Liman kitap-cafe ile kıyaslanamayacak olan ve tek işlevi ankara'ya detaylı hakim olmayan insanlarca buluşma yeri olarak kullanılan kızılay-karanfil sokaktaki kitapçı.
Girişimci Elif atalar tarafından kurulmuş, yemek tarifleri içeren karşılıklı katılıma dayalı “enfes” bir uygulama ve internet sitesi. Bir öğrenci olarak yıllardır kullanırım ve pekçok yemeği ve tatlıyı buradan bakarak yaparım. Sosyal medya hesapları da ayrıca çok canlı ve seyretmesi keyifli.
Bunun bir de pro sürümü vardır. Türkiye'deki ilk YouTuberlarındandırlar. Türk siyasi yozlaşmasını anlattıkları şu video ayrıca favorimdir:
2006'dan beri YouTube'dalar ve günümüzün sığ YouTuberları ile kıyaslandığında fersah fersah ötede oldukları malumdur.
Kanalı bilmeyenler için linki ektedir:
https://youtube.com/c/batesmotelpro
2006'dan beri YouTube'dalar ve günümüzün sığ YouTuberları ile kıyaslandığında fersah fersah ötede oldukları malumdur.
Kanalı bilmeyenler için linki ektedir:
https://youtube.com/c/batesmotelpro
Volkan öge geliyor
Volkan öge gidiyor
Volkan öge gidiyor
Çankaya'da insanlar arasında olmayıp insanlarla hayvanlar arasında olan mefhum.
Henüz hiçbir şeye geç kalmadık. Ama geç kalmak için elimizden geleni yapıyoruz.
Gibisi fazla, bizzat film.
İlk kez 14 Mart tıp bayramı'nda çıkarılması planlanan ve bugün hazır hale gelen Gazi tıp müzik kulübünün dergisi. İçerik bakımından gayet özgün ve çarpıcı duruyor. Dergiyi edinmek için bağış yapma gibi bir düşüncenin ortaya konması da kesinlikle çok hoş olmuş. Emeği geçen herkese teşekkürler 🙏
bu okulda, yine bu okulun yararına bir şeyler yapmaya çalışan kim varsa yalnız değildir. Gütfsözlük ailesi olarak tebrikler ve başarılar...
Ellerinize sağlık 🙏
bu okulda, yine bu okulun yararına bir şeyler yapmaya çalışan kim varsa yalnız değildir. Gütfsözlük ailesi olarak tebrikler ve başarılar...
Ellerinize sağlık 🙏
En sevmediğim özelliğim, bütün samimi sohbetlerimin ve iletişimimin ilahi bakış açısıyla gerçekleşmesi. Ne zaman gerçekten samimiysem, o zaman hep gaipten hitap ediyorum. En sevmediğim demesem de sevmediğim bir özelliğim. Lanetim de olabilir, bilişsel bir yalnızlık da olabilir. Yine de ben gerektiği yerde gereken herkesle gereken makamda konuşabilmeyi de öğrendim ama en kendim olduğum makam da bu ne yazık ki.
Özdeşleştirmenin aşık olmaktan daha sağlıklı ve etkili olduğuna inandığım kitap okuma alışkanlığıdır. Birden fazla karaktere gerçek anlamda aşık olamazsınız (bana kalırsa birine de olamayız da, başka entrynin konusu) ancak birden fazla karakterle özdeşebilirsiniz.
Kitapta ruh eşimi bulmaktansa kendimi bulmak bana hep daha cezbedici gelmiştir. Okumanın amacı evvela kendini tanıyabilmek olmalı zira. Boşuna dememiş Yunus Emre;
“İlim, kendin(i) bilmektir;
sen kendin(i) bilmezsen,
bu nice okumaktır.”
Kitapta ruh eşimi bulmaktansa kendimi bulmak bana hep daha cezbedici gelmiştir. Okumanın amacı evvela kendini tanıyabilmek olmalı zira. Boşuna dememiş Yunus Emre;
“İlim, kendin(i) bilmektir;
sen kendin(i) bilmezsen,
bu nice okumaktır.”
“Bir insan bir yere bakıyorsa orada ilgilendiği bir şey vardır; bir insan bir yere hiç bakmıyorsa, orada ilgilendiği bir şey kesinlikle vardır.” Freud bunu söyleyeli çok oldu. Duyguları gizlemenin en iyi yolu, duyguların zıttına oynamaktır. Ama siz istediğiniz kadar duygularınızı gizleyebiliyor olun; bazıları bu duyguları anlamanın daima bir yolunu biliyor olacaktır. Duygularımızı kaçırabiliriz ama saklayamayız. Karşımızdaki anlamamıştır, buna saklamak demiştir, o da onun sorunu.
Genel olarak bir metin veya paragrafta örtük bir ilişkiye sahip iki ya da daha fazla cümleyi birbirine bağlamak için kullanılır. Kısaca bir paragrafın içinde, ilk okuduğunuzda anlaşılmayan ikinci bir gizli paragraf inşa etmeye yarar. Dikkatli kullanmak gerekir.
Steve jobs. Net. Hala da öyle. Zaten 16 personalities'e göre de aynı kişilik yapısındayız. Hayatın maddi hiçbir şeyine göz aldırmadan kafayı taktığı tek şey değer yaratmaktı. Böyle insanlar nadiren dünyaya gelir, azıcık kalır, dünyayı değiştirir ve giderler.
