Ankara'ya yeni geldiğimde bunu yapmaya fırsatım olmamıştı ama ufaktan başladım eski alışkanlığıma.yasadiginiz yer olur yeni geldiğiniz bir yer olur..bilmediğim bir şehir içi otobüse veya metroya (çok uzak olmamak kaydıyla) binip rastgele bir muhitte iniyorum.basliyorum yurumeye ara sokaklarda.evleri izliyorum yürürken insanlara bakıyorum.tanidigim kimse yok durdurup selam veremezler.yol ayrımına geliyorum kafama göre sağa sola dönüyorum.tabi bunları yaparken kulağınizda kulaklık olur ya da yavaş yavaş yürünür.oyle yan kesici gibi milletin evini dikizlemeyin aman ha..bir de ne olur ne olmaz mobil veriniz olsun haritalara ihtiyaç duyacaksınız 1-2 saate..
Bilmem bu yol nereye çıkar Dağları dereleri var Bi yolunu bulamam aman Yürü yürü nereye kadar
En sevdiğim şeydir bu. Ben de çokça yaparım hatta çoğu zaman kulaklıksız olmayı tercih ederim.çünkü yürüdüğüm sokakların,yanından geçtiğim insanların da ayrı bir sesi olduğunu bir araya gelerek bir şarkı oluşturduğunu düşünürüm hep. Bunu benden başka yapanların da olduğunu bilmek beni mutlu etti.beni mutlu ettiğiniz için teşekkür ederim poyrazkarayel
Diyecekler ki arkamdan Ben öldükten sonra O, yalnız şiir yazardı Ve yağmurlu gecelerde Elleri cebinde gezerdi Yazık diyecek Hatıra defterimi okuyan Ne talihsiz adammış İmanı gevremiş parasızlıktan
iki göz ahırdan bozma bir evde yaşadım 16 yaşıma kadar.babam madenci,dedem madenci herkes madenci ulan bizim ailede.annem sessiz sakin bir kadındı kendi halinde.6 evlat bir de madenci koca..size özgeçmişimi anlatmayacağım durun.bunları yazıyorum çünkü yadirgamayın beni diye.elin ayağın tutuyor kardeşim git başka iş bul demeyin diye.
ben de madenci oldum haliyle.ne okul bilirim ne gezmeler kerestenin tekiyim ben harbi bak baya odunum yani.oturup ne bı konuda derdimi anlatabilirim ne siyasetten falan anlarım.anlamayayım daha iyi bu millet kafayı sıyırıyo bunlar yüzünden sanki çok sağlam kafam var da bi bu eksik..
neyse iyice radyoda içini döken aptal insanlara döndüm.radyoda tanımadığın birine niye derdini anlatıyosun arkadaşım.umrunda mısın sence,mikrofonu yutmuş gibi konuşan adamın.yürü git hikaye falan yaz.birileri okur da halini anlar belki. amaan neyse..adım tayfun,hayatımın uzatmaları mı oynuyorum ben..
16 yaşımda imamın kızıyla evlendirdiler beni.dedim ya kerestenin tekiyim diye.bizim bu sıyırmış imam efendi,işinde gücünde bir çocuk diye kızıyla evlenmemi istedi.ne efendiliği lan görmüş geçirmiş değilim ondan bu donukluğum , kızında başını yaktı.bu köy yerinde bıyığın terledi mi başını bağlarlar elzem yani yapilmasi zorunlu ,evlenmeyip napacaksin pek bilmiş insan yok olgunlasayim,dünyayı az biraz tanıyayım nerde..benim de bir yandan işime geldi şimdi bu evlilik yalan yok.2 göz ev öyle kitaplardaki gibi romantik hikayeler falan yok.8 kişi yaşanır mı ahırdan bozma yerde.ayrica burdan inşaat ustalarına,müteahhitlere falan sesleniyorum arkadaşım siz aklınızı evde bırakıp mi işe gidiyorsunuz.bu duvarlar niye bu kadar ince lan.16 sene ben uyku nedir bilmedim.gece yarısı anca uyuyabiliyordum.ruzgar sesidir kardeşlerimin ağlamaları zirlamalari , kafayı yediysem 23 yaşında sizin de payınız var bilin yani..şu duvarları kalın yapın.
