ne haşlanmış ne tavada hiçbir türlüsünde yiyemem. sarısını da çok severek yediğim söylenemez. özellikle tavada az pişmişse ve yanlışlıkla denk gelmişsem çok fena oluyorum.
son birkaç haftadır sadece istememekle kalmıyor bunu uyguluyorum. bir insan nasıl üst üste günlerce günde 13-14 saat uyuyabilir?? ki benim gibi "uykuyu zaman kaybı olarak görüyorum, nasıl daha da azaltabilirim?" diyen ve normalde günde yaklaşık 6 saat uyuyan bir insan için bu yaşadığım durum içler acısı...
bizde genellikle öğlene yakın kurulan ve uzun saatler süren kahvaltı sofralarıyla başlar. istisnai durumlar dışında tüm aile evdedir. eskiden bir de sobada pişirilmiş mayalı çörekler olurdu kahvaltıda. sıcacık sobanın başına geçer, sürekli pişmiş mi diye başını beklerdim. patates kızartmalarına daha sofraya gelmeden el atardık abimle, annem nefret ederdi bunu yapmamızdan bir güzel kızardı :). sobasız da olsa devam ediyor böyle kahvaltılar, hem de yeni üyelerle daha geniş bir aileyle. kısacası bende pazar sabahı dertlerin odanın dışında bırakıldığı sıcacık bir zaman dilimi demektir.
Sıcacık bir entry 😌
uzun süren düşünmelerin ardından bir doktor adayı olarak bu soruya cevabım "yaşamak ve yaşatmak"
bu türkü eşliğinde iyi gider
Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına
niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?
Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna
en bilinen dizeleridir.
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına
niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?
Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna
en bilinen dizeleridir.
bazen kendimi, bazen de kendime benzeyen bir ruhu arıyorum. bu sefer buldum derken başkalaşıyorum.
değişimin bu denli fazla olduğu, hatta değişmeyen tek şey olduğu şu dünyada "ben buyum" diyebilmek zannımca çok zor. bu nedenledir ki benim için bu arayış sonlanacak gibi durmuyor.
değişimin bu denli fazla olduğu, hatta değişmeyen tek şey olduğu şu dünyada "ben buyum" diyebilmek zannımca çok zor. bu nedenledir ki benim için bu arayış sonlanacak gibi durmuyor.
havası gibi insanının da sıcak olduğu adana insanlarının bir başka coştuğu, gidenlerin turuncu çiçekli taçlarla döndükleri bir nisan ayı festivali. adana ne kadar baharın gelişini kutlasa da öğle saatlerinde sıcaklık iyice artar, dışarıdan gelenler için bir yaz günü halini alır. bu yıl da online olarak kutlanmaya başlanacak imiş 1 nisan'da. sitesine girerek kendimize bir karnaval hatıra bileti de alabiliyormuşuz :)
Benim için bu şarkıların sayısı oldukça fazladır. Listenin başlarında ise şu şarkı yer alır:
Ara yerlere huhuuu mu yoksa hımhım mı diyorsunuz? Ben hep kararsız kalıyorum :))
Hımhım=mırıldanma :d
huhuuu diyorum sayın mdblue :)
doğrusunu bildiğim şeyler hakkında birisi başkasına yalan söylerken şaşırıp kalıyorum, nasıl kolay yalan söyleniyor ve nasıl da normal görünüyor o yalanlar. daha sonra o yalanı söyleyen kişiyle olan konuşmalarımı düşünüyorum: ne kadarı doğruydu şimdiye kadar acaba?
başlıkla ilgili dokuzuncu hariciye koğuşu adlı eserden bir alıntı da bırakmak istiyorum izninizle :)
"Nüzhet bana yalan söyledi. dünyanın hiçbir nüzhet'i yalan söylememelidir. Yalana her şey isyan etmelidir. Eşya bile: Damlardan kiremitler uçmalıdır, ağaçlar köklerinden sökülüp havada bir saniye içinde toz duman olmalıdır, camlar kırılmalıdır, hatta yıldızlar düşüp gökyüzünde bin parçaya ayrılmalıdır filan."
başlıkla ilgili dokuzuncu hariciye koğuşu adlı eserden bir alıntı da bırakmak istiyorum izninizle :)
"Nüzhet bana yalan söyledi. dünyanın hiçbir nüzhet'i yalan söylememelidir. Yalana her şey isyan etmelidir. Eşya bile: Damlardan kiremitler uçmalıdır, ağaçlar köklerinden sökülüp havada bir saniye içinde toz duman olmalıdır, camlar kırılmalıdır, hatta yıldızlar düşüp gökyüzünde bin parçaya ayrılmalıdır filan."
yıllar önce okuduğum bir şiiri aklıma getirdi bu başlık:
"ölüm korkusundan mıdır, yaşama telaşından mıdır bilinmez
bu geç kalmışlık hissi.