“Stay hungry, stay foolish.”
“Stay hungry, stay foolish.”
Çok güzel bir başlık iyi ki açılmış. Yıllar yıllar evvel, dönem 1'e ve tıbbın kendisine ilk başladığım ve bir şeyler öğrenme çabasına ilk girdiğim zamanlar bu terimin ne olduğunu 3 hafta sorgulamıştım.
Herkesin ağzında bir membran da tutturmuş gidiyor. O sıralar öyle ki gözümde tıp Fakültesinde her kapıyı açan sihirli bir sözcük gibiydi. Membran diyorsun hooop ameliyathaneler, amfiler, laboratuvarlar bir anda açılıveriyor. Açıl membran açıl demeniz yeterli.
Ayrıca o sıralar havalı bir kelimeydi gözümde. “Membran potansiyeli” üfff şu tamlamaya bir bakar mısınız? Bir anda sanki Aziz sancarla tıbbın geleceğini konuşuyormuşum gibi hissediyordum.
Bu sebeple başkalarına da sormaya çekinmiştim, bilmediğim aşikare çıkmasın diye. Haftalar sonra öğrendim ki zar demekmiş, hücre zarı. Zırt. “Hücre zarı potansiyeli”... artık o kadar da havalı değil.
Arda Meriç Eşmekaya'ya selamlar 🖖
Herkesin ağzında bir membran da tutturmuş gidiyor. O sıralar öyle ki gözümde tıp Fakültesinde her kapıyı açan sihirli bir sözcük gibiydi. Membran diyorsun hooop ameliyathaneler, amfiler, laboratuvarlar bir anda açılıveriyor. Açıl membran açıl demeniz yeterli.
Ayrıca o sıralar havalı bir kelimeydi gözümde. “Membran potansiyeli” üfff şu tamlamaya bir bakar mısınız? Bir anda sanki Aziz sancarla tıbbın geleceğini konuşuyormuşum gibi hissediyordum.
Bu sebeple başkalarına da sormaya çekinmiştim, bilmediğim aşikare çıkmasın diye. Haftalar sonra öğrendim ki zar demekmiş, hücre zarı. Zırt. “Hücre zarı potansiyeli”... artık o kadar da havalı değil.
Arda Meriç Eşmekaya'ya selamlar 🖖
Bir de gradient vardı. Iııııııııı konsantrasyon gradientı ııııııı. O gün bugündür biyofiziği sevmem sayın inthebleakmidwinter :)
Sormayın sayın muamma, bende de o şevk ve azim nedense “membran gradient”inden geçemedi
Rüya bir fikir değildir, salt bir mantık değildir. Yataktan sıçrayarak kalktığınız bir kabus, belki de gerçek hayatta sizi o kadar etkilemeyecektir. Rüyanın değeri, bilinçdışımızdan bilincimize yansıyan birtakım duygulardır. Yani gerçek duygularımız. Bu sebeple ben rüyaları hatırlamaktan ve hatırlamaya çalışmaktan ziyade imgelemleri ve bende oluşturduğu hisleri yaşamaya ve anımsamaya çalışırım. Kısaca;
Hatırlamayın, hissedin.
Hatırlamayın, hissedin.
İlk kez 2009'da faaliyete geçmiş ve toplamda yalnızca 21 milyon adetle sınırlanmış, hali hazırda kripto para piyasasının ilk ve tartışmasız açık ara en değerli varlığı.
Bitcoini dolaşıma sokmak ve güven endeksini arttırmak başlangıçta o kadar zor olmuştu ki 2010 yılında 10.000 bitcoinle iki dilim pizza alınarak tarihteki ilk bitcoin alışverişi de gerçekleşmişti. (Bu değer şu an 548,692,000 ABD dolarına denk.)
Diğer kripto paralarda olduğu gibi bitcoin de aslında kopyalanamaz ve çoğaltılamaz özellikte (NFT adı verilen bir işlemle sağlanır.) bir dizi ileri derece komplex algoritmadan oluşur. Yani bitcoin üretmek için, bitcoin yazılımının üzerinde milyarlarca işlemden oluşan bir problemi çözerek yeni bir ağ oluşturursunuz. Bu ağlar (ki blok olarak adlandırılır.) dolaşımdaki 21 milyon bitcoin tamamlanıncaya kadar sürüp gidecektir. Bu kompleks işlemler insan zihni bir kenara, pek çok PC tarafından bile gerçekleştirelemeyecek kadar zor olduğundan sırf bu işi yapmak için madencilik denen bir uğraş başlamıştır. Madenciler, kendi imkanlarıyla kurdukları (gelişmiş ekran kartlarıyla desteklenir.) toplama bilgisayarları kullanarak, bahsi geçen bitcoin yazılımın üzerine inşa edilen bu bir dizi işlemi çözmeye çalışırlar. Her bir işlem çözme girişimi, başarılı olduğunda (artık bitcoin üretilmiş olduğunda) yeni bir “blok” haline gelir. Her bir blok ise, kendinden bir önceki ve bir sonraki blok'a bağlı olduğundan (ki bu yüzden çok güvenlidir, kırılması imkansıza yakın) bu bloklara artık yeni bir isim verilmiş olur: blockchain ya da blok zinciri.
