Büte kalmamak
Açıkçası yeni yıla girerken ne hissettiğimi pek hatırlamıyorum. Ama bu yıl içinde kendim hakkında yeni şeyler keşfetme şansım oldu. Kendimi daha iyi tanıdım. Önceliklerimi belirledim. Neyi istediğimi ve neyi istemediğimi anlamamı sağlayacak bazen kötü bazen iyi tecrübeler edindim. Çok zorlandığımı hissettiğim bir süre oldu. Dejavu gibiydi o anlar. Sanki rüya olarak yaşadığım 2 yıl bitmişti ve gerçeklere dönme vaktiydi. İşte o sıralar gerçeklere döndüm. 2 yıl öncesinde ne olduğumu ve neler istediğimi hatırladım. İnsanları daha iyi tanıdım. Olgunlaştım. Herkesin her şeyi yapabileceğini öğrendim. Kafamda kimilerine bazı sınırlar koydum. Bazen kendime sınırlar koydum. Sonuçta birçok şey kazandım ve birçok şey kaybettim. Ama yeniden kendim oldum. Bu yüzden çok huzurluyum bu sıralar. Hayatı mümkün mertebe akışına bıraktım. Her şeyin olacağına varacağına inancım sonsuz. Kafamda belirlediğim şey için ilerlemek istiyorum şimdilik. Kimseyi incitmeden ve kimsenin beni incitmesine izin vermeden. Dilerim ki bu yıl biterken de bittiğinde de kendime güzel şeyler katabilmis olarak biter. Her şeye rağmen güzel bir yıldın 2024! :)
0-4 yaş için toplum içinde umursamadan yapılan sonrasında bi 15-16 yaşa kadar toplum içinde yapmaktan utanılan eylem.
Sonra ne mi oluyor? Bir gün içinizdeki o yoğun üzüntüyü eve kadar taşıyamıyorsunuz. Bir bakmışsınız yürürken ağlamaya başlamışsınız. Sonra birkaç kez daha tekrarlıyorsunuz ve görüyorsunuz ki ağlamanız kimsenin umrunda değil. Bunu fark etmenizle üstünüze bir rahatlık çöküyor işte. Sonra zaman mekan fark etmeksizin ağlayabilmeye başlıyorsunuz.
Sonra ne mi oluyor? Bir gün içinizdeki o yoğun üzüntüyü eve kadar taşıyamıyorsunuz. Bir bakmışsınız yürürken ağlamaya başlamışsınız. Sonra birkaç kez daha tekrarlıyorsunuz ve görüyorsunuz ki ağlamanız kimsenin umrunda değil. Bunu fark etmenizle üstünüze bir rahatlık çöküyor işte. Sonra zaman mekan fark etmeksizin ağlayabilmeye başlıyorsunuz.
(bkz: #35129) su misali akmış zaman. Başta sadece iki şey istemişim.Ankara'ya da sevgiye de ulaştığımı sandığım bir dönem oldu. Sonuçta ikisini de kaybetmenin verdiği tecrübeyle çok şey kazandım.Hala alışamadığım şeyler var, gözlerim uzaklara dalıyor,doluyor Ankara'yı çok özlüyorum..
"Olmaz olmaz deme olmaz olmaz"
yemekhanemizin neredeyse her hafta en kötü ihtimalle 2 haftada bir çıkardığı öğrencileri aç bırakarak zorlu hayat koşullarına adapte etmenin birincil amaç olduğu yemeğimsidir. 40dk yemek sırasında bekliyosun ve tam kart basma yerine geldiğinde milletin tepsisine bakıyosun... sonra anlıyosun ki zamanın boşa geçmiş... aynı dün anatomi çalışarak kaybettiğin ve aklında hiçbir şey kalmayan zaman gibi bu da boşa geçmiş
herkese afiyet olsun
herkese afiyet olsun
Niye öyle dediniz sevgili yazar? Ben seviyorum ya! :)
Yalnız olmadığımı bilmek mlsf huzur verdi
2.sinifta bir gün o yemeği yerken midem bulandı ve bir daha yiyemedim
2.sinifta bir gün o yemeği yerken midem bulandı ve bir daha yiyemedim
Bizim yüzümüz hiç gülmeyecek mi? Bize reva görülen gündem bunlar mı? Birileri bir şey yapmayacak mı? Hep başkasından beklemek de doğru değil ama bu hep böyle mi gidecek?
