İyi geceler :)
Kadın hastalıkları çalışırken regl tarihimin geciktiğini fark etmek.
5 dakikadan çok daha fazla düşünüp gerçek bir doktora gittim.
Bir problem çıkmadı inşallah sayın armut? :)
Kadın doğum dersleri az da olsa işlense kadın doğum atağı yaşıyorum. Bu derste her şeyin sonu kansere çıkabiliyor. İyiye yorulacak çok az şey mevcut. Benle ilgili bir problem yok yani sadece anksiyete yaşıyorum sanıyorum. Sorduğunuz için teşekkür ediyorum Sayın yazar :)
İnsanlar okulda maske ile gezdiği için online dönemde tanıştığım arkadaşlarımı bulamıyorum. Eski arkadaşlarımı da bazen bulamıyorum. Lütfen tanıdığınız insanları bulunca onlara bir adet selam vermeyi unutmayın. Çünkü selam almazlarsa kaybolabilirler.
Sir James Matthew barrie'nin bu hikayeyi yazdığı dönemini anlatan "finding neverland" adlı bir film de mevcuttur. Gerçek peter pan'i görmek için izlenmesi gerektiğini düşündüğüm bir film.
Siklopentanoperhidropenantren
ooo kolesterol de buradaymış. :)
Hep aklımda ki hiç gitmiyor :(
D1 biyokimya özet kskskksk
Her şeye sahip olduğunu sanarken paranın tamamlayamadığı eksik yönünü bulmaktan kaynaklanan his.
Eğer rafine bir zevk sayılıyorsa sulandırılmış süt tozu içmek
100'den sonra gelen sayılardan bir yazar olarak yeterince eski olduğumu düşünmüyorum. Ancak yeterince konuştuğumu biliyorum.
Öğrencilerin yarısı okulda olmadığı halde herkesin ayakta kaldığı üniversite birimi.
Yoksa hastalar ve hasta yakınları hala kare çarşı'yı kullanabiliyorlar mı sayın armut😥
Aylar önce, kare çarşı'nın öğrencilere özel hale getirilmesi için çalışmalar yapılacağı söylenmişti ama acaba gelecek seneye mi bırakıldı, bilginiz var mı bu konuda ?
Aylar önce, kare çarşı'nın öğrencilere özel hale getirilmesi için çalışmalar yapılacağı söylenmişti ama acaba gelecek seneye mi bırakıldı, bilginiz var mı bu konuda ?
Böyle bir şeyin resmen uygulanması halinde bile hasta yakınları boş yer görünce ayakta kalmayı kabul etmez diye düşünüyorum. Hastanede onların kalabileceği bir alan da yok maalesef ki
ben bu sene oturma şerefine eriştim çok şükür. yarışmacı arkadaşlara başarılar dilerim.
Arkadaşım ile otururken ona sözlük kullanıcı adımı gösterdim ve kendisi çok şaşırdı. Sıklıkla konuştuğum arkadaşlarım başka fakültede olsalar da onlara sözlükte kim olduğumu söylemiştim fakat kendisini es geçmişim. Sıklıkla konuştuğum halde beni fark edememiş. Hala ifşa olmadıysam bazı konularda daha gerçekçi olmamın vaktinin geldiğine inanıyorum.
Edit:Ben bu girdiyi girdikten 40 saniye sonra ifşa olmak başlığındaki girdim beğenildi. Sözümü geri alıyorum.
Edit:Ben bu girdiyi girdikten 40 saniye sonra ifşa olmak başlığındaki girdim beğenildi. Sözümü geri alıyorum.
yok ya ben beğendim,eski entryleri okuyordum.
Güvendesiniz armut,kim olduğunuzu bilmiyorum:)
Güvendesiniz armut,kim olduğunuzu bilmiyorum:)
aynen hiç bi fikrim yok
Teşekkürler ruhsuz söylediğiniz için. Gerçekçi olmaya geri dönüyorum.
