Çocukluğun getirdiği ihtiyaçla sık sık dilediğim şeydi. Aileler asla kabul etmese de her çocukta sevgi bölünüyor. Maddi imkanlar zaten bölünüyor. Tek çocuk olan arkadaşlarımın üstüne titreyen ebeveylerini görüyordum, çocuklar istemeden her şeyleri alınıyordu. Sosyal ve özgüvenli oluyorlardı. Çünkü aileleri küçük yaşlarından itibaren sosyal ortamlardaki başarıları dahil pek çok şeye el atıyordu. Ben ise pısırık bir çocuktum. Zaten çalışan ailemin bana özel ayırabileceği fazla zaman yoktu. Tek çocuk olanların aileleri sık sık okula geldiği için sınıfta bir problem olduğunda hoca onlara kızamıyordu. Azarı ben işitiyordum hem de ailemle paylaşacak zamanım yoktu. Fakat yaşım ilerledikçe düşüncelerim değişti. Tek çocuk ebeveynleri gözüme sıkıcı derecede ilgili gelmeye başladı. Toplu yaşam alanlarına dahil olan tek çocukların yer yer bocaladığını gördüm. Sosyal ortamlarında aileleri yapıcı bir etken olduğu için erişkin yaşa ulaşan tek çocukların sosyal başarısızlıkları sonucunda özgüven kırılması yaşadıklarını fark ettim. Benim için zamanla kazanılan sosyal beceriler onlarda doğuştan var gibiydi. Ama doğuştan gelen becerileri zamanla zedelenip değişime uğruyordu. Yine de tüm eksilere rağmen tek çocuk olmanın hayat için büyük bir avantaj olduğunun farkındayım.
İnsomnia
Kullanıcının kendi adından farklı olarak mantıklı cümleler, tamlamalar ya da söz öbeklerinden oluşmuş, sosyal medya kullanıcı isimleridir. Bugün gördüğüm bir kullanıcı adından sonra bu başlığı açma ihtiyacı hissettim: ozanolsunbari. Bu kullanıcı adını almasına sebep olan olası hikaye hakkında da bilgi veriyor diye düşünüyorum.
Başlığa gelecek entryleri şimdiden merak ediyorum :)
Bir kaşık suda boğulmanıza neden olabilecek durum.
Bu tamamen tıp okuyan kişinin tıptan beklentisi ile ilgilidir. Gerçekten dersleri takip ettiğiniz zaman farmakolojiden mikrobiyolojiye her şeyin aslında bir mekanizması olduğunu bilirsiniz. Ve aslında çoğu mekanizma bir başkasıyla ilişki kurularak daha hakim olduğunuz bir derse ya da konuya bağlanır. Yine derslere girdiğiniz takdirde pek çok şeyin pratiğini, notlarda yazılı olmayan şeyleri ömrünü tıp yolunda harcamış profesörlerin yanında birinci ağızdan duyabilirsiniz. Tüm bu pratik ve mekanizma bağlantılarını bildiğiniz takdirde ezberlediğiniz şeyin sayısında mutlaka azalma olacaktır. Fakat ne yaparsak yapalım bu kadar şeyin hepsini öğrenmenin ve anlamanın yolu yoktur. Mekanizmaların bile bir kısmı hala teoride olan bilgidir. Mantığa oturtmak istesek de ters düşen şeyler vardır. Bu sefer de iş tersine döner. Pratik ve hızlı olmaya çalışsak da aykırı olan onca şeyi sadece ezberleyerek akılda tutabiliriz. Ben mümkün olduğu kadar ezber oluşunu reddediyorum. Ama ne kadar inkar etsem de bu işin çoğusu öğrenmekten değil ezberlemekten geçiyor.
Sık sık yaptığım iştir. Tercih sonuçlarımı da 23.57'de son kez onaylamıştım. Stres anında normalde olduğumdan daha analitik düşünüyorum.