16 yasimda evlenince haliyle bi böbürlenmeler falan ilk zamanlar.200 kilometre ötede akranlarim beslenmeyle okula gidiyor ben kız çocuğunun birine karım diyorum ya sabiır.ebeveynlere anne babalıkla ilgili bı brifing falan verin burdan aile çalışma sosyal her neyse adı o bakanlığa sesleniyorum.16 yaşında evlenilmez.herhalde evlenilmez yani bence.
ev geçindirmek için 20 km ötedeki ocağa madenci olarak soktu beni peder bey.zaten 4 aya akciğer kanserinden gitti.odunum işte git İstanbul'da insan işinde calis maden nedir biri anlatsın bana ya.yerin altında ışık görmeden insan evladı nasıl dursun lan 10 küsür saat.bu 20 km yolun 6-8 ini yuruyodum.dolmus gidiyor da ona para veremem ben evde karım bekliyor sjsj.odunluğumu bu 6 km yolu yürürken biraz torpuledim.galiba yani. siz hiç kapalı alandan korkan madenci gördünüz mü sjsjn.daha benle tanismadiniz demek ki uzatmaları niye oynuyorum sandınız.kafayi yemişim 7 sene sonra farkına vardım.kapali alandan korkan madenci aptalliga bak sen dndjd.kagit bitiyor mühendisin odasından alabilirsem yazarım yine dert ortaklarım.
ben tayfun,hayatımın uzatmalarını oynuyorum,sanırım ..
Sana buraya bazı şeyler koyuyorum. Yol boyunca aklında olsun. Lazım olursa açar okursun, Olmazsa da olsun, bir zararı yok burada dursun. Şuraya bir cümle koydum. Bırak, acımızı birileri duysun. Hem zaten şiir niye var? Dünyanın acısını başkaları da duysun! Acı mıhlanıp bir kalpte durmasın. Ortada dursun. Olur ya biri eline alır okşar, biri alnından öper. Az unutursun. Buraya tabiatı koydum. Ağaçları, suyu, ovayı, dağı. Onlar bizim kardeşimiz, çok canın sıkılırsa arada onlarla konuşursun. Buraya, küçük mutlu güneşler koydum. Günlerimiz karanlık ve çok soğuyor bazı akşamlar, ısınırsın. Buraya, bir inanç bir inat koydum. Tut ki unuttun, tekrar bak, o inat neyse, sen osun. Buraya yolun yokuşunu koydum. Bildiğim için yokuşu. Zorlanırsa nefesin, unutma, ciğer kendini en çabuk onaran organ, valla bak, aklında bulunsun. Buraya umutlu günler koydum. Şimdilik uzak gibi görünüyor, ama kimbilir, birazdan uzanıp dokunursun. Buraya bir ayna koydum arada önüne geç bak; sen şahane bir okursun. Mesai saatlerinde çaktırmadan şiir okursun. N'olcak ki, bırak patronlar seni kovsun! Burada bir tutam sabır var. Kendiminkinden kopardım bir parça, (bende çok boldur) lazım oldukça ya sabır ya sabır, dokunursun. Burada güzel çaylar var. Bu aralar senin için çok önemli. Bitki çayları, kış çayları, şuruplar, kompostolar. Demlersin, maksat midene dostluk olsun. Şuraya Youtube'dan müzikler, Bach dinle filan, koydum. Ama müzik konusunda sen benden daha iyisin, koklayıp buluyorsun. Buraya bir silkintiotu koydum. Kırk dert bir arada canına yandığım, kırkına birden deva olsun.
-artık yüksek sesle müzik dinlerken 'başım şişiyor '.yok artık öyle son ses müzik dinleyip bağıra bağıra söylemek.yine bir gülnihâl falan bundan sonra.
-en önemlisi ise annem ve babam birikmiş parayı hangi yönde kullanalım kritiği yaparken bana da danışıyorlar.ablam bu kulvarda yok.bu olay ilk oldugunda biraz garipsemiş üzülmüştüm hatta.lan ben bu kadar hızlı büyümek istememiştim niye böyle oldu.normalde küçükken babayla markete gidilir hangisini istersin diye sorulurdu.simdi ev mi araba mi almalı,sence şu an döviz alınır mı oldu sorular.ufaktan baba olacak yaşlara gelmek bir yandan gurur verici ama bir yandan da geriyor.daha ben hangi abur cuburu yesem 2 saat düşünuyorum, bir de minik insanın canı ne çekiyor onu bekleyecegiz te allam ya..
"Tralfamodore'da öğrendiğim en önemli şey şu : biri öldüğü zaman sadece ölmüş görünüyor.Yoksa geçmişte hala capcanlı,o sebeple insanların cenazesinde ağlaması çok aptalca. Geçmiş,bugün,gelecek bütün anlar hep var oldular ve hep var olacaklar."
