Bazı şeylerin bazı sınırları olmalı. Bazı konular söz konusu olduğunda o çizgi geçilmemeli. Bazı meseleler mevzu bahis olduğunda ciddiyet korunmalı. Her şeyin mizahı olmaz. Bu sadece bir din, bir ırk mevzusu değil. Bu her din, her ırk için geçerli. İnsanların kutsalları ile dalga geçip kendinize saygı gösterilmesini bekleyemezsiniz! Mizahı olacak tonlarca şey varken böyle değerli konular alet edilmemeli! Bugün İslamiyet'e yapılan kötü muamele yarın öbür gün başka bir dine de yapılır. Başka bir gün bir ırk olur bu. "Mizah" kelimesinin arkasına saklanamazsınız. Saygısızlık hiçbir alanda kabul edilemez!
Mesele misvakın önünde kimsenin toplanıp katliam çağrısı yapmamasıdır sn karedeki kedi. İnsan canı da kırmızı çizgidir, işkence de kırmızı çizgidir. Yarın öbür gün dediğiniz şey zaten yapılıyor yani, haber vereyim dedim.
Öncelikle saygılı yorumunuz için teşekkür ederim. İnsan canının kırmızı çizgi olması konusunda da işkence konusunda da size katılıyorum. Girdiğim giri sizin bahsettiğiniz hususlar hakkında duyarsız olduğum ve habersiz olduğum anlamına gelmiyor. Yahut bahsettiğiniz şeyler kısmında hemfikir olmadığımız anlamına da gelmiyor. Sadece gündemde olan rahatsızlık duyduğum bu konu hakkında yazmak istedim. Bu konu hakkındaki görüşlerim bahsettiğiniz mevzu hakkında hemfikir olmamıza engel değil bana kalırsa.
Her zaman sizin destekçiniz olduğunuzu bildiğiniz kişi. Sizi belki sizden bile daha iyi tanır. Ses tonunuzdan üzgün veya mutlu olduğunuzu anlar. Yapmaya cesaret edemediğiniz ne varsa sizi cesaretlendirir. Ankara'ya ilk geldiğimde beni o getirmişti ve onunla yaptığımız uzun sohbeti hiç unutmam. Ağlamama dayanamaz ve nazım ona geçiyor sanırım. Babam benim için arkamdaki dağ ise o da gölgesinde dinleneceğim bir ağaç gibi. Ha tabi tüm bunlardan daha da önemlisi geri ödemesi olmayan bankam! ;)
Film 2002-2003 yıllarında çekilmiş ve o zaman seyircilerden çok fazla tepki almış bir film. Hatta filmin galasında ünlülerin çoğu filmi yarıda bırakıp midelerinin bulandığını ve başlarının döndüğünü söyleyerek dışarı çıkmışlar. Salonda kalan az sayıdaki kişi ise film bitince ayakta alkışlamış. Filmin birçok sahnesinde ekran sürekli dönüyor. Sadece birkaç sahnede kamera sabit. Arkadaşımla izleyince gerçekten vahşet sahneleri olduğunu gördük ama ne anlatmak istendiğini anlamayıp film analizini okuduk. Meğer filmin altında neler varmış neler? Freud'un bilinç alti çalışmasına değinilmiş ve analizi okuduktan sonra filmi gerçekten çok beğendim. İzlemediyseniz izlemenizi öneririm ama gerçekten vahşet sahneleri var ve kameranın hareketli olması insanı rahatsız edebiliyor. Hassassanız izlemeyin derim.
Sürekli hareket eden kameranın asıl vahşet sahnelerinde sabit durması izleyenler olarak elimizden hiçbir şeyin gelemeyeceğini, çaresizliğimizi ortaya çok güzel koyuyor. :'((
Rüya görmeyi çok seviyorum ben. Tüm gün yorulmuşsunuz gece uyurken film izliyorsunuz gibi. Bilinçaltım o gün ne konuştuysam ne düşündüysem hepsini güzelce bir düzenleyip senaryoya ceviriyor. Sonra kayıt başlasın! :)
Dört hafta olmuş çıkalı ama ha bugün ha yarın derken dun dinleme firsatim oldu. Önce klibi izlemeden dinledim şarkıyı ve çok beğendim. Sonra şarkıyı beğenince klibe de bakayım dedim ve bir kez daha beğendim efenim! Şarkının ismini zaten beğenmiştim. E daha ne olsun? :)
Bugün beni bunaltan ilk sıcağı yaşamamla bir kez daha katlanamadığımı fark ettiğim mevsim. Maksimum sıcağı yaşadığımız zamanlar aynı zamanda benim minimum verimde olacağım zamanlardır. İki üç ay zamanı ileri alma şansımız var mı?