Konuşurken kendimi kontrol edebiliyorsam hiç kullanmam. Kendimi kontrol edemediğim bir iletişimdeysem de seksist ifadeler içeren şeylerden sıkça kaçınırım. Konuşmak ve dil her şeydir. Dilimizi doğru ve güzel kullanarak pek çok şey konusunda bilinçlendirebiliriz. karşı taraf bu bilinci kazandığını bile fark etmez.
Zaman akmakla yükümlüdür, insan ise yaşamakla... zamanın durağan olmadığını ve sürekli genişlediğini kavrayan insan onun içine durmaksızın bir şeyler yerleştirir. Zamanın akış hızını kestiremeyenler ise içerisine yerleştirme yaparken hep boşluklar bırakırlar. Geriye dönüp baktığımızda yorgun ve dolu bir hayat ya da daha az dolu ve daha az yorgun bir hayat görürüz. Ben bitap düşmüş halimle yeni şeyler peşinde koşmayı sevmem. Bu nedenle boşa giden gençliğim beni henüz üzmüyor. Ama ileride yorulmaya karşı özlem hissedersem şu anda bunu yazan ben ile gelecekteki ben son günlerine kadar kavgalı yaşarlar.
Manasız bir yaklaşımdır. İlişkilerde insanların sadakati, dürüstlüğü, güvenilirliği, yardımseverliği gibi şeylerde seçici olmak gerekirken başlıktaki şeylere takılan kişi, zamanla çevresinin kendisiyle uyumsuz olduğunu fark edecektir. Elemeyi hep yanlış potalarda yapmıştır. Kendi yarattığı sosyal ortamda boğulmak onun cezası olacaktır.
Yazarken kolum yoruluyor. Ses atmayı seviyorum. İsteyen istediği zaman dinler, istediği zaman cevap verir.
Bu entry yazıldığı zamanlarda kolum için fizik tedavi almak zorunda kalmıştım çünkü artık kolumu kaldıracak gücüm kalmamıştı. Kas gücüm 3/5 gibiydi. Omuz eklemimde belirgin abdüksüyon kaybı vardı.
Küçük çocuklarla muhabbet etmek için sıkça sorulan bir sorudur. Birisi yıllar önce beni uyarana kadar ben de sorardım. Fakat bu soru oldukça problemli bir soruymuş. Çocuklar ikisini eşit sevdiğini söylese dahi anne-baba arasında tercih yapma ihtiyacı hissediyorlarmış. Bu nedenle kesinlikle sorulmaması gereken bir soruymuş.
özgürlük tdk sözlük tanımında birincil olarak şöyle geçer: Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma. bu tanıma göre eğer aklıma gelen herhangi bir düşünceyi herhangi bir yolla ifade etmekten kaçınıyorsam bu özgür olmadığım manasına gelir. günümüzde tüm ülkelerin kendine göre yasaları vardır. pek çok ülkede bazı şeyleri düşünmek ya da davranmak hak ihlaline girer. bu durumda ılımlı özgürlük veya belli alanda tutulmuş özgürlük 2021 dünyası için daha doğru bir tanım olacaktır. fakat bu tanım sözlükteki özgürlük tanımına ters düşer. bize verilen haklar doğrultusunda seçim yaparken tamamıyla serbestiz. fakat istediğimizi seçmek konusunda özgür değiliz. çünkü tek bir kişi istediğince yaşadığı anda bile diğer kişilerin istekleri göz ardı edilmiş olacaktır. tek bir kişinin özgür olması diğer tüm özgürlükler için tehdit oluşturur. bu nedenle özgür olmamak çoğu yerde özgür olmaktan üstün gelir.
İnstagram yorumlar kısmında keşfettiğim insandır. Yorumu beğenenlere bakıyorum, yorumu atan kişinin kendisi de oluyor. Sonrasında bu insanın profili açıksa fotoğraflarına bakıyorum. Genelde kendi fotoğraflarını da beğenmiş oluyor. Bu insanlar gerçekten kendi yorumlarını ya da fotoğraflarını beğendikleri için mi beğeni atıyorlar yoksa beğeni sayısı bir fazla olsun diye mi merak ediyorum. Nasıl yorumlayacağıma emin olamadığım garip bir durum.
