Mandalina yerken suyunu iyice hüplettikten sonra kalan kısmını sakız gibi çiğnemek.
Geç uyanmak. Geç uyanınca hiçbir şey yapasım gelmiyor. Bir an önce gün bitsin de yeni güne geçelim istiyorum.
Sadece insanların attıklarına bakarım. Bu yüzden birkaç arkadaşım da sitem etmiştir hatta. Asıl indirme amacım ise kardeşimle kimsenin görmesini istemediğimiz saçmalıkta videolar çekmektir. Canımız sıkılınca açıp izleriz ve güleriz. :D
Fakülteye gelirken hatta bazen fakultedeyken geçtiğimiz sınavların fakülte bittiğinde bize çok da bir şey katamayacak oluşudur. Çok daha farkli şeyler gözden geçirilmeli fakülteye girerken. Okul bitince yapacağımız mesleği elde edebilmek icin sorular sorular test soruları olmamalı. Çünkü buradayken çok fazla fark ettim ki doktor olabilmek için daha doğrusu doktor olmanın hakkını verebilmek için gereken sorular o sorular değil. Verilen cevaplar da o cevaplar değil. Birçok kişi sadece doktor olmak için gelmiş. Doktor olmanın hakkını verebilmek için gelen kişi sayısı onların yanında az kalıyor. İlerisi için üzücü bir durum.
Birkaç sene önce bir arkadaşımla ele aldığımız bir konu vardı bu kavram hakkında. Merhamet ve acımak aynı şeyler mi? Acıdığımız için mi merhamet ederiz? Merhametin temelinde acımak mi vardır? Veya merhamet ve acımak birbirinden ince çizgiyle ayrılan kavramlar mıdır? Arkadaşıma göre merhametin temeli acımaktan geçiyordu. Birine acıdığımız için merhamet edermişiz. Ama ben öyle düşünmüyorum. Bence merhamet kavramı acımak kaynaklı değil de sevgi kaynaklı. Sevgi de birini tanımaktan veya şefkat duymaktan geliyor. Siz sevgili yazarlar ne düşünür bu konu hakkında? :)
Kitap okumak. Ders çalışmamak istediğim her zaman kitap okurum. Vicdanen diğer şeylere nazaran iyi hissettirir. Faydasız bir iş yapmıyorum neticede. Ders çalışmak istemediğimde yaptığım favori aktivitem.
Her sene almak için niyetlenip tasarımlarını bir türlü beğenemediğim için almadığım, mezun olana kadar da alamayacağımı düşündüğüm ve sanırım mezun olurken içimde ukde olarak kalacak şey.
Brokoliden yapılan bir salata önereyim hemen sevgili yazarlara! Brokolimizi haşlıyoruz. Haşlandıktan sonra közlenmiş kırmızı biberleri küçük küçük doğruyoruz. Kornişon turşumuzu da doğruyoruz. Brokoli, turşu ve közlenmiş biberleri bir kaba alıyoruz. Konservesinden çıkardığımız mısır tanelerimizi de kaba ekliyoruz. Hepsini bir güzel karıştırıyoruz. Azıcık zeytinyağı ve limon ekliyoruz. Birazcık da tuzladigimizda salatamız hazırrrr! Afiyet olsun efenim! :)
Annem yaşlanınca başıma geleceğini söyler. Genç insan yorulunca hemen uykuya dalarmış. Yaşlanınca yorulup uykuya dalmak zorlaşırmış.
Evimde Uzaylı Var idi yanlış hatırlamıyorsam.
Eğri Eğri Doğru Doğru- Barış Manço
Beni daha da çok ağlatan şey.
Şimdi size güzel bir mantar yemeği tarifi yazayım. İstiridye mantariyla yapılıyor yemek. Mantarları temizliyoruz. Daha sonra saplarıyla birlikte fırın tepsisine güzelce diziyoruz. Üstüne tereyağ ile erittigimiz baharatlı karisimdan döküyoruz ve biraz da tuz serpiştiriyoruz. Fırına veriyoruz. Pişince fırından çıkarıp üstüne kaşar rendeliyoruz ve kaşarlar eriyinceye dek fırına tekrar atıyoruz. Kaşarlar da eriyince afiyet olsun efenim! Efsane oluyor! :)
"İnsanlarla oynamamalı. Bir yerleri var, bir ince yerleri, işte oraya değmemeli."
