ve yüksek derecede salaklık barındıran bir anımı paylaşayım. bir gün arkadaşımla güvenpark'ta oturuyorduk. yanımıza bir kadın geldi, anket yapıyordu. rica etti işte kimse yapmıyor, yardımcı olur musunuz vs diye. ne akla hizmetse kabul ettik. adımızı yazdı, kendi soyadınızı söylemeseniz de olur dedi, uydurduk bir şeyler. dedi ki aslında yaşlı insanlarla yapılması gereken bir anket bu, evlere gidip yapılması gerekiyormuş, video filan izletiliyormuş normalde. tabi insanlar güvenip de almaz kimseyi evine böyle şeyler için, belki de kadın uğraşmak istemedi, güvenpark'a gider kısa sürede bir sürü kişi bulurum diye düşünmüş de olabilir. neyse işte yaşlılarla yapılması gerektiği için dedi ki bize yaşınızı 50 yazacağım. artık başladık diye bir şey demedik, ya da üzüldüm belki ben kadına. neyse işte diğer sorulara da saçma cevaplar yazılıyor, emekliymişim mesela ben. evin faturalarını çocuklarım ödüyormuş vs vs. sonra uydurma anket tamamlandı. telefon numaralarımızı yazmıştık (dünyanın en salak insanıyım ya), kadın dedi ki "sizi bir numaradan arayıp anket yapıldı mı diye sorabilirler."
aradan birkaç gün geçti. ben de o aradaki sürede şehir dışına gitmiştim, şarj aletimi unutmuşum. telefonum birkaç gün kapalı kaldı. günler sonra şarj aleti aldım, telefonu taktım şarja. kısa bir süre sonra telefon çaldı, bilmediğim bir numara arıyor. anket hiç aklıma gelmedi benim, telefon da kapalı ya günlerdir, çalınca direkt açtım. arayan kişi ismimi ve uydurma soyadımı söyleyince anladım anket için aradıklarını. doğum yılımı sordu, 50 yaşında olduğumu biliyorum ama hangi yılda doğduğumu bilmiyorum, neyse hesapladım hızlıca söyledim. yanlış söylemiş bile olabilirdim neyse ki doğru hesaplamışım. halbuki 50 yaşında birinin sesiyle genç birinin sesi ayırt edilmez mi? telefondaki kişi bir şeyler soruyor ama ben yalan söylemeye hiç alışkın değilim ki, kalbim deli gibi çarpıyor, ölecek gibiyim. ya yalan söylediğimi anlarsa filan diye korkuyorum. ne diye bulaştım ben böyle bir işe? aklımdan öyle düşünceler geçiyor ki. bi yandan diyorum söyleyeyim anketörün yazdığı cevapların uydurma olduğunu. bir yandan diyorum işini kaybeder o zaman, başı belaya girer. bir anda kapatsam telefonu diye bile düşündüm. ama hiçbirini yapmadım. uydurma cevapları söyledim, videoları izletti dedim, teşekkür edip kapattılar telefonu. kalp hızımın normale düşmesi birkaç dakika aldı, başıma ağrılar girdi gerçekten. sonra birkaç ay sürekli anket numaraları aradı beni, 10-15 tane engelli numara var telefonumda. yaptığım şeyden ötürü de pişmanım. sonuçta anketör kadın bu işten para kazanıyorsa işini düzgün yapmalıydı. ayrıca baktık ki her şey saçma bir hal alıyor, bu işten çekilebilirdik. gereksiz vicdan yapmışız. salaklık işte :((
aradan birkaç gün geçti. ben de o aradaki sürede şehir dışına gitmiştim, şarj aletimi unutmuşum. telefonum birkaç gün kapalı kaldı. günler sonra şarj aleti aldım, telefonu taktım şarja. kısa bir süre sonra telefon çaldı, bilmediğim bir numara arıyor. anket hiç aklıma gelmedi benim, telefon da kapalı ya günlerdir, çalınca direkt açtım. arayan kişi ismimi ve uydurma soyadımı söyleyince anladım anket için aradıklarını. doğum yılımı sordu, 50 yaşında olduğumu biliyorum ama hangi yılda doğduğumu bilmiyorum, neyse hesapladım hızlıca söyledim. yanlış söylemiş bile olabilirdim neyse ki doğru hesaplamışım. halbuki 50 yaşında birinin sesiyle genç birinin sesi ayırt edilmez