Yazarın üslubuna ve fikirlerine göre zaman zaman yaptığım şeydir. Muhtemel siyasi görüş, büyüdüğü şehir, aile ortamı, dini düşüncesi, cinsiyeti, tuttuğu takım, güneş burcu... Pek çok şey hakkında tahminler yapabiliyorum. Ne kadarı tutuyor asla bilemeyeceğim.
Ayy sayın armut benim hakkımda ne düşündüğünüzü ogrenebilir miyim ne kadar doğru ne kadar yanlış acaba
Hareketli bir bebekmişim ama çok da sakinmişim. Kendi kendime koşturur ve oyuncaklarımla oynarmışım. Haliyle çok zayıfmışım. Hatta 1 yaşımdan önce yürümeye başlamışım, aylarca aynı kiloda kaldığım halde boyum çok uzamış. Ailem korkup doktora götürmüş. Sonrasında Kilo problemimi de zorlanmadan çözmüşler. Annem hep kolay bir bebek olduğumu söylüyor.
Birkaç yakın arkadaşım hariç kendimi başkalarına açmaktan çekiniyorum. Onlar beni tasdiklemeseler dahi bunun üzerinde münakaşa edip bana kendi fikirlerini benim anlayacağım dille belirtebiliyorlar. Onlara da bu düşüncelerimi sadece sözlü olarak aktarmak bana güvenli geliyor. Çünkü düşündüğüm her şey bir gün aleyhime delil olarak kullanılabilir. Buna kişisel konuşmalarım da dahil. Maalesef yurt dışı hayalleri kısıtlı olan birisi olarak bu ülkede memur olmak beklentisi ile yaşıyorum. Twitter üzerinden yazdığım, beğendiğim, rtlediğim her şey bu düzende benim yolumu kesebilir. Yine de Buna rağmen yeri geliyor Twitter üzerinden dini siyasi görüşlerimi paylaşabiliyorum. Ancak sözlük kuralları gereği sadece dini siyasi değil, okulla ilgili konularda konuşmak konusunda da çekincelerim var. Gazi tıp'ta okuyan öğrenciler arasından online eğitim staj serüvenine dahil olup hala okulunu savunabilen az sayıda öğrenciden biriyim. Yine de olumlu düşüncelere sahipken bazı şeyleri konuşmak konusunda çekimser hissediyorum.
Üzülerek belirtmeliyim ki burası anonim bir platform değil benim için. Girdiğim her entry'den sonra beni tanıyan insan sayısının artması olasılığı yükseliyor. En çok entry giren yazarlardan biri olarak bu olaslığın benim için diğer yazarlarnkindan fazla olduğunu da biliyorum. Düşünceler ve hisler ancak paylaşıldığı sürece yaşamın asıl amacı olan değişim için uygun hale gelir. Bu nedenle kendime ait olan ve insanı ilgilendiren tüm düşüncelerimi yine de aktarmaya devam edeceğim. Siz değerli sözlük yönetimi olarak kimseyi henüz bildirmediğinizi söylüyorsunuz. Aslında hepinizin birer arkadaşım olduğunu bildiğim için bu konuda size güvenim tam. Fakat sizin dahilinizde olmayan yazar ifşalanması yüzünden bile kendimi ifade etmekten sıkça kaçınıyorum. Çünkü hepimizin birilerine ifade etmekten kaçındığı aykırı fikirleri vardır. Düşünürüz ve kendimize savunuruz ama düşünmek ne kadar zararsız olsa da söylemek sanıldığı kadar masum bir eylem değildir. Söylemek yeri gelir kalp kırar, yeri gelir yaralar. Beklentilerimizi alaşağı eder. Bu nedenle sözlük yönetimi ve kurallarla bir miktar alakası olsa da nihayetinde sevdiğim bir arkadaşım tarafından tanınmak ve onu rahatsız etmek gibi bir ihtimal nedeniyle de yeterince özgür hissetmiyorum. Burada aslında sözlükle ilgili olmaktan çıkıp hepimizin kişisel serüveninde kendine sıkça sorduğu bir soru giriyor araya: Gerçekten özgür müyüz? Değiliz sevgili yazarlar.
