youtube'da şans eseri karşıma çıkan ve gece yarısı gözüm çıkana kadar ağlamama sebep olan belgeseli önermesem olmaz. Not: Aslında kolay ağlayan birisi değilimdir ve çoğu dram filminde ağlamam ama bu belgesel çok etkileyiciydi.
Yapabildiğim ama kendi fotoğraflarımda diş beyazlatmak için bile kullanmayacağım uygulama. Söylediğim yalana başkası inanırsa utanırım söylediğime. Ama ben kendi yalanıma inanırsam, yalan söylediğimi unutmuş olurum. O yalan gerçekmiş gibi yaşarım. Aynısı photoshoplu halim için de geçerli.
Ankara'nın merkezinde ikamet etmekteyim. son altı sene içerisinde bir sene, (hangi sene olduğunu gerçekten hatırlamıyorum, kusuruma bakmayın) bir yaz akşamı; kulağımda kulaklık, cebimde cüzi miktarda para ile gençlik caddesi'nden başlayıp 7. Cadde'den geçip beşevler üzerinden dönen klasik yürüyüş güzergahımda ilerlemek niyetiyle evden çıkmıştım. cüzi miktarda para ise mado'dan alacağım dondurma içindir, bu notu da düşeyim hahahah:) hep yaptığım bir iş olduğundan herhangi bir aksilik, komplikasyon beklemedim, çıktım evden. çıktığımda gördüğüm manzara afallatıcı ve keyif kaçırıcıydı: tüm gençlik caddesi sarı kırmızıya boyanmış, "şampiyon galatasaray" ve benzeri naralarla huzurlu yürüyüşüm katledilmişti. biraz durup insanları gözlemledim, davranışlarına dikkat ettim. akşam dokuz civarı, giyinip kuşanıp türlü boyalarla kendilerini boyayıp meşaleler yakarak evinden çıkıp arabasına atlayıp ankara'nın ana arterlerinden birini tıkayıp saatlerce avazı çıktığı kadar bağırmayı seçen bu insanları inceledim sayın yazarlar. neresinden tutarsanız elinizde kalır gibiydi ilk başta. ancak sonra fark ettim ki bu insanlar çok düşünen insanlar değildi, içlerindeki o kor tutkuyla körü körüne herhangi bir konsepte ya da insana bağlanabilen insanlardı bu insanlar. skeptik ve yabancı değildiler. mösyö meursault'nun yaşadığını yaşayamaz, bireyselliğin getirdiği düşünce dünyasında kaybolma deneyimini yaşayamazlardı. tutkuları, inanç ve bir tutam bağnazlıkla harmanlanmıştı. ama yalnız değildiler, mutsuz değildiler. ve aksine birliktelikleri korkutucu derecede güçlü ve vahşi bir topluluk yaratmıştı. tekiller için ürkütücüydüler: hem bu kadar basit ve kendi ellerinde olmayan, saçma bir şeye bu kadar mutlu olabildikleri için hem de vandal ve barbar olabildikleri için. bir tarafım imrendi, bir tarafım ürktü. ürken taraf baskın geldi, dondurma falan yemedim. eve döndüm.
Muazzam entry elegantmoon
yaşanması gerekli olan bir deneyimdi benim için sayın shogun. yaşadıkça perspektif kazanıyor insan. o insanların yaşadıklarını ve hissettiklerini hiçbir zaman yaşayamayacağımı anladım o gün. düşündükçe yalnızlaşıyor, yalnızlaştıkça düşünüyoruz. her geçen gün o taraftan ve o denli bir mutluluğu yaşama ihtimalinden uzaklaşıyoruz. toplumla, toplulukla mutlu olabilmeyi deneyimleyebileceğimi düşünmüyorum hiçbir zaman. imrendim kısacası:)
Hem böyle bir olay yaşamanıza hem planlarınızın bozulmasına hem de dondurmayı yiyememiş olmanıza çok üzüldüm sayın elegantmoon. 😔
Bir insanın iç dünyası ne kadar zenginse dışardan o kadar az şeye ihtiyaç duyar sayın elegantmoon.ve yalnızlaşır.sizin de iç dünyanız çok zengin bence öyle düşünün :)
üzülmeyin sayın kaira, bende yeri ayrıdır bu olayın:) biraz anlayış getirdi, biraz gözlerimi açtı diyelim. bir gün tanışırsak dondurma yemeye gidelim ama okula yakın zaten:)
Harika olur sayın elegantmoon, sanırım dondurma için kimliklerimizi ortaya dökmemiz zaruri😅
bir gün ifşa olursak birbirimize, gidelim lütfen sayın kaira:)
hahahah sağ olun shogun. yorumlarınız da sözlükteki varlığınız da her zaman mutlu ediyor beni.
göğüs grafisinde tahta pabuç ya da "bot" görünümü. tetralogy of fallot'ta tanısaldır. pulmonary stenosis nedeniyle pulmonary conus çökük görünür ve akciğerde vaskülerite azalmıştır. right ventricular hypertrophy nedeniyle apex yukarı kalkmıştır. kalp büyüklüğü normaldir ya da cardiomegaly olabilir. bu görüntüyle karşılaşılırsa echo yapılarak tanı doğrulanır.
İngilizce tıp okuyanlar direkt okuyor. Türkçe okuyanlar Türkçeye çevirip okuyor. Sonunda ikisi de favlıyor. :)
:))
2006-2007 yılları arasında yayınlanan totalde 2 sezon ve 52 bölümden oluşan, yemek yapmayı çok seven ve bunun için saray mutfağında aşçılık eğitimi alan Dae Jang Geum'un arkadaşlarıyla olan maceralarını anlatan Güney Kore yapımı çizgi film.
Bahsi geçen Dae Jang Geum aynı zamanda Joseon kaynaklarında tam 7 kez adı geçen Kore tarihinin ilk kadın Kraliyet Hekimi'dir. Krala bizzat hizmet veren ilk kadın hekimdir ayrıca. Tabii çizgi filmde sadece çocukluk yıllarına değinildiğinden bu önemli durumdan bahsedilmemiştir.
Y/n: açken izlemeyin🙃
Bahsi geçen Dae Jang Geum aynı zamanda Joseon kaynaklarında tam 7 kez adı geçen Kore tarihinin ilk kadın Kraliyet Hekimi'dir. Krala bizzat hizmet veren ilk kadın hekimdir ayrıca. Tabii çizgi filmde sadece çocukluk yıllarına değinildiğinden bu önemli durumdan bahsedilmemiştir.
Y/n: açken izlemeyin🙃
Radial arterden alırken: distalden proksimale doğru yaklaşık 45 derece açı ile nabız hissettiğim yerin 0.5-1 cm ilerisinden girmeyi tercih ederim. Enjektörün pistonlu kısmından tutuyorum. Derinin altına girdikten sonra pistonu hafif çekip negatif basınç oluşturarak giriyorum. Bu yöntemle damara girer girmezn enjektör kanla dolmaya başlıyor.
1)yatay bir açıdan damara girildiği için damar içinde daha uzun bir yol izliyor. Damardan girip çıkma ihtimali daha düşük.
2)proksimalden distale doğru damar genişliği azaldığı için başarı şansınız düşebilir. Hastanın ve kendinizin konumunu ona göre ayarlayın.
3)deri altındayken negatif basınç uygulanmadığında damara girmiş olsanız bile kanın enjektöre dolduğunu her zaman göremeyebilirsiniz. Bu sefer damarı aramak için yaptığınız manevralar ile damardan geri çıkabilirsiniz.
En önemlisi:
İğneyi batırdıktan sonra nabzı hisseden elinizi asla yerinden kaldırmayın(pistonu çekmek için bile(kesinlikle damarın içinde olduğundan emin değilseniz)). Damarı görmediğimiz için yeri hakkındaki tek bilgi kaynağı ile bağı kopardıktan sonra körlemesine iğneyi saplamanın hastaya gereksiz yere acı çektirmekten başka hiçbir manası yok.
*işlem bittikten sonra uzun bir süre enjeksiyon yerine kuvvetlice bastırın. Özellikle ybü hastalarında sık sık kan gazı ölçümü yapıldığı için o bölgede hematom oluşumuna neden oluyor. Ve sonraki işlemlerde sorun oluşturuyor (nabzı alamamak gibi)
Buraya kadar okuduysanız ilginiz için teşekkür ederim. bir yıldızınızı esirgemeyin xd
1)yatay bir açıdan damara girildiği için damar içinde daha uzun bir yol izliyor. Damardan girip çıkma ihtimali daha düşük.
2)proksimalden distale doğru damar genişliği azaldığı için başarı şansınız düşebilir. Hastanın ve kendinizin konumunu ona göre ayarlayın.