Umut ışığımız kalmadı artık. Arada tesadüfen güzel bir şey olursa seviniyoruz.
Umut ışığımız kalmadı artık. Arada tesadüfen güzel bir şey olursa seviniyoruz.
Sıraya kaynak yapan köylü kurnazları yüzünden kafayı yemek, fix mönümde olan bir lezzettir. Geçen sene bir tanesini katmerlemiştim sırada bir sonraki öğünüme kadar hoşçakalın dostlar.
İlk gördüğümde "bu ne lan, bunlar ne alaka?" Dediğim ama sonradan çok sevdiğim tavuk+ kısır+ soğan halkası kombinasyonu. Bir de tabii ki trileçe.
Soğukta yapmaktan hoşlandığım şeyleri düşününce kalbime çöken hüznün getirdiği hasret. Evde olsam mesela bir demlik çay demlerim. Sıcak sıcak ve limonlu, ince belli bardakta, beni gerçekten ve karşılıksız sevdiğinden emin olduğum insanlarla yani ailemle içeceğim bir çay. Arada tatlı atışmalar atılır ortaya. Kalın yünlü çoraplarımı giyerim ve yumuşacık halımıza ayak basarım. Pencerenin önünden aldığım karları kardeşimin sırtına koyarım gizlice. O soğuktan zıplarken ben basıveririm kahkahamı. Gece uyumadan önce bir meyve faslı yaparız. Portakal, mandalina veya ayva. Çok severim üçünü de. Abim üşenir soymaya mandalinaları ve bana soydurur. Düşününce şu an orada olsam severek soyarım o mandalinaları. Hava soğuktur, dışarıda kar tipi fırtına vardır belki ama kalbim sıcacıktır. O zaman daha da çok severim soğuğu. Ama şimdi uzakta olunca evden, beni gerçekten sevip sevmediğinden emin olmadığım insanlarlayken soğuk hiç olmadığı kadar acımasız gelir bana. Böylesine soğuk havalarda içinizi sıcacık yapacak dostlar edinmeniz dileğiyle... Sevgiyle kalın!
Tus'a yakın zamanlar okula çalışmaya gelip lizbondaki taze portakal suyu ve simit ile güne başlardım. Maaş almayı da bıraktığım için para bayağı azalmıştı o aralar:) neyse efendim her ne kadar f/p cafesi olmasa da oyum lizbona.
Fieronun çayı kesinlikle ideal çay. Lizbon bir ara çayına bergamot koydu ve bendeki konumunu yerle bir etti-gerçi şu an koymuyor galiba ama- fiero ayak üstü poğaça çay çikolata almak için daha ideal -bu sene kaşarlı tostu 10,5 ₺ yapmışlar o konuya hiç girmiyorum- ama içerisinde oturmak pek zevk vermiyor. Lizbon ise acele işler için pek uygun olmasa da bir kaç kişi geçip uzun uzun oturmak için hastane standartlarının üzerinde bir mekan. Hafif loş ve müzik tercihleri gayet iyi.
Uzunnnnn bir erkek var. Ne zaman gitsem orada. Hatta bazen evinin olmadığını ve Kare'de yaşadığını düşünüyorum.
Nası biri tanımlayabilir misiniz, çok tanıdık geldi
Yani nasil tanımlanır bilemedim, uzuuuunnnn bir erkek sadece. Tahminimce şu an intörn olmalı. Ama bu sadece bir tahmin. Bol giyiniyor genelde. Bu kadarr!
Saçı uzun mu, boyle topluyo mu hep
Yok yok onu demiyor
Esmer,uzun,saçları düz
Intern
İngilizce tıpta
Esmer,uzun,saçları düz
Intern
İngilizce tıpta
Aynen Ruhsuz'un dediği gibi.