Arkadaşlarla plan yaparken oluşan belirsizlikten daha sinir bozucusunu bilmiyorum efenim. "Fark etmez" söz öbeğini dilimizden kaldırmak istiyorum. Bu uyumlu olmak değildir sevgili yazarlar, planı çıkmaz sokağa sürüklemektir. Sen fikrini söyle kardeşim, sonra çoğunluğa göre karar veririz.
Sadece birincisini izlemişken arkadaşımın tavsiyesiyle gittiğim film. Filmi izlerken korkmuyorsunuz ama film bittikten sonra sizi paranoyak yapıyor. Hatta şöyle söyleyeyim, filmden çıktık ve yolda yürürken bir iş makinesinin yanindan geçmemiz gerekti. İş makinesinin yanından geçerken korkarak geçtik. Etkisini sonradan gosteriyor.
Önceki yazımda da belirttiğim gibi yağmuru çok seviyorum. Yağmurda yürümeye ek olarak otobüste başımı cama dayayarak yağmuru izlemek de sevdiklerim arasında. Ama şu anda yağmuru izlemekten fazlasını yapiyorum. Çünkü dışarıdaki yağmur ne yazık ki otobüsten içeri sızıyor. Sol yanım yağmurda yürümeden ıslandı bile. Tüm belediye otobüsleri böyle mi bilemem ama Etimesgut otobüsünüzde böyle bir sorun tespit ettim sayın ankara belediyesi ve bu hiç de hoş bir durum değil doğrusu. Gereğinin yapılmasını arz ederim.
"Bentz mi diyeyim yoksa sen ki gerçek ismini açıklamak istersin Cezvesiz?" Şimdi efenim bu başlığın altına bir şeyler yazmasam olmazdı. Yeni ismini pek beğenmesem de yeni tasarımı hoşuma gitti. Özellikle minder detaylarını sevdim. Yeşil olması da ekstra sevindirici. Tatlıları da gayet güzel ve uygun bence. Henüz iki tatlısını şahsen alıp deneme fırsatım oldu. Lotuslu cheesecake çok iyi olmakla birlikte ismini doğru hatırlıyorsam darkuaz pastası da benden geçti. Yalnız elmali limonata için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Bir kere yeşil değil! Ayrica elma tadı gelmiyor. Türk kahvesi öncesine göre daha iyi gibi geldi. Şimdilik yorumlarım bu kadar. Bence bir şans verilebilir. :)
Uzun zamandır izlemeyi planladığım ama izlemeye bir türlü fırsatımın olmadığı film. Henüz yeni bitirdim ve efenim buradan film senaristlerine, yapımcılarına, yönetmenlerine bir sorum olacak. Neden artık böyle derin filmler yapmıyorsunuz efenim? Filmin çoğunluğunun Ankara'da geçmesi etkilenmemde büyük rol oynamış olabilir. Romantik film izlemek istiyorsanız tam da izlemeniz gereken film. Son zamanlarda işlenen aşkın aksine duyguyu çok güzel ve derin işlemişler. Yağmurlu günlerin olduğu böylesi Ankara günlerinde ağlamak için ideal bir film. Oyuncular da en az filmin senaryosu ve işlenişi kadar başarılıydı! Çok beğendim ve izlemekte geç kaldığım için kendime kızdım. Ama kim bilir efenim belki de şimdi izlemem gerekiyordu. ;)
Yağmuru ve yağmurda yürümeyi çok seviyorum ama Ankara'da yağmurda yürümek çok zor oluyor. Çünkü her an yerinden çıkmış bir kaldırım taşından üstüme su fışkırabilir. Artık bu mevzuyla ilgilenilebilirse çok memnun olurum. Gereğinin yapılmasını arz ederim.