3)deri altındayken negatif basınç uygulanmadığında damara girmiş olsanız bile kanın enjektöre dolduğunu her zaman göremeyebilirsiniz. Bu sefer damarı aramak için yaptığınız manevralar ile damardan geri çıkabilirsiniz.
En önemlisi:
İğneyi batırdıktan sonra nabzı hisseden elinizi asla yerinden kaldırmayın(pistonu çekmek için bile(kesinlikle damarın içinde olduğundan emin değilseniz)). Damarı görmediğimiz için yeri hakkındaki tek bilgi kaynağı ile bağı kopardıktan sonra körlemesine iğneyi saplamanın hastaya gereksiz yere acı çektirmekten başka hiçbir manası yok.
*işlem bittikten sonra uzun bir süre enjeksiyon yerine kuvvetlice bastırın. Özellikle ybü hastalarında sık sık kan gazı ölçümü yapıldığı için o bölgede hematom oluşumuna neden oluyor. Ve sonraki işlemlerde sorun oluşturuyor (nabzı alamamak gibi)
Buraya kadar okuduysanız ilginiz için teşekkür ederim. bir yıldızınızı esirgemeyin xd
Genetik geçiş gösterdiği düşünülen ve bana da Babamdan geçen durum.
Bendeki yansıması çeşitli kelimelere birer renk tayin etmek şeklinde. Mesela Ankara turuncudur, İstanbul mavi, Bolu beyaz. Ya da matematik mavidir, tarih turuncu. Erkek kardeşim siyahtır, kız kardeşim sarı. İmmünoloji kırmızı, biyokimya mavi, biyofizik ise yeşildir benim gözümde. Bu zamana kadar bir faydasını gördün mü diyecek olursanız, sinesteziyle bir alakası var mıdır bilemem ama özellikle lisedeyken hafızam çok güçlüydü (tıp fakültesinin fazlasıyla sarsıcı olması sebebiyle artık hafızama hiç ama hiç güvenemiyorum ne yazık ki). Ben sinesteziklerin güçlü hafızalarına da Kendimce şöyle bir sebep buldum; mesela histoloji preparatlarını sadece ders notlarından okumak, mikroskopta adım adım inceleyerek öğrenmeye göre pek akılda kalıcı bir yöntem değildir. Yani bir şeyi ne kadar farklı yönleriyle (isim-renk-doku-boyut-koku vs) bilirsek, aklımızda o kadar kalıcı oluyor. Sinesteziklerin hafıza yönünden avantajları; normalde tek bir nitelikten ibaret olan kavramlara kendilerinin birer nitelik daha eklemesi(benim sadece basit birer kelime olan harf topluluklarının renkleri olduğunu düşünmem gibi) ve bu sayede sinestezik olmayanların genellikle tek bir perspektiften baktıkları şeyleri, alakasız da olsa farklı birkaç nitelikle eşleştirdikleri için zihinlerinde en basit kavramı bile çok yönlü olarak canlandırmaları. Histoloji preparatı örneğinde dediğim gibi, kelimelere bir değil Birçok açıdan bakınca da akılda daha kolay kalıyor.
Kendimden örnek verecek olursam; Şiir ezberlemeye lisede edebiyat öğretmenimizin verdiği ödevler sebebiyle başlamıştım ama sonra ezberimde bir sanat eserinin olması, bu esere istediğim her an ve her koşulda ulaşabilecek olma fikri çok hoşuma gitmişti. Sonrasında da, Ödev olarak başladığım şiir ezberleme olayını hobi haline getirmiştim diyebilirim. Fuzuli'nin su kasidesi ve Mehmet Akif ersoy'un Çanakkale şehitlerine şiiri gibi uzun şiirleri bile ezbere bilirdim.
Şiirleri Kolayca ezberleyebilmemi sinestezi mi sağlıyordu yoksa şiirlerdeki muhteşem Türkçeye duyduğum hayranlık sebebiyle şiir okumaktan çok büyük bir haz duymam mı bilemem ama, canım babamla beni birbirimize bağlayan birçok tatlı tesadüften biri olduğu için ben zihnimin beni memnun eden her bir detayının altında sinestezi olduğunu düşünmek istiyorum.
Bendeki yansıması çeşitli kelimelere birer renk tayin etmek şeklinde. Mesela Ankara turuncudur, İstanbul mavi, Bolu beyaz. Ya da matematik mavidir, tarih turuncu. Erkek kardeşim siyahtır, kız kardeşim sarı. İmmünoloji kırmızı, biyokimya mavi, biyofizik ise yeşildir benim gözümde. Bu zamana kadar bir faydasını gördün mü diyecek olursanız, sinesteziyle bir alakası var mıdır bilemem ama özellikle lisedeyken hafızam çok güçlüydü (tıp fakültesinin fazlasıyla sarsıcı olması sebebiyle artık hafızama hiç ama hiç güvenemiyorum ne yazık ki). Ben sinesteziklerin güçlü hafızalarına da Kendimce şöyle bir sebep buldum; mesela histoloji preparatlarını sadece ders notlarından okumak, mikroskopta adım adım inceleyerek öğrenmeye göre pek akılda kalıcı bir yöntem değildir. Yani bir şeyi ne kadar farklı yönleriyle (isim-renk-doku-boyut-koku vs) bilirsek, aklımızda o kadar kalıcı oluyor. Sinesteziklerin hafıza yönünden avantajları; normalde tek bir nitelikten ibaret olan kavramlara kendilerinin birer nitelik daha eklemesi(benim sadece basit birer kelime olan harf topluluklarının renkleri olduğunu düşünmem gibi) ve bu sayede sinestezik olmayanların genellikle tek bir perspektiften baktıkları şeyleri, alakasız da olsa farklı birkaç nitelikle eşleştirdikleri için zihinlerinde en basit kavramı bile çok yönlü olarak canlandırmaları. Histoloji preparatı örneğinde dediğim gibi, kelimelere bir değil Birçok açıdan bakınca da akılda daha kolay kalıyor.
Kendimden örnek verecek olursam; Şiir ezberlemeye lisede edebiyat öğretmenimizin verdiği ödevler sebebiyle başlamıştım ama sonra ezberimde bir sanat eserinin olması, bu esere istediğim her an ve her koşulda ulaşabilecek olma fikri çok hoşuma gitmişti. Sonrasında da, Ödev olarak başladığım şiir ezberleme olayını hobi haline getirmiştim diyebilirim. Fuzuli'nin su kasidesi ve Mehmet Akif ersoy'un Çanakkale şehitlerine şiiri gibi uzun şiirleri bile ezbere bilirdim.
Şiirleri Kolayca ezberleyebilmemi sinestezi mi sağlıyordu yoksa şiirlerdeki muhteşem Türkçeye duyduğum hayranlık sebebiyle şiir okumaktan çok büyük bir haz duymam mı bilemem ama, canım babamla beni birbirimize bağlayan birçok tatlı tesadüften biri olduğu için ben zihnimin beni memnun eden her bir detayının altında sinestezi olduğunu düşünmek istiyorum.
Başlığı açarken bu kadar güzel bir entry ile karşılaşabileceğimi düşünmemiştim. Hem genetik miras olması hem de bu özel durumu bu kadar faydalı kullanmanız gerçekten çok hoş sayın yazar.
Çok teşekkür ederim sayın waffle:)
Harika bir entry :)
Çok teşekkürler sayın mdblue:)
Bilimsel adı "Campsis Radicans" olan, ılıman ve sıcak iklimlerde sürekli yeşil kalmasına rağmen karasal iklim koşullarında yapraklarını döken kırmızı, kızıl veya turuncu renkli, 3-6 cm boyundaki borazan görünümlü oldukça gösterişli bir çiçektir. Bitki yaz mevsimi boyunca çiçek açar ve çiçekleri uzun süre kalmaktadır. Halk arasında "Borazan çiçeği" veya "Trompet çiçeği" olarak da bilinir.
Hemen hemen her bitkinin/çiçeğin sahip olduğu birtakım özel anlamlar vardır. Özellikle Çin ve Japon kültüründe önemli bir yeri olan acem borusu da özlenen sevgiliyi ne olursa olsun beklemekten vazgeçmeyecek olmak, sabır, hasret gibi anlamlar taşır.
Y/N: çiçeği dikmek isteyenleri uyarmam gerek, tatlı bir çiçek ve aşırı derecede arı çekiyor. Bilginize!
Hemen hemen her bitkinin/çiçeğin sahip olduğu birtakım özel anlamlar vardır. Özellikle Çin ve Japon kültüründe önemli bir yeri olan acem borusu da özlenen sevgiliyi ne olursa olsun beklemekten vazgeçmeyecek olmak, sabır, hasret gibi anlamlar taşır.
Y/N: çiçeği dikmek isteyenleri uyarmam gerek, tatlı bir çiçek ve aşırı derecede arı çekiyor. Bilginize!