Bir ağaç olmak isterdim insan olmaktansa
Yapraklarım rüzgâra değsin
Gövdem rüzgârın getirdiği yağmurla ıslansın
Köklerim yağmurla ıslanan toprakla canlansın
Dallarımdan çocuklar salıncak yapıp sallansın
Baharda çiçek açan meyvelerimden yiyenlerin ağzı tatlansın
Sıcaktan bunalanlar kocaman gölgemde soluklansın
Kuşlar minik dallarımda şarkılar mırıldansın
Sincaplar benden başka bir ağaca zıplasın
Arılar kovanları için beni kullansın
Bir ağaç olmak isterdim insan olmaktansa
Çocukların gülüşlerine şahit olayım
Yorulanlar için serinletici bir durak
Yuvası olmayanlar için sıcak bir ocak
Bedava konserler bedava leziz yiyecekler
Gökyüzüne uzanan kollarım
Rüzgârla dans eden bedenim
Toprağın derinliklerine ulaşan köklerim
Kendimi tüm öz benliğimle yaşayabildiğim
Hiç solmasın gülüşlerim ve ümitlerim
Bir ağaç olmak isterdim insan olmaktansa...
Yapraklarım rüzgâra değsin
Gövdem rüzgârın getirdiği yağmurla ıslansın
Köklerim yağmurla ıslanan toprakla canlansın
Dallarımdan çocuklar salıncak yapıp sallansın
Baharda çiçek açan meyvelerimden yiyenlerin ağzı tatlansın
Sıcaktan bunalanlar kocaman gölgemde soluklansın
Kuşlar minik dallarımda şarkılar mırıldansın
Sincaplar benden başka bir ağaca zıplasın
Arılar kovanları için beni kullansın
Bir ağaç olmak isterdim insan olmaktansa
Çocukların gülüşlerine şahit olayım
Yorulanlar için serinletici bir durak
Yuvası olmayanlar için sıcak bir ocak
Bedava konserler bedava leziz yiyecekler
Gökyüzüne uzanan kollarım
Rüzgârla dans eden bedenim
Toprağın derinliklerine ulaşan köklerim
Kendimi tüm öz benliğimle yaşayabildiğim
Hiç solmasın gülüşlerim ve ümitlerim
Bir ağaç olmak isterdim insan olmaktansa...
Akşam akşam canım çekti bak yine! Bol fıstıklı ve incecik yufkali, olsa da yesek!
Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın batı özentisi Meftûn'u anlatan ve okurken her seferinde Meftûn'a biraz daha şaşırdığım kitabı.
Son zamanlarda fiyatları iyice arttı. Ayrıca iki sayfasından birisi reklam. Arada sahaflardan gidip eski sayılardan aliyorum. Çok hoş ve orijinal içerikleri varmış eskiden. Reklam da daha azmış. Keşke yine öyle olsa!
Havada Bir Top Bulut Olsam
Adam gibi adam olan insandır. Dümdüz insandır işte! Başka nasıl yiyecekti yahu?
Konser verse de gitsek! Kulaklarımızın pası silinirdi azıcık.
Çektirmekten korktuğum için 1 yıl önceki randevuma gitmemiştim. Doktor demesine rağmen gitmediğim randevuya gitmeye dış hekimliği okuyan arkadaşım sayesinde ikna oldum. Cesaretimi toplayabilirsem çektireceğim. Dertsiz başıma dert oldu resmen.
Şimdiki Benden Beş Yıl Sonraki Ben'e,
Öncelikle merhabalar efenim! Hâlâ efenim kelimesini severek kullanıyor musunuz acaba? Bugün hayatında ilklerden birini daha yaşadın. Belki sana söylediğimde çok da özel hissettirmeyecek ama o an şu anki ben için çok güzel ve özel. İlk kez bir tren yolculuğuna çıktın. Yanında sevdiğin arkadaşların var. Hâlâ görüşüyor musunuz? Ha eğer ki hâlâ görüşüyorsanız onlarla mümkünse bir buluşma ayarla. Buluşamıyorsanız bir mesajla onları bu anı hatırlat. Çok yoruldun ve şu an bunları yazarken de çokça uykun var. Ama inan bana sana çok iyi geldi! Her neyse şu an için yeterince mutlu olduğumu anlamışsındır. Şimdi gelelim sana. Nasılsın? Benliğini herkese ve her şeye rağmen koruyabildin mi? Korumani istediğim çok şey var. Ama en çok da özünü unutmamanı istiyorum senden. Bazı şeyler aynı kalsın be! Dünya zaten yeterince değişiyor ve senin içinde bazı şeyler aynı kalmalı. Güzel duygularını ve düşüncelerini kaybetme! Onlara sıkı sıkı sahip çık! Eğer onlar aynı kalırsa çokça inaniyorum ki diğer her şey hallolacaktır. ;) Şimdi kocaman gülümse bakalım! Geçen yıllara rağmen içindeki çocuğu sevindir. Ona gülümse! Aynaya bakıp "Gerçekten iyi ilerledin!" de. Daha çok şey yazabilirim aslında. Neyse ki bu sana ilk yazışım değil. Onlara diğer yazılardan ulaş. Unutacak gibi olursan kendini onlari oku! ;)