Muazzam bir bakış açısı bence zamanı doğrusal bir şekilde algılarsak üzülmemiz kaçınılmaz.Çünkü dünde 'kalanları' olmuş bitmiş ,şimdikileri ise "an" olarak değerlendiriyoruz.Halbuki an dediğiniz kavram o kadar kısa bir süre zarfını ifade ediyor ki hep geçmişi yaşamış oluyoruz.O yüzden şimdi yaşadıklarımız ile dün yaşadıklarımız arasında bir tamamlanmışlık farkı yok bence.görebilene her 'zaman' şu an oluyor.kutsal kitaplarda da gelecekteki olayların yaşanmış bitmiş olarak anlatılması,söz konusu karakterlerin halen o olayları yaşamamış görünse de aslında yaşamış olmaları farklı zaman algısının bir tezahürüdür. Bu alıntı,geçmişe veya hayallere kapılıp kalınmaması kaydıyla ister bir ölümde teselli veya avuntu ister hayata bakışta bir düstur olarak görülebilir.
geçen ay dekanlık konferans salonundaki piyanoyu kaldırıp götürmeye çalışırken çekilmiş bir fotoğrafım var.salondaki dostlar hatırlar.enstrüman ve çalmak max budur benim için.
Çok haklı bi başlık o kadar eminim ki kötü gececeginden.su an yurtta yiyeceklerimi ve fazla kıyafetlerimi paylastiriyorum odadakilere.tren biletimi de aldım yarın 13.00 de veda ediyorum şehr-i Ankara'ya.buraya kadar dostlar.
-Leyla'nın uçağı düşmüş. +Of baba ya bu muydu derdin?sıkıntın bu muydu ya.öyle şey olur mu canım yani.ben de ne diyor diyorum iki saattir ağzında ne geveliyor diyorum bu adam...Allah aşkına baba nolacak ya bu bir rüya gerçek değil ki bu benjaminin Allah bilir hangi oyunu bu. -mecnun, mecnun Leyla ölmüş oğlum.ölmüş ya! +Ölmüş deme baba sonuçta rüya bile olsa kaldırabilecek durumda değilim böyle bir şeyi.
...beni bi uyandirabilir misin gerçekten, rica etsem Benjamin .
Başka bir aşk bu Leyla ile Mecnun aşkı.sevdiğinin ölümünü kabullenmek bir kenara rüyada olduğuna inanmak istiyor insan.rüyada bile yakıştıramıyor ona ölümü.
birkaç ay evvel bir video görmüştüm YouTubeda Cemile Afrikalı bir kız ve dünyadaki alçak gelir adaletsizliğinin en masum kurbanlarından.bir aktivist cemileye oyuncak bir bebek hediye ediyor videoda. Cemile öyle mutlu oluyor öyle güzel gülüyor ki insan donup kalıyor olduğu yerde.ben bu videoyu bir kere izleyebildim.gozlerim doldu izlerken.ulan dedim sen ne kör bir herifsin ya.millet rüzgarda savrulan yaprak misali gidiyor diye sen de mi herkesleşeceksin.iyi tamam bak önüne devam et.seni etkileyen bir şey yok nasılsa değil mi?
uzun zamandir aklımda olan hatta tıp yazmamdaki en büyük motivasyon yyd gibi Kızılay gibi ne bileyim bir yerden insanlarin hayatına dokunan oluşumlarda bulunmak en azından birse bir ikiyse iki kişinin hayatına güzelleştirmek,yüzünü güldürmek ,bak bizi gören duyan var herkes at gözlügü takmıyor dedirtebilmekti.
Bu düşünceler bende olgunlaştıktan sonra kendime hep şunu telkin ediyorum.ihtiyacin kadarına al dostum.bir evin varsa ikincisi sana yük , kalbine yük,vicdanına yük be.paylaş bu insanlarla karşılıksız iyilik yap bu çocukların ulaşamadığı imkanları bir nebzede olsa önlerine ser.onlarin yanında bir ay bulunmak senin için bir ömre ,onlarda güzel bir duygu oluşturmak bin eve bedel.
bunları bu halde söylemek kolay ; bu zamanlarda bile içimdeki düşman diş gosteriyor bana paranın ,gücün statünün önemini vurguluyor kendince. önemli olan o duruma geldiğinde bu yukarıdakileri hayata geçirebilmek bu da bir not olsun geleceğime.celikten iraden olsun , iyilik olduktan sonra gerisi hikaye..
genelde suratsız ve mesafeli biri olduğumdan komşularla ikili diyaloğa girmem.hani iyi günümdeysem selam veririm.bir keresinde üst kattaki Almanca öğretmeni teyzeye selam verdim kadın teşekkür etti.allah bilir ne kadar mutlu oldu kadın.