şu videoyu ve bilgiyi sizinle paylaşmak isteği içindeyimmmm. mozart bu operayı bestelerken kayınvalidesinden esinlenmiştir. ve eklemek istiyorum Diana Damrau sen insan mısın ya bu nasıl sestir?!!
Çok farklı ve hoş yorumlar var. Ama ben yüksekten bakacağım ya da en derinden. ;) aslında tepe ya da dip değil. Önemli olan uçlardan bakabilmek.
İnsanlar ikiye ayrılır: farkında olanlar ve farkında olmayanlar. Peki neyin farkındalığı bu? Aslında çok da derin düşünmemek gerek bu farkındalık konusunda ya da derin düşünebilirsiniz. Söz konusu farkındalık olunca boyutların pek de bir önemi kalmıyor zira. Geriye tek bir nokta kalıyor: işte farkındalık bu noktadadır. Noktayı fark edebilmek mi? Hayır. O noktanın aslında olmadığını fark edebilmek.
İnsanlar ikiye ayrılır: bir noktaya varabilmek uğruna yolda olanlar ve yalnızca yolun kendisi için yolda olanlar. Peki yola çıkmayanlar? Var mıdır böyleleri? Yaşamak bir yolda olma durumu değil mi?
Ödül, yolculuğun kendisidir. Yolun sonuna geldiğinizde önemli olan tek şey ne kadar yol gittiğimiz mi yoksa ne kadar yer değiştirdiğimiz mi? Ya da unutun, yolun sonu var mı yoksa biz yolda olmaktan istifa mı ederiz? Yaşamdan pes mi ederiz?
İnsanlar ikiye ayrılır: yaşayanlar ve ölüler. Peki hayatta olmak yaşamak mıdır, yoksa ölenler de yaşar mı? Hayat var olmak mı yoksa zamandan bağımsız var olmuş olmak mı? Dün, bugün veya yarın...
Demek insanlar ikiye ayrılır: şimdidekiler ve şimdide olmayanlar. Ya da insan zamanı aşamaz mı? Yok mudur her zamanda yaşayabilen. Her zaman yaşayanlar çıkar da her zamanda yaşayan çıkar mı? Yoksa yalnızca tek bir seçenek var da biz hep ikinciyi farz mı ederiz?
Sahi insanlar ikiye ayrılır mı?
;)
İnsanlar ikiye ayrılır: farkında olanlar ve farkında olmayanlar. Peki neyin farkındalığı bu? Aslında çok da derin düşünmemek gerek bu farkındalık konusunda ya da derin düşünebilirsiniz. Söz konusu farkındalık olunca boyutların pek de bir önemi kalmıyor zira. Geriye tek bir nokta kalıyor: işte farkındalık bu noktadadır. Noktayı fark edebilmek mi? Hayır. O noktanın aslında olmadığını fark edebilmek.
İnsanlar ikiye ayrılır: bir noktaya varabilmek uğruna yolda olanlar ve yalnızca yolun kendisi için yolda olanlar. Peki yola çıkmayanlar? Var mıdır böyleleri? Yaşamak bir yolda olma durumu değil mi?
Ödül, yolculuğun kendisidir. Yolun sonuna geldiğinizde önemli olan tek şey ne kadar yol gittiğimiz mi yoksa ne kadar yer değiştirdiğimiz mi? Ya da unutun, yolun sonu var mı yoksa biz yolda olmaktan istifa mı ederiz? Yaşamdan pes mi ederiz?
İnsanlar ikiye ayrılır: yaşayanlar ve ölüler. Peki hayatta olmak yaşamak mıdır, yoksa ölenler de yaşar mı? Hayat var olmak mı yoksa zamandan bağımsız var olmuş olmak mı? Dün, bugün veya yarın...
Demek insanlar ikiye ayrılır: şimdidekiler ve şimdide olmayanlar. Ya da insan zamanı aşamaz mı? Yok mudur her zamanda yaşayabilen. Her zaman yaşayanlar çıkar da her zamanda yaşayan çıkar mı? Yoksa yalnızca tek bir seçenek var da biz hep ikinciyi farz mı ederiz?
Sahi insanlar ikiye ayrılır mı?
;)
saçmalıktır, limbic sistemin aktivitesini yönlendirmek o kadar kolay değildir. onun yerine, ağlayan kişinin başı, occipital bone civarından tutularak frontal kemiği, teselli edecek kişinin clavicle'ı civarına gelecek şekilde oturtulur. nefes almasına engel olmadan ağlayan kişinin başı biceps brachii ile desteklenebilir. kişi dehidrasyona uğramasın diye yakınlarda bir yerlerde su bulundurmak mantıklıdır. mantıklı iş yapalım.
mükemmel sayın elegantmoon :))
ahahaha sağ olun ackerman:)
rasin's sign olarak da bilinir. hyperthyroidism'i ve graves' ophthalmopathy'si olan hastada daha sık üst göz kapağında belirgin olmak üzere periorbital hyperpigmentation olmasıdır. şâyet alt göz kapaklarında da pigmentasyon artışı olursa buna tellas' sign denir. hyperpigmentation jeneralize de olabilir (buccal mucosa, gingiva...). nâdir bir bulgudur doğrudan tiroid tanısı koydurmaz ama görünce tiroidi de akla getirir.
patofizyolojisi: gelişen hypocortisolemia'ya yanıt olarak pituitary gland'den acth sekresyonunda artış.
patofizyolojisi: gelişen hypocortisolemia'ya yanıt olarak pituitary gland'den acth sekresyonunda artış.
ya da facies mitralis, ileri derece mitral valve stenosis olan hastadaki karakteristik yüz görünümüdür.
yâni "al yanak mor dudak"...
ağır mitral darlık olan (hafif kliniği olan mitral darlıkta facies mitrale görülmez) hastada cardiac output düşmüştür, buna bağlı gelişen systemic vasoconstriction ile burun ve dudaklarda cyanosis tablosuna ek olarak yanaklarda vasodilation ve stasis sonucu malar flush gelişimiyle kendini gösterir. bu tip inspeksiyon bulgusu olan mitral darlık hastasında sıklıkla pulmonary hypertension da akla gelmeli. görüntü systemic lupus erythematosus rash'ı ile karıştırılabilir ama sle hastasında dudak görünümü sıklıkla siyanotik değildir (bu sle siyanoz yapmaz anlamına gelmez sle hastası siyanozla da gelebilir ama mitral darlık ilerlediğinde siyanoz âşikârdır) ve kızarıklıklar karakteristik butterfly rash görünümündedir. mitral stenoz ve sle kızarıklıkları burun civârında (nasolabial fold) farklılık gösterir. lupus rash'ı hızlı gelişir ve genellikle bir tetikleyicisi vardır, mitral darlıkta böyle bir durum yoktur. anamnezde bunlar da önemlidir.
siyanotik dudak ve yanaklarda kızarıklıkla karakterize mitral yüzü:
yâni "al yanak mor dudak"...
ağır mitral darlık olan (hafif kliniği olan mitral darlıkta facies mitrale görülmez) hastada cardiac output düşmüştür, buna bağlı gelişen systemic vasoconstriction ile burun ve dudaklarda cyanosis tablosuna ek olarak yanaklarda vasodilation ve stasis sonucu malar flush gelişimiyle kendini gösterir. bu tip inspeksiyon bulgusu olan mitral darlık hastasında sıklıkla pulmonary hypertension da akla gelmeli. görüntü systemic lupus erythematosus rash'ı ile karıştırılabilir ama sle hastasında dudak görünümü sıklıkla siyanotik değildir (bu sle siyanoz yapmaz anlamına gelmez sle hastası siyanozla da gelebilir ama mitral darlık ilerlediğinde siyanoz âşikârdır) ve kızarıklıklar karakteristik butterfly rash görünümündedir. mitral stenoz ve sle kızarıklıkları burun civârında (nasolabial fold) farklılık gösterir. lupus rash'ı hızlı gelişir ve genellikle bir tetikleyicisi vardır, mitral darlıkta böyle bir durum yoktur. anamnezde bunlar da önemlidir.
siyanotik dudak ve yanaklarda kızarıklıkla karakterize mitral yüzü:
başparmak belirtisi.