Esasında bitcoin denen şey, bu şekilde bir algoritmadan ibarettir. Geçen her gün kendine duyulan rağbet artmış gibi görünüyor. Bu rağbetin en önemli sebeplerinden ilki, Adem-i merkeziyetçi bir yönetime sahip olması. Şu an klasik olarak adlandırabileceğimiz hiçbir para birimi böyle değildir. Hep yanıltılabilir, manipüle edilebilir ve değeri belli merkezlerce (merkez bankaları) arttırılıp azaltılabilir. Kripto para ise bu şekildeki spekülasyonlardan etkilenmez. Kısacası bitcoin füryası ile başlamış olan kripto para sistemi, günün birinde bir şekilde evrensel para sistemi haline gelebilir. (Bu son yorum tartışmaya açık olmakla birlikte bazılarınca reddediliyor, onlara göre hiçbir zaman gerçek paranın yerini alamayacak.) ikinci en önemli rağbet sebebi, takip edilemez olması ve üçüncü olarak, bu iki sebepten dolayı derin ağda (deepweb olarak bilinir.) en çok kullanılan para birimi olması.
Bununla birlikte kripto paraya (ya da dijital para da diyebilirsiniz), yani başta bitcoin olmak üzere diğer tüm altcoinlere pek çok tepki de başlangıçtan bu yana azalarak da olsa devam etmektedir. Ekonomi ve iş dünyası çevrelerince saygınlığı bulunan sayısız insan bu sistemi eleştirmiş ve reddetmiştir. (Bu reddedenlerin de pek çoğu son raddede tükürdüklerini yalayarak pişman olduklarını dile getirmiştir.)
Hala konuya yabancı bulunanlar için şunu ifade etmeliyiz ki kripto para denen varlık bir cins ismi iken bitcoin bu varlığın içerisinde özel bir isim. (Doğalgaz- Aygaz gibi) Bu sebeple aslında herkes gerekli işlem ve algoritmaları yazıp çözdüğünde kendi kripto parasını yapabilir. (Bunlara günümüzde altcoin deniyor ve etherium şu an en değerli altcoin)
Kripto paranızın ne kadar değerli olduğu da aslında borsada olduğu gibi arz-talep ve ne kadar “dolaşımda” olduğuyla orantılı.
Bitcoinle başlayan bu efsane, bununla birlikte pek çok komple teorisine de ev sahipliği yapıyor. Bitcoin, Satoshi Nakamoto adında biri tarafından icat edildi. Bu zatın adı dışında hakkında başka hiçbir şey bilinmiyor. Bu sebeple hakkında pek çok iddia mevcut. Bazıları bitcoin belirli bir değere ulaşınca kimliğini açık ederek dünyadaki en zengin kişi olarak ortaya çıkacağını iddia ederken (yaklaşık 1,000,000 bitcoine sahip), bazıları ise aslında böyle birinin olmadığını, bu kişinin kurgu olduğunu ve gerçekte bitcoini 4 Asyalı şirketin gizlice kurduğunu iddia ediyor. Bu iddia bir noktada çok mantıklı ki Satoshi Nakamoto ismi Samsung, toshiba, nakamichi ve motorola şirketlerinin kısaltmasına denk geliyor.
Her ne olursa olsun bu fürya yakın zamanda azalmak bir yana çok daha şiddetli bir şekilde büyüyecek gibi duruyor. Allah sonumuzu hayretsin. Tesla'nın artık arabalarını bitcoin üzerinden satışa açmasını duyurması, pek çok devletin artık bitcoini yasal olarak tanıyıp vergi getirmesi ve insanların günden güne çılgınca kripto paralara yönelmesi gerek bizim gibi konuya pek hakim olmamış insanlar olsun gerek de alanında en uzman ekonomistler olsun, önümüzde muğlak bir gelecek olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Bitcoini dolaşıma sokmak ve güven endeksini arttırmak başlangıçta o kadar zor olmuştu ki 2010 yılında 10.000 bitcoinle iki dilim pizza alınarak tarihteki ilk bitcoin alışverişi de gerçekleşmişti. (Bu değer şu an 548,692,000 ABD dolarına denk.)
Diğer kripto paralarda olduğu gibi bitcoin de aslında kopyalanamaz ve çoğaltılamaz özellikte (NFT adı verilen bir işlemle sağlanır.) bir dizi ileri derece komplex algoritmadan oluşur. Yani bitcoin üretmek için, bitcoin yazılımının üzerinde milyarlarca işlemden oluşan bir problemi çözerek yeni bir ağ oluşturursunuz. Bu ağlar (ki blok olarak adlandırılır.) dolaşımdaki 21 milyon bitcoin tamamlanıncaya kadar sürüp gidecektir. Bu kompleks işlemler insan zihni bir kenara, pek çok PC tarafından bile gerçekleştirelemeyecek kadar zor olduğundan sırf bu işi yapmak için madencilik denen bir uğraş başlamıştır. Madenciler, kendi imkanlarıyla kurdukları (gelişmiş ekran kartlarıyla desteklenir.) toplama bilgisayarları kullanarak, bahsi geçen bitcoin yazılımın üzerine inşa edilen bu bir dizi işlemi çözmeye çalışırlar. Her bir işlem çözme girişimi, başarılı olduğunda (artık bitcoin üretilmiş olduğunda) yeni bir “blok” haline gelir. Her bir blok ise, kendinden bir önceki ve bir sonraki blok'a bağlı olduğundan (ki bu yüzden çok güvenlidir, kırılması imkansıza yakın) bu bloklara artık yeni bir isim verilmiş olur: blockchain ya da blok zinciri.