:))
Beni de bir tereddüte düşürmediniz diyemem ;)
Seninle de çok şey konuştuk mdblue ama benim konuşacaklarım hiç bitmiyor. Konuşmadığımız ayrıntılar kafanızı karıştırmış olabilir :)
Evet öyle oldu. ;)) daha çok konuşmamız lazım demek ki.
Alışkanlık. Tatillerde ve uzun aralarda ne yapacağımı bilemiyorum. Bitmesini çok istiyorum ancak bittiği zamanki boşluk beni yoldan çıkartıyor.
Kendine ait odası olmayan insanlar için mümkün olmayan durum
Acımasız bir gerçekle karşılaştığınızda "hayır, öyle değildir", "öyle olmamalı ben buna engel olmalıyım" gibi tepkiler vermek yerine sorunu erkenden kabullenirsek sorunu çözmek için daha fazla vaktimiz olur.
Şık giyinmek hiçbir zaman rahat olmaya engel olmamıştır. Doktorlar da rahat olabilir. Birileri doktorların giysi düzenini kafasına göre bekliyor diye doktor gidip şık ya da rahatsız kıyafetler giyinmek zorunda değildir. Ancak hastalara saygı çerçevesinde her iş günü hastaların beklediği kadar şık kıyafeti giyip gitmemiz gerekir. Çünkü bizi tanıma fırsatı olmayan herkes için göründüğümüz kadarızdır. Bizim mesleğimizden ve görüntümüzden başka bir fikri olmayan hastanın karşısında özensiz giysi ile çıkarsak hastaya karşı özen göstermemiş olmayız. Kendimize karşı özen göstermemiş oluruz. Kim öyle olmadığını ne kadar itiraz ederse etsin hemen hemen her gün birilerinin görünüşe göre davranmak/düşünmek zorunda kalıyoruz. Altı üstü birkaç kıyafeti alırken normalden biraz fazla para veriyoruz diye hiçbir zaman cebimizden eksilen fazla para olmaz, üstüne kaliteli kıyafetin ömrü uzun olur. Ancak girdiğimiz bir mağazada ya da markette bizimle fazla ilgilenilmesi ya da yardımcı olunması bile o görüntüye bağlıysa, bu sizi sevdiği ya da değer verdiği için değil de sadece 1 tane kıyafet sayesinde olabiliyorsa hayatıma o kıyafeti dahil etmek konusunda bir sakınca görmüyorum. Bir insanın sahip olduğu maddi durumdan daha alt seviyede alışveriş yapmasının ve giyinmesinin çoğu zaman yardımseverlikten kaynaklanmadığını gördüm. Elde edilen para hayatın her alanında bize yardımcı olmayacaksa ya da işimizi kolaylaştırmayacaksa kazanmanın bir anlamı olduğunu düşünmüyorum. Harcanmayacak, elde tutulacak para hırstan başka bir şey değildir. İfade etmek için uğraştığım şey hayatımızın her alanında nasıl göründüğünüze az ya da çok çekidüzen vermeye dikkat etmemiz gerektiği. İleride kıyafet dolabımızı genişletme fırsatımız olursa kıyafet almanın, kıyafetlere verilen bazı paraların sandığımızdan daha çok önemsenebileceğini söylemek istiyordum. Zaten ülkemizde bir doktorun Chanel tekstil ürünlere sahip olması (ailesel destek koşullar yoksa) hayal gibi bir şey. Burada kimsenin 10 000 tl çanta almasını tavsiye etmiyorum. Dileyen parası varsa tabi ki istediği gibi harcasın. Ancak imkanınız varsa imkanınızı yansıtacak gibi giyinmenin faydalı olabileceğini düşünüyorum. Kıyafetlerin üzerimizdeki duruşunun maddi imkanlardan bağımsız olduğunu ilk entry'de anlatmıştım dilerseniz oraya da bakabilirsiniz.
