Sürü psikolojisini eleştiren ve karşı çıkanlar bugün ayrı bir sürü durumuna düştüklerinden başlığın sürüler psikolojisi olarak değiştirilmesini daha uygun bulurum. Herkes bir sürünün koyunudur. Mühim olan doğru sürüde yer alabilmek, bize uygun olan sürüde. Bize yakışan sürüde. Şunu da eklemek gerek ki sürüden ayrılanlar vardır, ama sürüsüz başlayan yoktur. Kitle psikolojisi olgusu her insanın çocukluğunda vardır çünkü insan taklit ederek öğrenir.
Bana kalırsa asıl sorun hataları kabul etmemekten ziyade “hata” anlayışlarımızın farklı olmasıdır. Başkasının benim hata ettiğimi düşündüğü bir durum, benim indimde hata olmayabilir çünkü. Evet, hata da göreceli bir kavram. Elbette hatasız kul yok ve herkes hata yapar. Şahsen ben yine de her insanın hata yaptığında bunu kendine itiraf edebildiğini düşünürüm. Bir başkasına ifade etmek de yerine göre doğru, yerine göre yanlış bir harekettir.
كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ثُمَّ إِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
“Her nefis ölümü tadacaktır ve sonra bize döndürüleceksiniz.”
“Her nefis ölümü tadacaktır ve sonra bize döndürüleceksiniz.”
daha doğrusu hangi uzmanlık beni seçecek?
Dün hepsi okuldaydı. Hiç bu kadar internü bir arada görmemiştim.
Bugünler değişir değişmesine de sen daima bugünde kal. Bugünü yaşayacağım derken dünü unutma, dün hatırındayken yarını hayal et bir taraftan.
Güneşi görmeden uykuya dalayım deme. Düş gecenin karanlığında karanlığına. Düş ki güneş doğduğunda neyi aydınlattığını görebilesin.
Düşenler olur, herkes gibi düşersin sen de. Ama sakın ha düştüğünde uzanan bir el bekleme. Sen yalnız geldin yalnız gidersin. Düştüğün yerden tek başına kalkacaksın.
Kendine davrandığın gibi başkalarına davranma. Senin sana muamelen sert olsun, Çetin olsun. Sen rahattan, kolaydan anlamazsın, zoru sev, zorda kal. Başkaları düştüğünde uzanan ilk el senin elin olsun. Kaldır düşeni ama kalktığında durma yanında, yola devam et..
Bir yerde dertli görürsen, hani göz pınarları kuruyup da bir kenarda çökmüş olanlar. İlk sen ağla onlarla. Ağlayanla ağla ama gülenle güleyim deme. Gülmek senin ne haddine. Akıt sen de gözyaşlarını ve sonra yanındakiler güldüğünde tekrar yola çık..
Herkes kendini anlaşılmaz sanır, ama asıl kendini anlamaz. Sen önce seni anla. Anla ki anlaşılmaz olanın sırrını dökesin.
Kim olursa olsun, karanlıktakine aydınlık olasın, kötü günde dimdik dur da iyi günler sana göre değil, kendine başka karanlıklar bulasın.
Bugün aydınlıktır, bugün gündüz. Bedenin hep aydınlıkta yaşayadursun da ruhun hep karanlıkta kalsın. Dün karanlıktır, yarın karanlık. Sen karanlığı hatırla da bugünün aydınlığı olasın.
Ne dün ne bugün ne de yarın, hepsinden öte zamanın mahkumusun sen, zamana kilitlisin. Durma mekanda öyleyse sür kendini mekandan mekansızlığa.. ne de olsa sana yol yok, sana kaçış yok, sana derman yok.
Güneşi görmeden uykuya dalayım deme. Düş gecenin karanlığında karanlığına. Düş ki güneş doğduğunda neyi aydınlattığını görebilesin.
Düşenler olur, herkes gibi düşersin sen de. Ama sakın ha düştüğünde uzanan bir el bekleme. Sen yalnız geldin yalnız gidersin. Düştüğün yerden tek başına kalkacaksın.
Kendine davrandığın gibi başkalarına davranma. Senin sana muamelen sert olsun, Çetin olsun. Sen rahattan, kolaydan anlamazsın, zoru sev, zorda kal. Başkaları düştüğünde uzanan ilk el senin elin olsun. Kaldır düşeni ama kalktığında durma yanında, yola devam et..