Üzülerek belirtmeliyim ki burası anonim bir platform değil benim için. Girdiğim her entry'den sonra beni tanıyan insan sayısının artması olasılığı yükseliyor. En çok entry giren yazarlardan biri olarak bu olaslığın benim için diğer yazarlarnkindan fazla olduğunu da biliyorum. Düşünceler ve hisler ancak paylaşıldığı sürece yaşamın asıl amacı olan değişim için uygun hale gelir. Bu nedenle kendime ait olan ve insanı ilgilendiren tüm düşüncelerimi yine de aktarmaya devam edeceğim. Siz değerli sözlük yönetimi olarak kimseyi henüz bildirmediğinizi söylüyorsunuz. Aslında hepinizin birer arkadaşım olduğunu bildiğim için bu konuda size güvenim tam. Fakat sizin dahilinizde olmayan yazar ifşalanması yüzünden bile kendimi ifade etmekten sıkça kaçınıyorum. Çünkü hepimizin birilerine ifade etmekten kaçındığı aykırı fikirleri vardır. Düşünürüz ve kendimize savunuruz ama düşünmek ne kadar zararsız olsa da söylemek sanıldığı kadar masum bir eylem değildir. Söylemek yeri gelir kalp kırar, yeri gelir yaralar. Beklentilerimizi alaşağı eder. Bu nedenle sözlük yönetimi ve kurallarla bir miktar alakası olsa da nihayetinde sevdiğim bir arkadaşım tarafından tanınmak ve onu rahatsız etmek gibi bir ihtimal nedeniyle de yeterince özgür hissetmiyorum. Burada aslında sözlükle ilgili olmaktan çıkıp hepimizin kişisel serüveninde kendine sıkça sorduğu bir soru giriyor araya: Gerçekten özgür müyüz? Değiliz sevgili yazarlar.
Kişiye, güvenli saydığı alanında bile boğup boğup duvara atılmış hissi veren durum
Varlığından haberdar olmadığım şeydir. Bu başlıktan sonra kendi dinlediklerimi düşünüp bir kez daha podcast dinlemiyormuş gibi davranmaya karar verdim.
Çizdiği iki türlü imajdan dolayı çok yanlış bulduğum durumdur
1) dizimiz hiç komik değil bu nedenle gülmenizi ara sıra hatırlatmak isteriz imajı
2) siz bu dizide nerede gülüneceğini anlayacak kadar yüksek mizah seviyesine sahip değilsiniz, Biz size ara sıra hatırlatmak isteriz imajı
Maksadımız gülmek, eğlenmek olmasa komedi izlemeyiz. İzin verin istediğimiz yerlerde istediğimiz uzunlukta gülebilelim sayın dizi yapımcıları
1) dizimiz hiç komik değil bu nedenle gülmenizi ara sıra hatırlatmak isteriz imajı
2) siz bu dizide nerede gülüneceğini anlayacak kadar yüksek mizah seviyesine sahip değilsiniz, Biz size ara sıra hatırlatmak isteriz imajı
Maksadımız gülmek, eğlenmek olmasa komedi izlemeyiz. İzin verin istediğimiz yerlerde istediğimiz uzunlukta gülebilelim sayın dizi yapımcıları
Konuşanları izlemek için exxen'e para ödeyen birisi olarak beğenilmeyeceğine emin olduğum dizi. Henüz bir bölümü bile yayınlanmamışken bunu anlayabiliyorum üstelik. Komedi filmi tanıtımı ancak bu kadar güldürmez
(bkz: gülme efekti kullanan komedi dizisi)
(bkz: gülme efekti kullanan komedi dizisi)
Yaşamak. Bilinmez olanlara karşı umut beslemek ve heyecanlanmak.
O günlerde yaşamak istemiyordun bile. Yalancı
Kişinin kendi müzik kutusu haline dönüşmesini sağlayan eylem.