Stajyerlikte beni şaşırtan bir başka şey de hastaların gerçek birer vaka oluşudur.
Mesela ders çalışırken örnek vakada yazıyor ki "65 yaş kadın hasta, 7 yıldır nsaid kullanıyor."
Böyle yazınca sanki çok sofistike bi olay gibi geliyo
servise bi gidiyosun senden benden bi teyze sinirli sinirli bakıyo, kullandığı ilaçların adını bilmiyo, soru soruyosun "ne bileyim ben" diyo. Sen orda mide ülserini, mezenter iskemisini düşünüyorsun, kafanda arka planda bi sürü olasılık hesaplıyosun, hastanın kendinden haberi yok
Yani demek istiyorum ki vakaya çalışmak up to dateten makale okumak gibi "vay anasını neymis ya bu tıp" dedirtirken hastayla konuşmak googledan "migdede ciban. Cikmasinedir" diye aratmak gibi hissettiriyor
Mesela ders çalışırken örnek vakada yazıyor ki "65 yaş kadın hasta, 7 yıldır nsaid kullanıyor."
Böyle yazınca sanki çok sofistike bi olay gibi geliyo
servise bi gidiyosun senden benden bi teyze sinirli sinirli bakıyo, kullandığı ilaçların adını bilmiyo, soru soruyosun "ne bileyim ben" diyo. Sen orda mide ülserini, mezenter iskemisini düşünüyorsun, kafanda arka planda bi sürü olasılık hesaplıyosun, hastanın kendinden haberi yok
Yani demek istiyorum ki vakaya çalışmak up to dateten makale okumak gibi "vay anasını neymis ya bu tıp" dedirtirken hastayla konuşmak googledan "migdede ciban. Cikmasinedir" diye aratmak gibi hissettiriyor
Grinin sozlugu darlayis
Ama cidden cok ilginc geliyo, klinige gecince gozumde isik parlicak saniyodum, tibba dair tum hevesim kayboldu aw
Genel cerrahiyle başladıysanız böyle hissetmeniz bence çok normal.
Nitekim genel tababet hakimiyetiniz oturmadı muhtemelen ve genel cerrahi her şeyin en temelden alındığı staj değil
Ya da sadece klinisyen olmayı sevmemişsinizdir,insanlık hali
Nitekim genel tababet hakimiyetiniz oturmadı muhtemelen ve genel cerrahi her şeyin en temelden alındığı staj değil
Ya da sadece klinisyen olmayı sevmemişsinizdir,insanlık hali
Dahiliyeden başladım ya :')
Olur öyle :)
Toplumun ahlaki çöküşünün bariz örneklerinden. Kimse iyimser olmasın ahlaki çöküş kolay düzelecek bir şey değildir öyle ki tarih öylesi nesillerin ızdıraplarıyla doludur..
Bu öyle bir şey ki nesillerin kendini imhası anlamı taşır.
Ama şunu da bilmekte fayda var kimse bu tür olayların sebebine eğilmiyor, işin kötüsü bağırıp çağırıp sebeplerin önde savunucusu olmak takdire şayan (!) bir düşünce...
Bu öyle bir şey ki nesillerin kendini imhası anlamı taşır.
Ama şunu da bilmekte fayda var kimse bu tür olayların sebebine eğilmiyor, işin kötüsü bağırıp çağırıp sebeplerin önde savunucusu olmak takdire şayan (!) bir düşünce...
çocuk hastalıkları servisinde klinik doktor olarak çalışan bir doktor olarak geçtiğimiz ayda yaşadığım servis anılarımdan bazıları şu şekildeydi
1.anımda 18 yaşında bir annenin ilk gebeliğinden doğan 3.5 aylık bebeği çok uzak bir akrabasına emanet ederek servisten 4-5 saat uzaklaştığını fark ettim. Bebeğin servise yatışının ilk 4-5 saati üstelik de bebeğe ait ne bir bez ne bir mama ne de yedek tek bir kıyafet bırakmış.