Esasında bitcoin denen şey, bu şekilde bir algoritmadan ibarettir. Geçen her gün kendine duyulan rağbet artmış gibi görünüyor. Bu rağbetin en önemli sebeplerinden ilki, Adem-i merkeziyetçi bir yönetime sahip olması. Şu an klasik olarak adlandırabileceğimiz hiçbir para birimi böyle değildir. Hep yanıltılabilir, manipüle edilebilir ve değeri belli merkezlerce (merkez bankaları) arttırılıp azaltılabilir. Kripto para ise bu şekildeki spekülasyonlardan etkilenmez. Kısacası bitcoin füryası ile başlamış olan kripto para sistemi, günün birinde bir şekilde evrensel para sistemi haline gelebilir. (Bu son yorum tartışmaya açık olmakla birlikte bazılarınca reddediliyor, onlara göre hiçbir zaman gerçek paranın yerini alamayacak.) ikinci en önemli rağbet sebebi, takip edilemez olması ve üçüncü olarak, bu iki sebepten dolayı derin ağda (deepweb olarak bilinir.) en çok kullanılan para birimi olması.
Bununla birlikte kripto paraya (ya da dijital para da diyebilirsiniz), yani başta bitcoin olmak üzere diğer tüm altcoinlere pek çok tepki de başlangıçtan bu yana azalarak da olsa devam etmektedir. Ekonomi ve iş dünyası çevrelerince saygınlığı bulunan sayısız insan bu sistemi eleştirmiş ve reddetmiştir. (Bu reddedenlerin de pek çoğu son raddede tükürdüklerini yalayarak pişman olduklarını dile getirmiştir.)
Hala konuya yabancı bulunanlar için şunu ifade etmeliyiz ki kripto para denen varlık bir cins ismi iken bitcoin bu varlığın içerisinde özel bir isim. (Doğalgaz- Aygaz gibi) Bu sebeple aslında herkes gerekli işlem ve algoritmaları yazıp çözdüğünde kendi kripto parasını yapabilir. (Bunlara günümüzde altcoin deniyor ve etherium şu an en değerli altcoin)
Kripto paranızın ne kadar değerli olduğu da aslında borsada olduğu gibi arz-talep ve ne kadar “dolaşımda” olduğuyla orantılı.
Bitcoinle başlayan bu efsane, bununla birlikte pek çok komple teorisine de ev sahipliği yapıyor. Bitcoin, Satoshi Nakamoto adında biri tarafından icat edildi. Bu zatın adı dışında hakkında başka hiçbir şey bilinmiyor. Bu sebeple hakkında pek çok iddia mevcut. Bazıları bitcoin belirli bir değere ulaşınca kimliğini açık ederek dünyadaki en zengin kişi olarak ortaya çıkacağını iddia ederken (yaklaşık 1,000,000 bitcoine sahip), bazıları ise aslında böyle birinin olmadığını, bu kişinin kurgu olduğunu ve gerçekte bitcoini 4 Asyalı şirketin gizlice kurduğunu iddia ediyor. Bu iddia bir noktada çok mantıklı ki Satoshi Nakamoto ismi Samsung, toshiba, nakamichi ve motorola şirketlerinin kısaltmasına denk geliyor.
Her ne olursa olsun bu fürya yakın zamanda azalmak bir yana çok daha şiddetli bir şekilde büyüyecek gibi duruyor. Allah sonumuzu hayretsin. Tesla'nın artık arabalarını bitcoin üzerinden satışa açmasını duyurması, pek çok devletin artık bitcoini yasal olarak tanıyıp vergi getirmesi ve insanların günden güne çılgınca kripto paralara yönelmesi gerek bizim gibi konuya pek hakim olmamış insanlar olsun gerek de alanında en uzman ekonomistler olsun, önümüzde muğlak bir gelecek olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Kurtlar vadisi diyerek oyumu kullanacağım. Polat'ın zombilerle savaşması pek mantıklı bir fikir değildi. Sonrasında da gittikçe batırarak yapılabilecek en kötü finali yaptılar.
Özal sonrası liberalleşmenin ve sosyo-kültürel açılımların çok uygun ve doğal bir temsilcisidir kendisi. Şu an Türkiye'de artık bir yozlaşma ve hastalığa dönüşmüş popüler yaşam kültürünün Türkiye'deki ilk mümesillerinden. Walkman, jöleli saçlar, badboy havaları, değişik kot pantolonlar, zincir takmalar falan. Bak aklıma gelince bile midem kalktı.
Bununla birlikte Türkiye'deki belki de en iyi erkek solistlerden. Türk-halk müziklerini yorumlama başarısı tartışılmaz.
Bununla birlikte Türkiye'deki belki de en iyi erkek solistlerden. Türk-halk müziklerini yorumlama başarısı tartışılmaz.