Bir yerde dertli görürsen, hani göz pınarları kuruyup da bir kenarda çökmüş olanlar. İlk sen ağla onlarla. Ağlayanla ağla ama gülenle güleyim deme. Gülmek senin ne haddine. Akıt sen de gözyaşlarını ve sonra yanındakiler güldüğünde tekrar yola çık..
Herkes kendini anlaşılmaz sanır, ama asıl kendini anlamaz. Sen önce seni anla. Anla ki anlaşılmaz olanın sırrını dökesin.
Kim olursa olsun, karanlıktakine aydınlık olasın, kötü günde dimdik dur da iyi günler sana göre değil, kendine başka karanlıklar bulasın.
Bugün aydınlıktır, bugün gündüz. Bedenin hep aydınlıkta yaşayadursun da ruhun hep karanlıkta kalsın. Dün karanlıktır, yarın karanlık. Sen karanlığı hatırla da bugünün aydınlığı olasın.
Ne dün ne bugün ne de yarın, hepsinden öte zamanın mahkumusun sen, zamana kilitlisin. Durma mekanda öyleyse sür kendini mekandan mekansızlığa.. ne de olsa sana yol yok, sana kaçış yok, sana derman yok.
Bu sebeple ya hiç beklememek ya da her şeyi beklemek gerek.
Kintsugi: kusurluluğun mükemmelliği derdim.
https://blog.gutfsozluk.com/kintsugi-kusurlulugun-mukemmelligi/
https://blog.gutfsozluk.com/kintsugi-kusurlulugun-mukemmelligi/
Aha evde kaldık
Bazıları eskiden güzel olan, bazıları eskiden de güzel olmayan; şimdiyse hepsinin miadını doldurduğu geçmiş zaman hadiseleri.
Kaç tane olduğundan bağımsız; her daim açamayacağı kapıların mevcut bulunduğu ve bu yüzden pek de önemli olmayan bir istatistiktir benim için.
Yetenek, istidatın inkişafıdır. Herkeste yetenek yoktur ama herkeste envai çeşit istidat vardır. Bunların ne kadarını ne oranda inkişaf ettirebiliyorsak o kadar yetenekli oluruz. Tabi bunun için önce istemek gerek. Ondan sonra da çalışmak. Hem istemek hem de çalışmak fiillerini “gerçekten” icra eden herkes eninde sonunda, öyle ya da böyle yeteneğini ortaya koyar.
Dolar, daha doğrusu döviz kuru kesinlikle bir ülke ekonomisinde çok önemli bir parametre. Tabi tek değişkenin ve belirleyici faktörün de döviz kuru olduğunu düşünmek saflık olur.
Türkiye'de döviz kuru tartışmaları artık çekilmez hale geldi ve bunun en büyük sebebi herkesin ama herkesin döviz kuru hakkında bir diyeceğinin olması.
Bir dönem hazine bakanlığı yapmış birinin “sizin dolarla ne işiniz var?” Demesi ne kadar abes ve yakışıksız bir söylemse; aynı şekilde doların, dövizin hayatımızın merkezi olduğunu ima ederek yaşamak ve konuşmak da en az o kadar yakışıksız.
Kuru yakın vadede vatandaşlar olarak hiçbir şekilde etkileyemez ve değiştiremeyiz ancak uzun vadede düşük bir döviz kuru görmek istiyorsak işe kesinlikle bunu konuşmak yerine; öğrenerek, öğreterek, fikir üreterek ve geleceğe hazırlanarak başlamamız gerek. Bu bir zevk meselesi değil, koşulsuz bir zorunluluk.
İşin en komik yanı konuyu bu noktaya çektiğimizde doların inişini çıkışını veya mizahını yapanların onda dokuzunun “e, iyi de ben ekonomist değilim.” Diyerek bu “hazırlanma”yı abes görüp kenara çekilmesidir. E madem bu ekonomistlerin işiydi benim güzel kardeşim o zaman ne Diye dolar diye kafamızı şişiriyorsun ya da artık güldürmeyen bayatlamış esprilerini yapıyorsun?
Bizim cevap arayacağımız ilk soru budur. Sonrası malum.