diğer parmaklarla da bakılabilir fakat en geniş ve iyi görülebilen başparmak olduğu için literatürde onunla adlandırılır. aslında klinikte en sık index parmak kullanılıyor nedense... dehydration, shock, peripheral vasoconstriction, arterial thrombosis veyâ atherosclerosis gibi durumlarda ekstremiteye giden kan dolaşımı yetersiz kaldığında, hypoperfusion varlığında başparmağın uç kısmındaki pembemsi bölgeye (capillary bed'in en rahat değerlendirilebildiği bölge) basılıp (blanching) kaldırılınca rengin beyazdan tekrar pembeye dönme süresinin (crt) (capillary refill time) yaklaşık 2 sâniyeden daha uzun sürmesidir. en önemli göstergesi şok/hipoperfüzyon. normali 1-2 sâniyedir. 1 sâniyenin altına düşmesi de hyperdynamic state göstergesidir diğer şok tiplerinden (hypovolemic shock gibi) farklı olarak distributive shock da düşündürebilir... âcil bir durumda diğer bulguları da destekleyen hastada şok varlığını anlayabilmenin en kolay ve hızlı yollarından biridir. vital sign'dır. hastanın klinik seyri sırasındaki değişimi mortality göstergesi olarak kullanılabilir. yenidoğan'da parmaktan değil, sternum üstünden bakılması daha doğru sonuç verir. sternum'da geridolumun 3-4 sâniyeden uzun sürmesi anormaldir. nihâyetinde basit ama klinikte oldukça önemli bir muayenedir...
parmağa basılma süresi, basıncı artarsa süre uzar. önerilen, yaklaşık 5 sâniye ve nisbî orta şiddette bastırılması. soğuk havada da süre uzar. ideal sıcaklık 20-25 °c'dir.
bir de kapiller dolum zamânının kan basıncıyla doğrudan bir ilişkisi yoktur hipertansif hastada crt prolongation olabilir. distributif şok olan hastada hipotansiyon olsa da crt normal ve kısa olabilir.
diğer parmaklarla da bakılabilir fakat en geniş ve iyi görülebilen başparmak olduğu için literatürde onunla adlandırılır. aslında klinikte en sık index parmak kullanılıyor nedense... dehydration, shock, peripheral vasoconstriction, arterial thrombosis veyâ atherosclerosis gibi durumlarda ekstremiteye giden kan dolaşımı yetersiz kaldığında, hypoperfusion varlığında başparmağın uç kısmındaki pembemsi bölgeye (capillary bed'in en rahat değerlendirilebildiği bölge) basılıp (blanching) kaldırılınca rengin beyazdan tekrar pembeye dönme süresinin (crt) (capillary refill time) yaklaşık 2 sâniyeden daha uzun sürmesidir. en önemli göstergesi şok/hipoperfüzyon. normali 1-2 sâniyedir. 1 sâniyenin altına düşmesi de hyperdynamic state göstergesidir diğer şok tiplerinden (hypovolemic shock gibi) farklı olarak distributive shock da düşündürebilir... âcil bir durumda diğer bulguları da destekleyen hastada şok varlığını anlayabilmenin en kolay ve hızlı yollarından biridir. vital sign'dır. hastanın klinik seyri sırasındaki değişimi mortality göstergesi olarak kullanılabilir. yenidoğan'da parmaktan değil, sternum üstünden bakılması daha doğru sonuç verir. sternum'da geridolumun 3-4 sâniyeden uzun sürmesi anormaldir. nihâyetinde basit ama klinikte oldukça önemli bir muayenedir...
parmağa basılma süresi, basıncı artarsa süre uzar. önerilen, yaklaşık 5 sâniye ve nisbî orta şiddette bastırılması. soğuk havada da süre uzar. ideal sıcaklık 20-25 °c'dir.
bir de kapiller dolum zamânının kan basıncıyla doğrudan bir ilişkisi yoktur hipertansif hastada crt prolongation olabilir. distributif şok olan hastada hipotansiyon olsa da crt normal ve kısa olabilir.
trans-4,5-epoxy-(e)-2-decenal.
insan ve diğer memelilerde kanın karakteristik metalik kokusunu veren kimyasal. 3-[(2r,3r)-3-pentyloxiranyl]-2e-propenal; epoxy-2-decenal şeklinde bir adlandırması da var.
o "kan kokusu" dediğimiz, metalik, kendine has kokunun esas sebebi kanda bunun yoğun olarak bulunması.
özellikle karnivor ve avcı türler, bu kimyasalın kokusuna karşı son derece hassaslar. kilometrelerce öteden kan kokusunu alabilen yırtıcı hayvanlar bu kimyasalın geldiği yeri algılayarak avlarının yerlerini belirleyebiliyorlar. insanlar da bu kokuyu yırtıcı hayvanlara benzer şekilde hissedebiliyorlar. yapılan bâzı çalışmalara göre yırtıcı ve karnivor türlerde bu kokunun alınması atraktif, yâni o canlıyı kanın bulunduğu bölgeye çeken bir tabiatta iken, herbivor ve av olan türlerde bu kokunun algılanması bölgeden uzaklaşma davranışını tetiklemiş (bölgede av olmuş bir canlının ve yine potansiyel tehdit olan yırtıcı türün civarda varlığına yönelik evrimsel bir koruma mekanizması olabilir).
insanlar da bu metalik kokuya farklı ölçülerde tepkiler gösterebiliyor. kimileri severken (ben severim) kimileri gerçekten tiksinebiliyor. bu da insan türü olarak omnivor canlılar olmamıza rağmen, bana kalırsa birey düzeyinde karnivor ya da herbivor tarafımızın hangisinin daha baskın olabileceğine dâir bir miktar fikir de verebilir. :)
molekül gösterimi:
ilginç bir bilgi; bu kimyasal bir çeşit aldehit ve omega-6 içeren yağların yüksek derecelerde ısıtılmasıyla ya da yakılmasıyla meydâna gelen reaksiyonlarda da bir basamakta oluşuyor. dikkat ettiniz mi bilmem ama bitkisel yağlar yüksek derecelerde ısıtılıp yakıldığında da ağır bir yağ yanığı kokusuna eşlik eden hafif metalik bir koku duyarsınız. örneğin bâzı otobüsler böyle yağ yakarlardı yakıt olarak. aklıma hemen o geldi, o kokuyu hatırlarsanız bünyesinde değişik, farklı bir metalik koku da barındırdığını hissetmişsinizdir. ya da tavada yağlı bir yiyecek kızartırken tavayı ocağın üstünde çevirip alevlerin yağa ulaşmasına neden olursanız tavanın içindeki yağ alev alıp yanınca da aynı koku çıkar. işte o yağda oluşan kimyasalla kana metalik kokusunu veren kimyasal, aynı.
daha da ilginç bir bilgi; bu kimyasal nârenciyelerin kabuğunun altındaki beyaz acımsı tabakada ve yeşil çaylarda da yoğun olmasa da bulunuyormuş ve bu aromaları yakalayabilmek için diğer kimyasallarla birlikte yıllarca aroma verici olarak kullanılmış; ancak kullanım dozlarında hücresel toksisiteye neden olabileceği nedeniyle kullanımı yasaklanmış...
insan kanıyla, nârenciye, çay ve bitkisel yağın böyle bir ortak noktasının olabileceği kırk yıl düşünsem aklıma gelmez. insan bâzen doğaya hayret ediyor...
insan ve diğer memelilerde kanın karakteristik metalik kokusunu veren kimyasal. 3-[(2r,3r)-3-pentyloxiranyl]-2e-propenal; epoxy-2-decenal şeklinde bir adlandırması da var.
o "kan kokusu" dediğimiz, metalik, kendine has kokunun esas sebebi kanda bunun yoğun olarak bulunması.
özellikle karnivor ve avcı türler, bu kimyasalın kokusuna karşı son derece hassaslar. kilometrelerce öteden kan kokusunu alabilen yırtıcı hayvanlar bu kimyasalın geldiği yeri algılayarak avlarının yerlerini belirleyebiliyorlar. insanlar da bu kokuyu yırtıcı hayvanlara benzer şekilde hissedebiliyorlar. yapılan bâzı çalışmalara göre yırtıcı ve karnivor türlerde bu kokunun alınması atraktif, yâni o canlıyı kanın bulunduğu bölgeye çeken bir tabiatta iken, herbivor ve av olan türlerde bu kokunun algılanması bölgeden uzaklaşma davranışını tetiklemiş (bölgede av olmuş bir canlının ve yine potansiyel tehdit olan yırtıcı türün civarda varlığına yönelik evrimsel bir koruma mekanizması olabilir).