Pediatri asistanı sayısının zaten yetersiz olduğu ülkemizde sorumluluğum artmışken servisteki ayak işlerini yetiştirip hastalarla ilgilenmeye çalışırken bir de bu durumu fark ettim. ilk başta bebeğe mama ayarladım. Sonrasında da sürekli odasına girdim çıktım, annesi hiçbirinde yanında değildi. üstüne bezinden sıvı taştığını gördüm. Bebeğe bez ayarlamaya çalıştım ama maalesef bulamadım. O gün işlerim bitmedi ve geç çıktım. Sonraki gün annesinin bebeğine meyveli yoğurt yedirdiğini gördük. Bebek 3.5 aylık üstelik de mama mutfağından maması geliyor. O bebeğe serviste kaldığı süre boyunca kendi kardeşimmiş gibi baktım. Hep çok sevdim. Ama taburcu olup uzak bir şehrin uzak bir ilçesine gittiğinde de çok üzüldüm. Aklımın bir köşesinde hep olacak bebişim.
2.anımda kronik hastalığı, arrest öyküleri olan ancak bilinç kaybı olmayan küçük bir kızımdan kan gazı almaya gittiğimde bebeğim bana yastığının altından çıkardığı bilekliği hediye etti. 10.kat çocuk servisinde tek başıma nöbetçiydim ve istifa düşündüren o nöbetlerden birini 0 uyku ile tutarken beni motive eden tek şey kolumdaki bilekliğimdi.
3.anımda küçük kız kardeşimi çok özlemiştim ve ona benzeyen bir hastam o gün servise yattı. Ona sarıldım kucağıma aldım sohbet ettim... sonra birbirimize oje sürdük.
4.anımda eylül ayında 2 hafta servisimizde yatan çok güçlü küçük bir kızım eylülün son gününde beni ortopedi polikliniği önünde beklerken gördü. Yanıma gelip geçmiş olsun dedi ve onun geçmiş olsun dileği bana iyi geldi.
5.anımda kemik iliği nakli olmuş küçük bir oğlumun hastalığının nüksettiğini ve tedaviye yanıtsız olarak görülüp eve gönderildiğini öğrendim.
6.anımda ise tüm bunları yaşadığım serviste farklı farklı zamanlarda uzun yatışları olan bir bebeğimin vefat ettiğini öğrendim.
İyisiyle kötüsüyle doktor olarak hayatına dokunduğumuz her hastamız hayatımız boyunca anılarımızda yer edinecek. İyi şeyler, iyileşen hastaların ismi çoğunlukla uçup gidiyorsa dahi kötü hastalar bir ömür isim soyisimleriyle aklımıza kazınmaya devam edecekler.
Ölen çocuklar, çarşafa sarılıp morga indirilen bebekler, kanser tanısı alan bebişler, tavuk yemesine izin vermediğim için ağlayan lösemili çocuklar, ihmal edilen bebekler, benimle tartışıp üzerime yürüyen hasta yakınları, beni ağlatan aileler...
Sıradan bir insanın ömründe yaşayamayacağı dramı 1 senelik hekimlik hayatımda çoktan edinmiş oldum. Adını unutamadığım tüm çocuklarıma rağmen iyi ki bu işi yapmaya devam ediyorum. Tüm çocukların hayatına dokunmam hiçbir zaman mümkün olmayacak ancak hayatına dokunduğum, dokunamadığım tüm çocuklarımı çok seviyorum.
1.anımda 18 yaşında bir annenin ilk gebeliğinden doğan 3.5 aylık bebeği çok uzak bir akrabasına emanet ederek servisten 4-5 saat uzaklaştığını fark ettim. Bebeğin servise yatışının ilk 4-5 saati üstelik de bebeğe ait ne bir bez ne bir mama ne de yedek tek bir kıyafet bırakmış.