Günümüz iletişiminin sosyal medyaya geçmesi ile doğan problemdir. Bundan 20 sene öncesini düşünün. Birisi yemek yapıyor, temizlik yapıyor ve yoruluyor. Yorgunluğunu atmak için belki kahve içecek belki televizyon izleyecek, belki duş alacak... Tam da yorgunluğu atma adımına geçiyor ki kapısı çalınıyor, bir bakıyor ki arkadaşı gelmiş. Morali çok bozuk. Hemen arkadaşını içeri alıyor dertleşiyor. Fakat arkadaşı konuştukça konuşuyor. O günün akşamında kişimiz bedenen dinlenemediği gibi üstüne arkadaşının problemiyle ilgili ağırlık çöküyor. Ertesi gün oluyor ve kahramanımız tüm gün ders çalışacak sonrasında yemek yapıp mutfağı temizleyecek. Fakat o da ne? Kapısı çalınıyor. Bugün de başka arkadaşı çalıyor kapıyı. Yine dertleşiyorlar. Fakat bu sefer dertleşme bitmeden başka birisi daha çalıyor kapıyı. Evdeki arkadaşın dertlenmesine sebep olan karakter kapıda duruyor. Beni de al ben de kötüyüm diyor. Mecbur onu da alıyor ve yan odaya koyuyor. Dertli olanla bir cümle konuşunca hemen öbür odaya gidip dertlendirenle bir cümle kuruyor. Bir o odada, bir yan odada... Bu sefer fiziki yorgunluğunuzun üstüne oda oda koşturmak da ekleniyor iyice yoruluyor. Ertesi gün oluyor. Kahraman 2 gündür yorgun. Ama daha kötüsü ders de çalışmamış. Bugün dinlenemese de boş kalıp çalışmaya karar veriyor. Fakat yine kapısı çalıyor. Dünkü ikili barışıp gelmiş biraz da güzel şeyler konuşalım diyorlar. Kahramanımız kabul ediyor. O gün hem yoruluyor hem de dersini yapamıyor. Her gün arkadaşlarına vakit ayırayım derken kendinden bir şeyler çalıyor.
Sizce eskiden böyle her gelen buyur edilir miydi yoksa kahramanımız müsait olmadığı için (işi olduğu için) bazı günlerde geleni geri mi çevirirdi? Tabi ki geri çevirirdi.
İletişim kurmak ve bir arada olmak artık eskisinden daha kolay. Bu nedenle karşı tarafın müsait olma durumunu bilmeden mesajlar atabilme şansımız oluyor. Fakat siz bir mesaj atabiliyorsunuz diye karşıdaki yeni bir diyalog için uygun olmayabilir. Her ne kadar fiziksel bir iletişim gibi gelmese de birisiyle yazışırken aynı anda başka bir şey yapmak imkansız. Ve konuşma başlayınca sürüp gidiyor. Nihayetinde hiç birimiz tek kelimelik bir cevap duymak için konuşma başlatmıyoruz. Birinden sürekli müsiatlik beklemek o kişinin özel alan yaratma dürtüsüne haksızlık olur.
Sizce eskiden böyle her gelen buyur edilir miydi yoksa kahramanımız müsait olmadığı için (işi olduğu için) bazı günlerde geleni geri mi çevirirdi? Tabi ki geri çevirirdi.
İletişim kurmak ve bir arada olmak artık eskisinden daha kolay. Bu nedenle karşı tarafın müsait olma durumunu bilmeden mesajlar atabilme şansımız oluyor. Fakat siz bir mesaj atabiliyorsunuz diye karşıdaki yeni bir diyalog için uygun olmayabilir. Her ne kadar fiziksel bir iletişim gibi gelmese de birisiyle yazışırken aynı anda başka bir şey yapmak imkansız. Ve konuşma başlayınca sürüp gidiyor. Nihayetinde hiç birimiz tek kelimelik bir cevap duymak için konuşma başlatmıyoruz. Birinden sürekli müsiatlik beklemek o kişinin özel alan yaratma dürtüsüne haksızlık olur.