insanlar da bu metalik kokuya farklı ölçülerde tepkiler gösterebiliyor. kimileri severken (ben severim) kimileri gerçekten tiksinebiliyor. bu da insan türü olarak omnivor canlılar olmamıza rağmen, bana kalırsa birey düzeyinde karnivor ya da herbivor tarafımızın hangisinin daha baskın olabileceğine dâir bir miktar fikir de verebilir. :)
molekül gösterimi:
ilginç bir bilgi; bu kimyasal bir çeşit aldehit ve omega-6 içeren yağların yüksek derecelerde ısıtılmasıyla ya da yakılmasıyla meydâna gelen reaksiyonlarda da bir basamakta oluşuyor. dikkat ettiniz mi bilmem ama bitkisel yağlar yüksek derecelerde ısıtılıp yakıldığında da ağır bir yağ yanığı kokusuna eşlik eden hafif metalik bir koku duyarsınız. örneğin bâzı otobüsler böyle yağ yakarlardı yakıt olarak. aklıma hemen o geldi, o kokuyu hatırlarsanız bünyesinde değişik, farklı bir metalik koku da barındırdığını hissetmişsinizdir. ya da tavada yağlı bir yiyecek kızartırken tavayı ocağın üstünde çevirip alevlerin yağa ulaşmasına neden olursanız tavanın içindeki yağ alev alıp yanınca da aynı koku çıkar. işte o yağda oluşan kimyasalla kana metalik kokusunu veren kimyasal, aynı.
daha da ilginç bir bilgi; bu kimyasal nârenciyelerin kabuğunun altındaki beyaz acımsı tabakada ve yeşil çaylarda da yoğun olmasa da bulunuyormuş ve bu aromaları yakalayabilmek için diğer kimyasallarla birlikte yıllarca aroma verici olarak kullanılmış; ancak kullanım dozlarında hücresel toksisiteye neden olabileceği nedeniyle kullanımı yasaklanmış...
insan kanıyla, nârenciye, çay ve bitkisel yağın böyle bir ortak noktasının olabileceği kırk yıl düşünsem aklıma gelmez. insan bâzen doğaya hayret ediyor...
Sıkılmadan okuduğum en uzun giri , elinize sağlık
teşekkürler :)
Gözlemlenebilir evrende iki trilyona yakın galaksi olmasına rağmen herhangi bir dünya dışı yaşam formuna rastlanamamış olması sorunsalını irdeleyen (bkz: fermi paradoksu)na açıklama getirmeye çalışan teoremlerden biridir.
Dünya dışı yaşam formu arayışını daha sistematik hale getirme güdüsüyle, bildiğimiz tek uygarlığın (bkz: insanoğlu) geçirdiği gelişim aşamalarından yola çıkarak uzaylı medeniyetleri gelişmişlik seviyelerine göre sınıflandırır.
Dünya'daki fizik yasalarının, diğer uzaylı uygarlıklarının bulunduğu gezegenlerde de geçerli olduğu takdirde, gelişmişlik seviyesinin tek bir parametreye oturtulabileceğini savunur: enerji. Buna göre, tüketilen enerji ve bu enerjinin kaynağı medeniyet seviyelerinin önemli bir indikatörüdür.
İnsanlık tarihine baktığımızda bu durumun ne kadar doğru olduğu görülebilir zira I. sanayi devrimi periyodunda gerçekleşen kas gücü-kömür değişimi; üretim kapasitesi, demografik yapıda devrim, hakim siyasal sistemlerde dengenin bozulması gibi etkileri ortaya çıkarmakla beraber, bunların yarattığı sosyolojik çalkalanmayla bugünün dünyasının oluşmasını sağlamıştır.
1800-2015 yılları arasında insan nüfusu 7 kat artarken enerji tüketimimiz 25 katına çıkmıştır.
Uzaylılara geri dönecek olur isek, Nikola Kardashev der ki, enerji tüketimlerine göre uygarlıkları dört kategoride incelemek mümkündür:
1. Tip Uygarlıklar, gezegenlerindeki ulaşılabilir enerjinin tümünü kullanabilen uygarlıklardır.
2. Tip uygarlıklar, bağlı oldukları yıldız ve gezegen sistemindeki tüm enerjiyi kullanabilen uygarlıklardır.
3. Tip uygarlıklar, içinde bulundukları galaksideki tüm enerjiyi kullanan uygarlıklardır.
4. Tip uygarlıklar ise çoklu galaksi sistemindeki enerjiyi kullanabilmiş uygarlıklardır.
Gelişmiş uzaylı uygarlıkların varlığının ya da yokluğunun anlaşılmasındaki temel faktör yayılan radyo frekanslarıdır. Şu anki var olan teknoloji ile tip 3 veya tip 4 herhangi aktif/eskiden var olmuş bir uygarlık tespit edilememiştir. Çünkü eğer var olmuş olsalardı tüm uzay bu uygarlıkların radyo frekanslarıyla dolu olmalıydı ancak böyle bir durum bulunmamaktadır.
Tip 2 uygarlığın varlığı teoride mümkündür, bu uygarlıklar Dyson küresi ya da insanoğlunun henüz düşünmediği bir teknolojiyle kendi güneşlerindeki tüm enerjiyi kullanabilmeyi başarmış uygarlıklardır.
Ya da her şeyi yanlış anladık, gelişme genişlemeyi beraberinde getirmez ama başka fizik kurallarının hakimiyeti söz konusu olur. Bilemiyoruz ama düşünmek güzel. Guzemden kafayı kaldırıp göğe daha çok bakmamız dileğiyle.
Dipnot: 21. Yüzyıl insanlığı ise bu sınıflandırmada 0.75'lik bir seviyede bulunmaktadır.
Dünya dışı yaşam formu arayışını daha sistematik hale getirme güdüsüyle, bildiğimiz tek uygarlığın (bkz: insanoğlu) geçirdiği gelişim aşamalarından yola çıkarak uzaylı medeniyetleri gelişmişlik seviyelerine göre sınıflandırır.
Dünya'daki fizik yasalarının, diğer uzaylı uygarlıklarının bulunduğu gezegenlerde de geçerli olduğu takdirde, gelişmişlik seviyesinin tek bir parametreye oturtulabileceğini savunur: enerji. Buna göre, tüketilen enerji ve bu enerjinin kaynağı medeniyet seviyelerinin önemli bir indikatörüdür.
İnsanlık tarihine baktığımızda bu durumun ne kadar doğru olduğu görülebilir zira I. sanayi devrimi periyodunda gerçekleşen kas gücü-kömür değişimi; üretim kapasitesi, demografik yapıda devrim, hakim siyasal sistemlerde dengenin bozulması gibi etkileri ortaya çıkarmakla beraber, bunların yarattığı sosyolojik çalkalanmayla bugünün dünyasının oluşmasını sağlamıştır.
1800-2015 yılları arasında insan nüfusu 7 kat artarken enerji tüketimimiz 25 katına çıkmıştır.
Uzaylılara geri dönecek olur isek, Nikola Kardashev der ki, enerji tüketimlerine göre uygarlıkları dört kategoride incelemek mümkündür:
1. Tip Uygarlıklar, gezegenlerindeki ulaşılabilir enerjinin tümünü kullanabilen uygarlıklardır.
2. Tip uygarlıklar, bağlı oldukları yıldız ve gezegen sistemindeki tüm enerjiyi kullanabilen uygarlıklardır.
3. Tip uygarlıklar, içinde bulundukları galaksideki tüm enerjiyi kullanan uygarlıklardır.
4. Tip uygarlıklar ise çoklu galaksi sistemindeki enerjiyi kullanabilmiş uygarlıklardır.
Gelişmiş uzaylı uygarlıkların varlığının ya da yokluğunun anlaşılmasındaki temel faktör yayılan radyo frekanslarıdır. Şu anki var olan teknoloji ile tip 3 veya tip 4 herhangi aktif/eskiden var olmuş bir uygarlık tespit edilememiştir. Çünkü eğer var olmuş olsalardı tüm uzay bu uygarlıkların radyo frekanslarıyla dolu olmalıydı ancak böyle bir durum bulunmamaktadır.
Tip 2 uygarlığın varlığı teoride mümkündür, bu uygarlıklar Dyson küresi ya da insanoğlunun henüz düşünmediği bir teknolojiyle kendi güneşlerindeki tüm enerjiyi kullanabilmeyi başarmış uygarlıklardır.
Ya da her şeyi yanlış anladık, gelişme genişlemeyi beraberinde getirmez ama başka fizik kurallarının hakimiyeti söz konusu olur. Bilemiyoruz ama düşünmek güzel. Guzemden kafayı kaldırıp göğe daha çok bakmamız dileğiyle.
Dipnot: 21. Yüzyıl insanlığı ise bu sınıflandırmada 0.75'lik bir seviyede bulunmaktadır.
http://libgen.li
basit bir şekilde her textbook'un PDF'ini bulabileceğiniz mükemmel ötesi site.
Not: İndirmek biraz karmaşık ve çoğunlukla yabancı kaynakları bulabilirsiniz.
basit bir şekilde her textbook'un PDF'ini bulabileceğiniz mükemmel ötesi site.