Pediatri asistanı sayısının zaten yetersiz olduğu ülkemizde sorumluluğum artmışken servisteki ayak işlerini yetiştirip hastalarla ilgilenmeye çalışırken bir de bu durumu fark ettim. ilk başta bebeğe mama ayarladım. Sonrasında da sürekli odasına girdim çıktım, annesi hiçbirinde yanında değildi. üstüne bezinden sıvı taştığını gördüm. Bebeğe bez ayarlamaya çalıştım ama maalesef bulamadım. O gün işlerim bitmedi ve geç çıktım. Sonraki gün annesinin bebeğine meyveli yoğurt yedirdiğini gördük. Bebek 3.5 aylık üstelik de mama mutfağından maması geliyor. O bebeğe serviste kaldığı süre boyunca kendi kardeşimmiş gibi baktım. Hep çok sevdim. Ama taburcu olup uzak bir şehrin uzak bir ilçesine gittiğinde de çok üzüldüm. Aklımın bir köşesinde hep olacak bebişim.
2.anımda kronik hastalığı, arrest öyküleri olan ancak bilinç kaybı olmayan küçük bir kızımdan kan gazı almaya gittiğimde bebeğim bana yastığının altından çıkardığı bilekliği hediye etti. 10.kat çocuk servisinde tek başıma nöbetçiydim ve istifa düşündüren o nöbetlerden birini 0 uyku ile tutarken beni motive eden tek şey kolumdaki bilekliğimdi.
3.anımda küçük kız kardeşimi çok özlemiştim ve ona benzeyen bir hastam o gün servise yattı. Ona sarıldım kucağıma aldım sohbet ettim... sonra birbirimize oje sürdük.
4.anımda eylül ayında 2 hafta servisimizde yatan çok güçlü küçük bir kızım eylülün son gününde beni ortopedi polikliniği önünde beklerken gördü. Yanıma gelip geçmiş olsun dedi ve onun geçmiş olsun dileği bana iyi geldi.
5.anımda kemik iliği nakli olmuş küçük bir oğlumun hastalığının nüksettiğini ve tedaviye yanıtsız olarak görülüp eve gönderildiğini öğrendim.
6.anımda ise tüm bunları yaşadığım serviste farklı farklı zamanlarda uzun yatışları olan bir bebeğimin vefat ettiğini öğrendim.
İyisiyle kötüsüyle doktor olarak hayatına dokunduğumuz her hastamız hayatımız boyunca anılarımızda yer edinecek. İyi şeyler, iyileşen hastaların ismi çoğunlukla uçup gidiyorsa dahi kötü hastalar bir ömür isim soyisimleriyle aklımıza kazınmaya devam edecekler.
Ölen çocuklar, çarşafa sarılıp morga indirilen bebekler, kanser tanısı alan bebişler, tavuk yemesine izin vermediğim için ağlayan lösemili çocuklar, ihmal edilen bebekler, benimle tartışıp üzerime yürüyen hasta yakınları, beni ağlatan aileler...
Sıradan bir insanın ömründe yaşayamayacağı dramı 1 senelik hekimlik hayatımda çoktan edinmiş oldum. Adını unutamadığım tüm çocuklarıma rağmen iyi ki bu işi yapmaya devam ediyorum. Tüm çocukların hayatına dokunmam hiçbir zaman mümkün olmayacak ancak hayatına dokunduğum, dokunamadığım tüm çocuklarımı çok seviyorum.
💖
Okula ilk geldiğimde hiç beğenmediğim çayın tadı her geçen gün daha da lezzetli gelmeye başladı. Akşam 5-6 gibi içeceksin, yanında da sevdiğin birkaç kişi olacak. Çayın tadı lezzetine alıştığımdan mi güzel gelir yoksa yaşanmışlıklar biriktikce mi güzelleşir bilinmez. Çayı güzel yapan şey belki de birlikte içtiğin kişilerdir. Daha lezzetli çaylar içmeniz dileğiyle, çayla kalın sevgili yazarlar! :)
Hastalarla konuşma kısmı beni saatlerce ayakta durmaktan daha çok zorlamıştır. Bilmiyorum belki benim fazla empati yapmamla ilgilidir ama yine de insanların çaresizliğine her gün bu kadar yakından şahit olmak çok üzücü.
75 yaşında 3 gündür serviste yatan, daha tanısı konmamış, çok konuşkan, kıpır kıpır bir amca vardı mesela. Anamnez alırken sorularımıza istatistiki cevap veriyordu. "İshaliniz var mı?" "Binde bir" "mideniz ağrır mı?" "Binde bir." Hikaye sonunda biz Malignite tanısı alacağını biliyorduk ve o da bunu seziyordu.