Azınlık psikolojisi ile düşünüyorsanız evet, hatta katlediliyorlar. Çoğunluk psikolojisiyle düşünüyorsanız hayır, senden benden Özgür ve rahatlar.
Bu arada bu yorumu hangi ülkede okuduğunuzun veya yaptığınızın bir önemi yok.
Bu arada bu yorumu hangi ülkede okuduğunuzun veya yaptığınızın bir önemi yok.
Yaşlılığı görüp yaşamadan yargılamamak lazım. Kendi ihtiyarlığımızın daha beter olmayacağı ne malum? Her genç jenerasyon kendi çağının ihtiyarlarını eleştirir ve sonra her ihtiyar jenerasyon, kendi çağının gençlerini eleştirir. Sosyolojik bir kural heralde bu.
Kültür deyince ne anlıyoruz önce bunu tanımlamak gerek. Genel kültür diye genel külüstür öğrenip okuyorsanız tabandan da gelseniz tavandan da inseniz hikaye. Esas mesele nasıl kültürlerlendiğimizden ziyade kendi kültür algımızı ve seçiciliğimizi inşa edebilmek. Sonra hangi cihetten istersek kültürleniriz.
Kat edilecek daha çok yolumuz var. Henüz hiçbir şey başarmadık.
İt's just myself talking to myself about myself.
Esasında, bir kapı kapandığında bin kapı açılır. İhtimaller sınırsızdır.
⚠️Bu entry kesinlikle spesifik bir kurumu hedef almayıp genelleme içerir.
İkisini de yapmıyoruz. Tıp fakültelerinde yalnızca oyalanıyoruz. Uzman olacaksanız bilgi birikiminizin ve tecrübenizin tamamına yakınını asistanlık sürecinde öğreneceksiniz. Ne doğru düzgün pratik eğitim var, ne adı konmuş olsa bile eleştirel düşünce var, ne kanıta dayalı çalışmak var... hiçbiri yok. Gerçekten yok. Sadece kendi çabanız var. Öğrencinin çıkardığı not var, öğrencinin para ödediği dershanelerin kaynakları var, öğrencinin çalışması var. Ama okul yok, fakülte yok; yalnızca tabelası var. Bol bol memur kafası var, çıkar var, rant var ama bilim yok. Kendini paralayanlar var, bir şey yapmak için çırpınanlar var; buna mukabil bir de engelleyenler var, işlerine gelmeyenler var. Bilgi var, ama bilgiyi paylaşmaktan korkan, bunu yapınca kaybedeceğini düşünen ve bildiğini kendine saklayan var. Saygı yok ama tonla saygı ve hürmet bekleyen var.
Tıp fakülteleri tarihinin en büyük yozlaşmasını yaşıyor. Bunun kaçınılmaz bedelini ödeyecekler: Doğal seçilimle silineceğiz. Pek çok fakülte silinip gidecek. Bu okullar bizim sağlık egemenliğimiz. Ama yakında dışarı bağımlı olmaktan başka çaremiz kalmayacak.
Girelim bakalım sınavlara, belki dünyayı kurtarırız. (!)
Çıkmış bakın çıkmış, geçersiniz.
İkisini de yapmıyoruz. Tıp fakültelerinde yalnızca oyalanıyoruz. Uzman olacaksanız bilgi birikiminizin ve tecrübenizin tamamına yakınını asistanlık sürecinde öğreneceksiniz. Ne doğru düzgün pratik eğitim var, ne adı konmuş olsa bile eleştirel düşünce var, ne kanıta dayalı çalışmak var... hiçbiri yok. Gerçekten yok. Sadece kendi çabanız var. Öğrencinin çıkardığı not var, öğrencinin para ödediği dershanelerin kaynakları var, öğrencinin çalışması var. Ama okul yok, fakülte yok; yalnızca tabelası var. Bol bol memur kafası var, çıkar var, rant var ama bilim yok. Kendini paralayanlar var, bir şey yapmak için çırpınanlar var; buna mukabil bir de engelleyenler var, işlerine gelmeyenler var. Bilgi var, ama bilgiyi paylaşmaktan korkan, bunu yapınca kaybedeceğini düşünen ve bildiğini kendine saklayan var. Saygı yok ama tonla saygı ve hürmet bekleyen var.
Tıp fakülteleri tarihinin en büyük yozlaşmasını yaşıyor. Bunun kaçınılmaz bedelini ödeyecekler: Doğal seçilimle silineceğiz. Pek çok fakülte silinip gidecek. Bu okullar bizim sağlık egemenliğimiz. Ama yakında dışarı bağımlı olmaktan başka çaremiz kalmayacak.
Girelim bakalım sınavlara, belki dünyayı kurtarırız. (!)
Çıkmış bakın çıkmış, geçersiniz.
o kadar katılıyorum ki altına imzamı gözüm kapalı atarım, öğrenciyle iletişimi olmayıp iletişimin önemi vurgulayan hocalarla, güya öğrencinin öğrenip öğrenmediğini test eden ama soruları ve cevapları açıklanmayan sınavlarla, öğrenciye mobbingle, öğrencinin önüne taş koymayla, eleştirel düşünme/iletişim becerileri/pdö gibi dersler koyup bunlarda bile ezbere eğitim vererek sadece makine üretebilirsiniz. eskiyene kadar çalışır. metaforu biraz daha ilerletmek gerekirse tıpta bize gerekli olan şey yapay zekadır.