Not: İndirmek biraz karmaşık ve çoğunlukla yabancı kaynakları bulabilirsiniz.
neredeyse tüm yeryüzü tarafından yaygın kullanılan nişasta kaynağı sebze ve kökü.
glycemic index'i yüksek, bugünün modern fast-food endüstrisinin temel taşlarından biri olsa da belirli popülasyonlarda akılcı kullanım yollarıyla dengeli, yeterli, sağlıklı bir beslenmede de rol oynayabilir. tatlı patates, bu sarı patateslerin glycemic index'i düşük, iyi bir alternatifi fakat bulunmuyor her yerde.
temiz kilo almak isteyen, ağırlık kaldıran skinny bireyler için tercih edilesi karb kaynaklarından biri. kahvaltılarda, egzersiz öncesi, sonrası bunu haşlayıp lor'la birlikte ezip baharatladığınızda güzel bir sporcu besinine dönüşüyor. yulaf ve pirinçle birlikte clean bulk döneminin 3 temel karbonhidratından biri. yulaf tükettiğinizde uzun süre tok hissediyor ve yeniden yemek istemediğiniz için gün içinde yeterince kalori alamayabiliyorsunuz; ancak patates daha kısa sürede sindirim sisteminden kayboluyor ve kalori almanız kolaylaşıyor. protein değeri hesaplamada kullanılan Protein Digestibility Corrected Amino Acid Score (pdcaas) değeri 1'e yakın. yâni her ne kadar kendisi bir whey protein, bir yumurta, süt, tavuk göğsü gibi complete protein kaynağı olmasa da, barındırdığı aminoasitler neredeyse bu hayvansal kaynaklar gibi vücut tarafından alınabiliyor.
fazla tüketilmesinin glycoalkaloid toxicity yapabileceğine dâir tıbbî literatüre girmiş, patates kaynaklı şu ana kadar en az 2000 case ve 30 ölüm de var. patates öldürür mü yau, öldürmüş.
toksisiteye neden olan glikoalkaloid maddenin adı olan solanine, patates'in bilimsel adı olan solanum tuberosum'daki solanum'dan gelir. uzun süre beklemiş patateslerin dış kısmında daha çok birikir. plastik kaplarda taşındıklarında ve doğrudan güneş ışığına mârûz kaldıklarında toksik maddenin oranı artar. özellikle patatesler yetiştirilirken köklerinin toprağın içinde kalmasına dikkat edilmesi öneriliyor. bu madde ayrıca domates, patlıcan gibi bitkilerde de bulunuyor.
glycemic index'i yüksek, bugünün modern fast-food endüstrisinin temel taşlarından biri olsa da belirli popülasyonlarda akılcı kullanım yollarıyla dengeli, yeterli, sağlıklı bir beslenmede de rol oynayabilir. tatlı patates, bu sarı patateslerin glycemic index'i düşük, iyi bir alternatifi fakat bulunmuyor her yerde.
temiz kilo almak isteyen, ağırlık kaldıran skinny bireyler için tercih edilesi karb kaynaklarından biri. kahvaltılarda, egzersiz öncesi, sonrası bunu haşlayıp lor'la birlikte ezip baharatladığınızda güzel bir sporcu besinine dönüşüyor. yulaf ve pirinçle birlikte clean bulk döneminin 3 temel karbonhidratından biri. yulaf tükettiğinizde uzun süre tok hissediyor ve yeniden yemek istemediğiniz için gün içinde yeterince kalori alamayabiliyorsunuz; ancak patates daha kısa sürede sindirim sisteminden kayboluyor ve kalori almanız kolaylaşıyor. protein değeri hesaplamada kullanılan Protein Digestibility Corrected Amino Acid Score (pdcaas) değeri 1'e yakın. yâni her ne kadar kendisi bir whey protein, bir yumurta, süt, tavuk göğsü gibi complete protein kaynağı olmasa da, barındırdığı aminoasitler neredeyse bu hayvansal kaynaklar gibi vücut tarafından alınabiliyor.
fazla tüketilmesinin glycoalkaloid toxicity yapabileceğine dâir tıbbî literatüre girmiş, patates kaynaklı şu ana kadar en az 2000 case ve 30 ölüm de var. patates öldürür mü yau, öldürmüş.
toksisiteye neden olan glikoalkaloid maddenin adı olan solanine, patates'in bilimsel adı olan solanum tuberosum'daki solanum'dan gelir. uzun süre beklemiş patateslerin dış kısmında daha çok birikir. plastik kaplarda taşındıklarında ve doğrudan güneş ışığına mârûz kaldıklarında toksik maddenin oranı artar. özellikle patatesler yetiştirilirken köklerinin toprağın içinde kalmasına dikkat edilmesi öneriliyor. bu madde ayrıca domates, patlıcan gibi bitkilerde de bulunuyor.
ya da sister mary joseph's sign, umbilicus ve çevresinde inspeksiyonda fark edilen, palpabl, genellikle kızarık, ağrılı ve akıntılı olabilen metastatik kitle. büyüklüğü 0,5 cm - 15 cm arasında değişir. en sık gastrointestinal ve pelvik malignitelerin metastazıdır (en sık mide ca). dişide over ca metastazı olabilir. genellikle kötü prognoz göstergesidir, farklı bölgelerde de metastaz olabileceğini düşündürür. fizik muayenede boyun, göğüs, abdominoinguinal lenf nodu muayeneleri detaylı yapılmalıdır. inspeksiyon görüntüsü tipik olsa da ayırıcı tanıda periumblikal diğer kitlelerden ayrımı için ultrason kullanılabilir.
ilk kez hemşire sister mary joseph dempsey tarafından fark edildiği için literatürde onun ismiyle yer almış.
dâhiliyede aytuğ hoca ile pratiklerde, derslerinde ya da sınavda bir şekilde bir yerlerde öğrencinin karşısına çıkma ihtimâli %99'dur.
sister mary joseph nodülü: (nejm'dan)
ilk kez hemşire sister mary joseph dempsey tarafından fark edildiği için literatürde onun ismiyle yer almış.
dâhiliyede aytuğ hoca ile pratiklerde, derslerinde ya da sınavda bir şekilde bir yerlerde öğrencinin karşısına çıkma ihtimâli %99'dur.
sister mary joseph nodülü: (nejm'dan)
the cosby show'dan cheers'a, seinfeld'den family guy'a, the 70s show'dan modern family'ye, brooklyn 99'dan office'e, chuck'dan two broke girls'e; yirminin üstünde komedi dizisi izlemiş olan ben, tek bir bakınız vereceğim size: (bkz: parks and recreation)
https://www.imdb.com/title/tt1266020/?ref_=nv_sr_srsg_0
parks and recreation'ı bu denli mükemmel yapan birçok etmen bulunmaktadır. birkaçından çok uzatmadan bahsedeyim:
1. karakterlerin doluluğu: her bir karakterin geçmişine uzun zaman ayırılmış, karakterlerin çok boyutlu olması sağlanmıştır. stereotype komedisinden uzaktır. stereotype kullanmak çabuk ve kolay prim sağlar: modern family dizisinden gloria bunun en güzel örneğidir. (bkz: amerikan dizilerindeki latin tiplemesi). karakterlerin ne yapacağı hiçbir zaman tahmin edilemediğinden dizinin başı ve sonu arasında bariz bir gelişim ve ilerleme görülür ve bu da izleyicinin karakterle bütünleşmesini sağlar.
2. salt komedi barındırmaması: parks and recreation, komedi dizilerinin yalnızca komedi barındırmaması ve hayattan kesitler de içermesi gerektiğini bilen ve hatta ancak bu başarılırsa kalıcı olacağını bilen greg daniels'ın yapımcılığında oluşmuştur. office'in de yapımcısı olan greg daniels'ın, komedik dahi michael schur ile olan işbirliği ile ortaya çıkan bu proje, şahsımın televizyon ve beyaz perde ekranlarında gördüğü en mükemmel aşk hikayesini izleyenlerin beğenisine sunmuştur: leslie knope- ben wyatt.
3. çıkış noktası: çıkış noktası özel ve tektir: iki başarılı kadının dostluğu
4. espri anlayışı: bayat değil günceldir. tbbt'de sıkça görülen tek repliklik komediye dayanmaz. bölüm boyunca hep bir tebessüm halindesinizdir, kahkaha attığınız yerler de oldukça fazladır. mockumentary tarzında çekilmiştir. türünün ilk örneklerindendir.
uzun lafın kısası mükemmeldir sayın yazarlar, yoksa bu saatte bana hiçbir kuvvet bu uzunlukta bir entry yazdıramazdı. iyi seyirler.
dipnot: chuck izlemediyseniz onu da izleyin derim. onun yeri de apayrıdır.
https://www.imdb.com/title/tt1266020/?ref_=nv_sr_srsg_0
parks and recreation'ı bu denli mükemmel yapan birçok etmen bulunmaktadır. birkaçından çok uzatmadan bahsedeyim:
1. karakterlerin doluluğu: her bir karakterin geçmişine uzun zaman ayırılmış, karakterlerin çok boyutlu olması sağlanmıştır. stereotype komedisinden uzaktır. stereotype kullanmak çabuk ve kolay prim sağlar: modern family dizisinden gloria bunun en güzel örneğidir. (bkz: amerikan dizilerindeki latin tiplemesi). karakterlerin ne yapacağı hiçbir zaman tahmin edilemediğinden dizinin başı ve sonu arasında bariz bir gelişim ve ilerleme görülür ve bu da izleyicinin karakterle bütünleşmesini sağlar.