Servisteki son günümüzde onunla sohbet ediyordum, sohbet bitti ve ben de odasından gittim. 1-2 dakika sonra kapısına çıkıp bana seslendi, hakkınızı helal edin ile başlayıp bir veda konuşması yaptı.
Sonradan merakımızdan gidip öğrendik, akciğer ca teşhisi konmuş. Zor bir süreç olacak onun için ama maalesef bir yıldan fazla yaşaması çok mümkün görünmüyor.
Yaşamının son zamanlarını daha güzel geçirmeni isterdim "binde bir" amca. "İyi ki varsınız." derken gözündeki çaresizliği hayatım boyunca unutmayacağım.
75 yaşında 3 gündür serviste yatan, daha tanısı konmamış, çok konuşkan, kıpır kıpır bir amca vardı mesela. Anamnez alırken sorularımıza istatistiki cevap veriyordu. "İshaliniz var mı?" "Binde bir" "mideniz ağrır mı?" "Binde bir." Hikaye sonunda biz Malignite tanısı alacağını biliyorduk ve o da bunu seziyordu.
Servisteki son günümüzde onunla sohbet ediyordum, sohbet bitti ve ben de odasından gittim. 1-2 dakika sonra kapısına çıkıp bana seslendi, hakkınızı helal edin ile başlayıp bir veda konuşması yaptı.
Sonradan merakımızdan gidip öğrendik, akciğer ca teşhisi konmuş. Zor bir süreç olacak onun için ama maalesef bir yıldan fazla yaşaması çok mümkün görünmüyor.
Yaşamının son zamanlarını daha güzel geçirmeni isterdim "binde bir" amca. "İyi ki varsınız." derken gözündeki çaresizliği hayatım boyunca unutmayacağım.
Ülkemizin gündeminden ne yazık ki hiçbir zaman düşmeyen, nicelerini duymadığımız ve yine ne yazık ki hiçbir zaman bitmeyecek olduğunu düşündüğüm, bitmesine dair ümidimin kalmadığı üzücü bir mesele. Dilerim ki bir gün son bulur. Ahmet Hamdi'den esinlenerek tüm kadinlar için bir dörtlük yazdım:
"Uzak, çok uzağız şimdi ışıktan
Kadın gülüşünden, aşk ve insanlıktan
Hissetmeyen vücutlar olduk topraktan
Hâlâ düşünen, güzel seven var mı?"
"Uzak, çok uzağız şimdi ışıktan
Kadın gülüşünden, aşk ve insanlıktan
Hissetmeyen vücutlar olduk topraktan
Hâlâ düşünen, güzel seven var mı?"
28 Eylül'de oynanan o oyuna ben de gitmiştim. İzlerken birçok sahnede tüylerim diken diken oldu. Doğrusu giderken bu denli etkileneceğimi düşünmemiştim. Kitabını da çok önceden okumuştum. İzlerken müsait bir zamanda yeniden okumaya karar verdim. Jean Valjean'ı oynayan oyuncuya bayıldım. Her bir anı mükemmel canlandırdı. Sahnenin kullanımı, her şey çok güzeldi. İnsan varlığının ve adalet kavramının incelikle işlendiği kitabın harika ve etkileyici sahnelenmesi olmuş. Biraz daha önde olabilseydim daha iyi olacaktı. E o da benden kaynaklı olmuş biraz. Oyuncularin mimiklerini daha net görebilmek isterdim. İkinci kez gitmek isteyeceğim bir oyun oldu. :)
Sn karedeki kedi cüneyt gökçer'de yeniden temsil edilecek,isterseniz yeniden gidin,benim öyle bir fikrim var🍀
Siz söyleyince baktım da Sn Ruhsuz, şu an satışta olan biletler tükenmiş bile. Sonrasında satışa girecek olanlardan birini yakalayabilirsem umarım gidebilirim. Bilgilendirme için çokça teşekkürler. :)
Ne demekk
13 gün önce 10.10'da açılıyor biletler
Opera bale de 15 gün önce 10.30 da başlıyor
Ben her hafta en az bir oyuna giderim,püf nokta alarm kurmakta :)
13 gün önce 10.10'da açılıyor biletler
Opera bale de 15 gün önce 10.30 da başlıyor
Ben her hafta en az bir oyuna giderim,püf nokta alarm kurmakta :)
Siz sıkı bir takipçisiniz anlaşılan. Ben sadece fırsat buldukça gidebiliyorum. Baleye öncesinde hiç gitmedim. Operaya da 10 yıl olmuştur gideli. Küçüktüm gittiğimde.