Yeterince parası olan birisi parasıyla istediği kadar yardım yapabilir zaten. Ki kimse yardım yapmak zorunda da değil. Para, kazanıldığı yerde tasarrufa açıktır. Başkasının parasının kullanım şekline karışmak bana yanlış bir tutum gibi geliyor. Ben yardım etmeyi çok severim, maddi olarak yardım edemeyecekseö manevi destek sağlamak için çabalarım. ancak herkes parasını paylaşmak konusunda aynı tutuma sahip değil, sahip olmak zorunda da değil.
Yeterince parası olan birisi parasıyla istediği kadar yardım yapabilir zaten. Ki kimse yardım yapmak zorunda da değil. Para, kazanıldığı yerde tasarrufa açıktır. Başkasının parasının kullanım şekline karışmak bana yanlış bir tutum gibi geliyor. Ben yardım etmeyi çok severim, maddi olarak yardım edemeyecekseö manevi destek sağlamak için çabalarım. ancak herkes parasını paylaşmak konusunda aynı tutuma sahip değil, sahip olmak zorunda da değil.
Son zamanlarda artan online alışveriş furyası ile birlikte tüketim çılgınlığı aldı başını gidiyor. Sürekli ortaya düşen indirimlerle insanların ulaşabileceği markaların kalitesi de artıyor. Gittikçe daha üst seviyeye çıkan markalar ve fiyatlar zamanla sosyal medyaya farklı geri dönüşlerle yansımaya başladı. Şöyle şeyler görüyorum
"X bir ürüne verilebilecek maksimum ücret 50 TL'dir. Enayi olmayın."
"Y marka çanta alınır mı hiç? Onun yerine gidin aynı çantanın çakmasından 10 tane alın"
Öncelikle siz değerli doktor adayları için söylemeliyim ki benim sansürüme uğrayan her ürün ve marka sizin için ulaşılabilir olacaklar. Aramızdan en küçüğü bundan 5-6 sene sonra para kazanmaya paşlayacak. Ortalama bir devlet memurundan daha fazla maaşı tek başınıza kazanacağınızın garantisini size verebilirim. Bu durum herkes tarafından bilinen bir gerçek olduğu için doktorlar olarak yüksek refah seviyesine sahip bir topluluk olarak görülüyoruz. Bu nedenle bize gelen hastalar tarafından daha şık, daha uyumlu, daha kaliteli giyinmemiz beklenecek. Biz de bizden beklenene uyacağız.
Kıyafetin komforu fiyatla bir yere kadar artabilir. Ancak markanın getirdiği saygınlık para limitine takılmaz. Sizin için kullanmanın bir anlam ifade etmediği 10 000 tl olan bir çanta insanı öyle mekanlara girdirir, öyle sosyal çevre edindirir ki belki de koskoca ülkede kapısına dayanamayacağınız insan kalmaz. (Bu ifade tabi ki abartılı bir ifade ancak tam olarak bu olmasa da bunun benzeri mutlaka olur.) Giyinmek aynı zamanda itibardır. Gidip en pahalı markayı almak bir itibar göstergesi olmayabilir. Ancak görüntümüzün bütünü itibar göstergesidir.
"Toplumun bizden beklentilerini karşılamak zorunda kalıp kıyafette olması gerekenden daha lükse mi kaçmalıyız? Bunu mu demek istedin yani?" Diye içinizden geçiriyor olabilirsiniz. Ancak demek istediğim bu değil. Hiçkimsenin sizden maddi ya da manevi beklentilerini karşılamak zorunda değilsiniz. Ancak bir mağazaya girdiğimizde, hızlı halletmemiz gereken bir işimiz olduğunda, iş ilişkilerinde ve sayamayacağım kadar çok yerde görüntümüze göre yargılanıyoruz. Çünkü gittiğimiz her yerde şahsen kendimizi tanıtacak kadar uzun süre kalamıyoruz ve insanlar bize olan tutumunu seçerken görüntümüzü baz alıyorlar. Daha iyi giyinip daha iyi bir tutumla karşılaşmak varken ve ileride bunun için maddi yeterliliğimin de olacağını bildiğim halde paramı güzel görünmeye harcamamak için bir neden göremiyorum açıkçası. Ben paranın işlerimizi kolaylaştırmaktan öteye gitmeyen, fazlasının zehirli olduğunu düşünen birisiyim. İki tane kıyafete fazladan para verdiğimde birileri etrafımda gezip bana yardımcı olmak için zaman ayıracaksa görüntünün itibar olduğunu kabul edip beklenenleri karşılamayı tercih ediyorum.