..."
"ölüm korkusundan mıdır, yaşama telaşından mıdır bilinmez
bu geç kalmışlık hissi.
..."
Hastalıklı bir çocukmuşum söylenenlere göre. Hiçbir şey yemez, yedirileni kusarmışım. 4-5 yaşlarımda ben mahallede bisiklet sürerken annemin arkamdan elinde bir tabak yemekle koştuğunu, her yakaladığında 2 kaşık ağzıma sokuşturduğunu hatırlıyorum. Şimdi mi? O günlerin acısını çıkartırcasına yiyorum öyle böyle değil. Çok kilo aldığım için vermeye çalışıyorum şimdilerde fakat nafile! “Yemek bir zevkti!” :)
Isolation is not good for me :)
Jilet - gillette
Delikli nesneler. Bir histo dersinde hocanın kemik dokusunu gösteren bir model göstermesiyle anladım tripofobi olduğunu :( hele googledaki görseller içimi ürpertiyor.
bende de var buu sayın kimliksizot ve bunun bir fobi çeşidi olduğunu öğreneli bir sene falan oluyor. korkunç :((
kesinlikle öyle :((
soğuk kış günlerinde içi ısıtan güneş misali karanlık ve kötü günlerimde beni aydınlığa çeken ve beni neşelendirmeyi iyi bilen dostumu bu kelimeyle kaydetmiştim bir zamanlar, apricity.
artık hayal kuramıyorum. umudum olmadığından değil, yaşamak ve yaşatmak umudunu taşırım içimde. fakat kurduğum hayallerin hepsi 'olmak' ihtimalinden en uzağa kaçarmış gibi gelir. belki de bir beklentim olmadığından hayattan, getireceklerini kucakladığımdan ya da hiçbir zaman çok istediğim bir şeyin olmamasından, bir şeyleri şiddetle istememem yaşamdan. fazla realistim belki de. oturup güzel güzel düşleyemem. oysa ılık bir bahar havasında kulağında en muhteşem ezgilerle keşfederken doğayı; hayal etmek, tasarlamak ne güzeldir...
bir yerde okumuştum : "ey şair! bana gösterme, bana yaşat."
şair dediğin yalnızca göstermez, yaşatır.
şair dediğin yalnızca göstermez, yaşatır.
Hipokrat'ın söylediği gibi: “ars longa, vita brevis.”
başlığı görünce aklıma bu şarkı geldi :) avusturya ya da vietnama gitmek isterdim sanırım.
Küçükken çizdiğimiz resimlerde güneşe ağız ve göz çizmemiz. Şu an düşünüyorum da neden ki?
ben de bulutları maviye boyardım,gökyüzünü beyaz bırakırdım :D
Yazın bile o evin bacası hep tüterdi :)
Gökyüzünü maviye boyayıp bulutları beyaz yapmanın çok yorucu olduğunu anlayınca ben de sizin gibi yapmaya başlamıştım sayın highwaytohell 😂
hahahsah en mantıklısı..
sevdiğim insanlarla gittiğim tiyatro-sinema biletleri, play centerlardan kazanılan kuponlar, karneler, lisede hocamın kafama fırlattığı badminton topu :), lisede kutlanılan ilk doğum gününden kalma kalpli bir mum, tel tedavisi gördüğüm zamanlardan kalma lastik paketleri-az çekmedim o diş hekiminden-, öğrenci kimlik kartları, bir zamanlar cezaevinde yatan amcama gönderdiğim ve onun bana gönderdiği mektuplar, şimdi en yakın arkadaşım olan kişinin ilkokulda benim için yaptığı çizimler, ilk sevgilimin o zamanlar çizdiğim bir resmi, çoktan bitmiş olduğu halde bana aldığı ilk hediye olan kalem, gezide ankara'da okumaya karar verdiğimde ankara üniden ve odtüden koparıp kuruttuğum yapraklar, özel yemeklerde masadan alıp çantama attığım küp şekerler :), rehber hocamın veda ederken bizim için pişirdiği kalpli kurabiye -4 yıl geçti bir miktar parçalandı ama hala özenle şeffaf poşetinde saklıyorum :) -, ortaokulda benden hoşlanan kişinin yapıp bana verdiği keçe kitap ayracı... ne çok hatıra saklıyormuşum meğer.