🌸
2023 yılında ortaokul ve lise arkadaşımın adının anıtsayaç'a eklenmesiyle beni çok yoran bir durum haline gelmiştir. Elimden bir şey gelmediği gibi açıklaması olmayan korkunç bir durumu tekrar tekrar hatırlamama sebep oluyor.
Tam 1 sene cezası verilmedi katilin. Sonra müebbet hapis cezası aldı. Ceza günü yaptığı açıklamaları okurken boğazım düğümlendi.
Hayat bu kadar kısaymış ve hayat bu kadar kolay bitebilirmiş. Böyle olmamalıydı
Tam 1 sene cezası verilmedi katilin. Sonra müebbet hapis cezası aldı. Ceza günü yaptığı açıklamaları okurken boğazım düğümlendi.
Hayat bu kadar kısaymış ve hayat bu kadar kolay bitebilirmiş. Böyle olmamalıydı
Ortalık iyice sirke döndü. Psikopatlar, antisosyaller, suça meyilli kim varsa elini sallaya sallaya geziyor. Şansa yaşıyoruz.
En üzüldüğüm de ileride alışacağız ve bunlar sanki muhtelif olaylarmış gibi gelmeye başlayacak.
En üzüldüğüm de ileride alışacağız ve bunlar sanki muhtelif olaylarmış gibi gelmeye başlayacak.
Aniden sebepsizce gelen şans eseri ölüm. Hayalleri, ümitleriyle yitirdiğimiz kadınlar, kadınlarımız... Sadece tenha sokaklarda değil her yerde yaratılan korku. Oysaki etrafında onlarca kişi varken 13 kez bıçaklanabiliyormuş, yardım isterken sürüklenerek surlara çıkarılabiliyormuş insan. Yardım çığlıklarının duyulmadığı olur da duymazdan gelindiği de olur muymuş? Artık düşünmemeye, sorgulamamaya yalnızca eve vardığımıza şükretmeye alıştırıldık. Kadınlar dehşeti bugün yaşamadı. Sizler dehşeti bugün duydunuz.
Gayet güzel olmuş. İlk başlar internet yoktu ama onu da çözdüler. Tus çalışıp video izlemek için oldukça uygun.
Masaların arasının kapalı olması ile de milletin kısmetini kapamıştır orası ayrı mesele
(bkz: çs'de flörtleşilen çocuğun dönem1 çıkması)
Masaların arasının kapalı olması ile de milletin kısmetini kapamıştır orası ayrı mesele
(bkz: çs'de flörtleşilen çocuğun dönem1 çıkması)
Karede günün her saatinde yer bulabilen tek canlı.
rahmetli kedimiz karedeki kedinin reenkarnasyon ile yeniden yuvasına döndüğü karenin yeni mistik sahibi olan kargadır.
kendisi kedinin aksine daha asabi ve oturanların yanına gitmeye daha istekli. su içmeyi çok seviyor. bazı insanların çığlık atmasına sebep olsa da amacı zarar vermek değil. ayrıca gütfsözlükte hesap açmak istiyorsanız bence süper bi nick. ayrıca instagram hesabı bile var takip etmek isterseniz diye söyleyeyim dedim
kendisi kedinin aksine daha asabi ve oturanların yanına gitmeye daha istekli. su içmeyi çok seviyor. bazı insanların çığlık atmasına sebep olsa da amacı zarar vermek değil. ayrıca gütfsözlükte hesap açmak istiyorsanız bence süper bi nick. ayrıca instagram hesabı bile var takip etmek isterseniz diye söyleyeyim dedim
kaldırımların altına harç tutkal her neyse onu koymadıkları için yağmur yağan bir günde yürürken yerine tam oturmamış bir kaldırım taşı ile bütün pantolonunuzu tertemiz yağmur suyuyla yıkayabilirsiniz.
deli gibi özlediğimdir. başka bir yerde yaşamanın bu kadar zor olacağını bilmiyordum.