Başıboş değiliz, olmayacağız, olamayacağız.
Fazla yakınlığın getirdiği uzaklık diye bir olay var ki, insan ilişkilerinde yaşanan pek çok “bug”un açıklanmasını sağlar.
Genel olarak tam olarak kanıtlanmamış bazı delillerle ortaya atılmış Evanjelist öngürü türü. Bir başka deyişle biraz dayanaklı kehanetler de diyebiliriz. Çoğunlukla örtük bir durumu ya da geleceğe yönelik tahminleri içerir. Şahsen ben bazı komplo teorilerini mevcut “açıklamalar”dan daha mantıklı buluyorum. Bu tabi ki her komplo teorisinin mantıklı olduğu anlamına gelmez. Ancak şu bir gerçek ki internetin nasıl ki çok küçük bir kısmını kullanabiliyorsak ve çok küçük bir dataya ulaşabiliyorsak dünya gündeminde de aynı şekilde çok küçük bir dataya sahibiz. En basitinden devlet başkanlarının bilgisine sahip değiliz ve gerek gizli tutulan anlaşmalar, gerek medya üstü bilgiye sahip olmalar, gerekse istihbarat servislerinin belgelerine ulaşabilmek gibi imkanlardan mahrumuz ve bu şekilde istedikleri kadar demokratik ortamlar inşa edilsin koyun sürüsünden farksız güdülüyoruz. Bilim adamlarının bu sınırın dışında kaldığı sanılmasın; özellikle onlar da her ne kadar kendi uzmanlıklarına sahip olsalar da mega şirket ve devletlerce yönlendiriliyorlar, yanıltılıyorlar. Bu durum karşısında ümitsizliğe kapılmak zannımca hata olur zira dünyanın ve kitle psikolojisinin kuralları bilinirse zamanla bu gerekli dataya ulaşma imkanımız olacaktır. Bu dünya, oyunu kuralına göre oynadığınız takdirde kazanabileceğiniz bir dünya. Bunu kabul ettiğimizde pek çok perdenin arkasında aslında hiç beklemediğimiz şeylerin yattığını fark etmemiz an meselesi.
bu başlığa yazacağınızdan emindim, psikiyatrim kabul olmuş mudur
;) Estağfirullah. Olmuştur çendan bu da ne kadar yeterli bilemedim ;). Yalnızca konuşabildiğim konularda ve başlıklarda konuşuyorum.
sözlük bir şeyler yazınca, okuyunca güzel ಥ‿ಥ
Doğru ve klasik bir tespit olup onyıllardır söylenegeliyor. Zannımca artık bu ülkede bir şeyler yapan insanları gördüğümüzde sahip çıkmamız gerekir. Bugüne değin, bunun böyle olduğunu bilsek de Türk insanının belli sorun ve eksiklerde sesini çıkarmayıp hep içine sindiğini biliyoruz. Öyle anlar var ki bizim hakkımızı savunan insanları bile yalnız bırakıp kaderine terk ediyoruz. Bu kadar durum tespiti artık bize yetmeli. Hep birarada daha iyisini ve daha üstünü yapıp, yapmıyorsak bile yapanın yanında durmamızın vakti geldi.
Benim şahsen bir moderatör ve yönetim kadrosundan biri olarak çok şaşırdığım ve üzüldüğüm bir başlık. Gütfsözlük, kurulduğu günden bu yana yönetimi açısından hiçbir entrye ve başlığa haklı bir şikayet yapılmamışsa müdahale etmedi. Kurallarımız tamamen bizleri, yani neredeyse her gün çsde yemekhanede amfide yüzümüzü gördüğümüz bizleri kırmamak, incitmemek ve okul idaresini uğraştırmamak ve yönetmelikleri ihlal etmemek üzerine tasarlanıp yazıldı.
Yine de açıklama gereği duyarak söylüyorum: dini ve siyasi konuların konuşulmasına kısıtlama getirilmesinin en önemli sebebi burayı twitter ın kasvetinden kurtarıp daha neşeli bir hale getirmek. Zira bu konuları konuşabileceğimiz zaten pekçok platform mevcut. Ayrıca gütfblog, gütfsözlüğü tamamlamak için inşa edildiğinden orada da pek çok konu üzerine konuşulabilir.
Eksi verme özelliği ile alakalı olarak, bu platform tamamen anonim bir şekilde kullanıma sunuldu ve şunun bilinmesini isterim ki şu ana kadar gizlilik sözleşmesine istisnasız bir şekilde sadık kalındı. Kalınacak da. Bu sebeple kimin kime eksi verdiğini bile bilmiyoruz. Bu bizim düşüncelerimize katılmayan insanların da bulunduğunu gösteriyor. Bu kişi belki hiç tanımadığınız belki de çok yakından tanıyıp sevdiğiniz birisi. Demek ki sizi sevmesine karşı o düşüncenizi onaylamıyor ya da eksik buluyor. Sizi artılayan ya da favlayan biri belki de hiç sevmediğiniz biri ya da sizin hiç sevmediğiniz biri. Ama o düşüncenizi sevmiş belli ki.