Bu ülkede en azından ucundan kıyısından birazcık eğitim görmüş insanların artık gerçekten halkın konuştuğu şeyleri konuşmayı bırakması gerekiyor. İnsanlar zaten konuşuyor, onlar zaten Duyar mizah kasıyor. Onlar zaten yeterince boş yapıyorlar. Zaten onların ülkeye ekonomik, kültürel, bilimsel, hukuki ya da siyasal zeminde bir katkıda bulunması imkan dahilinde değilken; en azından bu katkıyı sunabilecek olanların kitleyle kitle, çocukla çocuk ya da en amiyane tabirle koyunla koyun olması trajediden başka bir şey değil.
Türkiye'de döviz kuru tartışmaları artık çekilmez hale geldi ve bunun en büyük sebebi herkesin ama herkesin döviz kuru hakkında bir diyeceğinin olması.
Bir dönem hazine bakanlığı yapmış birinin “sizin dolarla ne işiniz var?” Demesi ne kadar abes ve yakışıksız bir söylemse; aynı şekilde doların, dövizin hayatımızın merkezi olduğunu ima ederek yaşamak ve konuşmak da en az o kadar yakışıksız.
Kuru yakın vadede vatandaşlar olarak hiçbir şekilde etkileyemez ve değiştiremeyiz ancak uzun vadede düşük bir döviz kuru görmek istiyorsak işe kesinlikle bunu konuşmak yerine; öğrenerek, öğreterek, fikir üreterek ve geleceğe hazırlanarak başlamamız gerek. Bu bir zevk meselesi değil, koşulsuz bir zorunluluk.
İşin en komik yanı konuyu bu noktaya çektiğimizde doların inişini çıkışını veya mizahını yapanların onda dokuzunun “e, iyi de ben ekonomist değilim.” Diyerek bu “hazırlanma”yı abes görüp kenara çekilmesidir. E madem bu ekonomistlerin işiydi benim güzel kardeşim o zaman ne Diye dolar diye kafamızı şişiriyorsun ya da artık güldürmeyen bayatlamış esprilerini yapıyorsun?
Bizim cevap arayacağımız ilk soru budur. Sonrası malum.
Bu ülkede en azından ucundan kıyısından birazcık eğitim görmüş insanların artık gerçekten halkın konuştuğu şeyleri konuşmayı bırakması gerekiyor. İnsanlar zaten konuşuyor, onlar zaten Duyar mizah kasıyor. Onlar zaten yeterince boş yapıyorlar. Zaten onların ülkeye ekonomik, kültürel, bilimsel, hukuki ya da siyasal zeminde bir katkıda bulunması imkan dahilinde değilken; en azından bu katkıyı sunabilecek olanların kitleyle kitle, çocukla çocuk ya da en amiyane tabirle koyunla koyun olması trajediden başka bir şey değil.
Facebook hariç hiçbir global sosyal medya uygulamasında bulunmayan bir özellik eksilemek. Facebook'un bizim jenerasyonumuzda pek rağbet görmediğini de eklersek onu da saymasak yerinde olur.
Bu hayatta hiçkimse ya da hiçbir kuruluş her şeyi onaylamaz. Her zaman onaylamadığımız durumlar, fikirler vardır. Eğitim seviyesi ne olursa olsun bazı şeylere karşı çıkarız ya da onaylamayız.
Meselenin özünde sosyal medyada da bir ilişkiler bütünü olduğunu kabul ediyorsak bu özellik, sosyal medya mecralarını daha “gerçek” kılacaktır.
Burada bizleri farklı kılan, daha doğrusu ön plana çıkaran ise eksilendiğimizde veyahut onaylanmadığımızda da aynı vakar ve incelikle devam edebilmek ve o fikirleri herkese rağmen savunmaya devam edebilmektir.
Bu hayatta hiçkimse ya da hiçbir kuruluş her şeyi onaylamaz. Her zaman onaylamadığımız durumlar, fikirler vardır. Eğitim seviyesi ne olursa olsun bazı şeylere karşı çıkarız ya da onaylamayız.
Meselenin özünde sosyal medyada da bir ilişkiler bütünü olduğunu kabul ediyorsak bu özellik, sosyal medya mecralarını daha “gerçek” kılacaktır.