Ben koşullu sevgi ile bağlantılıdır diye düşünüyorum. Ne kadar iyi olursan o kadar değerlisin. Bunu daha da ileri taşıyıp bencil bir hale getirirsek, "istediklerimizi yapar, dediğimiz gibi biri olursan o zaman değerli olursun" gibi bir mantık çıkabilir ancak hayır, insan kendi başına değerli ve biriciktir zaten. O yüzden en iyisini hak ediyorsunuz:)
Türkçeye Bir Konuşabilse şeklinde çevrilen, ana dilden yapılan çevirisiyle Çeviride Kaybolmuş isimli film.
Film, dünyaca ünlü bir aktör olan Bob'un 2 Milyon dolar anlaşmalı viski reklamı filmi için Japonya'daki gitmesiyle başlıyor. Film çekimi sırasında oldukça lüks bir otelde, sınırsız imkanlar dahilinde konaklamaktadır. Ancak baş kahramanımızın bu kadar imkan içerisinde yalnız ve yorgun hissetmesine sebebiyet veren bir problemi vardır: Japonya'da İngilizce kullananan kimse yoktur. Çevirmen olarak tutulmuş kişiler dahi yeterince İngilizce bilmemektedir.
Aynı otelde kalan Charlotte üniversiteden yeni mezun 2 yıldır evli olan bir genç kızdır. Charlotte New yorkludur ve haliyle İngilizce bilmektedir.
Bu filmde çeviride kaybolan ve anlamını yitiren pek çok sorun dile getirilmiştir. Çeviri bazen aynı dilden de yapılamaktadır. Örneğin bob'un hiç görmediğimiz 25 yıllık eşi, Bob'u aramak yerine Japonya'ya düzenli olarak mektup ve faks göndermektedir. Tüm bu mesajların hepsi Bon tarafından cevapsız kalmıştır. Belli ki Bob anlamaktan ziyade anlatacağı ve anlaşılacağı yeri aramaktadır.
Yalnız ve yorgun hissettiğimizde kendisini ulaşabileceğimiz ve dokunabileceğimiz sevdiklerimizin olması dileklerimle
İyi seyirler dilerim
Film, dünyaca ünlü bir aktör olan Bob'un 2 Milyon dolar anlaşmalı viski reklamı filmi için Japonya'daki gitmesiyle başlıyor. Film çekimi sırasında oldukça lüks bir otelde, sınırsız imkanlar dahilinde konaklamaktadır. Ancak baş kahramanımızın bu kadar imkan içerisinde yalnız ve yorgun hissetmesine sebebiyet veren bir problemi vardır: Japonya'da İngilizce kullananan kimse yoktur. Çevirmen olarak tutulmuş kişiler dahi yeterince İngilizce bilmemektedir.
Aynı otelde kalan Charlotte üniversiteden yeni mezun 2 yıldır evli olan bir genç kızdır. Charlotte New yorkludur ve haliyle İngilizce bilmektedir.
Bu filmde çeviride kaybolan ve anlamını yitiren pek çok sorun dile getirilmiştir. Çeviri bazen aynı dilden de yapılamaktadır. Örneğin bob'un hiç görmediğimiz 25 yıllık eşi, Bob'u aramak yerine Japonya'ya düzenli olarak mektup ve faks göndermektedir. Tüm bu mesajların hepsi Bon tarafından cevapsız kalmıştır. Belli ki Bob anlamaktan ziyade anlatacağı ve anlaşılacağı yeri aramaktadır.
Yalnız ve yorgun hissettiğimizde kendisini ulaşabileceğimiz ve dokunabileceğimiz sevdiklerimizin olması dileklerimle
İyi seyirler dilerim
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?