Sayın armut çok haklı bir yazı. Ama bu başlığın açılma sebebinin vakti olan ancak bizi savsaklamak için yokmuş gibi davranan insanlar. Mesela bi ara çok yakın olduğum birine mesaj attım,1 hafta sonra cevap verdi. O arada ben zaten unuttum mesaj attığımı. Ve açıkladı bana niye yazamadığını. Çok makul bir sebebi vardı.
Ki 3 gün üst üste bencilce dert anlatan kişi de doğru yapmıyor bence. Onun da düşünmesi lazım karşısındakini.
Ki 3 gün üst üste bencilce dert anlatan kişi de doğru yapmıyor bence. Onun da düşünmesi lazım karşısındakini.
*sebebi
Sayın ruhsuz yaşadığınız durum gerçekten olumsuz bir örnekmiş. 1 hafta oldukça uzun bir süre. Genelde yakın arkadaşlar ve çiftler arasında dönem mesaja geç bakma muhabbetine binaen yazmıştım ben yazımı. Gerçekten problemi yüzünden zora düşen birisi varsa 3 gün de dinlerim 3 hafta da. Ama insanların dertleri de eskisi kadar çözülmez de artık ruhsuz. Haklısınız.
Kıskançlık negatif bir duygudur. Sevmek ise tamamen pozitif duygu yükünden kaynaklanır. Böylesine pozitif, olumlu duyguların içinde kıskançlık yer alamaz. Eğer yer alırsa da sevginin pozitif duygusal yüküne zarar verir. Çünkü kıskançlık aynı zamanda sevginin de temelini oluşturan duygulardan birisinin bozulmuş halidir: güven duygusunun. Üstelik de güvenin en önce gelen adımı olan özgüven ile ilgili bir bozulmadır. Kıskanan kişinin kendine karşı güveni ve inancı kalmadığı için çıkacak tüm savaşlarda kaybedeceğini bilir. Bunu bildiği için olası savaşları, kıyaslamaları, yarışları hissettiği an çirkinleşir. Kötü kötüyü çeker. Kıskanan kişi de kavgayı, şiddeti, kalp kırmayı çeker kendisine. Oysa ki ortada hiçbir kıyas yoktur. Kıskanan kişi kafasında olmayan savaşlar başlatmıştır. Kaybedeceğini bildiği hayali savaşlarda düşmanlarına yenilmeden onları yok etmek istemiştir. Ama yok olan ve eksilen sadece düşmanlar değildir. Sevgidir.
Hissettirdiğiniz kişinin sizi cepte görmesi nedeniyle sizinle olan ilişkisini geri plana atmasına neden olan durumdur. Böylece sizin için en değerliler, size en değersiz hissettirenler olurlar. Şayet kalbinizi susturup bu kişiden net bir şekilde vazgeçerseniz bu kişi dumura uğrayabilir. Kendisinin her boşluğunu doldurup gönlünü yapacak kişisi kontenjanı boş kalacaktır.
Gözlerimi kapatsam yüzünü görür müyüm?
Uzun zamandır bir tünelde gibi hissediyordum. Tünel çok karanlıktı. Bir çıkış bulmak ümidiyle sarsak adımlarla ilerliyordum. Oysa ben ilerledikçe tünel daralıyordu. Son günlerde tünelde iğne ucu kadar bir aydınlık görüyorum. Işık nereden geliyor henüz seçemedim. Fakat o ışığın kaynağını bulup kendi aydınlığıma kavuşacağım. Kendime güveniyorum. Ben büyüyorum, iyileşiyorum öyleyse onarabilirim. Onaramadıklarım da olacaktır. Olsun.