Öncelikle merhabalar efenim! Hâlâ efenim kelimesini severek kullanıyor musunuz acaba? Bugün hayatında ilklerden birini daha yaşadın. Belki sana söylediğimde çok da özel hissettirmeyecek ama o an şu anki ben için çok güzel ve özel. İlk kez bir tren yolculuğuna çıktın. Yanında sevdiğin arkadaşların var. Hâlâ görüşüyor musunuz? Ha eğer ki hâlâ görüşüyorsanız onlarla mümkünse bir buluşma ayarla. Buluşamıyorsanız bir mesajla onları bu anı hatırlat. Çok yoruldun ve şu an bunları yazarken de çokça uykun var. Ama inan bana sana çok iyi geldi! Her neyse şu an için yeterince mutlu olduğumu anlamışsındır. Şimdi gelelim sana. Nasılsın? Benliğini herkese ve her şeye rağmen koruyabildin mi? Korumani istediğim çok şey var. Ama en çok da özünü unutmamanı istiyorum senden. Bazı şeyler aynı kalsın be! Dünya zaten yeterince değişiyor ve senin içinde bazı şeyler aynı kalmalı. Güzel duygularını ve düşüncelerini kaybetme! Onlara sıkı sıkı sahip çık! Eğer onlar aynı kalırsa çokça inaniyorum ki diğer her şey hallolacaktır. ;) Şimdi kocaman gülümse bakalım! Geçen yıllara rağmen içindeki çocuğu sevindir. Ona gülümse! Aynaya bakıp "Gerçekten iyi ilerledin!" de. Daha çok şey yazabilirim aslında. Neyse ki bu sana ilk yazışım değil. Onlara diğer yazılardan ulaş. Unutacak gibi olursan kendini onlari oku! ;)
"Hiçbir yüz güzel değil senin yüzünden" klasik olanı yazmasam olmazdı.
Yeşil ve suluysa değmeyin keyfimeeee!
Küçükken sallandığım an yaşadığım huzur beni rahatsız etmisti ve hamakta ayağa kalkmayı denemiştim. Sonuç: Hamak ters döndü ve ben de yere tosladim. Neyse ki ellerim sayesinde yüzümü korumuş oldum. :)
İlk kez komite sonrası eve gelmiş olduğum için değerini daha da anladığım, gerçekten kendim olduğum yerdir. Tüm benliğim orada açığa çıkar. Deliliğimi sadece evdekiler bilir. Çocuksu hallerim onların yanında belirir. Evdeyken nazlı biri olurum. Dışarıda her ne kadar "her şeyi ben tek başıma halledebilirim." Diyorsam evde de bir o kadar "ben küçük bir çocuğum." Moduna girerim. Bu dünyada olabileceğim en rahat yerdir. Mesele evin kendisi değil de içindekilerdir. O kişilerle bambaşka bir yerde olsam yine evim gibi hissederim.
Gençliğimizin bitmek üzere olduğunu düşündüğümüz zamanlardı. Oysaki daha çok gençtik. Kalplerimiz kelebek kanatları gibi pır pır atmaya devam ediyordu. Gülüşlerimiz kulaklara doluşuyordu. Gözlerimiz bazen birilerini arıyordu bazen ise mutluluktan veya hüzünden dolu dolu oluyordu. Her duygumuz belki de bir daha hiç yaşayamayacağımız kadar yoğundu. Sinirimiz hızlı geçerdi,sevgilerimiz gelip geçiciydi, hüznümüzün süresi yanımızdaki kişinin yapacağı şakaya bağlıydı. Hayallerimiz çoktu. Yapacak gücümüz de vardı. Buna olan inancımız var mıydı bilemiyorum. İnancımız da duygularımız gibi gelip geçiyordu. Geldiğinde tüm dünyayı kurtarabilirdik ama gittiğinde başımızı kaldırmaya gücümüz yetmiyordu. Yatarken açık kalan pencereyi, terliyken içilen suları, hastayken yediğimiz lezzetli dondurmaları önemsemezdik. Bir gün neşterler tutacağına inandığımız parmaklarımız hiçbir şeyi tutmadığı kadar kalem tutmuştu. Ameliyat yapacak gözlerimiz gözlüklere esir olmuştu. Ama kalbimizdeki heyecan hiç ama hiç sönmemişti! Bir kıvılcım dahi olsa sönmesine izin vermemiştik. İşte o kıvılcım bizim her seferinde başlamamızi sağlayan şeydi: Gençlik Ateşi.
Hayatımın bir döneminde bu cümleye çokça maruz kalmıştım. Ortaokul yıllarında bir arkadaşım çok güldüğüm için sürekli söylerdi. "Çok gülüyorsun." falan derdi. Ne yapayım yani kardeşim, ağlayayım mı? Sana ne benim gülmemden? Hâlâ da çok gülerim. Durduk yere bile gülebilirim. Hayat somurtarak geçmiyor ki! Ne yapayım, benim tabiatım da böyle yani!
Ferdi Tayfur'un sevdiğim şarkılarından. Ogün Şanlısoy'un yorumunu daha çok beğeniyorum ama. Bana daha çok hitap ediyor. Sözleri aynı olsa da farklı hissettiren yorumlar. Güzel şarkı. :)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?