Not: Yüksek meblağlı bir ürünü paylaştıktan sonra ürünü küçümseyici ifadelerde bulunma durumu da genel olarak ürünü almayan insanlar tarafından yapılınca bana oldukça garip geliyor. Bir giysiyle ya da aksesuarla itibar kazanıldığını gören bir insanın parası da varsa istediği markadan istediği gibi giyinir tabi ki. Benim için ya da bir başkası için maddiyat itibara etki etmiyor olsa da bunun aksini iddia edecek pek çok kişi çıkabilir. Ancak ürünü alan kişi alıyorsa ve kullanırken mutluysa başkasına söz düşmez. İşte zenginin malı züğürdün çenesini yoruyor bir şekilde.
"X bir ürüne verilebilecek maksimum ücret 50 TL'dir. Enayi olmayın."
"Y marka çanta alınır mı hiç? Onun yerine gidin aynı çantanın çakmasından 10 tane alın"
Öncelikle siz değerli doktor adayları için söylemeliyim ki benim sansürüme uğrayan her ürün ve marka sizin için ulaşılabilir olacaklar. Aramızdan en küçüğü bundan 5-6 sene sonra para kazanmaya paşlayacak. Ortalama bir devlet memurundan daha fazla maaşı tek başınıza kazanacağınızın garantisini size verebilirim. Bu durum herkes tarafından bilinen bir gerçek olduğu için doktorlar olarak yüksek refah seviyesine sahip bir topluluk olarak görülüyoruz. Bu nedenle bize gelen hastalar tarafından daha şık, daha uyumlu, daha kaliteli giyinmemiz beklenecek. Biz de bizden beklenene uyacağız.
Kıyafetin komforu fiyatla bir yere kadar artabilir. Ancak markanın getirdiği saygınlık para limitine takılmaz. Sizin için kullanmanın bir anlam ifade etmediği 10 000 tl olan bir çanta insanı öyle mekanlara girdirir, öyle sosyal çevre edindirir ki belki de koskoca ülkede kapısına dayanamayacağınız insan kalmaz. (Bu ifade tabi ki abartılı bir ifade ancak tam olarak bu olmasa da bunun benzeri mutlaka olur.) Giyinmek aynı zamanda itibardır. Gidip en pahalı markayı almak bir itibar göstergesi olmayabilir. Ancak görüntümüzün bütünü itibar göstergesidir.
"Toplumun bizden beklentilerini karşılamak zorunda kalıp kıyafette olması gerekenden daha lükse mi kaçmalıyız? Bunu mu demek istedin yani?" Diye içinizden geçiriyor olabilirsiniz. Ancak demek istediğim bu değil. Hiçkimsenin sizden maddi ya da manevi beklentilerini karşılamak zorunda değilsiniz. Ancak bir mağazaya girdiğimizde, hızlı halletmemiz gereken bir işimiz olduğunda, iş ilişkilerinde ve sayamayacağım kadar çok yerde görüntümüze göre yargılanıyoruz. Çünkü gittiğimiz her yerde şahsen kendimizi tanıtacak kadar uzun süre kalamıyoruz ve insanlar bize olan tutumunu seçerken görüntümüzü baz alıyorlar. Daha iyi giyinip daha iyi bir tutumla karşılaşmak varken ve ileride bunun için maddi yeterliliğimin de olacağını bildiğim halde paramı güzel görünmeye harcamamak için bir neden göremiyorum açıkçası. Ben paranın işlerimizi kolaylaştırmaktan öteye gitmeyen, fazlasının zehirli olduğunu düşünen birisiyim. İki tane kıyafete fazladan para verdiğimde birileri etrafımda gezip bana yardımcı olmak için zaman ayıracaksa görüntünün itibar olduğunu kabul edip beklenenleri karşılamayı tercih ediyorum.