bana iki yüzlülük olarak gelir bu durum.yurt güvenliğiyle bir şey konuşacakken gayet kendinden emin telaffuzu düzgün bir şekilde konuşma yapmak ile bir psikoloğa konu danışacakken cümleleri önceden düşünmek ekstra kibar davranmak elini kolunu nereye koyacağını bilmemek arasındaki uçurum bende rezil bir durum havası yaratıyor.
gösterilen saygı; karşıdaki insanın size olan davranışına,iyiliğine veya yakınlığına değil sadece bazı insanlardan farklı bir prosedürü yerine getirdiği için öyle veya böyle diploma denilen bir kağıt ile gelen ünvana gösteriliyor.
bakkala giderkenki ruh halimiz ile bir öğretim görevlisine giderkenki ruh halimiz arasında uçurumlar varsa eğer bu durum bir iç muhakemeye başvurulması gereken bir hâldir bence.
Kaçırmışım bu entry'yi. Çok beğendim,ellerinize sağlık. Ben öğretim görevlisine giderken çok heyecanlanmıştım. Ama önünde eğilip bükülmemiştim(ki hocam da asla buna izin vermezdi,eminim.) Ayrılırken bolca teşekkür edip ayrılmıştım. Kasiyer hanım/bey de paramın üstünü uzatınca bolca teşekkür edip ayrılıyorum. Saygıyı içimizde yaşamaya çalışmak ile de ilgili muhtemelen.
böyle bir şey olduğunda muhtemelen bir daha yazmam.burayı bir çeşit günlük olarak görüyorum.alt başlıklara ayrılmış derin bir tasnife sahip günlük.eger ömrü uzun olursa bu günlüğü yıllar sonra açıp bakacagimdan eminim.ilerideki eşime veya çocuğuma bir entry gösterip 'bak ben bu konuda böyle dusunuyormusum o zamanlar ' demeyi isterim.bunun için samimiyet oldukça önemli. şu an için değil belki ama zamanla kendi zihnimden fikirlerimden yazdığım şeyler çoğaldıkça ifşa olmak rahatsız edici olabilir.çünkü artık o gün yaşadığım bir olaya ithafen yaşadığım kızgınlığı burada belirtirken iki kere düşünürüm.bu olayın icindekiler ertesi gün gelip neden böyle yazdın diyebilir bunlarla uğraşmak istemem ya da burada yazdığı entrylerle sevdiğim bir yazar , normal yaşantıda hazetmediğim biriyse bir başka gözle okurum yazdıklarını.anonim kaldığımız tek yer,anonim kaldığımız tek yer olarak kalmalı bence.
Ne güzel yazmışsınız… ben de anonim kalmak isterdim. Ama ilk haftalarda ifşa edildim. Üzgünüm elbette ama yine de samimiyetle fikirlerimi yazmaya devam ediyorum. Çünkü ben buyum. Umarım uzun bir süre anonim kalmayı başarırsınız, destekçinizim.
öyle konser falan pek sevmem.kalabalık,yeri göğü inleten ses sistemi,havaya kalkmış telefonlar..çocukluk arkadaslarim rica etti uzun zamandır bir araya gelemiyorduk.neyse gittik dumanın konserine yaklaşık 2 ay önce.kalabalığı yara yara önlerde yer bulduk.arkadaşlar eğleniyolar ama benim sinir katsayım artmaya başladı.5 dakika dayanabildim attım kendimi dışarı.konser alanının dışında yapay bir göl var yanında da banklar.oturdum banka, göl karşımda..sessiz sakin bir yer.karşı bankta Bir çift oturuyor orta yaşlarda.bir yandan konserin sesi geliyor alttan alttan ,karşımda oturan insanlarla güzel güzel sohbet ediyorum üstümde ihtiyar bir ağaç ve karşımda çarşaf gibi bir su.o duman altı mahşeri kalabalığı bu şekilde tersine çevirebildiğim için unutmam o konseri bir daha.büyük ihtimal son konserdi zaten kendisi.
bu kişi sevdiginiz herhangi biri olabilir bu durumu animsayabilmeniz için.anılar elbet unutulur.hayat hızla akıp gider ve her gün yaşamak zorunda olduğunuz bir düzine senaryo vardır.herkes kendi rutinine devam eder.fakat bir an, bir an bir sokak,bir şiir,bir film alakasız bir vakitte hatırlatır size filmizindeki bir konuk oyuncuyu.
beklenmedik ve hesapta olmayan bir zamanda sarsıcı olur hatırlamak.genel olarak bir silüet hatırlarsınız, belki zihninizin oyunuyla sesini bile hatırlarsınız ama yüzü pusludur hayalinizde eğer aradan zaman gecmişse.yüzünü hatırlayamadığınızda anlarsınız ki bu fotoğraf , anı dediğimiz zaman makineleri bu anlarda yerine getirirler asıl görevlerini.