Estetik yaptıracak kadar paraya ya da cesarete sahip olmamak, Veya daha önce yapılmış bir estetiğin sonucunu beğenmemek. İnsanın kendi vücudunda istemediği, beğenmediği yerler olması oldukça doğal. Beni çirkinleştirdiğini düşündüğüm bir uzvum nedeniyle özgüven kaybı yaşıyorsam, fotoğraflara ksüüyorsam hatta dışarı çıkıp insanlarla bir arada olmaktan çekiniyorsam sadece görsel kaygılar için ameliyat olmuş sayılmam. Dıştan kötü bir yorum gelmese de göz var izan var. Kişi kendi uzuvlarını başkasınınki ile rahatça kıyaslayabilir. Böyle bir durumda size aradığınızı vereceğini düşündüğünüz bir plastik cerrahla yollarınızı kesiştirmeniz psikolojik sağlığınızı olumlu etkileyecektir. Estetik bu kadar olumlu etki yaparken estetiğe ulaşamamak ya da mevcut estetikli halden memnun olmamak durumunda kişi beğenmediği yerini gerçeklik çizelgesinden kaldırmaya and içmişçesine photoshop yapmaya başlar. Fiziksel takıntılarını almakta çok güçlük çekmiş birisi olarak bu yaptıklarının onları huzura erdirdiğine ve psikolojik destek sağladığına eminim. Fakat görüntüsünde bir problem olmadığı halde sırf mükemmeli yakalamak için bu akıma katılan insanlarda az önce bahsettiğim özgüven probleminden çok daha ötesi vardır. Ünlüler shop yapıyorlar evet ama bizim için sadece sosyal medyada var oluyorlar. Oysa biz gerçek insanlarız. Aramızdan birisi bacağını, kolunu küçültse ertesi gün görmeyecek değiliz. Şükür ki bozuk da olsa gözlerimiz görüyor. 2.kategorideki bu insanlar hem bizi hem kendini kandırmaya çalışır fakat gerçeği herkes çok iyi bilmektedir. Bu insanlar yalan olduğunu gayet de bilerek herkese yalan söylemeye devam ederler. En çok da kendileri inanmak için...
Malumunuz son zamanlarda ülkemizde yağışlar boy göstermekte. O gün evden çıkarken yağış olmadığı halde yanıma şemsiyemi aldım, bir arkadaşımı görmek ümidiyle yaya olarak hareket etmeydim. Yolun bir kısmında yaya kaldırımı olan yere arabalar park etmişti. Oradan geçerken mecburen araba yolunda ilerlediğim için hızlı olmaya çalıştım. Kaldırımda bana ters istikamete doğru yürüyen bir amca da aynı yerden geçecekken durdu, ilk benim geçmemi beklediğini fark ettim. Bekleyen amcaya gözüm takıldı. Ona doğru bakıp hızla yürüyordum. Tam da o an kafama düşen yağmur damlalarını hissettim ve bir hışımla cebimden şemsiyemi çıkarmayı başardım. Şemsiyeyi açarken demirin birbirine sürtmesinden çıkan o metal sesinden çıktı. Sesin çıkmasıyla amca dehşet içinde gözlerini açıp kaçmaya başladı. Amcanın panik hali beni de korkuttu. şemsiye yarım açık vaziyette elimdeyken yol ortasında kalakaldım. Neyden kaçtığını anlamaya çalışmak için amcaya baktım ve kaçan amca birden gülmeye başladı. Gülüyor bir de bana doğru geliyordu. Adamın dengesiz duygu, durum ve hareketleri beni inceden tedirgin etti. Bir de hala üstüme üstüme geliyordu. "Dümdüz yürürken şu başıma gelene bak" dedim kendime. Amca iyice yanıma geldi ve konuşmaya başladı. 1 dakika içinde adama karşı bin bir önyargı kurmuşum kafamda. Olay amcanın perspektifinden şöyle gerçekleşmiş: Kaldırımda araba park edilen yerde benim geçmemi bekliyorken birden ona doğru hızlanmışım. Sonra kendisine doğru bakarken cebimden hızlıca bir şeyler çıkarmışım. Bu arada ona göre arabaların arkasında olduğum için omzumdan aşağısını göremiyormuş. Cebimden çekip çıkarttığım şeyle birlikte ortaya çıkan metal sesinden sonra amca galiba ona doğru silahlandığımı sanmış :)
Bir dili olsa, anlatsa dünya sarsılır diye düşündüğüm eğlence aleti.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?