Not: Yüksek meblağlı bir ürünü paylaştıktan sonra ürünü küçümseyici ifadelerde bulunma durumu da genel olarak ürünü almayan insanlar tarafından yapılınca bana oldukça garip geliyor. Bir giysiyle ya da aksesuarla itibar kazanıldığını gören bir insanın parası da varsa istediği markadan istediği gibi giyinir tabi ki. Benim için ya da bir başkası için maddiyat itibara etki etmiyor olsa da bunun aksini iddia edecek pek çok kişi çıkabilir. Ancak ürünü alan kişi alıyorsa ve kullanırken mutluysa başkasına söz düşmez. İşte zenginin malı züğürdün çenesini yoruyor bir şekilde.
Hepimizin az da olsa bildiği bir konu hakkında ufak birkaç şey anlatmak istiyorum: Sezen Aksu-Yıldız Tibe ilişkisinin bozulması. Yıldız, Sezen tarafından keşfedildikten sonra yine Sezen tarafından ağırlanmaktadır. Sezen Aksu, Yıldız,'ın sesine ve sanatçı kimliğine oldukça değer vermektedir. Ancak ikilinin arası 1992 yılında yaşanan bir ihanet ile açılır. Bu ihanet Sezen Aksu'nun o sıralar birlikte olduğu Uzay Heparı'nın, Yıldız ile bir gece yaşadığı ilişkidir.
Buraya kadar olan kısımdan sonra Sezen için üzülüp yas tutanlar için söylüyorum: mendillerinizi gözlerinizden derhal çekin. Olayın perde arkasıyla ilgili ufak bir detay veriyorum
Sezen Aksu 1954 doğumlu
Yıldız Tilbe 1966 doğumlu
Uzay Heparı ise 1969 doğumlu
Sezen söz konusu ayrılık yaşandığında 38 yaşındaydı, Yıldız 26 yaşındaydı, Uzay ise 23 yaşındaydı. Sezen Aksu ve Uzay Heparı ilişkisinin bundan öncesine dayandığını düşünürsek Sezen kendinden yaşça çok küçük bir beyefendiyle ilişki yaşamaktaydı ancak beyefendi o yıllarda henüz kendi seçimlerinin arkasında duramayacak kadar toy ve serseri yaşlarındaydı.
Buraya kadar olan kısımdan sonra Sezen için üzülüp yas tutanlar için söylüyorum: mendillerinizi gözlerinizden derhal çekin. Olayın perde arkasıyla ilgili ufak bir detay veriyorum
Sezen Aksu 1954 doğumlu
Yıldız Tilbe 1966 doğumlu
Uzay Heparı ise 1969 doğumlu
Sezen söz konusu ayrılık yaşandığında 38 yaşındaydı, Yıldız 26 yaşındaydı, Uzay ise 23 yaşındaydı. Sezen Aksu ve Uzay Heparı ilişkisinin bundan öncesine dayandığını düşünürsek Sezen kendinden yaşça çok küçük bir beyefendiyle ilişki yaşamaktaydı ancak beyefendi o yıllarda henüz kendi seçimlerinin arkasında duramayacak kadar toy ve serseri yaşlarındaydı.