2. salt komedi barındırmaması: parks and recreation, komedi dizilerinin yalnızca komedi barındırmaması ve hayattan kesitler de içermesi gerektiğini bilen ve hatta ancak bu başarılırsa kalıcı olacağını bilen greg daniels'ın yapımcılığında oluşmuştur. office'in de yapımcısı olan greg daniels'ın, komedik dahi michael schur ile olan işbirliği ile ortaya çıkan bu proje, şahsımın televizyon ve beyaz perde ekranlarında gördüğü en mükemmel aşk hikayesini izleyenlerin beğenisine sunmuştur: leslie knope- ben wyatt.
3. çıkış noktası: çıkış noktası özel ve tektir: iki başarılı kadının dostluğu
4. espri anlayışı: bayat değil günceldir. tbbt'de sıkça görülen tek repliklik komediye dayanmaz. bölüm boyunca hep bir tebessüm halindesinizdir, kahkaha attığınız yerler de oldukça fazladır. mockumentary tarzında çekilmiştir. türünün ilk örneklerindendir.
uzun lafın kısası mükemmeldir sayın yazarlar, yoksa bu saatte bana hiçbir kuvvet bu uzunlukta bir entry yazdıramazdı. iyi seyirler.
dipnot: chuck izlemediyseniz onu da izleyin derim. onun yeri de apayrıdır.
İnanılmaz ilgimi çekti şu an. Kesinlikle izleyeceğim argümanlar çok güçlü hahshahha
Hahahha inanın hepsi doğru sayın wenatrordet. Bu kadar güçlü yazabilmemin sebebi de bu: gerçekten böyle düşünüyorum. Michael schur'un bu entryi görüp beni işe alması lazım:)). Izlerseniz eğer görüşlerinizi merakla beklemekteyim. Yalnız uyarayım leslie ve ben wyatt ilişkisini gördükten sonra bu ilişkiyi aramaya başladım, pek de bulamadım. O üzücü oldu hahahha:))
entry dediğin böyle olur.
sayın red, çok teşekkür ederim, mutlu ettiniz beni.
michael schur'in size reklam ücreti ödemesi lazım ahahahh izlersem kesinlikle haber ederim, pek yakın gelecekte olmayabilir ama. leslie ve wyatt her kimseler ilişki çıtamı biraz daha yükselteceğe benziyorlar. zaten hep böyle olur yaa, bayıldığım bazı çiftler sağ olsun ben gerçekten yalnız kalıcam galiba diye triplere giriyorum sık sık... izlerken mutlu oluruz bari he :')
En kısa zamanda başlayacağım sayın elegantmoon :) tavsiyelerinize güveniyorum
Sağ olun mdblue, bunu iltifat olarak aldım:) görüşlerinizi de beklemekteyim. Ilk sezonda biraz altyapıyı hazırladıkları için çok fazla beklentiyi yükseltmeyin ama devamında kendinizi akışa bırakın. Iyi seyirler:)
Teşekkür ederim :)
hayali arkadaşım değil hayali kocam vardı adı noni idi, annemin yazmalarını üstüme bağlayararak her gün düğün yapar halaylar çekerdim evde sonra bir gün noni'nin beni aldattığını öğrendim ve noni'yi balkondan attım sonra başka biriyle de evlendim ama adını ne koymuştum hatırlamıyorum off çocuksun ya sen aldatmayı falan nerden biliyorsunn btw umarım hiçbir zaman ifşa olmam skldsk
Sayın Cardash, entryiniz bugün okuduğum en fantastik şeydi. Iyi ki paylaştınız kahkaha attım yalan yok:))
kfefklfklfşe bu utanç verici anı birilerini güldürdüyse ne mutlu bana
Yaa çok iyiymiş gerçekten. Benim de okuduğum en güzel entrylerden biri :))
dobarlan bıragma gendini :)
internetin nimetlerinden olan, kullanana fayda sağlayacak ve çok da fazla insanın bilmediği sitelerdir. başlık altında birikirse güzel bir rehber gibi olur diye umdum sayın yazarlar.
https://www.music-map.com/
bu sitede bulunan arama butonuna istediğiniz bir sanatçı veya grubu yazdığınızda, merkeze yakınlıkları farklı olacak şekilde birçok sanatçı haritalandırılmış oluyor. merkeze en yakın olanlar, yazdığınız sanatçıya tarzı en çok benzeyenlerdir. Şarkı/Sanatçı/grup keşfetme sitesi yani kısacası. Umarım 1-2 güzel melodi keşfetmenize aracı olur:)
https://www.music-map.com/
bu sitede bulunan arama butonuna istediğiniz bir sanatçı veya grubu yazdığınızda, merkeze yakınlıkları farklı olacak şekilde birçok sanatçı haritalandırılmış oluyor. merkeze en yakın olanlar, yazdığınız sanatçıya tarzı en çok benzeyenlerdir. Şarkı/Sanatçı/grup keşfetme sitesi yani kısacası. Umarım 1-2 güzel melodi keşfetmenize aracı olur:)
Pyeogchang olimpiyatlarında artistik buz pateni, karma buz dansı Kanada performansı (tessa virtue-sccot moir)
oda toplamak kesinlikle..günlerce dağınık dursa odam umrumda olmaz.ama gel gör ki bir ders çalışmaya başlamak için oturayım.."yok ya bir şurayı toplayım, öyle başlarım."derim ve kendimi odamı toplarken bulurum:d
Size bir miktar unutamadığım metro çalgıcılardan bahsedeceğim.
Başı ağrıyan, rahatsız olan, istemeyenlerin sesinin duyulmaması, Çalgı aletlerinin akordunun olmaması ve açık camların gürültüsüne gürültü katmaları çoğunlukla ortak özelliklerindendir.
S******* isimli liseli çocuk ve yancısı: gitar çalıyor. Şarkılara kendince çok farklı bir yorum getirmiş. Fok balığını andıran, patlamalı bir şekilde söyleyiş tarzı var. Elfida ve İzmir marşı dışında bir parça söylediğini hatırlamıyorum. 2/10
Zayıf uzun boylu bereli esmer kız: gitar çalıyor. Çok pes bir sesi var. mahzuni şerif'in merdo parçasından başka bir parçayı söylediğini hatırlamıyorum. 6/10
Melodikacı kardeşler:Okul harçlıklarını çıkarmak için müzik yapan 10lu yaşlardaki kız ve erkek çocuk. Hasretinle yandı gönlüm çalarak gönlümüzü dağlayıp ardından paraları toplarken İzmir marşı ile coşturan minikler. 7.5/10
Kırmızı-pembe saçlı siyahlı kız: bir kere denk geldi. şarkı söyleme izninden hemen sonra camları kapatıp yerde oturarak akordunu yaptı. Ahmet Kaya içimde ölen biri parçasını söyledi. Çok pes bir sesi vardı. "Depremler oluyor beynimde"yi gerçekten hissettirdi. Para verdiğimiz ilk müzisyendi. 8.5/10
Bonus saçlı odtülü(?) ve arkadaşları: 2 kere denk geldi. akord yaptığına ilk kez şahit olduğum ekip. Sesleri de iyiydi. 7/10
Başı ağrıyan, rahatsız olan, istemeyenlerin sesinin duyulmaması, Çalgı aletlerinin akordunun olmaması ve açık camların gürültüsüne gürültü katmaları çoğunlukla ortak özelliklerindendir.