Gütfsözlük'ün olayı işte tam olarak burada başlıyor: burada onaylanmayan ya da sevilen, zaman zaman aşık olunan şey; Ahmet'in Ayşe'nin şahsı değil, bizatihi duygu ve düşünceleri. Burayı düşünceler, fikirler şekillendiriyor ve bu platform bu şekilde gelişiyor. Üstelik bu insanlar bizim aynı okulda okuduğumuz insanlar. Dışarıdan birileri değil. Bu sizce de harika bir şey değil mi? Pozitif ve negatif önyargılardan arınmış bir ortam.
Henüz kurulmasının ve yayına başlamasının üzerinden yalnızca üç ay geçmesine rağmen 200 e yakın yazar, 10.000 e yakın entry ve onlarca, yüzlerce konu başlığına sahip. Sizce de daha konuşacak ve paylaşacak çok şeyimiz yok mu? Gütfsözlük'ün günün birinde tüm okulda ve tıp fakültesi çevrelerinde bir ekol olacağına yürekten inanıyorum. Ve bu, işte tam olarak bu, bizatihi ferd ferd herbirimizin başarısı olacak. Senin benim ve onun. Bu okulun öğrencilerinin.
Kuralların altında yatan sebepleri ve saygı sevgi çerçevesinin neden korunması gerektiğini açıkladığı için sayın prime a teşekkürler. Ayrıca sayın kaira nın kaygısına da cevap vermek isterim ki, kullanıcı verilerini bugüne kadar paylaşmamızı gerektiren hiçbir durum olmadı ve kolay kolay yaşanacağını sanmam. Bu durum, daha çok hocalara ve okulumuza hakaret gelmemesini önlemek adına. Buradaki hiçbir yazarımızın hocalarımıza hakaret etmeyeceğini biliyorum ki bu çok hoş bir durum. Bu sebeple endişelenmemize gerek yok.
Din ve siyaset konusuna biraz detay vermemiz gerekirse gütfsözlük ile göstermek istediğimiz bir şey var ki o da bu okulda, bu ülkede siyaset ve din dışında da konuşulacak yüzlerce konu olduğunu gösterebilmek. Bu tam olarak şu an içinde bulunduğumuz yozlaşmanın burada işlemiyor olması demek. Burası bu yozlaşmaları yerle bir etti. Bunu da hep birlikte yaptık! Saygımızı, sevgimizi koruyarak ve konuşulacak, paylaşılacak yüzlerce konuyu gündeme getirerek!
Tüm bu sebeplerle, bizim düşüncelerimizi onaylayacak nice insanlar var ve olacak da. Aynı şekilde bizi onaylamayan bireyler de çıkacak. Zaten sağlıklı olan da, inanıyorum ki budur. Eğer bir düşünce herkes tarafından onaylanıyorsa orada bir sorun var demektir, bir irade sorunu. Ve bunu biliyor olmamız bizim kendi bireysel gelişimimiz ve kurumsal ilerlememiz için oldukça elzem.
Özgürlük bana kalırsa her istediğini her istediğin şekilde sunabilmekten ziyade, bunu hiçbir insanın düşüncesine hakaret etmeden yapabilmek ve işte tam olarak bu noktada da gütfsözlük'ün Twitter karşısında Zafer kazandığını söyleyebiliriz. Evet Twitter'da kimse sizi eksileyemez ama sizin düşüncenize hakaretler yağdırabilecek niceleri çıkabilir ve çıkıyor da. Bugüne kadar bunu engelleyebilmiş olmamız bizim yazarlar olarak olgunluk ve seviyemizi ziyadesiyle ortaya koyuyor.
Her bir yazarımıza gönül dolusu şükranlar ve kucak dolusu sevgiler sunmak istiyorum. Evet, bu okulu daha iyi bir yer haline getirdiğiniz için! Böyle bir yola çıktığımız için. Muhabbettimiz olmasa bile, burada anonim olarak dost olabildiğimiz için. Bu okulu, arkadaş çevremizden çıkarıp arkadaşlığı bütün bir okula yayabildiğimiz için. Böyle geçen nice üç aylar görebilmek dileğiyle... seviliyorsunuz 💙💙💙
Evet sayın armut siz de ;) lütfen bizleri bırakmayın 🙏 kendinizi Özgür hissedemediğiniz anlarda bana ulaşabilirsiniz. Kimse yoksa biz varız 💪
Daha iyi bir Gazi tıp için!
Yine de açıklama gereği duyarak söylüyorum: dini ve siyasi konuların konuşulmasına kısıtlama getirilmesinin en önemli sebebi burayı twitter ın kasvetinden kurtarıp daha neşeli bir hale getirmek. Zira bu konuları konuşabileceğimiz zaten pekçok platform mevcut. Ayrıca gütfblog, gütfsözlüğü tamamlamak için inşa edildiğinden orada da pek çok konu üzerine konuşulabilir.
Eksi verme özelliği ile alakalı olarak, bu platform tamamen anonim bir şekilde kullanıma sunuldu ve şunun bilinmesini isterim ki şu ana kadar gizlilik sözleşmesine istisnasız bir şekilde sadık kalındı. Kalınacak da. Bu sebeple kimin kime eksi verdiğini bile bilmiyoruz. Bu bizim düşüncelerimize katılmayan insanların da bulunduğunu gösteriyor. Bu kişi belki hiç tanımadığınız belki de çok yakından tanıyıp sevdiğiniz birisi. Demek ki sizi sevmesine karşı o düşüncenizi onaylamıyor ya da eksik buluyor. Sizi artılayan ya da favlayan biri belki de hiç sevmediğiniz biri ya da sizin hiç sevmediğiniz biri. Ama o düşüncenizi sevmiş belli ki.