Burada bizleri farklı kılan, daha doğrusu ön plana çıkaran ise eksilendiğimizde veyahut onaylanmadığımızda da aynı vakar ve incelikle devam edebilmek ve o fikirleri herkese rağmen savunmaya devam edebilmektir.
Mekanda onlineız
Bu mezkur gruplarda benim gördüğüm 3 profil insan var: duyarcı tayfa, nesnel tayfa ve apolitikler.
İlk gruptakiler herkesi kendi gibi sanan ve değilse bile kendi gibi olması gerektiğini düşünen, her konuda bir zikri (fikir zaten ne gezer) olan, kendi cümle kurmaktan acizse bir başkasını artılayarak var olan gereksiz, lüzumsuz bir ekip. Bunlar tatlı sularda yaşarlar ve su bulanınca üremeyi iyi becerirler.
İkinci gruptakiler sayıca azdır ve en belirgin özellikleri bireysel konuşmalarıdır. Bunları bir grup eşliğinde konuşurken pek görmezsiniz, diyeceğini der ve susar.
Ve üçüncüler ki en büyük çoğunluktur. Bu arkadaşların ana akım dünya görüşü “buraya tıp okumaya geldik, dersle okulla ilgili bir şey varsa konuşalım, yoksa ortamı meşgul etmeyelim.” Kabilinden olduğundan en iyi ihtimalle baya iyi hekim olacak bir ekiptir. Fazlasını beklemek olmayacak beklentiye girer, sükut-u hayal ile neticelenir. Bu tayfa dönem gruplarında yaşanan tartışmalarda her zaman mağdurun yanındadır ve herhangi bir kimseyle düşman olmaktan kaçınırlar.
Gruplardaki saygı sevgi çerçevesine gelince ne yazık ki sürdürülebilir olmaktan uzaktır. Şahsen her zaman nazik bir üslubu savunuyor olsam da bazılarına karşı kesinlikle sert olunmalıdır, polemiğe girilmelidir. Tabi çoğunlukla başarılı bir polemik yaşanma ihtimali düşük olduğundan en makul çözüm dalga geçip işimize devam etmektir. Başkasına sert davranan, sürekli duyar kasan ya da birilerini ve/veya bir düşünceyi linç etmekten zevk alan kim varsa aynı muameleye layıktır.
Bu gruplarda birlik olmak, güzel yapılan bir işi (kim yapmış olursa olsun) takdir etmek, yanlış bir hareket karşısında (kim yaparsa yapsın) yine hep birlikte karşı gelmek, yarın bir gün meslektaş olacağımız insanlarla ideal samimiyeti yakalayabiliyor olmak ve gruplarda gerektiğinde hoş sohbet gerektiğinde ciddiyeti muhafaza edebilmek olabilecek en ideal durum iken ne yazık ki kimse kusura bakmasın bu konjektürde bu imkansızdır.
Biz yine ne olursa olsun bu ideal uğruna mücadele etmeye devam edeceğiz, etmeliyiz. Daha samimi bir okul görebilmek dileğiyle.
İlk gruptakiler herkesi kendi gibi sanan ve değilse bile kendi gibi olması gerektiğini düşünen, her konuda bir zikri (fikir zaten ne gezer) olan, kendi cümle kurmaktan acizse bir başkasını artılayarak var olan gereksiz, lüzumsuz bir ekip. Bunlar tatlı sularda yaşarlar ve su bulanınca üremeyi iyi becerirler.
İkinci gruptakiler sayıca azdır ve en belirgin özellikleri bireysel konuşmalarıdır. Bunları bir grup eşliğinde konuşurken pek görmezsiniz, diyeceğini der ve susar.
Ve üçüncüler ki en büyük çoğunluktur. Bu arkadaşların ana akım dünya görüşü “buraya tıp okumaya geldik, dersle okulla ilgili bir şey varsa konuşalım, yoksa ortamı meşgul etmeyelim.” Kabilinden olduğundan en iyi ihtimalle baya iyi hekim olacak bir ekiptir. Fazlasını beklemek olmayacak beklentiye girer, sükut-u hayal ile neticelenir. Bu tayfa dönem gruplarında yaşanan tartışmalarda her zaman mağdurun yanındadır ve herhangi bir kimseyle düşman olmaktan kaçınırlar.