Hani bazen "Ya aslında hiç konuşmadım ve kötü bir hareketini görmedim ama bu kişiyi pek sevemedim, sebebini ben de bilmiyorum." deriz ya, yani en azından benim böyle çok cümlem vardır, sebepsiz değilmiş efenim! Geçenlerde gittiğim yazarlık kursunda bunun üzerine konuştuk. Kitaplardaki karakterler mesela karakterlerine göre giydirilirmis. Örnek vermek gerekirse eğer kitabımızın karakterinin bir sırrı varsa yazarımız genellikle siyah giydiğini bir şekilde belirtirmiş. Günlük hayatta da giydiğimiz renklerin çeşit çeşit anlamları varmış ve zaman zaman ona göre giyinmek önemliymiş. Yeşil güven, mavi uyum demekmiş. Konuştuğumuz kişinin giydiği renk ve kullandığı beden dili bilinç altımızda biz farkında olmadan birtakım düşünceler oluşmasına sebep olurmuş. Siyasetle ilgilenen bir insan ona çok güvenilmesi gerektiği bir anda yeşil giyermiş mesela. Beyaz yeni bir başlangıçmış ki düğünlerde gelinlerin beyaz giyinmesi de sanirim bundan kaynaklı. Ölürken beyaz kefen giyilmesinin de İslam inancına göre ölümden sonra yeni bir hayat olacağına dair inancı olabilirmiş. Yani uzun lafın kısası sevgili yazarlar, birilerini sevmiyorsanız eğer bu sebepsiz değil! Bilinç altıniz siz fark etmeden sizi ona karşı koruyor olabilir. Benim genellikle giydiğim renkleri düşününce de bu renk teorisi oldukça mantıklı geldi. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? Giydiğiniz renkleri yansıtıyor musunuz?
Çocukları çok sevmemden olsa gerek bazı arkadaşlarımdan ve akrabalardan çocuk doktoru izlenimi aldığım doğrudur. Bundan ayrı olarak istediğim bölümün hocalarını ziyaret ettiğimde ise "radyoloji yaz sen" denilmişti. Fakülteye gelmeden önce çocuk doktorlugunu çokça düşünmüş olsam da şu an düşünmüyorum. Radyolojiye gelirsek de ilgimi çekmiyor pek. Umarım şu an gönlümdeki alanın izlenimini veririm bir gün. :)
Bazı insanlar hayatımıza girer, bize bir şeyler öğretir ve hayatımızdaki süresi dolunca da bir şekilde çıkarlar. Bunu böyle kabul edip o insanın bize kattıklarıyla hayatımıza devam etmek gerek.
Yine yeni yeniden gitmiş olduğum bir tiyatro oyununu sizinle paylaşmanın mutluluğunu yaşıyorum sevgili yazarlar! Oyun hakkında konuşmadan önce buradan bu oyuna benimle gelen arkadaşlarıma çokça teşekkürlerimi sunarım! Oyun önceden gittiğim oyunlardan farklı olarak bolca komik unsur içeriyordu. Adından da anlayacağınız üzere temamiz kadınlardı. Aynı apartmanda birbirlerinden habersiz, bambaşka hayatlar yaşayan ve çeşitli zorluklarla uğraşan 3 kadının hikayesiydi. Zaman zaman kendimi buldum onlarda. Biliyorsunuz ki acı şeyleri komik bir şekilde sunabilmek genlerimizde var ve bunu çok iyi başarıyoruz. Güldürürken dusundurmek bu olsa gerek! Zaman zaman oyuncularin ve anlatıcının birlikte şarkılar söyleyerek dans ettikleri kısımlar izlerken en zevk aldığım kısımlardı. Yalnızca küçük olumsuz bir eleştirim olacak: Tiyatro süresini bir tık uzun buldum. Tek perdeydi ama son 15-20 dk biraz uzatılmış gibi geldi bana. Yine de oyunculuklar,seçilen konu ve islenis tarzı açısından gidilmeyi hak eden bir oyun! Oyuncuların ve yazarın emeğine sağlık! :)
Oyunun sonunda sol tandanslı,feminist ve kendi hayatinı kurmuş kadın kendi hayatına en normal şekilde hayatına devam edendi. Benim için en ibretlik kısım buydu :)