Gütfsözlük'ün olayı işte tam olarak burada başlıyor: burada onaylanmayan ya da sevilen, zaman zaman aşık olunan şey; Ahmet'in Ayşe'nin şahsı değil, bizatihi duygu ve düşünceleri. Burayı düşünceler, fikirler şekillendiriyor ve bu platform bu şekilde gelişiyor. Üstelik bu insanlar bizim aynı okulda okuduğumuz insanlar. Dışarıdan birileri değil. Bu sizce de harika bir şey değil mi? Pozitif ve negatif önyargılardan arınmış bir ortam.
Henüz kurulmasının ve yayına başlamasının üzerinden yalnızca üç ay geçmesine rağmen 200 e yakın yazar, 10.000 e yakın entry ve onlarca, yüzlerce konu başlığına sahip. Sizce de daha konuşacak ve paylaşacak çok şeyimiz yok mu? Gütfsözlük'ün günün birinde tüm okulda ve tıp fakültesi çevrelerinde bir ekol olacağına yürekten inanıyorum. Ve bu, işte tam olarak bu, bizatihi ferd ferd herbirimizin başarısı olacak. Senin benim ve onun. Bu okulun öğrencilerinin.
Kuralların altında yatan sebepleri ve saygı sevgi çerçevesinin neden korunması gerektiğini açıkladığı için sayın prime a teşekkürler. Ayrıca sayın kaira nın kaygısına da cevap vermek isterim ki, kullanıcı verilerini bugüne kadar paylaşmamızı gerektiren hiçbir durum olmadı ve kolay kolay yaşanacağını sanmam. Bu durum, daha çok hocalara ve okulumuza hakaret gelmemesini önlemek adına. Buradaki hiçbir yazarımızın hocalarımıza hakaret etmeyeceğini biliyorum ki bu çok hoş bir durum. Bu sebeple endişelenmemize gerek yok.
Din ve siyaset konusuna biraz detay vermemiz gerekirse gütfsözlük ile göstermek istediğimiz bir şey var ki o da bu okulda, bu ülkede siyaset ve din dışında da konuşulacak yüzlerce konu olduğunu gösterebilmek. Bu tam olarak şu an içinde bulunduğumuz yozlaşmanın burada işlemiyor olması demek. Burası bu yozlaşmaları yerle bir etti. Bunu da hep birlikte yaptık! Saygımızı, sevgimizi koruyarak ve konuşulacak, paylaşılacak yüzlerce konuyu gündeme getirerek!
Tüm bu sebeplerle, bizim düşüncelerimizi onaylayacak nice insanlar var ve olacak da. Aynı şekilde bizi onaylamayan bireyler de çıkacak. Zaten sağlıklı olan da, inanıyorum ki budur. Eğer bir düşünce herkes tarafından onaylanıyorsa orada bir sorun var demektir, bir irade sorunu. Ve bunu biliyor olmamız bizim kendi bireysel gelişimimiz ve kurumsal ilerlememiz için oldukça elzem.
Özgürlük bana kalırsa her istediğini her istediğin şekilde sunabilmekten ziyade, bunu hiçbir insanın düşüncesine hakaret etmeden yapabilmek ve işte tam olarak bu noktada da gütfsözlük'ün Twitter karşısında Zafer kazandığını söyleyebiliriz. Evet Twitter'da kimse sizi eksileyemez ama sizin düşüncenize hakaretler yağdırabilecek niceleri çıkabilir ve çıkıyor da. Bugüne kadar bunu engelleyebilmiş olmamız bizim yazarlar olarak olgunluk ve seviyemizi ziyadesiyle ortaya koyuyor.
Her bir yazarımıza gönül dolusu şükranlar ve kucak dolusu sevgiler sunmak istiyorum. Evet, bu okulu daha iyi bir yer haline getirdiğiniz için! Böyle bir yola çıktığımız için. Muhabbettimiz olmasa bile, burada anonim olarak dost olabildiğimiz için. Bu okulu, arkadaş çevremizden çıkarıp arkadaşlığı bütün bir okula yayabildiğimiz için. Böyle geçen nice üç aylar görebilmek dileğiyle... seviliyorsunuz 💙💙💙
Evet sayın armut siz de ;) lütfen bizleri bırakmayın 🙏 kendinizi Özgür hissedemediğiniz anlarda bana ulaşabilirsiniz. Kimse yoksa biz varız 💪
Daha iyi bir Gazi tıp için!
Biz buna makas atmak deriz ki bazen öylesine uyuşuk ve cins sürücülerle karşılaşırsınız ki yolu kendilerinin zannederler. Bu durumda aradan seri bir şekilde sıyrılma hareketine makas atmak deniyor. Yine de kuraldışı ve tehlikeli bir harekettir. Ancak hayat da bazen kuralları ihlal ettiğimizde heyecanlıdır. Bilemedim kime hak verilir ama ben makas atan insanın psikolojisini anlayabiliyorum ve bu yüzden kesin bir yargılamada bulunamayacağım.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?