mi? telefondaki kişi bir şeyler soruyor ama ben yalan söylemeye hiç alışkın değilim ki, kalbim deli gibi çarpıyor, ölecek gibiyim. ya yalan söylediğimi anlarsa filan diye korkuyorum. ne diye bulaştım ben böyle bir işe? aklımdan öyle düşünceler geçiyor ki. bi yandan diyorum söyleyeyim anketörün yazdığı cevapların uydurma olduğunu. bir yandan diyorum işini kaybeder o zaman, başı belaya girer. bir anda kapatsam telefonu diye bile düşündüm. ama hiçbirini yapmadım. uydurma cevapları söyledim, videoları izletti dedim, teşekkür edip kapattılar telefonu. kalp hızımın normale düşmesi birkaç dakika aldı, başıma ağrılar girdi gerçekten. sonra birkaç ay sürekli anket numaraları aradı beni, 10-15 tane engelli numara var telefonumda. yaptığım şeyden ötürü de pişmanım. sonuçta anketör kadın bu işten para kazanıyorsa işini düzgün yapmalıydı. ayrıca baktık ki her şey saçma bir hal alıyor, bu işten çekilebilirdik. gereksiz vicdan yapmışız. salaklık işte :((
6. ya da 7.sınıfa gidiyordum. bir gün rüyamda bir kız gördüm, çok sevimliydi. upuzun sarı saçları filan vardı, görünce insanın dikkatini çekecek bir güzelliği vardı. rüyamda kızla konuşmuştuk ve bana "doktor olmak istiyorum" gibi bir şeyler söylemişti. birkaç gün sonra o kızı okulda gördüm, bizim okulun ilkokulunda öğrenciydi. kızla konuşmaya çalıştım ben seni rüyamda gördüm diye. büyüyünce ne olmak istiyorsun filan diye sormuştum ama pek konuşmak istememişti.
daha önce hiç tanımadığım birini rüyamda gördükten sonra gerçek hayatta da görmem doğaüstü oluyor ama tahminimce ben o kızı rüyamda görmeden önce okulda zaten görmüşümdür.(gerçi öyle bir kızı görsem hatırlardım diye düşünüyorum ama..) çünkü bir yerde rüyamızda gördüğümüz insanların hepsini aslında önceden gerçek hayatta görmüş olduğumuzu, beynimizin "yeni bir insan" tasarlama gibi bir yetisi olmadığını okumuştum.
daha önce hiç tanımadığım birini rüyamda gördükten sonra gerçek hayatta da görmem doğaüstü oluyor ama tahminimce ben o kızı rüyamda görmeden önce okulda zaten görmüşümdür.(gerçi öyle bir kızı görsem hatırlardım diye düşünüyorum ama..) çünkü bir yerde rüyamızda gördüğümüz insanların hepsini aslında önceden gerçek hayatta görmüş olduğumuzu, beynimizin "yeni bir insan" tasarlama gibi bir yetisi olmadığını okumuştum.
tartışmalar bir sonuca bağlanmıyorsa ve sürekli dönüp dolaşıp aynı konularla ilgili tartışmalar çıkıyorsa, tartışmanın bitiminde elde kalan tek şey incinmiş insanlar oluyorsa böyle tartışmalara girmekten kaçınmak gerekir. aynı şeyleri tartışıp durmak insanı çok yoruyor ve anca tarafların birbirine beslediği hislerin kötüleşmesine sebep oluyor. bu yüzden artık kendimi ifade etsem de anlaşılmayacağımı bildiğim, sonunda kalbimin kırılacağından emin olduğum tartışmalardan mümkün olduğunca kaçınıyorum, haklı olduğum bir konuda kendimi savunmayı dahi istemeyerek böyle tartışmalara girmekten çekiniyorum. özellikle aile içinde bir şey olduğunda konuyla ilgili söyleyecek bir şeylerim olmasına rağmen "tamam siz haklısınız, ben bir şey demeyeceğim, tartışmak istemiyorum" vb cümleler kuruyorum ve ortamdan uzaklaşarak tartışmadan kaçıyorum.
kıyafet filan alacağımda deneme faslından nefret ediyorum ve alışverişe çıkmak beni yoruyor. ama yine de bir şeyler almayı seviyorum. online alışveriş de iyi oluyor, mesela kargo beklemek birkaç gün daha yaşamak için sebep oluyor işte :')
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?