bulaşık makinesini çalıştırman gerekiyordur, çalıştırıp işine devam edersin. makine bittiğinde kapağı açarsın, bir bakarsın bulaşıklar hala kirli :) tablet koymayı unutmuşsun :))
Bi de arada başka iş hallederken insan kendini karda sanıp bunla karşılaşınca 🤦♀️
bir zamanlar cartoon network'te Dexter adında dahi bir çocuğun odasındaki kitaplığın arkasında gizli laboratuvarındaki maceralarını anlatan dexter'in laboratuvarı adlı bir çizgi dizi vardı :)
Sonra bunu da yazacaktım ama unutmuşum iyi ki yazmışsınız sayın kimliksizot küçüklüğümün favori dizilerinden Dexter ve o alabildiğine uzun laboratuvarı :)
:)
Öyle kolay kolay geçmiyor kalp kırıklığının acısı. Bir yandan kırıldığın kişiyi düşünürsün; hâlâ bir şekilde onun için elinden geleni yapmaya çalışırsın çünkü insan değer verdiği, gözünden sakındığı insana kırılır. karşımdaki insan benim için bir anlam ifade etmiyorsa zaten kırılacak kadar önemsemem yaptıklarını.
Bir yandan hiç affetmeyecekmişsin gibi gelir; yaptıklarını ona yakıştıramazsın daha doğrusu aklın almaz. Yine de bu korkunç acının merhemi zannımca kıran insanın hatasını anlayıp samimice dilediği bir özür veyahut özür maiyetinde bir bakışı, bir gülümsemesi, sarılması, karşı tarafı düşündüğünü gösteren bir mesaj belki, ses tonunda bulunan hatasını anlamış tavır...
çabuk kırılan kalbin sahibi insan da sanırım ince düşünceli insanlar oluyor. genelde kırıldıkları kadar da çabuk affeder o insanlar. sevgi çoğu şeyi aşacak kadar büyük bir duygu :)
Bir yandan hiç affetmeyecekmişsin gibi gelir; yaptıklarını ona yakıştıramazsın daha doğrusu aklın almaz. Yine de bu korkunç acının merhemi zannımca kıran insanın hatasını anlayıp samimice dilediği bir özür veyahut özür maiyetinde bir bakışı, bir gülümsemesi, sarılması, karşı tarafı düşündüğünü gösteren bir mesaj belki, ses tonunda bulunan hatasını anlamış tavır...
çabuk kırılan kalbin sahibi insan da sanırım ince düşünceli insanlar oluyor. genelde kırıldıkları kadar da çabuk affeder o insanlar. sevgi çoğu şeyi aşacak kadar büyük bir duygu :)
kesinlikle çok güzel yazmışsın katılıyorum yazdıklarına ama eklemek istediğim şey, eğer kırıldığı kişi yaptıklarından zerre kadar pişman olmazsa bu sefer kendini kurtulamayacağı şekilde suçlamaya başlayabilir o insan, bunu nasıl yapmış olabilir eğer yaptıysa bunun tek sebebi benim öncesindeki davranışlarım diye düşünüp sorgulayıp sorgulayıp hatalı olanın kendisi olduğuna inanmaya başlar
teşekkürler :) evet, bahsettiğin davranış yanlış, hatta özsaygısızlık olmasına rağmen benim de arada yaptığım bir şey. kırıldığımız kişiye çok değer verince, onu gönlümüzde çok yüceltince oluyor sanırım.
Acıma duygusu olmayan bir öğretmeni konu alan reşat nuri güntekin romanı.
şimdi bana sor bir daha gelir miyim? * gelirim.
Bekle dedi gitti
Ben beklemedim, o da gelmedi
Ölüm gibi bir şey oldu
Ama kimse ölmedi
Ben beklemedim, o da gelmedi
Ölüm gibi bir şey oldu
Ama kimse ölmedi
Okurken zihnimde Kaan Tangöze'nin şarkısı çaldı öğrendiğime çok memnun oldum sağolun sayın kimliksizot :)
rica ederim sayın muamma :)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?