Gruplardaki saygı sevgi çerçevesine gelince ne yazık ki sürdürülebilir olmaktan uzaktır. Şahsen her zaman nazik bir üslubu savunuyor olsam da bazılarına karşı kesinlikle sert olunmalıdır, polemiğe girilmelidir. Tabi çoğunlukla başarılı bir polemik yaşanma ihtimali düşük olduğundan en makul çözüm dalga geçip işimize devam etmektir. Başkasına sert davranan, sürekli duyar kasan ya da birilerini ve/veya bir düşünceyi linç etmekten zevk alan kim varsa aynı muameleye layıktır.
Bu gruplarda birlik olmak, güzel yapılan bir işi (kim yapmış olursa olsun) takdir etmek, yanlış bir hareket karşısında (kim yaparsa yapsın) yine hep birlikte karşı gelmek, yarın bir gün meslektaş olacağımız insanlarla ideal samimiyeti yakalayabiliyor olmak ve gruplarda gerektiğinde hoş sohbet gerektiğinde ciddiyeti muhafaza edebilmek olabilecek en ideal durum iken ne yazık ki kimse kusura bakmasın bu konjektürde bu imkansızdır.
Biz yine ne olursa olsun bu ideal uğruna mücadele etmeye devam edeceğiz, etmeliyiz. Daha samimi bir okul görebilmek dileğiyle.
Efendim d1 gruplarında birbirimzin yüzünü bile görmemişken çıkan polemiklerde üslup korunamadı.
Ve ne tesadüftür ki benim gibi zayıf entelektüel karaktere sahip birinin dahi okumalar yapmış olduğu,yaşamını ona göre kanalize etmeye çalıştığı konular üzerinde oldu tartışmalar. Elbette ki seviyeli üslup kullanan kimseler oldu ancak genel olarak taraflar resmen saldırganlaştı.
Of aman herkesin hali kendine diyip tek kelime dahi yazmadım. Apolitik değilim ama mecalim yoktu laf anlatmaya. Çünkü konuşmaya başlarsam taraflıktan ziyade haklılık haksızlık veyahut artılar,eksilerden oluşan bir değerlendirme yapacaktım gücüm yettiğinde. Ve zihinlerinde ayırdıkları iki taraftan da olmayıp sınıflandırılamayacaktım. Ve çok iyi biliyorum ki sınıflandırılmamış her şey yafta yemiş olanlardan daha tehlikelidir. Anlayacağınız cesaret edemedim bir şeyler yazmaya. Ve hep diyorum sözlüğü sevişim tam da bu yüzden. Bizler artık sallama yeşil çayın dışına çıkan şeyler de yazıyoruz buraya. Kimse de kimseyi "recm(bilerek yazıyorum)"etmedi burada. Kusuruma bakmayın bir yorumdan fazlası oldu:)
Ve ne tesadüftür ki benim gibi zayıf entelektüel karaktere sahip birinin dahi okumalar yapmış olduğu,yaşamını ona göre kanalize etmeye çalıştığı konular üzerinde oldu tartışmalar. Elbette ki seviyeli üslup kullanan kimseler oldu ancak genel olarak taraflar resmen saldırganlaştı.
Of aman herkesin hali kendine diyip tek kelime dahi yazmadım. Apolitik değilim ama mecalim yoktu laf anlatmaya. Çünkü konuşmaya başlarsam taraflıktan ziyade haklılık haksızlık veyahut artılar,eksilerden oluşan bir değerlendirme yapacaktım gücüm yettiğinde. Ve zihinlerinde ayırdıkları iki taraftan da olmayıp sınıflandırılamayacaktım. Ve çok iyi biliyorum ki sınıflandırılmamış her şey yafta yemiş olanlardan daha tehlikelidir. Anlayacağınız cesaret edemedim bir şeyler yazmaya. Ve hep diyorum sözlüğü sevişim tam da bu yüzden. Bizler artık sallama yeşil çayın dışına çıkan şeyler de yazıyoruz buraya. Kimse de kimseyi "recm(bilerek yazıyorum)"etmedi burada. Kusuruma bakmayın bir yorumdan fazlası oldu:)
Estağfirullah çok iyi özetlemişsiniz. Önemli olanın düşünce olduğu, kişinin ön plana alınmadığı her yer bizim gibiler için daima en iyi platformlar olacak.