Ebeveynlerime kaptırırdım
Dönem 2 tıp öğrencisi
Armut çok tatlısın
Her bayram birileri hayatımızdan eksiliyor. Eş, dost, aile, arkadaş... Bayramlar birlikteliğin ve sevginin zirve yaptığı günlerdir ve kendi birliğimizden eksilen Her bireyi o gün daha derin hissederiz. Sizden uzakta da olsa sevdiğiniz birinin bayramını ilk gün erkenden kutlayıp yalnız ya da eksik olmadığını ona mutlaka hissettirin. Sizi bizzat tanımasam dahi fikren hepinizle tanışıyorum ve hepinizin değerli fikirlerini çok seviyorum. Hepinize iyi bayramlar sevgili yazarlar :)
Dini eğitimlere çok küçük yaşımda başladığım için ölüm anında bedenin hareketsiz kalacağı ancak ruhun bedeni seyredeceği düşüncesiyle büyüdüm. 9-10 yaşlarımda Karabasan görmeye başladım. Odamızın duvarına astığımız eşantiyon saate bakıp saatin saniye hareketini saptadıktan sonra hareketsiz kalmalarımı her seferinde öldüğüme yorardım. Bu korku ve bilinmezlikle kalp hızım artıyordu ve nefes alışverişim korkunç bir düzene giriyordu. Sonrasında nasıl ayıldığımı hatırlayamıyorum. Ama uyandıktan sonrasınds bu olayların gerçek olamayacağını, kötü bir rüya olduğunu kabullenmiştim. Ta ki tıp fakültesine kadar. Artık yaşadığım şeyin uyku paralizisine eşlik eden muhtemel panik ataklar olduğunu düşünüyorum.
İncendies. Hikaye, Bir annenin ölümünden sonra çocuklarına verilen vasiyet mektubu ile başlıyor. Sonrasında Fransa'dan Lübnan'a uzanıyor yolculuk. Savaşta işlenen tüm suçların ağırlığıyla ezileceğiniz, özgür ülkenizdeki refah düzeyinizden dolayı üzerinize huzursuzluğun çökeceği, çaresizlik dolu bir dram filmi... Dramın çok uç bir noktası.
Not: Vicdanı rahatsız edecek ögeler barındırıyor. İzlemeden önce konusuna bakarsanız mutlaka spoiler yersiniz ancak vicdani yük oluşturabileceğini öncesinde açıkça bilmenizi isterim.
Not: Vicdanı rahatsız edecek ögeler barındırıyor. İzlemeden önce konusuna bakarsanız mutlaka spoiler yersiniz ancak vicdani yük oluşturabileceğini öncesinde açıkça bilmenizi isterim.
Daha iki gün önce izledim ben yazacaktım hatta başlığa, entrynizi gördüm sayın armut.uzun zamandir beni böyle etkileyen bir film daha olmadı.bir insan bu kadar şeyi nasıl yaşayabilir diye düşündürdü.
Bir film izledim ve hayatım değişti diyecek yaşları çoktan geçtik sayın shogun. Ancak kadın olmam yüzünden başrol ile empati yapma isteğimi önleyemediğimden belki de, bu filmi bünyem kaldıramadı. Yaşayanların nasıl kaldırdığını aklım asla almayacak.
Bu filmi dün,entry'nizden görüp izledim.Gerçekten dram gibi dram.Bu kadar acıya bir insan nasıl dayanır,hayret ediyorum.
Katlanılabilir bir acı değil. Yaşamın cehennem olması bu.
Ağzımın ayarsız oluşu. Her şeyin ağzımdan firar etmesi
Sana anlatılan her masala bile bile aldanmakmış
İzini kaybettiğim duygulara bir gülüşte kavuşmak
6 oldu. Dün doğum günü olan Kaira'nın kim olduğunu öğrendim.
Kadın doğumda aynı anda 8 asistanın/hocanın korona olmasıyla birlikte işe yarama gücünün olmadığına inandığım aşı markası
Polisiyenin komediye tutturulmuş hali. Bir polisiye film demek için polisiye kısmının tatmin edici seviyede olmadığını düşünüyorum. Daha basit ve anlaşılır bir senaryoya sahipti. Sonuyla da beni çok şaşırttığını söyleyemeyeceğim. Aksiyon ve macerayı öncelikli olarak arayanlar için yeterince tatmin edici olmayabilir. Bu filmi sevenlerin An İnspector calls, The invisible guest, mirage filmlerini de seveceğini düşünüyorum.
Mirkelam-Her Gece. Kliptekiyle aynı şeyleri (yürümek ve koşmak) yapmaya çalışıp kendimi klip kızı zannediyorum.
(bkz: #11872)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?