S******* isimli liseli çocuk ve yancısı: gitar çalıyor. Şarkılara kendince çok farklı bir yorum getirmiş. Fok balığını andıran, patlamalı bir şekilde söyleyiş tarzı var. Elfida ve İzmir marşı dışında bir parça söylediğini hatırlamıyorum. 2/10
Zayıf uzun boylu bereli esmer kız: gitar çalıyor. Çok pes bir sesi var. mahzuni şerif'in merdo parçasından başka bir parçayı söylediğini hatırlamıyorum. 6/10
Melodikacı kardeşler:Okul harçlıklarını çıkarmak için müzik yapan 10lu yaşlardaki kız ve erkek çocuk. Hasretinle yandı gönlüm çalarak gönlümüzü dağlayıp ardından paraları toplarken İzmir marşı ile coşturan minikler. 7.5/10
Kırmızı-pembe saçlı siyahlı kız: bir kere denk geldi. şarkı söyleme izninden hemen sonra camları kapatıp yerde oturarak akordunu yaptı. Ahmet Kaya içimde ölen biri parçasını söyledi. Çok pes bir sesi vardı. "Depremler oluyor beynimde"yi gerçekten hissettirdi. Para verdiğimiz ilk müzisyendi. 8.5/10
Bonus saçlı odtülü(?) ve arkadaşları: 2 kere denk geldi. akord yaptığına ilk kez şahit olduğum ekip. Sesleri de iyiydi. 7/10
vaov
"Anadolu halkının bir ruhu vardı, nüfuz edemedin. Bir kafası vardı, aydınlatamadın. Bir vücudu vardı, besleyemedin. Üstünde yaşadığı bir toprak vardı! İşletemedin. Onu, hayvani duyguların, cehaletin, yoksulluğun ve kıtlığın elinde bıraktın. O, katı toprakla kuru göğün arasında bir yabani ot gibi bitti. Şimdi elinde orak, buraya hasada gelmişsin. Ne ektin ki, ne biçeceksin? Bu ısırganları, bu kuru dikenleri mi? Tabii ayaklarına batacak. İşte her yanın yarılmış bir halde kanıyor ve sen, acıdan yüzünü buruşturuyorsun. Öfkeden yumruklarını sıkıyorsun. Sana ıstırap veren bu şey, senin kendi eserindir, senin kendi eserindir."
Yakup Kadri Karaosmanoğlu- yaban
Yakup Kadri Karaosmanoğlu- yaban
Rollo may - kendini arayan insan
Jack london - martin eden
Ayn rand - hayatın kaynağı
Elias canetti - körleşme
Albert camus - mutlu ölüm
Cemil meriç - bu ülke
George Orwell - 1984
Robert musil - niteliksiz adam serisi
Ve tabi ki edebiyatın zirvesi, Marcel proust - kayıp zamanın izinde serisi.
Jack london - martin eden
Ayn rand - hayatın kaynağı
Elias canetti - körleşme
Albert camus - mutlu ölüm
Cemil meriç - bu ülke
George Orwell - 1984
Robert musil - niteliksiz adam serisi
Ve tabi ki edebiyatın zirvesi, Marcel proust - kayıp zamanın izinde serisi.
çok fazla hata görüyorum. diğer sözlüklerde yaptığım derin araştırmalar sonucu ulaştığım 10-15 yıllık bilgi hazinesini aşağıdaki sizlerle paylaştım.
1. bkz :
sözlük içerisinde bir başka konu başlığına bağlantı yapmaya yarar. cümle ortasına konulursa (bkz: okuma zorluğu) yapar. tek başına kullanılabilir.
minik tavsiye: hiçbir zaman başlık olmayacak bir söz öbeğini bkz içinde kullanmak son derece zararlıdır. verilen bir bkz'ın başlık formatına uygun olması gereklidir. çünkü, her bkz bir başlık demektir. başlık formatına uymayan bkz'lar konsepte de uygun değildir. genellikle yapılan en büyük hata veya kaçış, entry formatına uymayan bir sözü bkz içine alarak işi kotarmaya çalışmaktır. tekrar belirtileceği gibi, verilen bkz'ların mutlaka ama mutlaka başlık açma formatına uyması gerekmektedir.
örnek: (bkz: örnek)
2. gbkz :
cümle ortasında gecen bir tümceye yönlendirme yapmak için kullanılır. bir entry tek başına gbkz olamaz. bu gibi durumlarda bkz yapılması gerekir.
örnek: bu bir örnek cümledir.
3. abkz :
mini yorumların, notların, açıklamaların yapıldığı bkz türü. bir entry tek başına abkz olamaz.
örnek:
4.ebkz :
hashtag koyuyor. ne işe yaradığını bilmiyorum, halen çözmeye çalışıyorum.
örnek: (bkz: #örnek)
çok fazla şu yanlışı görüyorum:
[bkz][/bkz]yazılmakistenenşey
iki bkz arasına yazmanız lazım sevgili arkadaşlar bu kullanımda
ve sözlüğümüzdeki youtube butonunu kullanırken yapılan yanlışlar
[youtube][/youtube] youtubecom/ornekvideo
[youtube](boşluk)youtubecom/ornekvideo(boşluk)[/youtube]
[youtube](boşluk)youtubecom/ornekvideo[/youtube]
doğrusu:
[youtube]youtubecom/ornekvideo[/youtube]
aklıma geldikçe ve gördükçe ekleme/düzenleme yapmaya çalışırım.
1. bkz :
sözlük içerisinde bir başka konu başlığına bağlantı yapmaya yarar. cümle ortasına konulursa (bkz: okuma zorluğu) yapar. tek başına kullanılabilir.
minik tavsiye: hiçbir zaman başlık olmayacak bir söz öbeğini bkz içinde kullanmak son derece zararlıdır. verilen bir bkz'ın başlık formatına uygun olması gereklidir. çünkü, her bkz bir başlık demektir. başlık formatına uymayan bkz'lar konsepte de uygun değildir. genellikle yapılan en büyük hata veya kaçış, entry formatına uymayan bir sözü bkz içine alarak işi kotarmaya çalışmaktır. tekrar belirtileceği gibi, verilen bkz'ların mutlaka ama mutlaka başlık açma formatına uyması gerekmektedir.
örnek: (bkz: örnek)
2. gbkz :
cümle ortasında gecen bir tümceye yönlendirme yapmak için kullanılır. bir entry tek başına gbkz olamaz. bu gibi durumlarda bkz yapılması gerekir.
örnek: bu bir örnek cümledir.
3. abkz :
mini yorumların, notların, açıklamaların yapıldığı bkz türü. bir entry tek başına abkz olamaz.
örnek:
4.ebkz :
hashtag koyuyor. ne işe yaradığını bilmiyorum, halen çözmeye çalışıyorum.
örnek: (bkz: #örnek)
çok fazla şu yanlışı görüyorum:
[bkz][/bkz]yazılmakistenenşey
iki bkz arasına yazmanız lazım sevgili arkadaşlar bu kullanımda
ve sözlüğümüzdeki youtube butonunu kullanırken yapılan yanlışlar
[youtube][/youtube] youtubecom/ornekvideo
[youtube](boşluk)youtubecom/ornekvideo(boşluk)[/youtube]
[youtube](boşluk)youtubecom/ornekvideo[/youtube]
doğrusu:
[youtube]youtubecom/ornekvideo[/youtube]
aklıma geldikçe ve gördükçe ekleme/düzenleme yapmaya çalışırım.
Konserlerde eğlenemiyorum. Saatlerce ayakta durup yorulmayı, o sıkışıklıkta terlemeyi ve iğrenç sigara kokusunu falan cidden sevmiyorum. Keşke konserler konferans salonlarında olsa. Hoş, konferans salonları da beni direkt uyutuyor.
edit: 13.02.23. ne kadar çok şey değişiyor gerçekten. konserlerde eğlenmeye başladım. sıkışıklıkta dans etmeye bayılır oldum. sigara içer olmam en şaşırtıcı nokta. ama konferans salonları beni hala uyutuyor. bir de konserden önce ayakta bekleme kısmını sevmiyorum hala uzun uzun. ama çıkarıyoruz tadını bu gece hayatının :)
edit: 13.02.23. ne kadar çok şey değişiyor gerçekten. konserlerde eğlenmeye başladım. sıkışıklıkta dans etmeye bayılır oldum. sigara içer olmam en şaşırtıcı nokta. ama konferans salonları beni hala uyutuyor. bir de konserden önce ayakta bekleme kısmını sevmiyorum hala uzun uzun. ama çıkarıyoruz tadını bu gece hayatının :)
seni müzikal tiyatrolara davet etmek isterim yazar, kabul eder misin?? İlk seferde ben ismarliyorum:)
Çoook isterim bayılırım müzikallere.. fıstıkgibibiriyle gitmek de süper olurdu
Sayın wenatrordet, okullar açılana dek kendine iyi bak:))) rumuzunu not ettim:)
Hemen şimdi okullar hızlıca açılsın diye şaman dansı büyü totem dua elden ne gelirse yapıcam fıstıkgibiri. Unutma bak.
:)))
Sevgili fistikgibiri, görünüşe göre bahar dönemi benim için online olacak.... haber vermek istedim.. :'( prekliniklik batsın
wenatrordet benim için de öyle diyeyim ve sınıfımı faş edeyim:D
Sözümüz söz elbette, bı caresi bulunur elbet, yoksa yeni senede buluşmayı dileyelim:)
Sözümüz söz elbette, bı caresi bulunur elbet, yoksa yeni senede buluşmayı dileyelim:)
Aa seni D4-5 sanmıştım entrylerinden ahahsha bari gelecek sene okula gidebilelim dee.. :')
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?