Zihinsel bir faaliyet.
Her zaman bir sorun çıkar.
Edit: ama her zaman
Edit: ama her zaman
Bir hastalığın, hele ki kanser gibi bir hastalığın ne olduğunu elbette yaşamayan ancak bir ihtimal hayal edebilir. Allah tüm bu hastalığın yeryüzünden silinip gitmesini nasip eylesin.
Sayın (yazar: yazar) ın davetini kabul ediyor ve kendisine teşekkür ediyorum. Hali hazırda bir bağışçı olduğumu belirtmek isterim. Ben de aramıza yeni katılan sayın (yazar: rakuncu) ve sayın (yazar: circulation) a meydan okumak isterim.
Teşekkürler 🙏
Sayın (yazar: yazar) ın davetini kabul ediyor ve kendisine teşekkür ediyorum. Hali hazırda bir bağışçı olduğumu belirtmek isterim. Ben de aramıza yeni katılan sayın (yazar: rakuncu) ve sayın (yazar: circulation) a meydan okumak isterim.
Teşekkürler 🙏
İt doesn't matter who we are...
Şu an bir kısmının Filistin başta olmak üzere dünyanın muhtelif yerlerinde gerçek zamanlı icra edilen uygulamalardır.
“Zulmün olduğu yerde tarafsızlık namussuzluktur.”
demiş Cemil Meriç; Necip Fazıl da geri durmamış eklemiş:
“tarafsızlık diye bir şey yoktur, hakkın tarafgiri olmaya tarafsızlık diyoruz.”
Velhasıl ister tarafsız deyin kendinize ister taraf; ister hümanist olun ister faşist; kendinize ne isim taktığınız önemli değil. Önemli olan nerede durduğunuz.
demiş Cemil Meriç; Necip Fazıl da geri durmamış eklemiş:
“tarafsızlık diye bir şey yoktur, hakkın tarafgiri olmaya tarafsızlık diyoruz.”
Velhasıl ister tarafsız deyin kendinize ister taraf; ister hümanist olun ister faşist; kendinize ne isim taktığınız önemli değil. Önemli olan nerede durduğunuz.
Merak ediyorum faşist olan faşistim diyor mu ki gerine gerine?
Bu ülkede değil ;)
;)
Elektro ejderhanın gelmesiyle kartların yeniden dağıtıldığı oyundur.
Çocuk eminim zor,
Ama tercihin çok!
Vazgeçmek de bir yol seçmek de bir yol,
Yol!
Ama tercihin çok!
Vazgeçmek de bir yol seçmek de bir yol,
Yol!
Gütfsözlük adına her bir yazarımız ve her bir arkadaşımızın Ramazan bayramı kutlu olsun... bu başlık zamanla çok değerlenecektir kanaatindeyim. ;)
Hep birlikte nice bayramlar görmek dileğiyle...
Hep birlikte nice bayramlar görmek dileğiyle...
Bu ne dünya Elif Garabli günü mü?
Popüler anlatılarda ve özellikle zırva kişisel gelişim kitaplarında zararlı bir davranış ve düşünce metodu olduğu söylenegelmiştir. Mükemmelliyetçilik, bugün o teknolojinin, medeniyetin, sanatın ve zevklerin en incelerinin kaynak alındığı ilhamdır. Bazıları mükemmelliyetçi olmalıdır ki kalan çoğunluk savsaklayarak yaşayabilsin.
Benim daha çok “o ne diyo?” Şeklinde okuduğum, sığ magazinden ibaret, ergenler ve başıboşlar için bilhassa sağlam ve gereksiz içerikler üreten Türk yapımı sosyal medya uygulaması.
Ekşi sözlük bile bu siteden kat kat verimli ve faydalıdır. Daha da seviyenin düştüğü bir uygulama olarak kızlar soruyor da o ne diyo'dan hallice bir sosyal medya sitesidir.
Ekşi sözlük bile bu siteden kat kat verimli ve faydalıdır. Daha da seviyenin düştüğü bir uygulama olarak kızlar soruyor da o ne diyo'dan hallice bir sosyal medya sitesidir.
Öngörülerinin pek tutmadığını söyleyebileceğimiz, genellikle distopik romanlarıyla tanınan yazar.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?